Soru 1: Anayasa Değişiklik Teklifinde yer alan maddeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılacak iki toplantıda da oylanacak mı?
Cevap 1: Anayasa m.175, Anayasanın nasıl değiştirileceğine dair genel çerçeveyi çizmiş, ayrıntıları ise bu maddeye aykırı olmamak şartıyla Meclis İçtüzüğüne bırakmıştır. Anayasa m.175/1’e göre, Anayasanın değiştirilmesi hakkında teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Mecliste yapılacak Anayasa değişikliği ile ilgili iki toplantıda da, gizli oylama yapılmalı ve her iki görüşmede de her bir madde oylanmalı, ikinci toplantının sonunda tüm maddeler bir bütün olarak oylanmalıdır. Kimisi; ilk toplantıda oylanan, itiraz görmeyen ve hakkında önerge verilmeyen değişikliğe ilişkin maddenin ikinci toplantıda oylanmayacağını ileri sürse de, bu görüş doğru değildir. Anayasa m.94/1’e göre, “Anayasada değişiklik tekliflerinin birinci ve ikinci görüşmelerinde, maddelerin kabulü ile ikinci görüşmenin sonunda tümünün kabulü üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyu ile mümkündür”. Görüleceği üzere, Mecliste yapılacak her iki Anayasa değişikliğine ilişkin görüşmede her bir maddenin oylanması zorunludur. Maddeler hakkında önerge verilmemesi, yalnızca ikinci görüşmede maddeler üzerinde tartışma açılmamasına neden olur ki, bu durum ikinci görüşmede o maddenin oylanmasını engellemez.
Soru 2: Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi reddedildiği takdirde, aynı veya benzer değişiklik teklifi tekrar Meclis gündemine getirilebilir mi?
Cevap 2: Anayasa Değişiklik Teklifi Mecliste veya referandumda reddedilirse, aynı veya benzer teklifin hemen Meclis gündemine getirilebilmesi mümkün değildir. Anayasa da bir kanun olup, değişiklikle ilgili özel hüküm olmadığı durumda kanunlar gibi muamele görür. Meclis İçtüzüğünün 76. maddesine göre; “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun tasarı veya teklifleri, ret tarihinden itibaren bir tam yıl geçmedikçe Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı dönemi içinde yeniden verilemez”. Görüleceği üzere; Anayasa değişikliğine dair kanun teklifi Mecliste veya referandumda reddedildiğinde, aynı veya çok benzer teklifin bir yıl içinde Meclis gündemine taşınmasının yolu kapatılmıştır. Bu konuda Meclisin yeniden irade ortaya koyabilmesi için, teklifin reddinin üzerinden bir tam yıl geçmesi gerekir.
Soru 3: Teklifin 17. maddesi ile Anayasaya eklenmesi öngörülen Geçici m.21/A’da, TBMM’nin 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin 03.11.2019 tarihinde birlikte yapılması belirtildiğine göre, bu seçim tarihi kesin midir, yoksa daha erken bir tarihe alınabilir mi?
Cevap 3:Anayasa Değişiklik Teklifinin son üç maddesi usulle ilgili olsa da, oldukça mühim hükümler içermektedir. Bunlardan 16. madde; Anayasa metninden kaldırılan madde, hüküm ve ibarelerle ilgilidir. 17. madde, Anayasaya eklenecek Geçici 21. maddeye yer vermekte ve Teklifin 18. maddesi de Anayasada yapılacak değişikliklerin ne zaman yürürlüğe gireceğini üç başlık altında düzenlemektedir.
Üçüncü sorunun cevabı, Anayasaya eklenmesi önerilen Geçici 21/A’da yer almaktadır. İlk bakışta; TBMM’nin 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçiminin 03.11.2019 tarihinde yapılacağı zannedilse de, bu düşüncenin doğru olmadığı ilgili hükümde yer alan “Seçimin yapılacağı tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Meclisin seçim kararı alması halinde, 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.” cümlelerinde net bir şekilde anlaşılmaktadır. Teklifin 18. maddesinde; TBMM’nin seçim dönemini tanımlayan Anayasa m.77 değişikliğinin, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk birlikte yapılacağı takvimin başladığı tarihte yürürlüğe gireceği ve Anayasanın başlığı ile birlikte değiştirilen TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesine dair 116. maddesi de, yine Teklifin 18. maddesi uyarınca birlikte yapılacak seçimlerin sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe gireceğinden, Geçici m.21/A’da öngörülen 03.11.2019 tarihinden önce yapılacak seçime ilişkin usul ve esaslar, bu kapsamda TBMM’nin seçim kararı ve burada uygulanacak oy nisabı hususlarında Anayasanın mevcut 77. maddesine göre hareket edilecek, Teklifin 77. ve 116. maddeleri erken yapılacak birlikte seçimde dikkate alınmayacaktır. Buna göre Meclis seçim kararını, beşte üç çoğunlukla değil, toplananların salt, yani basit çoğunlukla alacak ve buna göre 03.11.2019 tarihinden önce birlikte seçimler yapılabilecektir.
Özetle; şu an Anayasa değişiklikleri yürürlüğe girse, Meclis neye, hangi şekle ve nisaba göre seçim kararı alır? Anayasa mevcutm.77’ye göre seçim kararı alabilir, teklif edilen m.116 uygulanmaz, eklenecek geçici 21/A’da yer alan ibarenin uygulanması ile Meclis; 27. Yasama Dönemimilletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin birlikte yapılması kararını, beşte üçü değil, en az üçte biri olan 184 milletvekilinin toplanması ve en az dörtte bir olan 138 milletvekilinin evet oyu ile alabilecek ve birlikte yapılacak seçimleri 03.11.2019 tarihinden önceye çekebilecektir.
Soru 4: Cumhurbaşkanının andiçmesini düzenleyen Anayasa m.103 yürürlükte olduğundan ve yeminde de “üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağım” ibaresi yer aldığından, Anayasa m.101/4’de yer alan “Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” cümlesinin yürürlükten kaldırılması, Cumhurbaşkanı ile partisinin ilişik kurmasını mümkün kılar mı?
Cevap 4: “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin sert biçimde uygulandığı başkanlık sisteminde iki husus önemlidir; birincisi parlamentonun yürütme organına karşı bağımsızlığı ve ikincisi de yasama ile yürütme organlarının birbirlerini karşılıklı feshedebilmesidir.
Esasında ilk husus, yani parlamentonun (TBMM’nin) yürütme organına karşı bağımsızlığı mevcut Anayasanın öngördüğü parlamenter sistemin, seçim ve siyasi partilerle ilgili kanunların da önemli bir sorunudur ki, yürürlükte olan mevzuata ve uygulamaya göre de Meclisin ve milletvekillerinin bağımsız şekilde yasama faaliyetlerinde bulunabilmelerinden bahsedilemez. Bu sorunun çözülmesi ve Anayasa ile kurulu düzenin temel taşı olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin korunması gerekir. Yürütmenin başı olan ve “Devlet” olarak adlandırılan idari mekanizmayı yöneten Cumhurbaşkanı; hem yeminde yer alan “tarafsızlık” ibaresinin ve hem de yasama organının bağımsızlığının korunması amacıyla, milletvekillerinin adaylığında ve seçiminde esas rol oynayan siyasi partinin genel başkanı veya yöneticisi olmamalıdır. Devletin başı, Türk Milleti’nin birliğinin temsilcisi, Anayasanın uygulanması, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışılmasını temin etmekle görevli olan Cumhurbaşkanının; yalnızca sübjektif bakımdan değil, objektif yönü ile de, yani biçimsel olarak tarafsızlığını göstermesi ve Milletin de bu tarafsızlığa inanması gerekir. Böylece, yürütmede iki başlılığa son verilirken, yasama organının bağımsızlığı da yürütmeye karşı korunabilecektir.
Yeri gelmişken; yüzde 10’luk Ülke genel seçim barajının tatbiki ve milletvekili adaylığında ön seçimin olmaması da, yasama organının bağımsızlığını ve “halkın temsilcileri” sıfatıyla hareket eden milletvekillerinin seçimini etkileyen önemli faktörler olduğunu ifade etmek isteriz.
Başkanlık sisteminde karşılıklı veya bir taraflı fesih olmaz. Halkın iradesi ile seçilen parlamento ve başkanın, gerekçe dahi göstermeksizin birbirini feshetmesi, hem halkın iradesinin gözardı edilmesi ve hem de “kuvvetler ayrılığı” ilkesine aykırı olacaktır. Seçimler olağan zamanında yapılmalı ve özellikle halkın yüzde yüzünü temsil eden Meclisin, belki yüzde 51 oyla seçilecek Cumhurbaşkanı tarafından gerekçe dahi göstermeksizin feshi engellenmelidir. Parlamenter sistemde öngörülen fesih usulü, ancak hükümetin kurulamadığı durumda işletilebilir ki, şu an Teklifte parlamenter sistemin devamının amaçlanmadığı görülmektedir. Ancak fesih usulü devam eder ve hatta Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı olursa, bu tercih başbakansız, yani cumhurbaşkanlı parlamenter sistemi gündeme getirecektir.
Teklifte önerilen denetim mekanizması usulünün, Anayasanın 98, 99 ve 100. maddelerine göre zayıf olduğu, halkın iradesini temsil eden Meclise karşı yürütme organının siyasi denetiminin güçlü olmadığı, Cumhurbaşkanının Meclise hesap verme zorunluluğu öngörülmediği gibi, Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların dahi Meclise gidip sözlü açıklama yapma ve hesap verme zorunluluğunun da düzenlenmediği, Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların yalnızca yazılı sorulara cevap vermekle yükümlü tutulduğu, zorlaştırılmış ceza sorumluluğu da bir siyasi denetim mekanizması sayılamayacağı gibi, her durumda işletilebilecek bir denetim yolu olarak görülemeyeceği, ayrıca bu yolun işlendiği iddia elden suçlara karşı kullanılabileceği, bu gibi nedenlerden dolayı yürütme organının esas alındığı söylenen Teklifte, “kuvvetler ayrılığı” ilkesini gözetecek şekilde yasama organının konumunda ve fonksiyonlarında iyileştirilmeye gidilmediği, bu alanın eksik bırakıldığı görülmektedir.
Soru 5: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun isim ve yapısı ne zaman değişecek, Teklif yürürlüğe girerse hangi değişiklikler olacak?
Cevap 5: Teklifin yürürlüğe girdiği anda HSYK adı HSK, yani “Hakimler Savcılar Kurulu” olarak değişecek, üye sayısı ve yapısı da en geç 30 gün içinde yapılacak seçimle yeniden tespit edilecek, üye sayısı seçilmişler 11 ve atanmışlar iki olacak, toplam 13 üye olacak, Kurul üç daire yerine iki daire ile çalışacak, üyelerin yedisini Meclis ve altısını da Cumhurbaşkanı seçecek, hakim ve savcıların Kurul üyelerini seçme hakkı ortadan kalkacak, Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı dairelerin çalışmalarına katılamayacak, fakat Genel Kurula katılıp oy kullanabilecek, artık yedek üyelik olmayacak, Kurul iki daire halinde çalışacağından, ilk daire hakim ve savcıların atama, tayin ve terfilerine bakacak, ikinci daire de hakim ve savcılar hakkında inceleme, soruşturma ve disiplin kararlarını verecek, Kurulda üçüncü daire olmayacağından, maalesef inceleme, soruşturma ve kararı aynı daire verecek, bir anlamda Kurulun biçimsel, objektif tarafsızlığı zarar görecek, üyeler dört yıl için seçileceğinden süresi biten üye bir kez daha yeniden seçilebilecek, bu durumda ister istemez Kurul üyesinin tekrar seçilebilmek için siyasi destek arayışı içine girmesine yol açılabilecektir.
Kanaatimizce; hakim ve savcıların kendi Kurul üyelerini seçme hakkı devam etmeli, mevcut Kurulun yapısı en azından 03.11.2019 tarihine kadar korunmalı, Kurulun üç daire halinde çalışması, bu kapsamda inceleme ve soruşturma yapan daire ile karar veren dairenin aynı olmaması hususuna dikkat edilmeli, mevcut düzenlemede olduğu gibi Kurulda öğretim üyesi ve avukatların bulunması usulüne son verilmeli, hem Kurul üyeliğine seçimde ve hem de hakim ve savcıların atanma, tayin ve terfilerinde “liyakat” ilkesi esas alınmalı, buna ilişkin objektif kriterler benimsenmelidir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Cevap 1: Anayasa m.175, Anayasanın nasıl değiştirileceğine dair genel çerçeveyi çizmiş, ayrıntıları ise bu maddeye aykırı olmamak şartıyla Meclis İçtüzüğüne bırakmıştır. Anayasa m.175/1’e göre, Anayasanın değiştirilmesi hakkında teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Mecliste yapılacak Anayasa değişikliği ile ilgili iki toplantıda da, gizli oylama yapılmalı ve her iki görüşmede de her bir madde oylanmalı, ikinci toplantının sonunda tüm maddeler bir bütün olarak oylanmalıdır. Kimisi; ilk toplantıda oylanan, itiraz görmeyen ve hakkında önerge verilmeyen değişikliğe ilişkin maddenin ikinci toplantıda oylanmayacağını ileri sürse de, bu görüş doğru değildir. Anayasa m.94/1’e göre, “Anayasada değişiklik tekliflerinin birinci ve ikinci görüşmelerinde, maddelerin kabulü ile ikinci görüşmenin sonunda tümünün kabulü üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyu ile mümkündür”. Görüleceği üzere, Mecliste yapılacak her iki Anayasa değişikliğine ilişkin görüşmede her bir maddenin oylanması zorunludur. Maddeler hakkında önerge verilmemesi, yalnızca ikinci görüşmede maddeler üzerinde tartışma açılmamasına neden olur ki, bu durum ikinci görüşmede o maddenin oylanmasını engellemez.
Soru 2: Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi reddedildiği takdirde, aynı veya benzer değişiklik teklifi tekrar Meclis gündemine getirilebilir mi?
Cevap 2: Anayasa Değişiklik Teklifi Mecliste veya referandumda reddedilirse, aynı veya benzer teklifin hemen Meclis gündemine getirilebilmesi mümkün değildir. Anayasa da bir kanun olup, değişiklikle ilgili özel hüküm olmadığı durumda kanunlar gibi muamele görür. Meclis İçtüzüğünün 76. maddesine göre; “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun tasarı veya teklifleri, ret tarihinden itibaren bir tam yıl geçmedikçe Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı dönemi içinde yeniden verilemez”. Görüleceği üzere; Anayasa değişikliğine dair kanun teklifi Mecliste veya referandumda reddedildiğinde, aynı veya çok benzer teklifin bir yıl içinde Meclis gündemine taşınmasının yolu kapatılmıştır. Bu konuda Meclisin yeniden irade ortaya koyabilmesi için, teklifin reddinin üzerinden bir tam yıl geçmesi gerekir.
Soru 3: Teklifin 17. maddesi ile Anayasaya eklenmesi öngörülen Geçici m.21/A’da, TBMM’nin 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin 03.11.2019 tarihinde birlikte yapılması belirtildiğine göre, bu seçim tarihi kesin midir, yoksa daha erken bir tarihe alınabilir mi?
Cevap 3:Anayasa Değişiklik Teklifinin son üç maddesi usulle ilgili olsa da, oldukça mühim hükümler içermektedir. Bunlardan 16. madde; Anayasa metninden kaldırılan madde, hüküm ve ibarelerle ilgilidir. 17. madde, Anayasaya eklenecek Geçici 21. maddeye yer vermekte ve Teklifin 18. maddesi de Anayasada yapılacak değişikliklerin ne zaman yürürlüğe gireceğini üç başlık altında düzenlemektedir.
Üçüncü sorunun cevabı, Anayasaya eklenmesi önerilen Geçici 21/A’da yer almaktadır. İlk bakışta; TBMM’nin 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçiminin 03.11.2019 tarihinde yapılacağı zannedilse de, bu düşüncenin doğru olmadığı ilgili hükümde yer alan “Seçimin yapılacağı tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Meclisin seçim kararı alması halinde, 27. Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.” cümlelerinde net bir şekilde anlaşılmaktadır. Teklifin 18. maddesinde; TBMM’nin seçim dönemini tanımlayan Anayasa m.77 değişikliğinin, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk birlikte yapılacağı takvimin başladığı tarihte yürürlüğe gireceği ve Anayasanın başlığı ile birlikte değiştirilen TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesine dair 116. maddesi de, yine Teklifin 18. maddesi uyarınca birlikte yapılacak seçimlerin sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe gireceğinden, Geçici m.21/A’da öngörülen 03.11.2019 tarihinden önce yapılacak seçime ilişkin usul ve esaslar, bu kapsamda TBMM’nin seçim kararı ve burada uygulanacak oy nisabı hususlarında Anayasanın mevcut 77. maddesine göre hareket edilecek, Teklifin 77. ve 116. maddeleri erken yapılacak birlikte seçimde dikkate alınmayacaktır. Buna göre Meclis seçim kararını, beşte üç çoğunlukla değil, toplananların salt, yani basit çoğunlukla alacak ve buna göre 03.11.2019 tarihinden önce birlikte seçimler yapılabilecektir.
Özetle; şu an Anayasa değişiklikleri yürürlüğe girse, Meclis neye, hangi şekle ve nisaba göre seçim kararı alır? Anayasa mevcutm.77’ye göre seçim kararı alabilir, teklif edilen m.116 uygulanmaz, eklenecek geçici 21/A’da yer alan ibarenin uygulanması ile Meclis; 27. Yasama Dönemimilletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin birlikte yapılması kararını, beşte üçü değil, en az üçte biri olan 184 milletvekilinin toplanması ve en az dörtte bir olan 138 milletvekilinin evet oyu ile alabilecek ve birlikte yapılacak seçimleri 03.11.2019 tarihinden önceye çekebilecektir.
Soru 4: Cumhurbaşkanının andiçmesini düzenleyen Anayasa m.103 yürürlükte olduğundan ve yeminde de “üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağım” ibaresi yer aldığından, Anayasa m.101/4’de yer alan “Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” cümlesinin yürürlükten kaldırılması, Cumhurbaşkanı ile partisinin ilişik kurmasını mümkün kılar mı?
Cevap 4: “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin sert biçimde uygulandığı başkanlık sisteminde iki husus önemlidir; birincisi parlamentonun yürütme organına karşı bağımsızlığı ve ikincisi de yasama ile yürütme organlarının birbirlerini karşılıklı feshedebilmesidir.
Esasında ilk husus, yani parlamentonun (TBMM’nin) yürütme organına karşı bağımsızlığı mevcut Anayasanın öngördüğü parlamenter sistemin, seçim ve siyasi partilerle ilgili kanunların da önemli bir sorunudur ki, yürürlükte olan mevzuata ve uygulamaya göre de Meclisin ve milletvekillerinin bağımsız şekilde yasama faaliyetlerinde bulunabilmelerinden bahsedilemez. Bu sorunun çözülmesi ve Anayasa ile kurulu düzenin temel taşı olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin korunması gerekir. Yürütmenin başı olan ve “Devlet” olarak adlandırılan idari mekanizmayı yöneten Cumhurbaşkanı; hem yeminde yer alan “tarafsızlık” ibaresinin ve hem de yasama organının bağımsızlığının korunması amacıyla, milletvekillerinin adaylığında ve seçiminde esas rol oynayan siyasi partinin genel başkanı veya yöneticisi olmamalıdır. Devletin başı, Türk Milleti’nin birliğinin temsilcisi, Anayasanın uygulanması, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışılmasını temin etmekle görevli olan Cumhurbaşkanının; yalnızca sübjektif bakımdan değil, objektif yönü ile de, yani biçimsel olarak tarafsızlığını göstermesi ve Milletin de bu tarafsızlığa inanması gerekir. Böylece, yürütmede iki başlılığa son verilirken, yasama organının bağımsızlığı da yürütmeye karşı korunabilecektir.
Yeri gelmişken; yüzde 10’luk Ülke genel seçim barajının tatbiki ve milletvekili adaylığında ön seçimin olmaması da, yasama organının bağımsızlığını ve “halkın temsilcileri” sıfatıyla hareket eden milletvekillerinin seçimini etkileyen önemli faktörler olduğunu ifade etmek isteriz.
Başkanlık sisteminde karşılıklı veya bir taraflı fesih olmaz. Halkın iradesi ile seçilen parlamento ve başkanın, gerekçe dahi göstermeksizin birbirini feshetmesi, hem halkın iradesinin gözardı edilmesi ve hem de “kuvvetler ayrılığı” ilkesine aykırı olacaktır. Seçimler olağan zamanında yapılmalı ve özellikle halkın yüzde yüzünü temsil eden Meclisin, belki yüzde 51 oyla seçilecek Cumhurbaşkanı tarafından gerekçe dahi göstermeksizin feshi engellenmelidir. Parlamenter sistemde öngörülen fesih usulü, ancak hükümetin kurulamadığı durumda işletilebilir ki, şu an Teklifte parlamenter sistemin devamının amaçlanmadığı görülmektedir. Ancak fesih usulü devam eder ve hatta Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı olursa, bu tercih başbakansız, yani cumhurbaşkanlı parlamenter sistemi gündeme getirecektir.
Teklifte önerilen denetim mekanizması usulünün, Anayasanın 98, 99 ve 100. maddelerine göre zayıf olduğu, halkın iradesini temsil eden Meclise karşı yürütme organının siyasi denetiminin güçlü olmadığı, Cumhurbaşkanının Meclise hesap verme zorunluluğu öngörülmediği gibi, Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların dahi Meclise gidip sözlü açıklama yapma ve hesap verme zorunluluğunun da düzenlenmediği, Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların yalnızca yazılı sorulara cevap vermekle yükümlü tutulduğu, zorlaştırılmış ceza sorumluluğu da bir siyasi denetim mekanizması sayılamayacağı gibi, her durumda işletilebilecek bir denetim yolu olarak görülemeyeceği, ayrıca bu yolun işlendiği iddia elden suçlara karşı kullanılabileceği, bu gibi nedenlerden dolayı yürütme organının esas alındığı söylenen Teklifte, “kuvvetler ayrılığı” ilkesini gözetecek şekilde yasama organının konumunda ve fonksiyonlarında iyileştirilmeye gidilmediği, bu alanın eksik bırakıldığı görülmektedir.
Soru 5: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun isim ve yapısı ne zaman değişecek, Teklif yürürlüğe girerse hangi değişiklikler olacak?
Cevap 5: Teklifin yürürlüğe girdiği anda HSYK adı HSK, yani “Hakimler Savcılar Kurulu” olarak değişecek, üye sayısı ve yapısı da en geç 30 gün içinde yapılacak seçimle yeniden tespit edilecek, üye sayısı seçilmişler 11 ve atanmışlar iki olacak, toplam 13 üye olacak, Kurul üç daire yerine iki daire ile çalışacak, üyelerin yedisini Meclis ve altısını da Cumhurbaşkanı seçecek, hakim ve savcıların Kurul üyelerini seçme hakkı ortadan kalkacak, Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı dairelerin çalışmalarına katılamayacak, fakat Genel Kurula katılıp oy kullanabilecek, artık yedek üyelik olmayacak, Kurul iki daire halinde çalışacağından, ilk daire hakim ve savcıların atama, tayin ve terfilerine bakacak, ikinci daire de hakim ve savcılar hakkında inceleme, soruşturma ve disiplin kararlarını verecek, Kurulda üçüncü daire olmayacağından, maalesef inceleme, soruşturma ve kararı aynı daire verecek, bir anlamda Kurulun biçimsel, objektif tarafsızlığı zarar görecek, üyeler dört yıl için seçileceğinden süresi biten üye bir kez daha yeniden seçilebilecek, bu durumda ister istemez Kurul üyesinin tekrar seçilebilmek için siyasi destek arayışı içine girmesine yol açılabilecektir.
Kanaatimizce; hakim ve savcıların kendi Kurul üyelerini seçme hakkı devam etmeli, mevcut Kurulun yapısı en azından 03.11.2019 tarihine kadar korunmalı, Kurulun üç daire halinde çalışması, bu kapsamda inceleme ve soruşturma yapan daire ile karar veren dairenin aynı olmaması hususuna dikkat edilmeli, mevcut düzenlemede olduğu gibi Kurulda öğretim üyesi ve avukatların bulunması usulüne son verilmeli, hem Kurul üyeliğine seçimde ve hem de hakim ve savcıların atanma, tayin ve terfilerinde “liyakat” ilkesi esas alınmalı, buna ilişkin objektif kriterler benimsenmelidir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)