Türk hukuk sistemimizde yalnızca bir borcun ödenmemesi ya da sözleşmesel bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle kişilerin özgürlüğünden alıkonulması mümkün değildir. Ancak kötü niyetle hareket eden borçluların alacaklılarını zarara sokmasını engellemek adına; borçlunun borcu nedeniyle maruz kaldığı icra takipleri öncesinde ya da sonrasında gerçekleştirdiği bazı eylemler suç sayılarak cezai yaptırıma tabi tutulmuştur. İcra İflas Kanunu madde 331’de yer alan “Alacaklısını Zarara Sokmak Kastıyla Mevcudu Eksiltme Suçu” bu suç tipinden birisidir. Bu yazımda suçun unsurlarına değinip TCK’da yer alan iştirak müessesini bu suç tipi bakımdan değerlendireceğim.
1) Suçun Unsurları
Bu suçun varlığından söz edebilmek için ilk olarak icra takibinin, iflas takibinin, konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinin ve son olarak taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin varlığı gerekmektedir. Takip hukukuna özgü bu yollara başvurulmadığı müddetçe suçun varlığından bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle bu yolları suçun ön şartı olarak nitelendirmek mümkün olabilecektir.
a. Zamansal Değerlendirme
Suç seçimlik hareketlerden oluşmakta olup hareketlerin belirli bir zaman diliminde gerçekleşmesi gerekmektedir. Borçlu, haciz yoluyla takip talebinden, konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinden sonra, Haciz yoluyla takip talebinden, konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinden önceki iki yıl içerisinde, İflas takibinden ya da doğrudan doğruya iflas hallerinde iflas talebinden önce kanunda sıralanan hareketleri gerçekleştirmelidir.
b. Hareket, İlliyet Bağı ve Netice
Kanunun suçun oluşması için öngördüğü seçimlik hareketler; borçlunun mallarını veya bunlardan bir kısmını; mülkünden çıkarması, telef etmesi kıymetini düşürmesi, muvazaa ile başkasına devretmesi ile gerçekte borcu olmadığı halde, borcu varmış gibi asıl olmayan borçlar kabul ederek pasifini çoğaltması olarak gösterilmiştir. Görüldüğü üzere borçlu farklı eylemlerle hareketi gerçekleştirebilmektedir. Borçlunun seçimlik hareketleri neticesinde alacaklı nezdinde meydana gelen zarar maddi unsurun neticesini oluşturmaktadır.[1],[2] Söz konusu hareketler sonucu alacaklının zarara görmesi hareket ile netice arasındaki illiyet bağını ortaya koymaktadır. Borçlu seçimlik hareketlerden birini gerçekleştirir ancak alacaklı yine de alacağını elde eder, zarar görmez ise bu durumda netice meydana gelmediğinden suçun maddi unsuru gerçekleşmeyecektir.
c. Manevi Unsur
Türk Ceza kanunu, suçun manevi unsurunu kast (olası kast) ve taksir (bilinci, basit taksir) olarak düzenlemiştir. Bu suç tipi her ne kadar İcra İflas Kanununda düzenlense de bir suç olduğundan ceza kanunu genel hükümlerine tabidir. İlgili suçun oluşumu için kast aranmakla birlikte özel kastın varlığı söz konusudur.[3] Borçlu kanunda gösterilen hareketleri sırf alacaklısını zarara sokmak amacıyla gerçekleştirmelidir. Bu özel kastın olmadığı hallerde suçun manevi unsuru gerçekleşmeyecektir. Borçlu kredi sağlamak veya gireceği yeni bir ticari teşebbüs[4] için sayılan hareketleri gerçekleştirmiş ise özel kast gerçekleşmediğinden suçun varlığından söz edilemeyecektir. Borçlunun bu özel kastının varlığını ortaya koymak kolay olmadığından her türlü delille ispatı sağlanmalıdır. Nitekim Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 11.03.2008 tarihli 8249/1450 sayılı kararında; “Borçlu sanığın intifa hakkından feragat işleminin alacaklısını zarara uğratmak amacıyla yapılıp yapılmadığının her türlü delil ile birlikte araştırılarak, borçlu sanık hakkında aciz vesikası alınıp alınmadığı ve borcunu karşılamaya yetecek başka malvarlığı olup olmadığı hususlarının saptanarak bir karar verilmesi gerekeceğini” [5] bu suçun her türlü delille iddianın ispatlanabileceğini ifade etmiştir.
2) İştirak Müessesi
Suçun özel görünüş şekillerden biri olan iştirak müessesi Türk Ceza Kanunu madde 37 vd. düzenlenmiştir. Buna göre suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri fail olarak sorumlu olur.[6] Suça iştirak; azmettirme, yardım etme şeklinde gerçekleşebilir.
Suç seçimlik hareketler işlenebildiğinden, üçüncü kişiler de borçlunun mevcudunu eksiltmesi noktasında kanunda sıralanan hareketlere katılabilmektedir. Örneğin, borçlu alacağı karşılamaya yeter miktarda taşınmazlarını sırf bu amaçla üçüncü bir kişiye devrederse ya da asıl olmayan bir borç ikrar ederek alacağını bir başkasına temlik ederse alacaklı bu eylemler nedeniyle zarara göreceğinden taşınmazı devralan ve alacağı temlik alan kişilerin iştiraki gündeme gelecektir. İştirakin varlığı incelenirken pekâlâ işlemin tarafı olan kişinin bu kastla hareket edip etmediği, taşınmaz devrinin bir sebebe dayanıp dayanmadığı, bedelinin ödenip ödenmediği, bedel ödendi ise; elde edilen alacakla ne şekilde tasarrufta bulunulduğu, alacağın temlikinde temlik işleminin muvazaalı olup olmadığı, ticari ilişkinin kaynağı incelenecek ve ona göre iştirak hükümleri değerlendirilecektir.
a. Yargıtay Uygulaması
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2016/13457 E., 2018/4492 K. ve 12.04.2018 tarihli kararında; “Somut olayda; şikayetçi vekilinin, borçlu aleyhine icra takibine konu olan çeke dayalı borcu ödemekten kaçınmak amacıyla sanık ...'ın temsile yetkili olduğu şirketin resmi kurumdan olan alacağını diğer sanık müteahhit ...'e 07.11.2013 itibariyle aslı olmayan bir şekilde borç ikrar ederek temlik ettiğini iddia etmesine rağmen, temlik işleminin muvazaalı veya gerçek dışı olup olmadığının; temlik edenle alan arasındaki ticari ilişkinin kaynağının, temlik eden tüzel kişi şirketin temlike konu borcun oluştuğu döneme dair ticari defter ve belgelerinin getirtilmesi suretiyle temlik alanla borç ilişkisinin araştırılması, temlikten elde edilen mahsup dışı bir gelir varsa bunun diğer hangi borçların ödenmesinde kullanıldığının araştırılması gibi diğer delillerle birlikte ispatlanması gerekmesi, dolayısıyla mahkemece buna göre İİK 331/1. maddesinde belirtilen suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı ile sanıkların bu suça iştirak halinde hareket edip etmediğine ilişkin bir karar verilmesi gerekirken, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,” şeklindeki hükmüyle eyleme katıldığı düşünülen üçüncü kişiler bakımından iştirak hükümlerinin nazara alınması gerektiğini ifade etmiştir.
Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 2010/3535 Esas, 2010/4742 Karar ve 05.07.2010 tarihli ilamında; "4949 Sayılı Kanun ile değişik İcra ve İflas Kanunu’nun 331. maddesinin suça iştirak edenlere yönelik yaptırım içeren “son” fıkrasına, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 Sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik İcra ve İflas Kanunu’nun 331. maddesinde yer verilmemiş ise de, olayın oluş şekline ve suça iştirak ederek katıldığı iddia edilen sanıkların eylemine göre, 5237 Sayılı TCK’nın 37-41. maddelerinde düzenlenen suça iştirake ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği nazara alınmadan sanıklar hakkında yazılı gerekçe ile beraat hükmü kurulması" demek suretiyle bu suç tipi bakımından iştirak hükümlerinin uygulama alanına sahip olduğu belirtilmiştir.
Sonuç olarak; alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudu eksiltme suçuyla ilgili değerlendirme yapılırken suça konu eyleme dahil olan üçüncü kişiler bakımından iştirak hükümleri kapsamında inceleme yapılması ve oluşan kanaate göre hüküm kurulması gerekmektedir.
-----------------
[1] SUNAR, G. agm. s:248,
[2] Karş: BERKİN, N. İcra Hukuku Dersleri, s:183
[3] UYAR, T. İcra ve İflâs Hukukunda Suç Sayılan Fiiller, s:34 - OSKAY, M./KOÇAK, C./ DEYNEKLİ, A./DOĞAN, A. İİK. Şerhi, C:5, s:6463 - COŞKUN, M. İcra ve İflâs Kanunu, 2009, C:3, s:3197 - ARTUÇ, M./BIKMAZ, R. İcra-İflâs Suçları ve Yargılama Usulü, 2005, s:552, 553 - ÇOLAK, H. İcra-İflâs Suçları ve Yargılama Usulü, 2. Bası, 2005, s:36 - TÜRKEŞ, Ş. İcra-İflâs Suç ve Cezaları, 1977, s:58 44 BELGESAY, M.R. Değişen Maddeler Şerhi,
[4] UYAR, T. Takip Hukukunda Alacaklısını Zarara Sokmak Kasdiyle Mevcudunu Eksiltme Suçu, Ankara Barosu Dergisi Yıl68 Sayı:2010/1
[5] 16. Hukuk Dairesi 11.03.2008 tarihli 8249/1450 sayılı kararı
[6] TCK madde 37/1: Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.