ANAYASA DEĞİŞİKLİGİNDE ÇALIŞMA HAYATINA İLİŞKİN HAKLARDA GELİNEN SEVİYE

Abone Ol


Referanduma gidecek anayasa değişiklik paketinde 1982 Anayasa’sının 51, 53 ve 54. maddelerinde önemli düzenlemeler yapılıyor. Anılan üç madde endüstri ilişkilerinin anayasal seviyede çerçevesini belirleyen hükümlerden oluşuyor. Sadece bu hükümlerde yapılmış olan değişiklikler bile çalışan kesimler ve örgütleri bakımından referandumda evet demek için yeter sebep sayılabilir.

 

  1. Birden Fazla Sendikaya Üye Olma Yasağı Kalkıyor

Pozitif sendika özgürlüğü aynı zamanda birden çok sendikaya üye olma hakkını da içeriyor. Anayasa’da mevcut olan aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olma yasağı pozitif sendika özgürlüğüne aykırı olduğu gibi Türkiye’nin kabul ettiği başta 87 ve 98 sayılı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmeleri olmak üzere uluslar arası sözleşmelere de doğrudan ve dolaylı olarak aykırıdır. Bu nedenle anılan hükmün kaldırılması pozitif sendika özgürlüğü önündeki önemli bir engelin kaldırılması anlamını taşıyor. Yapılan değişiklik sadece bireysel-pozitif sendika özgürlüğü bakımından değil kolektif-pozitif sendika özgürlüğü yönünden de etkilidir. Birden çok sendikaya üye olma hakkı aynı zamanda sendikaların üye sayısının artmasına ve kolektif sendika özgürlüğünün kullanılmasında güçlü sendikaların oluşmasına katkı sağlayabilir.

 

  1. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerine Toplu Sözleşme Hakkı Geliyor**

Anayasanın memurlar ve kamu görevlilerine ilişkin mevcut hükmüne göre çok daha ileri bir adım olan toplu sözleşme hakkı getirilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin mali ve sosyal hakları konusunda tümüyle Bakanlar Kurulunda olan karar verme yetkisi kaldırılıyor. Esasları kanunla düzenlenecek Kamu Görevlileri Hakem Kurulu uyuşmazlık halinde toplu sözleşme yerine geçecek kesin karar vermekle yetkili kılınıyor. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu bağımsız bir yapıya sahip olacağından uyuşmazlık halinde verilecek kararların memurların ve diğer kamu görevlilerinin hukukunu daha fazla gözeten bir içerik taşıyacağı beklenebilir.

 

Bununla birlikte güvenlik hizmetleri, yargı hizmetleri gibi sürekliliği zorunlu hizmetler dışında çalışan memurlar ve kamu görevlileri bakımından grev hakkının tanınmamış olması bir eksiklik olarak duruyor. Esasen kamu personeli rejiminde reform ihtiyacıyla birlikte konunun değerlendirilmesi daha isabetli olur. Kamu hizmetlerinde asli ve sürekli görevde çalışanlar dışında aslında fiilen işçi olması gereken ama memur statüsünde veya sözleşmeli kamu görevlisi statüsünde yahut işçi de memurda sayılmayan ara statülerde çalışanlar var. Bu çalışanlar memur veya diğer kamu görevlisi statüsünden çıkarılıp fiili durumlarına uygun olarak iş hukuku kapsamına alınırsa memur ve diğer kamu görevlisi sayısı önemli ölçüde azalır. İşçi olanlar işçi sendikalarına üye olarak mevcut hale göre çok daha güçlü işçi sendikalarının ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bu durumda gerçek anlamda memur ve diğer kamu görevlisi statüsünde kalanların sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hakkı bakımından yapılan değişikliğin belli fonksiyonlarda grev hakkına ilişkin bazı istisnalarla yeterli olacağı söylenebilir. Aksi halde toplu sözleşme hakkının tüm kamu hizmeti fonksiyonları bakımından grevsiz bir hak olması hep eksik ve eleştirilen bir durum olarak görülür.

 

  1. Emeklilere Toplu Sözleşmeden Yararlanma Hakkı Getiriliyor

Yapılan değişikliğin bir diğer önemli sonucu da kamuda yürürlüğe girecek toplu sözleşmelerin emeklilerin mali haklarını da etkileyecek olması. Esasları kanunla düzenlenecek bu hususun emekli kamu personelinin gelir koşullarının iyileştirilmesinde olumlu etki yapması öngörülmekte.

 

  1. Birden Fazla Toplu İş Sözleşmesi Yapılması ve Uygulanması Hakkı Geliyor

Aynı iş yerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılaması ve uygulanmasına ilişkin yasak kalkıyor. Gerçektende hem genel olarak toplu pazarlık hakkına hem de özel olarak çok seviyeli toplu pazarlık hakkına aykırı olan bu anayasal yasağın kaldırılması son derece yerindedir. ILO 98 sayılı sözleşmeye de aykırı olan bu hükmün kaldırılmasıyla artık hem işkolu seviyesinde hem de işletme ve işyeri seviyesinde toplu iş sözleşmelerini aynı dönem içinde yapmak olanağı ortaya çıkıyor. Hatta bu yasağın kaldırılmasıyla sadece çok seviyeli değil aynı sevide iki toplu iş sözleşmesini aynı zamanda yürürlüğe koyma imkânı da yaratılıyor.

 

  1. 12 Eylül Rejiminin İşçi Sendikalarına Yönelik Düşmanlığını İfade Eden Hükümlerde Temizlik Yapılıyor

 

a.      Grevdeki Maddi Zararlarda Sendikaların Sorumluluğu Kalkıyor

Grev uygulamalarında kasta ve kusura dayalı olarak işyerine maddi bir zarar verilirse kastın veya kusurun sahibi kim olursa olsun zarardan işçi sendikası sorumlu tutulurdu. Uzun süre sendikaların grev hakkını layıkıyla kullanmasının önündeki engellerden biri olarak bu düzenleme gösterildi. Yapılan değişiklikle kusura dayalı zarar verme hallerinde artık sendikalara objektif sorumluluk yükleme hali ortadan kalkıyor. Böylece sendikaların grev uygulama kararı alırken bu nedenle yaşadıkları tereddütler de giderilmiş oluyor.

 

b.      Siyasi Amaçlı Grev ve Genel Greve İlişkin Anayasal Yasaklar Kalkıyor

Yürürlükten kaldırılan diğer bir hüküm “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” şeklindeki yasaktır. Yani bu değişiklik Türkiye sendikal hareketinin neredeyse kuruluşundan beri talepleri arasında yer alan siyasi amaçlı grev, genel grev, dayanışma grevi ve grev dışı mücadele yöntemlerine ilişkin anayasal yasakların ortadan kalkması anlamına geliyor. Her ne kadar aynı anayasa maddesinde toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkına sahip oldukları yazılı olduğu için bu yasakların kaldırılmasının bir anlam ifade etmeyeceği görüşü ileri sürülmekte ise de bunun isabetli olduğunu söylemek mümkün değil. Bu görüş sahiplerinin bu konuda tutarlı olabilmesi için yasak yürülükteyken de anlamsız olduğunu söylemleri gerekirdi. Yani sadece 54.maddenin ilk fıkrasının varlığı örneğin siyasi amaçlı grevin yahut genel grevin yasaklanmış olduğu sonucunu doğursaydı başından itibaren kaldırılan yasak hükmün anayasada yer almasına gerek kalmazdı. Toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt kanunundaki “yasak”ların anayasal temelinin bu madde olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Bunun için kanunun maddelerine ve ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarına bakılabilir.  Demek ki bu hükmün anayasada yer almasının bir hukuki değeri vardı. Kaldırılmasının da bir hukuki sonucu olacaktır. Önemli olan bu hukuki sonucun ne olduğunu belirlemektir. Bunu belirlerken 54. maddenin 1. fıkrasının nasıl yorumlanacağı son derece önemlidir. Anılan düzenlemenin toplu pazarlık sürecinde uyuşmazlığa bağlı grev hakkını tanıması çalışma hayatının farklı boyutlarını etkileyecek şekilde yahut çalışma hayatından siyasal süreçleri etkileyecek tarzda grev hakkını yasaklaması söz konusu olamaz. Çünkü bir hakkın bir alana ilişkin tanınmasının, başka alanlara ilişkin yasaklama içerdiğini ileri sürmek genel hukuk ilkelerine aykırıdır. Yasaklar pozitif hukukta açıkça düzenlenmek zorundadır. Açıkça yasak olmayan bir hususun özgürlük alanı içinde olduğu pozitif hukuk düzeninin bir gereğidir. Kaldırılan yasakla, yasa koyucuya kanun seviyesinde “siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler” konusunda düzenleme olanağı sağlanmıştır. Yapılması gereken bu yasağın kaldırılmasının anlamsız olduğunu söylemek değil tam tersine anayasa değişikliği yürürlüğe girdikten sonra yasalar düzeyinde bu hakların düzenlenmesini talep etmektir.

 

  1. Uyum Yasalarının Çıkarılması Gerekiyor

Değişiklik paketinin neredeyse tüm içeriğine ilişkin ilgili yasalarda uyum düzenlemelerinin yapılması ve bazı yeni yasalar çıkarılması gerekiyor. Referandumdan evet çıkması halinde TBMM’nin yeni yasama yılında uyum yasaları için çok yoğun çalışacağı beklenmelidir. Bu uyum yasaları arasında sosyal haklara ilişkin değişikliklerle ilgili düzenlemelerin yapılması bakımından 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’da var. Değiştirilen ve kaldırılan hükümlerle toplu pazarlık ve sendikal haklar konusunda daha ileri bir seviye geliyor. Ancak yeterli olmasada anayasal seviyede genişletilen ve güçlendirilen hakların uygulamada devreye girmesi için 2821 ve 2822 sayılı toplu pazarlık ve sendikal haklarla ilgili yasalarda uyum değişikliklerinin yapılması gerekiyor.

 

Benim asıl merak ettiğim uzun yıllar talep ettikleri değişiklikler gerçekleşmesine rağmen “hayırcı” olarak tutum alan sendikal çevrelerin yasalarda uyum düzenlemeleri yapılacağı zaman nasıl davranacaklarıdır. Anayasa değişikliğine hayır ama yasalardaki ilerlemeye evet demeyi kendilerine izah edebilirler mi bilemem ama eğer yasal değişikliklere de karşı çıkarlarsa bu tutumu çalışan kesimlere açıklayamayacakları ortada. Gözüken o ki konu yasa değişikliğine geldiğinde hayırcı çevreler bu değişikliği destekleyecekler.  O zaman “şimdi anayasa değişikliğine niye evet demiyorlar ki” gibi bir soru akla kaçınılmaz olarak geliyor. Bence bu alandaki hayırcı çevrelerin bir kez daha düşünmelerinde yarar var.

 



** Değişiklikle işçilerin toplu iş sözleşmesi yapma haklarının yanına memurlar ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı ekleniyor. Adlandırmadaki farkın nedeni muhtemelen memurların ve diğer kamu görevlilerinin hakkının grevli bir hak olmamasıdır. Böylelikle toplu iş sözleşmesinden söz edildiğinden grevli bir hak toplu sözleşmeden söz edildiğinde grevsiz bir hak anlaşılacaktır.