AİHM
DJAVIT AN /TÜRKİYE
İlgili Kavramlar
İFADE, TOPLANTI YAPMA VE DERNEK KURMA ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ
İçtihat Metni
DJAVIT AN / TÜRKİYE
3. Daire Kararı
Başkan: Bay L.Caflisch
Üyeler, Bay P. Kuris, Bay B. Zupancic, Bay J. Hedigan, Bayan M. Tsatsa-Nikolovska, Bay K. Traja, Bay F. Gölcüklü
Başvuru No: 20652/92
Karar Tarihi: 20 Şubat 2003
Başvuru sahibi, Türk kökenli bir Kıbrıs vatandaşı olup çocuk doktorudur ve KKTC'de yaşamaktadır. Aynı zamanda, Kıbrıs Türklerinin ve Yunanlıların üyesi bulunduğu, "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" derneğinin Türk tarafı koordinatörüdür. Başvuru sahibi, değişik tarihlerde Güney Kıbrıs'ta düzenlenen iki toplumlu görüşmelere katılmak için KKTC yetkililerine müracaat etmesine rağmen, yapılan 46 müracaattan ancak 6 tanesinde "yeşil hattan" adanın güneyine geçmesine izin verilmiştir.
Başvuru sahibi, yetkililerin, "yeşil hattı" geçerek iki toplumlu toplantılara katılmasına izin verilmemesinin, bilgi edinme ve bilgi açıklamayı da kapsayan, Sözleşmenin 10. maddesinde korunan ifade ve 11. maddesinde korunan toplantı yapma ve dernek kurma özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğini iddia etmiştir.
Davalı Hükümet, öncelikle Mahkemenin yetkisiz olduğu ve başvuru sahibinin iç hukuk yollarını tüketmediği savunmalarını ileri sürmüştür. Ek olarak, hükümete göre, başvuru sahibinin şikayetinin esasını 4. Protokolün 2.maddesinde düzenlenen serbest dolaşım hakkı oluşturmaktadır ve Türkiye bu protokolü henüz imzalamamıştır. Bunu bilen başvuru sahibi, bu engeli aşmak için, şikayetine 10. ve 11. maddenin ihlal edildiği süsü vermektedir. Hükümete göre, başvuru sahibinin iddiasının aksine, festivaller, konserler, fuarlar, resepsiyonlar, sergiler gibi birliktelikler 11. madde anlamında "toplantı" olarak nitelenemezler. Bu madde, eğlence amaçlı bir araya gelmeleri ve insanların buluşma amaçlı birlikteliklerini korumamaktadır. Hükümete göre, başvuru sahibinin anladığı "toplantı" konsepti organize bir faaliyet amacı taşımadan veya bir dernek kurma amacı içermeden Kıbrıslı Yunanlılarla bir araya gelme anlamı taşımaktadır. Başvuru sahibinin Türk Koordinatörü olduğu "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" KKTC otoritelerinin bir müdahalesi olmadan kurulmuştur. Hemen hemen, başvuru sahibinin Güney Kıbrıs'a ziyaret taleplerinin red edildiği durumların tamamında adı geçen derneğin herhangi bir faaliyeti söz konusu değildir.
Neticede, Mahkeme,
1. 1 oya karşı 6 oyla, Hükümetin ön itirazlarının reddine,
2. Oybirliği ile, Sözleşmenin 10. Maddesinin ihlali iddiasını ayrıca incelemeye gerek olmadığına,
3. 1 oya karşı 6 oyla, Sözleşmenin 11. Maddesinin ihlaline,
4. 1 oya karşı 6 oyla, Sözleşmenin 13. Maddesinin ihlaline,
5. 1 oya karşı 6 oyla
(a) Kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde, başvuru sahibine,
(i) manevi tazminat olarak 15.000 Euro,
(ii) masraf ve harcamalarla ilgili olarak 4.175 Euro,
(iii) Bu miktarlar üzerinden alınabilecek herhangi bir verginin ödenmesine,
(b) 3 ay sonrası için, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankasının yıllık marjinal borç faiz oranının % 3 fazlası olarak ödenmesi gerektiğine,
6. Başvuru sahibinin taleplerinin geri kalan kısmının reddine karar vermiştir.
(1) Hükümetin Ön İtirazları
(a) M.1- Mahkemenin Yetkisiz Olması
Sözleşmenin 1. Maddesi çerçevesinde yetki konusundaki Mahkemenin yerleşmiş içtihatlarına göre imzacı Devletlerin sorumluluğu kendi ulusal sınırlarına hasredilmiş değildir. İmzacı Devletler kendi yetkililerinin fiil ve ihmallerinin ülke sınırları dışında doğurduğu neticelerden de sorumludur. Mahkeme, uluslararası hukukun devletlerin sorumluluğunu düzenleyen ilgili prensiplerine uygun olarak, hukuka uygun olsun olmasın, bir imzacı Devletin, bir askeri müdahale sonucu, etkili olarak kontrol altında bulundurduğu kendi sınırları dışındaki bölgelerde de sorumluluğu devam eder. Böyle bir bölgede, Sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerin korunması mecburiyeti, gerek direk askeri güç vasıtası ile gerekse aracı bölgesel idare ile sağlanan bu tip bir kontrolün sonucudur.
KKTC yetkililerinin politika ve eylemleri üzerinde Türkiye Devletinin gerçekten detaylı bir kontrolünün sözkonusu olup olmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Kuzey Kıbrıs'taki yüksek sayıdaki askerin aktif görev içinde bulunması göstermektedir ki, Türkiye, bölgede, askerleri vasıtası ile etkili bir kontrol sergilemektedir. Bu tip bir kontrol, KKTC'nin eylem ve ihmallerinden Türkiye'nin sorumlu olmasının gerektirir.... Bu politika ve uygulamalardan etkilenen kişiler Sözleşmenin 1. maddesine dayanarak bu fiil ve eylemlerin Türkiye'nin yetki alanına girdiğini iddia edebilirler. Dolayısı ile, Türkiye'nin Sözleşmede tanınan hak ve özgürlükleri tanıma mecburiyeti Kuzey Kıbrıs'ı da kapsamaktadır.
Mahkeme, Loizidou'da, başvuru sahibinin sahibi olduğu mal ve mülkünü ziyaret etmesinin devamlı olarak engellenmesi hususunu değerlendirmiştir. Fakat, Mahkeme, adı geçen davadaki gerekçesinde, KKTC yetkililerinin politika ve uygulamaları ile ilgili olarak Türkiye'nin sorumluluğunu sadece bu davadaki olayla ilgili olarak değil genel bir prensip olarak ortaya koymuştur. Kuzey Kıbrıs'ın tamamındaki etkin kontrolü dikkate alındığında, Türkiye'nin sorumluluğu sadece kendi askerlerinin ve memurlarının fiilleri ite sınırlı kalamaz. KKTC'nin ve bölgedeki yönetimin varlığı Türkiye'nin askeri varlığına ve desteğine bağlı olduğu için, Türkiye, KKTC yetkililerin fiil ve ihmallerinden de sorumludur. Sözleşmenin 1.maddesine göre, Türkiye'nin sorumluluğu sadece Sözleşmedeki temel maddelerden değil imzaladığı protokollerin sağladığı hak ve özgürlükleri de kapsamaktadır ve ihlal edilen bu hak ve özgürlüklerin sorumluluğu da Türkiye'ye yüklenebilir.
(b) M.35. İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Mecburiyeti
Sözleşmenin 35. maddesi başvuru sahiplerinin iddia edilen bir ihlal ile ilgili iç hukuktaki çözüm üretme kabiliyeti noktasında kullanıma açık ve yeterli olan başvuru yollarının kullanılmasını gerektirir. Var olan çözüm yolları, hem teorik olarak hem de pratik olarak yeterli derecede kesinlik içermelidir. Bu şartın yokluğunda, çözüm yollarının kullanımının mümkünlüğünden ve etkili olduğundan söz edilemez. Ayrıca, madde 35, daha sonra Mahkemeye getirilmesi düşünülen anlaşmazlıkların öncelikle iç hukukun şekil şartlarına uygun olarak ve iç hukukta belirlenen süre içerisinde ilgili merci önüne getirilmesini gerektirir. İlave olarak, Sözleşmenin ihlalini engelleyebilecek diğer usule ilişkin yolların varlığı halinde bunların da kullanılması gerekir. Bununla beraber, çözüm üretme noktasında yeterli ve etkili olmayan çözüm yollarının tüketilmesi gerekmemektedir.
İç hukuk yollarının tüketilmediğinin iddia edilmesi halinde, kullanılmayan çözüm yollarının, ilgili tarihte, teorik ve pratik olarak etkili ve yeterli olduğunu yeterli netlikte ispat yükü davalı hükümetin üzerindedir. Çözüm yolları, kullanıma açık, başvuru sahibinin şikayet konusu hakkında çözüm üretme kabiliyetine haiz ve makul bir başarı şansı içermelidir.
(2) Madde 10. İfade Özgürlüğü
Bu davadaki ifade özgürlüğü, toplantı yapma özgürlüğünden bağımsız düşünülemez. 10 maddeye göre kişisel fikirlerin korunması 11. maddede yer alan barışçıl amaçlı toplantı düzenleme özgürlüğünün amaçlarında birisidir.
(3) Madde 11. Toplantı Yapma ve Dernek Kurma Özgürlüğü
Toplantı düzenleme özgürlüğü demokratik toplumlarda korunması gereken temel haklardandır. İfade özgürlüğü gibi bir toplumu toplum yapan değerlerdendir. Bu nedenle, bu hakkı sınırlamaya yönelik müdahaleler çok dar yorumlanmalıdır.
Bu hak, kamuya kapalı özel toplantıları, caddelerde düzenlenen halka açık hareketli veya durağan toplantıları ve gösteri yürüyüşlerini kapsar. Bu hak, toplantıya katılan ve düzenleyen kişilerce kullanılabilir.
Üye Devletler, sadece barışçıl amaçlı düzenlenen toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmamalı bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymamalıdır. Her ne kadar, 11. maddenin temel amacı kişilerin haklarına yetkililerin keyfi müdahalesini engellemek ise de, bu hakkın etkin kullanılması için devletlerin üzerine düşecek pozitif yükümlülükler olabilir.
(4) Madde 13. Etkili Çözüm Yolu
Davalı Hükümet, saydığı çözüm yollarının daha önce başka bir olayda kullanılabildiğini gösteren bir örnek sunması gerekir. Aksi takdirde, belirtilen çözüm yollarının etkili olmadığı sonucuna ulaşılacaktır.
KARARDA ATIF YAPILAN DİĞER DAVALAR
1. Loizidou v. Türkiye
2. Kıbrıs v. Türkiye, 10 Mayıs 2001
3. Chrysostomus ve Papachrysostomou v. Türkiye, no: 15299/89 ve 15300/89
4. Akdivar ve Diğerleri v. Türkiye
5. Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis v. Yunanistan, 9 Aralık 1994 Kararı,
6. Ezelin v. Fransa, 26 Nisan 1991
7. 75 Foreign Students v. UK, no 7671/76
8. Rassemblement jurassien v. İsviçre, no 8191/78
9. Kurt v. Türkiye, 25 Mayıs 1998
10. Osman v. UK, 28 Ekim 1998
11. Abdulaziz, Cabales ve Balkandali v. UK, 24 Nisan 1985
12. Guzzardi v. İtalya, 2 Ekim 1980
13. Rassemblement jurassien v. Svvitzerland, no. 8191/78
14. Christians Against Racis and Fascism v. UK, no. 8440/78
15. Rekvenyi v. Macaristan, no 25390/94
PROSEDÜR
1. Başvuru, Kıbrıs vatandaşı Ahmet Djavit An'ın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) eski 25. Maddesine dayanarak 8 Eylül 1992 yılında Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna (Komisyon) yaptığı müracaattan kaynaklanmaktadır.
2. Hukuki yardım sağlanan başvuru sahibi, Mahkeme önünde, Londra'da avukatlık yapan Prof. M. Shaw, Türkiye ise Prof. Z. M. Necatigil tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuru sahibi, Türk ve Kuzey Kıbrıs Türk yetkililerinin "yeşil hattı" geçerek Güney Kıbrıs'a girmesine ve iki toplumu ilgilendiren toplantılara katılmasının engellenmesinden bahisle Sözleşmenin 10, 11 ve 13. Maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.
4. Başvuru, 14 Nisan 1998'de, kısmen kabul edilmiş, incelenmesi tamamlanarak, 1 Kasım 1999'da Mahkemeye intikal ettirilmiştir.
5-7. Tercüme edilmemiştir.
OLAYLAR
8. Başvuru sahibi, Türk kökenli Kıbrıs vatandaşı olup çocuk doktorudur ve "yeşil hattın" kuzeyinde yaşamaktadır.
9. Başvuru sahibi, sadece Kuzey Kıbrıs yetkililerini ve Kuzey Kıbrıs'daki Türk askeri varlığını eleştiren bir kişi olmanın ötesinde, Türk askeri varlığını bir işgal gücü olarak tanımlamaktadır. Başvuru sahibi, 1989 yılında Nicosia'da kurulan Türk ve Yunanlı Kıbrıslıların üyesi bulunduğu, "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" derneğinin Türk tarafı koordinatörüdür. Derneğin, Kuzeyde ve Güneyde faaliyette bulunan Türk ve Yunan Kıbrıs Koordine Komiteleri bulunmaktadır. Bu hareketin amacı, iki toplum arasında yakın ilişkiler oluşturmaktır. Bu amaçla, politik, kültürel, tıbbi ve sosyal nitelikte iki toplumlu toplantılar organize etmektedir.
10. Başvuru sahibi, değişik tarihlerde düzenlenen iki toplumlu görüşmelere katılmak için müracaat etmesine rağmen, genelde, Türk ve Kuzey Kıbrıs Türk yetkilileri, "tampon bölgeye" veya adanın güney kısmına geçmesine izin vermemiştir. Bu amaçla, 8 Mart 1992 tarihi ile Komisyonun başvuruyu kabul tarihi olan 14 Nisan 1998 tarihleri arasında yapılan 46 müracaattan ancak 6 tanesi kabul edilmiştir. 18 Nisan 1998 tarihleri ile 16 Ekim 1999 tarihleri arasında iki başvuru daha ret edilmiş, başvurulardan birisi hakkında verilen ret kararı kaldırılarak daha sonra izin verilmiştir. Ret edilen başvurular, 1992 Mayısında organize edilen Kıbrıs'daki Birleşmiş Milletler Barış Gücünün (UNFICYP) Uluslararası Nicosia Havaalanında düzenlediği Bahar Fuarı, 1992 Haziranında, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğince (UNHCR) düzenlenen iki toplumlu tip semineri, "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" derneği koordinasyon komitesinin Ledra Sarayındaki 1992 Ekiminde ve daha sonra 1994 Nisan ve Temmuzunda düzenlediği toplantılar, UNHCR tarafından 1994 Haziranında düzenlenen Kardiyoloji semineri, Yeni Kıbrıs Derneğinin 1997 Aralık ayında düzenlediği genel toplantı ve Alman Büyükelçiliğinin Nicosia'da düzenlediği toplantılardır. Ayrıca, 1992 Mayısında, adanın kuzeyinde başvuru sahibince düzenlenen bir toplantıya Yunanlı Kıbrıslıların katılımına izin verilmemiştir.
11. Başvuru sahibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Bakanlar Kurulu'nun kendisinin Kıbrıslı Yunanlılar ile görüşmesini yasaklayan bir karar aldıklarını iddia etmektedir. Başvuru sahibine, Sağlık Bakanlığınca 3 Şubat 1992 tarihinde gönderilen bir mektupta, "Bakanlığımıza verilen bilgiye göre, size Dışişleri ve Savunma Bakanlığınca bu konuda sözlü olarak bilgi verilmiş olup Bakanlığımızın bu konuda ilave edeceği bir husus yoktur" denilmektedir.
12. 7 Mayıs 1992 tarihinde, başvuru sahibi, KKTC Başbakanlığına yazarak Bakanlar Kurulunun kararının içeriği hakkında bilgilendirilmesini talep etmiştir. Fakat, bir cevap alamamıştır.
13. 29 Mayıs 1992 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığına kararı protesto eden bir mektup göndermiş, bu mektubuna da cevap alamamıştır.
14. 18 Mayıs 1994 tarihinde KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Azınlık İşleri Konsolosluğunca başvuru sahibine yazılan bir mektupla "19 Nisan 1994 tarihli başvurusunun Devlet aleyhine propaganda yaptığından güvenlik gerekçesi ile, kamu menfaatini koruma düşüncesi ile ret edildiği" bildirilmiştir.
15. Başvuru sahibi 24 Mayıs-1994 tarihinde KKTC Başbakan Yardımcılığına yazarak tampon bölgeyi ziyaret etmesine izin verilmediğini, daha önceki Bakanlar Kurulunun kararının hala geçerli olup olmadığını sormuştur. Hiçbir cevap alamaması üzerine, 19 Temmuz 1994 de tekrar yazarak hatırlatmada bulunmuş ise de kendisine yine cevap verilmemiştir. Başvuru sahibine göre, 18 Mart 1996 tarihinde yayınlanan bir gazetede, zamanın Başbakan Yardımcısı, kendisine yazılan bu tip mektuplarda dile getirilen başvuruların reddi ile bilgi almak için Başbakana ve Cumhurbaşkanına yazarak bir açıklama istediğini fakat cevap alamadığını belirtmiştir.
HUKUKİ BOYUT
I. HÜKÜMETİN ÖN İTİRAZLARI
16. Mahkeme, Hükümetin, Komisyonun önündeki görüşmeler sırasında, başvurunun kabulü ile bir çok itiraz ileri sürdüğünü gözlemlemektedir. Komisyon, itirazları aşağıdaki başlıklar altında gruplandırılmıştır:
(1) Komisyonun (ve dolayısı ile Mahkemenin) bu davaya bakma yetkisinin olmadığı ve davalı Devletin istendiği iddia edilen fillerden sorumlu olmadığı iddiası,
(2) Başvuru sahibinin 6 aylık süre kuralına uymadığı iddiası ve,
(3) Başvuru sahibinin iç hukuk yollarını tüketmediği iddiası.
17. Mahkeme, Komisyonun, 14 Nisan 1998 tarihli başvuruyu kabul edilebilir bulma kararında, ilk gruptaki itirazları ret ettiğini, ikinci gruptaki itirazı ise kısmen kabul edilebilir bulduğunu gözlemektedir. İkinci grup itiraza bağlı olarak, Komisyon, başvurunun 8 Mart 1992 tarihi öncesi kısmını ret etmiştir. Komisyon, üçüncü grupta yer alan iddialarla ilgili kanaatini açıklamayı davanın esası ile ilgili görüşmelere bırakmıştır. Bu nedenle, Mahkeme, hükümetin bu konudaki itirazını davanın esası aşamasında ön itiraz olarak tekrar gündeme getirmesini de dikkate alarak, üçüncü grupta yer alan iddialara cevap verilmesinin yerinde olacağını düşünmektedir.
A. Sözleşmeye Göre Davalı Devletin İddia Edilen İhlallerle İlgili Sorumluluğu
18. Komisyon önündeki görüşmelerde olduğu gibi, davalı Hükümet, başvurudaki iddialarla ilgili olarak Türkiye'nin Sözleşmeden doğan bir sorumluluğu olduğunu ret etmiştir. İddiaları cevaplayan Hükümet, Mahkemeye yaptığı sunumda, şikayet edilen konuların tamamının, Kıbrıs Türk Toplumunun menfaatlerini korumak için kurulmuş olan, bağımsız, tarafsız ve self-determinasyon hakkını kullanan KKTC Devletinin fiil ve eylemleri olduğunu belirtmiştir. Davalı Hükümete göre, özellikle, Ledra Sarayı geçiş kapısı gibi, şikayette adı geçen geçiş noktalarının kontrolü ve günlük idaresi, geçiş izinlerinin verilmesi KKTC'nin yetki alanı ve sorumluluğu içinde olup Türkiye ile bir ilgisi yoktur.
19. Davalı Hükümet, bu noktadaki Mahkemenin daha önce 23 Mart 1995 (ön itirazlara ilişkin) ve 18 Aralık 1996 tarihlerinde (esasa ilişkin) Loizidou v. Türkiye (Ser.A, No 310) ve 10 Mayıs 2001 tarihli Kıbrıs v. Türkiye davalarında belirttiği görüşlerini paylaşmadığını belirtmiştir. Ayrıca, Davalı Hükümet, Komisyonun, bu başvuru ile ilgili verdiği kabul edilebilirlik kararında, Chrysostomus ve Papachrysostomou v. Türkiye davasında (Başvuru No: 15299/89 ve 15300/89, 8 Temmuz 1993 tarihli Komisyon Raporu) daha önce verdiği kararı doğru yorumlamadığını belirtmiştir.
20. Başvuru sahibi ve Kıbrıs Hükümeti ise, özellikle, Mahkemenin Loizidou v. Türlüye ve Kıbrıs v. Türkiye davalarındaki karar gerekçelerine dayanarak davalı Hükümetin bu iddialarını ret etmiştir. Türkiye, KKTC'nin bütün fiil ve ihmallerinden sorumlu olduğu gibi sınır bölgesindeki kontrollerden ve geçişlerden de sorumludur.
21. Mahkeme, Hükümetin şikayet konusu fiillerle ilgili olarak Türkiye'nin yetkisinin ve sorumluluğunun olmadığına dair iddialar hakkında daha önce Loizidou v. Türkiye kararındaki ret kararını hatırlatır. Daha net vurgulamak gerekirse;
"Sözleşmenin 1. Maddesi çerçevesinde yetki konusundaki Mahkemenin yerleşmiş içtihatlarına göre imzacı Devletlerin sorumluluğu kendi ulusal sınırlarına hasredilmiş değildir. İmzacı Devletler kendi yetkililerinin fiil ve ihmallerinin ülke sınırları dışında doğurduğu neticelerden de sorumludur. Mahkeme, uluslararası hukukun devletlerin sorumluluğunu düzenleyen ilgili prensiplerine uygun olarak, hukuka uygun olsun olmasın, bir imzacı Devletin, bir askeri müdahale sonucu, etkili olarak kontrol altında bulundurduğu kendi sınırları dışındaki bölgelerde de sorumluluğu devam eder. Böyle bir bölgede, Sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerin korunması mecburiyeti, gerek direk askeri güç vasıtası ile gerekse aracı bölgesel idare ile sağlanan bu tip bir kontrolün sonucudur...(par.52)
...Başvuru sahibi ve Kıbrıs Hükümetinin ileri sürdüğü gibi, KKTC yetkililerinin politika ve eylemleri üzerinde Türkiye Devletinin gerçekten detaylı bir kontrolünün sözkonusu olup olmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Kuzey Kıbrıs'taki yüksek sayıdaki askerin aktif görev içinde bulunması göstermektedir ki, Türkiye, bölgede, askerleri vasıtası ile etkili bir kontrol sergilemektedir. Bu tip bir kontrol, KKTC'nin eylem ve ihmallerinden Türkiye'nin sorumlu olmasının gerektirir.... Bu politika ve uygulamalardan etkilenen kişiler Sözleşmenin 1. maddesine dayanarak bu fiil ve eylemlerin Türkiye'nin yetki alanına girdiğini iddia edebilirler. Dolayısı ile, Türkiye'nin Sözleşmede tanınan hak ve özgürlükleri tanıma mecburiyeti Kuzey Kıbrıs'ı da kapsamaktadır."(par.56)
22. Bu hususta Loizidou v. Türkiye kararında belirtilen bir çok husus 10 Mayıs 2001 tarihli Kıbrıs v. Türkiye kararında tekrar edilmiş ve Türkiye'nin sorumluluğunun Loizidou'da olduğu gibi sadece mülkiyete ilişkin hususlarla sınırlı olmadığı hatırlatılmıştır. Mahkeme, aşağıdaki hususu özellikle vurgulamıştır:
"...Mahkeme, Loizidou'da, başvuru sahibinin sahibi olduğu mal ve mülkünü ziyaret etmesinin devamlı olarak engellenmesi hususunu değerlendirmiştir. Fakat, Mahkeme, adı geçen davadaki gerekçesinde, KKTC yetkililerinin politika ve uygulamaları ile ilgili olarak Türkiye'nin sorumluluğunu sadece bu davadaki olayla ilgili olarak değil genel bir prensip olarak ortaya koymuştur. Kuzey Kıbrıs'ın tamamındaki etkin kontrolü dikkate alındığında, Türkiye'nin sorumluluğu sadece kendi askerlerinin ve memurlarının fiilleri ile sınırlı kalamaz. KKTC'nin ve bölgedeki yönetimin varlığı Türkiye'nin askeri varlığına ve desteğine bağlı olduğu için, Türkiye, KKTC yetkililerin fiil ve ihmallerinden de sorumludur. Sözleşmenin 1.maddesine göre, Türkiye'nin sorumluluğu sadece Sözleşmedeki temel maddelerden değil imzaladığı protokollerin sağladığı hak ve özgürlükleri de kapsar ve ihlal edilen bu hak ve özgürlüklerin sorumluluğu de Türkiye'ye yüklenebilir." (par.77)
23. Bu nedenle, Mahkeme, davalı Hükümetin söz ettiği itirazları ret eder ve şikayet konusu eylemler, Sözleşmenin 1. maddesi anlamında, Türkiye'nin yetki alanına girdiği ve dolayısı ile Türkiye'nin sorumluluğunu gerektirdiği sonucuna ulaşır.
B. İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi
1. Mahkeme önündeki Tartışmalar
(a) Davalı Hükümet
24. Davalı Hükümet, başvuru sahibinin, Sözleşmenin 35. maddesinin gerektirdiği adli ve idari sistem içerisinde yer alan iç hukuk yollarını tüketme mecburiyetini yerine getirmediğini belirtmektedir. Hükümete göre, bu yolların, etkili ve yeterli olmadığı, başvuru sahibinin kullanımına kapalı olduğu, makul basan bir şansı içermediği ve çözüm üretmekten uzak olduğu söylenemez. Adli sistem yeterince bağımsız ve tarafsızdır. Ayrıca;
- KKTC Anayasası insan hakları ile ilgili birçok madde içermekte olup Sözleşme iç hukuk niteliğindedir. Anayasaya göre, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla ve kanunda sayılan sebeplerle sınırlanabilir.
-Mahkemeler, orantılılık, makullük, idarenin eylem ve işlemlerini gerekçelendirme gibi bir çok adil yargılama prensibini kararlarında kullanmaktadır.
- İddia edilen başvuru sahibinin Güney Kıbrıs'ı ziyaret taleplerinin ret edilmesi olayının idari bir işlem kabul edilmemesi ve bu işleme karşı yargı yolunun kapalı tutulmasını gerektiren bir durum yoktur.
- KKTC Anayasasının 76. maddesine göre kişilerin Devletin ilgili makamlarına dilekçe verme hakkı vardır. 30 gün içinde bu dilekçeye cevap verilmemesi idarenin kusuru olarak telakki edilir ve Anayasanın 152. maddesi ilgili kişiye Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma hakkı verir.
- Dilekçe kanunu gereği, kişilerin Yasama Meclisi Dilekçe Komisyonuna dilekçe verme hakkı vardır.
- Başvuru sahibi için Devletin bağımsız bir memuru olan KKTC Başsavcılığına dilekçe verme yolu da açıktır. Başsavcı dilerse şikayeti Devletin yetkili organına iletir.
- Başvuru sahibine defalarca Güney Kıbrıs'ı ziyaret etmesine izin verilmiştir. Bu gerçek karşısında, Güney Kıbrıs'a ziyaret başvurularının ret edildiğine dair "idari bir uygulama" olduğu ve bu nedenle iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekmediği iddiası temelsizdir. Her bir başvuru, Dışişleri ve Savunma Bakanlığınca, kendi şartları içinde değerlendirilmektedir ve başvuru sahibi için ret edilen her başvuru aleyhine, maddi veya usul açısından, hukuka aykırılık iddiası ile dava açma yolu açıktır.
25. Davalı Hükümete göre, başvuru sahibinin KKTC'nin adli mekanizmasını kullanmamasının sebebi iç hukukta çözüm yollan olmaması değil, varolan bu mekanizmayı kullanmak istememesidir. Bu başvuruda da görüldüğü gibi başvuru sahibi politik dürtülerle ve motivlerle hareket etmektedir. Başvuru sahibi bir çok Türk kökenli Kıbrıs vatandaşının kabul edemeyeceği eleştiri sınırlarını aşan uç ve provokative düşüncelere sahip bir kişidir.
(b) Başvuru Sahibi
26. Başvuru sahibi, davalı Hükümetin ileri sürdüğü savunmayı ret etmektedir. Başvuru sahibine göre;
-Her ne kadar, Mahkeme, Kıbrıs v. Türkiye davasındaki kararında, KKTC mahkemelerinin uluslararası hukuk açısından illegal olduğunu ve bu nedenle etkili çözüm yolları üretmekten uzak olduğu iddiasını kabul etmiş olmasa da, Sözleşmenin 35. Maddesine göre, iç hukuktaki çözüm yollarının tanımının ve uygulamasının uluslararası hukukun kurallarına ve gereklerine uygun olması gerekir.
- Davalı Hükümet, varlığını iddia ettiği çözüm yollarının başvuru sahibinin içinde bulunduğu problemi çözme noktasında etkili olduğunu ispat edememiştir. Hükümet, sadece, KKTC Anayasasındaki genel hükümleri hatırlatmakta, bu hükümlerin hangisinin nasıl bir çözüm yolu üreteceğini açıklamamak tadır.
- Başvuru sahibine tabii tutulduğu muamele ile ilgili olarak hiçbir hukuki açıklama getirilmemiştir. Etkili bir çözüm yolunun var olup olmadığına bu noktadan bakılmalıdır. Başvuru sahibinin Güney Kıbrıs'taki Yunan Kökenli Kıbrıslılarla temasa geçerek ilişkilerini geliştirmesine keyfi olarak engel olunmuştur. Başvuru sahibi, her seferinde, neden Güney Kıbrıs'a girmesine müsaade edilmediğini araştırmak zorunda bırakılmıştır. KKTC'de, Kuzeyde ve Güneyde yaşayanların temaslarının nasıl regule edileceğine dair kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Geçiş başvurulan her zaman keyfi olarak değerlendirilmekte ve genelde başvurular ret edilmekte ve neden ret edildiğine dair herhangi bir bilgi verilmemektedir. Herhangi bir belgenin yokluğunda, ret işlemine karşı itiraz edilememektedir. Başvuru sahibine göre, politik sebeplerden dolayı, müracaatlar, gerektiği gibi değerlendirilmemiştir.
(c) Kıbrıs Hükümeti
27. Kıbrıs Hükümetinin düşünceleri başvuru sahibinin ileri sürdüğü düşünceler ile aynı olup davalı Hükümetin argümanları Kıbrıs Hükümeti açısından da kabul edilebilir değildir. Kıbrıs Hükümeti de, KKTC'de var olan adli sistemin etkili çözüm yolu içermediğine ve bu nedenle Sözleşmenin 35. Maddesi anlamında tüketilmesi gereken iç hukuk yolu olduğuna inanmamaktadır. Ayrıca, KKTC'nin uluslararası varlığının tanınmamasına bağlı olarak var olan çözüm yollan da illegal olup tüketilmesi gerekmemektedir. Kıbrıs Hükümeti, Komisyonun Kıbrıs v. Türkiye kararındaki 4 Haziran 1999 tarihli görüşü ile aynı davadaki Mahkemenin 10 Mayıs 2001 tarihli KKTC'deki çözüm yollarını tüketilmesi gereken "iç hukuk çözüm yolu" yönündeki çoğunluk görüşüne katılmamaktadır. Kıbrıs Hükümetine göre, ayrıca,
- Davalı hükümet, başvuru ile ilgili olarak var olan çözüm yollarını yeterli kesinlikte ortaya koyamamıştır.
- Bir çözüm yolunun etkili kabul edilebilmesi için bir hak ihlalini önleme niteliğine sahip olması gerekir. Böyle bir çözüm yolu olmuş olsa idi, yetkililer başvuru sahibine ret kararını resmi olarak bildirirlerdi. Başvuru sahibinin içinde bulunduğu durumda verilmeyen izni tersine çevirecek bir merciinin varlığı sözkonusu değildir.
- KKTC Anayasasının 12. Maddesine göre, Türkiye'nin bölgedeki illegal varlığını sona erdirmeye yönelik, iki toplumlu aktiviteler dahil, her türlü politik faaliyet yasaklanmaktadır. Dolayısı ile, KKTC Anayasası, ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme özgürlüklerini korumamaktadır. Bu nedenle, başvuru sahibi, başvurularının ret edilmesine ilişkin kararlara itiraz etmiş olsa da, makul bir başarı şansı gözükmemektedir.
- Kuzeydeki Kıbrıs'lı Türk'lerin, özellikle rejim karşıtlarının, Güneydeki iki toplumlu toplantılara ve derneklere katılmasını engelleme adına seyahat etme ve dolayısı ile ifade ve toplantı özgürlüklerinin sınırlandığına dair ortada yeterli delil vardır. Davalı Hükümet, başvuru sahibinin durumunda olup başvurusu ret edilen ve daha sonra itiraz üzerine Güneye geçiş izni verilen örnek bir olay gösterememektedir.
- KKTC mahkemeleri, siyasi anlaşmazlıklarla veya KKTC'nin destekçileri veya düşmanları ile ilgili karar vermesi gerektiği durumlarda, bağımsız ve tarafsız değildir.
2. Mahkemenin Değerlendirmesi
28. Mahkemeye göre, Sözleşmenin 35. Maddesi başvuru sahiplerinin iddia edilen bir ihlal ile ilgili iç hukuktaki çözüm üretme kabiliyeti noktasında kullanıma açık ve yeterli olan çözüm yollarının kullanılmasını gerektirir. Var olan çözüm yollan, hem teorik olarak hem de pratik olarak yeterli derecede kesinlik içermelidir. Bu şartın yokluğunda, çözüm yollarının kullanımının mümkünlüğünden ve etkili olduğundan söz edilemez. Ayrıca, madde 35, daha sonra Mahkemeye getirilmesi düşünülen anlaşmazlıkların öncelikle iç hukukun şekil şartlarına uygun olarak ve iç hukukta belirlenen süre içerisinde ilgili merci önüne getirilmesini gerektirir, ilave olarak, Sözleşmenin ihlalini engelleyebilecek diğer usule ilişkin yolların varlığı halinde bunların da kullanılması gerekir. Bununla beraber, çözüm üretme noktasında yeterli ve etkili olmayan çözüm yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. (Bkz. Akdivar ve Diğerleri v. Türkiye, par.65-67)
29. İç hukuk yollarının tüketilmediğinin iddia edilmesi halinde, kullanılmayan çözüm yollarının, ilgili tarihte, teorik ve pratik olarak etkili ve yeterli olduğunu yeterli netlikte ispat yükü davalı hükümetin üzerindedir. Çözüm yolları, kullanıma açık, başvuru sahibinin şikayet konusu hakkında çözüm üretme kabiliyetine haiz ve makul bir başarı şansı içermelidir. (Bkz. Akdivar ve Diğerleri v. Türkiye, par.68; Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis v. Yunanistan, 9 Aralık 1994 Kararı, Ser A No 301-B, par.35)
30. Bu prensiplerin bu başvuruya uygulanması gerekirse, Mahkeme, her şeyden önce, 10 Mayıs 2001 tarihli Kıbrıs v. Türkiye davasında, KKTC iç hukukunda var olan çözüm yollarını "iç hukuk yolu" olarak kabul etmiş, her çözüm yolunun etkili ve yeterli olup olmadığının değerlendirmesini her olayın kendi özel şartlarına bırakmıştır. (par.102) Mahkemeye göre, başvuru sahibinin ve Kıbrıs Hükümetinin KKTC mahkemelerinin illegal olduğu iddiası ile, Türkiye'nin KKTC"deki Sözleşme ihlallerinden sorumlu olduğu iddiası birbiri ile çelişmektedir. Ki, Mahkeme, Türkiye'nin KKTC'daki ihlallerden sorumlu olduğunu kabul etmektedir. Mahkemenin, Kıbrıs v. Türkiye davasında belirttiği gibi;
"...Hukuka aykırı olarak işgal edilmemiş bir Ülkede meydana gelen fiiller için o ülkeyi işgal eden ve yöneten Devletin sorumluluğunu kabul ederken, o Devlete, mahkemeleri vasıtası ile kendisine isnat edilebilecek fiilleri düzeltme imkanının verilmemesini kabul etmek anlamlı gözükmemektedir. Bu başvurunun sınırları içerisinde Davalı Devlete bu imkanın sağlanması uluslararası hukuka göre illegal olan bir devletin dolaylı olarak meşrulaştırılması anlamına gelmez." (par. 101)
31. Mahkemeye göre, aynı çelişki KKTC tarafından kurulan kurumların illegalliğinin iddia edilmesi ile Kıbrıs Hükümetinin ve başvuru sahibinin dile getirdiği, daha sonra incelenecek olan Sözleşmenin 13. maddesinin ihlali iddiası arasında da vardır: Bir taraftan bir Devletin çözüm yolu sunmadığı gerekçesi ile 13. maddeyi ihlal ettiği iddia edilirken diğer taraftan bir çözüm yolu sunulmuş olsa idi bu çözüm yolu geçersiz ve hükümsüz olacaktı denilemez. (Bkz. Kıbrıs v Türkiye, par. 101)
32. Mahkemeye göre, davalı Hükümetin varlığını ileri sürdüğü çözüm yolları olan (1) İdari eylem ve işlemelere karşı yargı yoluna başvurulabilmesi (2) KKTC yetkililerin süresi içerisinde kişisel bir dilekçeye cevap vermemesi halinde Yüksek İdare Mahkemesine başvurulabilmesi (3) Başsavcılığa şikayette bulunulabilmesi çok geneldir. Hükümet, saydığı bu çözüm yollarının hiç birisinin kullanılması halinde başvuru sahibi için bir çözüm üretme niteliğine sahip olduğunu gösterememiştir.
33. Davalı Hükümetin KKTC'daki mahkemeler önünde Kıbrıs Türklerinin açmış olduğu bir kısım davaların listesini göstermesi yukarıda ulaşılan sonucu değiştirmek için yeterli değildir. Mahkemeye göre, bu başvuru ile, açıldığı söylenilen davalar arasında bir benzerlik yoktur. Çünkü, açılan davaların hiç birisi Kıbrıs Türklerinin yeşil hattı geçerek Güneye giriş talebinin KKTC yetkililerince reddi ile ilgili değildir.
34. Son olarak, Mahkeme, Komisyonun, Kıbrıs v Türkiye kararındaki görüşüne dikkati çeker. Komisyonun bu davada belirttiği gibi KKTC'ye giriş ile ilgili düzenlemeler KKTC Bakanlar Kurulunca belirlenir ve bu kararlara karşı idari yargı yolu kapalıdır. Komisyon Kıbrıs v. Türkiye davasında, KKTC'den Kıbrıslı Türklerin ayrılması ve KKTC'ye girişleri hakkında değil, KKTC'ye Kıbrıslı Yunanlıların giriş ve çıkışları ile ilgili bir değerlendirme yapmıştır. Davalı Hükümet, bu davada, KKTC'den Kıbrıslı Türklerin ayrılmasına ve KKTC'ye girişlerine izin verme noktasında yetkili organın Dışişleri ve Savunma Bakanlığı olduğunu belirtmektedir. Bu noktada, iki durum arasında fark olduğu görülmekle beraber davalı Hükümet bu farkı net olarak açıklamamıştır. Bununla beraber, Mahkeme bu ayrımın burada önemli olduğunu ve araştırılması gerektiğini düşünmemektedir.
35. Mahkemeye göre, davalı Hükümetlerin savunmalarındaki eksikleri giderme veya açıklık getirme Sözleşme Organlarının görevi değildir. (Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis v. Yunanistan, 9 Aralık 1994 Kararı, Ser A No 301-B, par.35)
36. Netice olarak, Mahkeme, davalı Hükümetin tatmin edici açıklamalar getirememesi karşısında ve yukarıdaki açıklamaların ışığında, başvurunun iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesi ile ret edilemeyeceği görüşündedir. Bu nedenle, Mahkeme, iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasını ret eder. Bu sonuç karşısında, ayrıca, KKTC'de, idari bir uygulama olup olmadığına karar verilmesine gerek yoktur.
37. Kıbrıs v. Türkiye davasındaki kararına uygun olarak, Mahkeme, bu davada ulaştığı sonucun bu davanın şartlan ile sınırlı olduğunu, KKTC'deki iç hukuk yollarının etkisiz olduğu ve Sözleşmenin 35. Maddesi gereği başvuru sahiplerinin iç hukuk yollarını tüketmek zorunda olmadığı yönünde genel bir sonuç çıkarılmaması gerektiğini ayrıca vurgular.
II. SÖZLEŞMENİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
38. Başvuru sahibi, Türk ve KKTC yetkililerinin başvuru sahibinin "yeşil hattı" geçerek iki toplumlu toplantılara katılmasına izin verilmemesinin, bilgi edinme ve bilgi açıklamayı da kapsayan, Sözleşmenin 10. Maddesinde korunan ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğini iddia eder.
39. Mahkeme, bu davadaki ifade özgürlüğünün, toplantı yapma özgürlüğünden bağımsız düşünülemeyeceği görüşündedir. 10. Maddeye göre kişisel fikirlerin korunması 11. Maddede yer alan barışçıl amaçlı toplantı düzenleme özgürlüğünün amaçlarında birisidir. (Ezelin v Fransa, 26 Nisan 1991, Ser. A., No 202, par.37) Başvuru sahibinin esas mağduriyetinin KKTC yetkililerinin başvuru sahibine yeşil hattı geçmesine izin vermeyerek Kıbrıs Yunanlıları ile toplanmasına ve görüşmesine izin verilmediği hatırlanırsa, başvuru konusunun Sözleşmenin 10. Maddesinden çok 11.maddesini ilgilendirdiği görülmektedir. Bu nedenle, başvuru konusunun ayrıca 10. Madde bağlamında ele alınmasına gerek yoktur. Bununla beraber, Mahkeme, 10. Maddeyi 11. Madde bağlamında değerlendirecektir.
III. SÖZLEŞMENİN 11. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
40. Başvuru sahibi, Türk ve KKTC yetkililerinin başvuru sahibinin "yeşil hattı" geçerek iki toplumlu toplantılara katılmasına izin verilmemesinin, Sözleşmenin 11. Maddesinde korunan toplantı yapma ve dernek kurma özgürlüklerinin ihlali anlamına geldiğini iddia eder.
A. Mahkeme Önündeki Sunumlar
1. Davalı Hükümet
41. Davalı Hükümet, başvuru sahibinin şikayetinin esasını 4. Protokolün 2. Maddesinde düzenlenen serbest dolaşma hakkını oluşturduğunu ve Türkiye'nin bu protokolü henüz imzalamadığını belirtir. Bunu bilen başvuru sahibi, bu engeli aşmak için, şikayetine 10. ve 11. Maddenin ihlal edildiği süsü vermektedir.
42. İlave olarak, davalı Hükümete göre, burada, başvuru sahibi ihlalini iddia ettiği hakları kullanabildiğinden, bu başvuru Loizidou davasından farklıdır. Bu başvurunun kabul edildiği süreç içerisinde başvuru sahibinin Güney Kıbrıs'ı ziyaret edemediği iddiası Sözleşmede korunan haklarının kullanımını etkilememiştir. Tam tersine, bu süre zarfında, başvuru sahibi, Güney Kıbrıs'taki bir takım toplantılara katılmıştır.
43. Hükümete göre, Komisyonun kabul ettiği gibi, ister kişilerin fiziksel olarak özgürlüğünün kısıtlanmasından isterse belirli bir bölgenin konumundan kaynaklanmış olsun, serbest dolaşım özgürlüğü ile ilgili sınırlamalar, diğer bazı hususları dolayısı ile etkiler ise de, özgürlüğün veya belirli bir bölgeye girişin sınırlanması, Sözleşmedeki bir hakkın direk olarak ihlal edildiği şeklinde yorumlanamaz. (15 Foreign Students v. UK, Başvuru No 7671/76,9 Mayıs 1977 tarihli Komisyon Kararı, D&R 9, s. 185)
44. İlave olarak, Hükümete göre, başvuru sahibinin iddiasının aksine, festivaller, konserler, fuarlar, resepsiyonlar, sergiler gibi birliktelikler 11. Madde anlamında "toplantı" olarak nitelenemezler. Bu madde, eğlence amaçlı bir araya gelmeleri ve insanların buluşma amaçlı birliktelikleri korumamaktadır. Hükümete göre, başvuru sahibinin anladığı "toplantı" konsepti organize bir faaliyet amacı taşımadan veya bir dernek kurma amacı içermeden Kıbrıslı Yunanlılarla bir araya gelme anlamı taşımaktadır. Başvuru sahibinin Türk Koordinatörü olduğu "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" KKTC otoritelerinin bir müdahalesi obuadan kurulmuştur. Hemen hemen, başvuru sahibinin Güney Kıbrıs'a ziyaret taleplerinin red edildiği durumların tamamında adı geçen derneğin herhangi bir faaliyeti sözkonusu değildir.
45. Son olarak, davalı Hükümete, göre ihlal edildiği iddia edilen hak Sözleşmenin 11. Maddesinin 2. fıkrasına göre sınırlamaya tabi olan bir haktır.
2. Başvuru sahibi
46. Başvuru sahibine göre, davalı Hükümetin itirazları doğru değildir. Şikayetlerinin ne teorik ne de uygulama boyutu seyahat etme özgürlüğü ile ilgilidir. Şikayetin konusu, Kıbrıs adasında yaşayan ve kendisi ile aynı amacı paylaşan kişilerle temel demokratik haklarını kullanarak, yetkililerin herhangi bir müdahalesi olmadan ve herhangi bir sınır engeline maruz kalmadan, barışçıl amaçlarla fikir alışverişinde bulunmak için bir araya gelmesinin engellenmesidir. Kıbrıs'taki mevcut şartlar içerisinde, ancak Kıbrıs Türkleri ve Yunanlılarının bir araya gelmesi, fikir alışverişinde bulunması ile barışçıl siyasi bir çözüm üretilebilir. Bununla beraber, Güney Kıbrıs'ta bu amaçla geniş katılımlı toplantılar düzenlenebilirken, KKTC'de düzenlenememektedir. Kuzeyden Güneye geçişi düzenleyen sabit bir sistemin oturtulamamış olması, Güneyde düzenlenen toplantılara keyfi olarak katılmasının engellenmesi Sözleşmedeki toplantıya katılma ve düşüncelerini ifade etme haklarının kullanılmasına engel olmuştur.
47. Başvuru sahibine göre, "seyahat edememesi" tamamıyla Sözleşmede korunan haklarının kullanılamamasının yan ürünüdür. Bu açıdan dava, Mahkemenin seyahat özgürlüğünün temel olarak korunan mülkiyet hakkından yararlanamamanın dışa yansıyan yüzü olduğuna karar verdiği Loizidou davasına benzemektedir. Ayrıca, davalı Hükümetin savunmasında kullandığı 15 Foreign Students v. UK davasının, seyahat özgürlüğü ile bir alakası olmamasından dolayı, bu dava ile ilgisi yoktur.
48. Bugüne kadar oluşan Mahkemenin içtihatlarına göre her ne kadar "toplantı" kavramı çok geniş algılanmış olmamakla ve genellikle gösteri anlamında kullanılmış olmakla birlikte, Sözleşmenin 11. maddesi, kişilerin kamuya açık veya kapalı olarak, barışçıl amaçla ortak menfaatlerini ilerletmek amacı ile bir araya gelmelerini de kapsar, (bkz. Rassemblement jurassien v. Switzerland, Başvuru No 8191/78,10 Kasım 1978, Komisyon Kararı, D&R, s.93) Bu anlamda, kendisine reva görülen muameleler Sözleşmenin 11. Maddesinin kapsam alanı içinde olup bu maddenin ihlali niteliği taşır. Şikayet konusu fiiller, Kıbrıs'ta var olan anlaşmazlığı karşılıklı olarak gidermek ve barışçıl bir çözüm bulma girişimlerini engelleme niyeti taşımaktadır. Bu engellemeler nedeni ile, Kıbrıslı Türkler bu girişimlerde rol alamamıştır.
49. Başvuru sahibine göre, toplantı düzenleme özgürlüğü ile ilgili olarak, "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" organizasyon olma ve sabit bir yerde düzenli faaliyette bulunma şartlarını yerine getirmektedir.
50. Başvuru sahibine göre, şikayet konusu hususları düzenleyen hukuki bir metin yoktur ve yetkililerin şikayet konusu ile ilgili hakkının keyfi olarak kullanılmasını engellemeye yönelik hukuki koruma mevcut değildir. Hükümet, hakkının kullanılmasının neden sınırlandığını açıklama ihtiyacı hissetmediği gibi bu tip bir sınırlamanın demokratik bir toplumda neden gerekli olduğunu da açıklamamaktadır.
51. Son olarak, başvuru sahibine göre, bir yetkinin kullanılmasında keyfiliğin önlenmesi prensibi gereği, davalı hükümet, 11. maddenin ihlali ile ilgili şikayetleri öğrenir öğrenmez, tam ve etkili bir soruşturma başlatmak mecburiyetindedir.(Kurt v. Türkiye, 25 Mayıs 1998, Osman v. UK, 28 Ekim 1998 kararları)
3. Kıbrıs Hükümeti
52. Kıbrıs hükümeti, davalı hükümetin argümanlarını ret etmektedir. Kıbrıs Hükümetine göre, Sözleşmenin 4. protokolünün onaylanmaması, başvuru sahibinin Güneye seyahat etme özgürlüğünün sınırlanmasının Sözleşmenin 10. ve 11. Maddelerinin ihlali oluşturduğu iddialarını ileri sürmesine engel teşkil etmez. Bunu desteklemek için, Kıbrıs Hükümeti, Mahkemenin birkaç davada daha önce belirttiği, bir dava konusunun üye devletin henüz onaylamadığı bir protokol maddesinde düzenlenmiş olmasının, başvuruyu Sözleşmede korunan diğer bir hak bağlamında ele almaya engel olmaz içtihadını hatırlatır. (Bkz. Abdulaziz, Cabales ve Balkandali v. UK, 24 Nisan 1985, Ser. A, No 94; Guzzardi v Italy, 2 Ekim 1980, Ser. A No 39)
53. Kıbrıs hükümetine göre, son olarak, davalı Hükümet, başvuru sahibinin hakkına neden bir sınırlama getirilmesinin haklı olduğunu ortaya koyamamış ve alınan tedbirlerin gerekliliğini 11. Maddenin 2. fıkrasında sayılan sebeplerden birisine dayandırmamıştır.
B. Mahkemenin Değerlendirmesi
1. Ön Değerlendirme
54. Mahkemeye göre, başvuru sahibinin 11. Madde muvacehesinde yönelttiği şikayet Güney Kıbrıs'a fiziksel olarak girişinin engellenerek seyahat özgürlüğüne müdahale edilmesi ile sınırlı değildir, iddialarında dile getirdiği gibi, başvuru sahibinin şikayeti, yetkililerin devamlı olarak "yeşil hattı" geçerek Güneydeki Kıbrıslı Yunanlılarla iki toplumlu toplantılarda buluşmasını engellemesi sureti ile Sözleşmenin 11. Maddesinde korunan toplantı yapma ve dernek kurma özgürlüğünü ihlal edilmesidir. Bu nokta ile ilgili olarak, Mahkeme, Loizidou davasında ileri sürülen benzer bir argümanı daha önce ret etmiştir.
55. Mahkeme, başvuru sahibinin şikayetinin seyahat özgürlüğünün sınırlanması olarak karakterize edilmesi iddiasını ret eder. Bu nedenle bu davada ihlali iddia edilen madde 11 .maddedir.
2. Genel değerlendirmeler
56. Toplantı düzenleme özgürlüğü demokratik toplumlarda korunması gereken temel haklardandır. İfade özgürlüğü gibi bir toplumu toplu yapan değerlerdendir. Bu nedenle, bu hakkı sınırlamaya yönelik müdahaleler çok dar yorumlanmalıdır. (Bkz. G. V FR of Germany, Baş. No 13079/87, 6 Mart 1989, Komisyon Kararı, D&R 60, s.256; Rassemblement jurassien v. Switzerland, Başvuru No 8191/78,10 Kasım 1978, Komisyon Kararı, D&R, s.93) Bu hak, kamuya kapalı özel toplantıları, caddelerde düzenlenen halka açık hareketli veya durağan toplantıları ve gösteri yürüyüşlerini kapsar. Bu hak, toplantıya katılan ve düzenleyen kişilerce kullanılabilir (Rassemblement jurassien v. Switzerland, Başvuru No 8191/78, 10 Kasım 1978, Komisyon Kararı, D&R, s.119, Christians Against Racis and Fascism v. UK, Başvuru no.8440/78, 16 Temmuz 1980, D&R 21, s. 138, 148).
57. Mahkemeye göre, üye devletler sadece barışçıl amaçlı düzenlenen toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmamalı bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymamalıdır. Her ne kadar, her ne kadar 11. maddenin temel amacı kişilerin haklarına yetkililerin keyfi müdahalesini engellemek ise de, bu hakkın etkin kullanılması için devletlerin üzerine düşecek pozitif yükümlülükler olabilir.(Christians Against Racis and Fascism v. UK, Başvuru no.8440/78, 16 Temmuz 1980, D&R 21, s. 148)
3. Bu Prensiplerin Davaya Uygulanması
58. Sözkonusu başvuruda, Komisyon, 14 Nisan 1998 tarihli kabul edilebilirlik kararında, başvuruyu kısmen kabul edilebilir bulmuş ve 8 Mart 1992 sonrası meydana gelen olayları inceleme konusu yapmıştır. Mahkeme de, değerlendirmesinde, 8 Mart 1992 ile kabul edilebilirlik kararının verildiği 14 Nisan 1998 tarihleri arasındaki olayları dikkate alacaktır.
59. Mahkemeye göre, davalı Hükümet, bu süre içerisinde, başvuru sahibinin önemli sayıda müracaatını ret etmiştir. Her ne kadar, başvuru sahibinin "yeşil hattı" geçerek bazı toplantılara katılmasına izin verilmiş ise de, verilen izin sayısı ret edilen başvuru ile karşılaştırıldığında oldukça azdır. Söz konusu süre içerisinde 46 müracaat yapılmış, bu müracaatların 6 tanesinde geçiş izni verilmiştir. Müracaatların bazısında da, diğer müracaat sahiplerine izin verilirken başvuru sahibine izin verilmemiştir. Bu noktada, Mahkeme, Kıbrıs v. Türkiye davasında, KKTC yetkililerinin 1996'nın ikinci yarısından sonra iki toplumlu görüşmeler konusunda ciddi sınırlamalar ve yasaklar getirdiği sonucuna ulaşıldığını hatırlatmalıdır. Bu başvuru ile ilgili olarak da, KKTC yetkilileri, başvuru sahibinin 2 Şubat 1996 ile 14 Nisan 1998 tarihleri arasındaki bütün Güneye geçiş izin taleplerini (toplam 10) ret etmiştir.
60. Başvuru sahibinin katılmak istediği toplantılar birbiri ile nitelik olarak farklı olmakla birlikte, iki toplumlu olma ortak özelliğine sahiptir. Bu nedenle, şekli ne olursa olsun ve kim tarafından organize edilmiş olursa olsun, başvuru sahibinin katılmak istediği toplantılar, adada kalıcı bir barış ortamı sağlamak için kuzeyde yaşayan Türkler ile güneyde yaşayan Yunanlıları bir araya getirmek, diyalog ve fikir alışverişinde bulunma ortamı oluşturmaktır. Bu amaç göz önünde bulundurulduğunda ve Sözleşmenin 11. Maddesinde korunan hakkın çerçevesi dikkate alındığında, başvuru sahibinin bu toplantılara "Bağımsız ve Federal Kıbrıs Hareketi" demeğinin Türk tarafı koordinatörü olarak katılıp katılmaması önemli değildir.
61-62. Mahkeme, başvuru sahibinin Güneydeki adı geçen toplantılara katılmasının engellenmesinin, Sözleşmenin 11. Maddesinde korunan barışçıl amaçla düzenlenen bir toplantıya katılma hakkı üzerinde bir sınırlama olduğunu düşünmektedir. Bu noktada, Mahkeme, bu engellemenin Sözleşmenin ihlali niteliği taşıyabileceğini düşünmektedir.
63. Bu hakka yapılan müdahalenin 11. maddede korunan hakkın ihlali olarak kabul edilmemesi için, müdahaleyi haklı kılan sebebin "kanunla önceden düzenlenmiş" olması, "demokratik bir toplumda kabul edilebilir" bir müdahale niteliği taşıması ve 2. Paragrafta sayılan sebeplerden birisine dayandırılması gerekir.
64. Öncelikle, şikayet edilen sınırlamanın "kanunla düzenlenmiş" olup olmadığı hususunun incelenmesi gerekir.
65. "Kanunla düzenlenmiş" olma şartının gerekliliklerinden bir tanesi sınırlamayı içeren kanuni düzenlemenin yeterli derecede öngörülebilirlik içermesi gerekir. Bir kuralın kanunla düzenlenmiş (kanun) sayılabilmesi için kişilerin okuyup anlayıp hareketlerine önceden yön vermesine imkan tanıyacak derecede netlik içermesi gerekir. Kişiler, ihtiyaç halinde uygun hukuki yardımdan da faydalanarak, bir olayın kendi şartları içerisinde makul bir derecede, hareketinin neticelerini öngörebilmesi gerekir. (Bkz. örneğin, Rekvenyi v. Macaristan, Başvuru No 25390/94, par.34)
66. Bu davada, davalı Hükümet, KKTC'de yürürlükte olan, Kıbrıs Türklerinin Güneydeki iki toplumlu toplantılara katılmak için yapılan izin başvurularını değerlendirmede kullanılan bir hukuki düzenlemeden söz etmemektedir. Ayrıca, bu izinlerin verilmesinde kullanılan sınırlama sebeplerinin ne zaman kullanıldığını belirtmemektedir.
67. Mahkemenin görevi önüne gelen bir davayı kendi şartları içinde değerlendirmektir. Mahkemeye göre, Kıbrıs'ta yaşayan Türklerin Güneye geçişini düzenleyen bir hukuk kuralının mevcut olmadığı gözükmektedir. Bu nedenle, başvuru sahibinin toplantıya katılma özgürlüğüne nasıl sınırlama getirileceği "kanunla düzenlenmemiştir."
68. Bu sonuç karşısında, 11. Maddenin 2. fıkrasında sayılan diğer şartların yerine getirilip getirilmediğini ayrıca araştırmaya gerek yoktur. Yine bu sonuç karşısında, dernek kurma özgürlüğü konusunun ayrıca incelenmesine gerek yoktur.
69. Mahkemeye göre, bu sebeple, Sözleşmenin 11.maddesi ihlal edilmiştir.
IV. SÖZLEŞMENİN 13. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
70. Başvuru sahibine göre, Sözleşmenin 10. Maddesi ve 11. Maddesinin ihlali halinde, iç hukukta, başvurulabilecek etkili bir çözüm yolu yoktur.
71. Davalı Hükümete göre, 13. Maddenin ihlali ile ilgili ileri sürülen hususlar iç hukuk yolları ile ilgili daha önce Mahkemeye yapılan sunumlar ile aynı olduğundan orada söylenen KKTC'daki çözüm yollarının etkili ve uygulanabilir olduğuna dair belirtilen hususlar burada da geçerlidir.
72. Davalı Hükümet gibi, başvuru sahibi ve Kıbrıs Hükümeti de, iç hukuk yolları ile ilgili daha önce söylediği hususları tekrar eder.
73. Mahkemeye göre, davalı Hükümet, saydığı çözüm yollarının hiç birisinin başka bir olayda kullanıldığını gösteren bir örnek sunamamıştır. (bkz. Vereinigung Demokratischer Soldaten Osterreichs and Gubi v. Avusturya, 19 Aralık 1994, Ser A, No 302, par.53) Bu nedenle, davalı Hükümet, söylenilen çözüm yollarının etkili olduğunu ortaya koyamamıştır.
74. Olayda 13. maddenin ihlali söz konusudur.
V. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
75-76. Başvuru sahibi, ifade ve toplantıya katılma özgürlüklerini kullanarak iki toplum arasında anlaşma ve barışı sağlamak için uzun süreli çabasını gerçekleştirememekten dolayı ciddi zarar gördüğünü ileri sürmüştür.
A. Zarar
1. Maddi Zarar
77. Uğradığı maddi zararın tazminini talep etmekle birlikte, belirli bir rakam vermemiştir. Müracaatının değerlendirmesinin uzamasından dolayı, Güneyde, Nicosia'da bir iş elde edememiş ve Kuzeyde de işleri aksamıştır. Toplantılara katılamamasından dolayı da mesleki ve mali durumu olumsuz etkilenmiştir.
78. Davalı Hükümet, başvuru sahibinin iddialarına cevap vermemiştir.
79. Mahkemeye göre ise, başvuru sahibi, iddialarını ispat için bir belge sunmamıştır.
80. Bu nedenle, Mahkeme, Sözleşmenin ilgili maddesinin ihlali ile başvuru sahibinin uğradığını iddia ettiği zarar arasında illiyet bağı tespit edememiştir. Mahkeme, içtihat hukukuna uygun olarak, bu başlık altında ileri sürülen iddiaların tamamını ret eder. (Bkz. Çakıcı v. Türkiye)
2. Manevi Zarar
81. Başvuru sahibi, Hükümetin fiil ve ihmalleri neticesi, geçen süre içerisinde yaşadığı endişe ve stresten dolayı 50.000 Sterling manevi zarar talep eder.
82. Davalı Hükümet, başvuru sahibinin iddialarına cevap vermemiştir.
83. Mahkemeye göre, başvuru sahibi, 6 yıl boyunca Güneydeki toplantılara katılmak için yaptığı başvuruların devamlı ret edilmesi karşısında kendisini korumasız ve kızgın hissetmesi kaçınılmazdır. Başvuru sahibinin içine itildiği psikolojik durum sonrası uğradığı zarar, sadece, Sözleşmenin ihlalinin tespiti ile giderilemez.
84. Bu nedenle, Mahkeme başvuru sahibine 15.000 Euro tazminat ödenmesini uygun bulur.
B. Masraflar ve Harcamalar
85. Başvuru sahibi, ayrıca, 6.175 Sterling mahkeme masrafı ve harcaması talep etmiştir.
86. Mahkeme, talep edilen miktarının tamamının harcanması gereken makul bir rakam olduğuna inanmamaktadır. Ayrıca, başvuru sahibi, adli yardımdan da faydalanmıştır. Başvuru sahibine ödenmesi uygun olan miktar 4.175 Eurodur.
C. Gecikme Faizi
87. Mahkeme, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankasının yıllık en yüksek borç faiz oranının % 3 fazlası olarak uygulanması gerektiğini düşünmektedir.
Bu sebeplerle Mahkeme,
1. 1 oya karşı 6 oyla, Hükümetin ön itirazlarının reddine,
2. Oybirliği ile, Sözleşmenin 10. Maddesinin ihlali iddiasını ayrıca incelemeye gerek olmadığına,
3. 1 oya karşı 6 oyla, Sözleşmenin 11. Maddesinin ihlaline,
4. 1 oya karşı 6 oyla, Sözleşmenin 13. Maddesinin ihlaline,
5. 1 oya karşı 6 oyla
(a) Kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde, başvuru sahibine,
(i) manevi tazminat olarak 15.000 Euro,
(ii) masraf ve harcamalarla ilgili olarak 4.175 Euro,
(iii) Bu miktarlar üzerinden alınabilecek herhangi bir verginin,
(b) 3 ay sonrası için, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankasının yıllık marjinal borç faiz oranının % 3 fazlası olarak ödenmesi gerektiğine,
6. Başvuru sahibinin taleplerinin geri kalan kısmının reddine karar vermiştir.
Hakim Gölcüklü'nün muhalefet şerhi için kararın orjinaline bakınız.
AİHM - Djavit An – Türkiye Davası
Yorumlar
Trend Haberler

E-DURUŞMA TALEP EDEN VEKİLİN DURUŞMAYA BİZZAT KATILMASI GEREKTİĞİ, ELEKTRONİK İMZANIN BAŞKA BİR VEKİLE VERİLEREK DURUŞMAYA KATILIMIN DURUŞMA GÜVENLİĞİ, KİMLİK VE YETKİ DENETİMİ AÇISINDAN SIKINTI YARATABİLECEĞİ

KİRA HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKTA İCRA EDİLEBİLİRLİK ŞERHİ VERİLMESİ TALEBİ KARŞISINDA MAHKEME, ARABULUCULUĞA VE CEBRİ İCRAYA ELVERİŞLİLİK İLE TAŞINMAZLA İLGİLİ OLARAK KANUNLARDA YER ALAN SINIRLAMALARA UYULUP UYULMADIĞINI DENETLER

Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görev Yapanlar İle Sigortalı Olarak Çalışanların Avukatlık Stajı Hakkında Yönetmelik iptal edildi

Yeni infaz düzenlemesi: Binlerce mahkuma erken tahliye yolu

Güzellik Merkezlerinde Epilasyon Uygulamalarının Yasal Çerçevesi ve Hukuki Boyutları

Tahliye edilen Avukat Selçuk Kozağaçlı yeniden tutuklandı

34 yıllık cerrah artık avukat!

TBB Stajyer Avukatlar Kurgusal Duruşma Yarışması Bölge Birincileri Belirlendi

İCRA MAHKEMESİ, ŞİKÂYET EDENİN BİLDİRMİŞ OLDUĞU ŞİKÂYET SEBEPLERİ İLE BAĞLI DEĞİLDİR; ŞİKÂYET KONUSU YAPILAN İŞLEMİN TÜMÜNÜ İNCELEYEREK KANUNA UYGUN OLAN BÜTÜN KARARLARI VERMEK YETKİSİNE SAHİPTİR

AYM'nin Can Atalay kararı TBMM Genel Kurulu'nda okundu