Öncelikle burada korunan hukuksal yarar trafik güvenliği ve dolayısıyla kamu güvenliği olmakla birlikte bu fıkra kapsamında gerçekleşen davranış sebebiyle somut bir tehlikenin doğup doğmadığına bakılmamaktadır ve dolayısıyla bu suç soyut tehlike suçudur.[1] Bir başka ifade ile maddenin düzenleniş şekline bakacak olursak alkol ya da uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olunması yeterli olup bu sebeple trafikte meydana gelecek tehlikelerin önlenmek istendiği görülmektedir.
Bu suç tipi açısından suçun faili ancak alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde bulunan kişi ya da kişiler olacağından bu suç özgü suçtur. Suçun mağduru ise herkes olabilir.
Üzerine durulması gereken önemli bir durum madde de belirtilen alkol veya uyuşturucu kullanmanın tek başına suçun oluşması için yeterli olmadığıdır. Bunun için failin emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyeceğinin somut olayda saptanması gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 22.05.2007, 2-103/111 sayılı kararında “Görüldüğü gibi, dosya kapsamından sanığın alkollü olarak araç kullandığı sabit ise de emniyetli bir şekilde araç kullanamayacağına ilişkin herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Her ne kadar olay tutanağında sanığın süratli bir şekilde araç kullandığı belirtilmişse de süratinin ne olduğu konusunda somut bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi, olay yerine çağrılan trafik görevlilerince sanık hakkında yalnızca alkollü araç kullanmak ve araçta yaptırdığı değişikliği tescil ettirmeden araç kullanmak eylemleri nedeniyle idari yaptırım uygulanmış, süratli araç kullanmak ile ilgili bir işlem yapılmamıştır. Akabinde hastaneye götürülen sanığın ileri derecede alkollü olduğuna ilişkin rapor düzenlenmiş, ancak emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak halde olduğuna ilişkin olarak uzman hekim tarafından verilmiş bir rapor da bulunmamaktadır. O halde sanığın yalnızca alkollü araç kullanması nedeniyle TCY’nın 179/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır. Yerel mahkemece, suçun unsurlarının oluşmadığı, nazara alınmadan sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi yasaya aykırı olup, Özel Dairece bu nedene dayalı olarak hükmün bozulması yasaya uygundur.” diyerek bu hususu açıkça vurgulamıştır.[2]
Yargıtay 12. Ceza Dairesi de aynı yönde vermiş olduğu bir kararında ““Alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişik risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumun detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği” görüşünü belirtmiştir.[3]
Alkolden anlaşılması gereken şey etil alkol, uyuşturucudan anlaşılması gereken ise TCK m. 188 ve devamında belirtilen maddelerdir.[4] Burada üzerinde durulması gereken bir başka husus ise madde metninde belirtilen başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hal kavramıdır. Bundan anlaşılması gereken şey ise en genel tanımıyla güvenli şekilde araç idare ve sevk etmeyi engelleyecek her tür durumdur.
Nitekim madde gerekçesine baktığımızda , “uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” hükmünü görmekteyiz. Bununla birlikte Yargıtay 12. Ceza Dairesi vermiş olduğu bir kararında “Servis aracının hareket ettiği sırada sanığın aracıyla harekete geçerek, yoğun trafikte trafiği de tehlikeye düşürecek manevralarla servis aracının sağından ve solundan ayrı ayrı çarparak zarar vermesi şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurları itibarı ile oluştuğu görülmekle”[5] diyerek bu hususunda suçu oluşturduğunu belirtmiştir.
Benzer bir kararında ise “Sanığın sevk ve idaresindeki araç ile katılanın sağından geçmek istediği, geçemeyince soluna geçerek korna ve selektör yapmaya başladığı, katılan ara sokaklara girdiğinde takip edip sıkıştırdığı, katılanın oturmakta olduğu siteye kadar takip ettiği, sanığın sıkıştırması nedeniyle katılanın aracı ile site nizamiyesine çarptığı olayda sanığın trafik güvenliğini tehlikeye soktuğunu kabul eden mahkemenin takdirinde isabetsizlik görülmemiştir."[6]
Yargıtay bir çok kararında, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarının istikrarlı görüşlerine atıfta bulunarak failde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin failin güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğini ve bunun mahkumiyet için yeterli olacağını savunmaktadır.[7] Alkol ve uyuşturucu madde ile diğer durumların kişi üzerinde bırakacağı etki herkeste farklı olacağından böle bir kuralın baştan kabul edilmiş olması şüphesiz ki ceza hukuku ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Nitekim her somut olayda faile göre belirleme yapılması, ceza ve diğer koşullar bireyselleştirilmelidir.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu ile birlikte yaralama ya da ölüm meydana gelmesi durumunda ise Yargıtay “Taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarında; yönetimindeki otomobille bölünmüş yolda ters istikamete girerek katılanın sevk ve idaresindeki otomobile çarpıp, mağdurların etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmalarına sebebiyet vermek suretiyle kazaya karışan ve 341 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, yalnızca taksirle yaralama suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır."[8]demektedir.
Sonuç olarak yukarıda belirttiğimiz üzere failin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanması durumunda cezalandırılacağını yukarıda belirttim ve bunları kısaca açıkladım. Yine belirttiğim üzere alkol ve uyuşturucunun herkeste farklı etkiler doğuracağı da göz önüne alındığında 100 promil alkollü kişinin direk mahkumiyete yeter kişi olarak görülmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Nitekim bu suçta önemli olan emniyetli şekilde araç sevk ve idare etmektir. Faydalı olması dileğiyle hepinize saygı ve selamlarımla.
Av. Murat YILMAZ
---------------------------------
[1] R. Murat ÖNOK, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK m. 179), TBB Dergisi, 2015 (121), s. 161-162.
[2] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Baskı, Md. 154-233, 4. Cilt, s.5508.
[3] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2011/20916E., 2012/13762K., ve 31.05.2012 Tarihli Kararı.
[4] R. Murat ÖNOK, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK m. 179), TBB Dergisi, 2015 (121), s. 173.
[5] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2013/27242E., 2013/29660K., 18.12.2013 Tarihli Kararı.
[6] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2011/13267E., 2012/13297K., 28.05.2012 Tarihli Kararı.
[7] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2012/30558E., 2014/442K., 15.01.2014 Tarihli Kararı. , Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2012/34085E., 2014/401K., 15.01.2014 Tarihli Kararı. ,Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2012/25293E., 2012/22945K., 05.11.2012 Tarihli Kararı. , Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2011/13413E., 2012/13395K., 29.05.2012 Tarihli Kararı. ,Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2011/20916E., 2012/13762K., 31.05.2012 Tarihli Kararı.
[8] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2011/15930E., 2012/177K., 17.01.2012 Tarihli Kararı.