AFAD ve GÖNÜLLÜLÜK, İKİ HUKUKİ BİLGİ ve TEMENNİ

Abone Ol

Ülke olarak büyük bir deprem felaketi yaşadık. Neredeyse bir şekilde hepimiz etkilenip tarifi ve telafisi çok zor acı ve üzüntüler yaşadık. Son yaşanan felaket nedeniyle vefat edenlere rahmet, herhangi bir şekilde zarar gören herkese tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Felaket, büyük tahribatı beraberinde getirdiği gibi toplumdaki farkındalık ivmesini de epey yukarı çıkarmışa benziyor. Bu kapsamda sayın Cumhuriyet Başsavcımız Metin SARIHAN ve sayın Başkanımız Murat BOYLU beylerin değerli düşünce, organizasyon ve destekleriyle İstanbul İstinaf (Bölge Adliye Mahkemesi) Başkanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı olarak bir "Afad Bam Gönüllüleri Ekibi" oluşturduk. Ekibimizde bir cumhuriyet savcısı, bir mühendis, yedi yazı işleri müdürü, on yedi zabıt katibi, bir polis memuru, on bir güvenlik görevlisi, sekiz mübaşir ve sekiz kat görevlisi gönüllü katılımcı oldu. Kayıt işlemlerinden sonra Afad sistemindeki altı ana konu başlığı alanındaki eğitimlerimizi internet üzerinden tamamladık. Her alandan ayrı ayrı sınava tabi tutulduk. Bilahare de 02-05 Mayıs 2023 tarihlerinde Yeşilköy'deki eğitim alanında profesyonel ve kadrolu Afad görevlileri nezaretinde ve teçhizatlı olarak saha eğitimlerini aldık. Sonrasında ve ikinci kez yapılan sınavdan sonra Afad Gönüllüsü sıfatıyla sertifikalarımız oluşturuldu. Artık bir Afad Gönüllüsü Ekibiyiz. Umut ederim ki ihtiyaç olmaz ama gerektiğinde bireysel veya ekip olarak verilen görevleri seve seve yerine getirmeye hazır ve bu alanda daha da ilerlemeye gönüllü olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Şunu kısmen bilsem de işin farklı bir boyutu olduğunu, eğitimin afet öncesinde, sırasında ve sonrasında afet etkisinin olabilecek en az hasarla atlatılması adına çok ama çok önemli olduğuna dair idrakim pekişti. Gerek kendi nefsimiz ve ailemiz, gerekse de hemen peşinden komşularımız ve genel olarak da toplumsal yararlılık adına eğitim ve illaki eğitim, bu işin olmazsa olmazı gibi görünüyor.

Saha eğitimleri sırasında kısmen konuşulan, daha doğrusu dile getirdiğim ve afet arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bazen hayati öneme sahip iki hukuki mesele dikkatimi çekti. Kanunu bilmemek zaten mazeret sayılmaz. Bunun yanında hem Afad Gönüllülerimizin hem de vatandaşlarımızın bu iki hukuki sorumluluk ve bilinçte olmalarında da yarar vardır.

Bilindiği üzere afet geniş anlamlıdır. Deprem, sel, taşkın, çığ, büyük çaplı yangın gibi olaylar afet sonucunu doğurabilir. Afetler nedeniyle insanlar çok zor duruma girebilir. Bu durumdaki insanlara hal ve şartlar gereğince yardım etme görevimiz olabilir. Buna aykırı davrandığımızda yasal sorumlulukla karşılaşabiliriz. Esasında ülke olarak yardımseverliğimiz tartışma getirmeyecek derecede zaten üst seviyededir. Bunun yanında vatandaş olarak kanuni bir yükümlülüğümüz de vardır. Ayrıca belli şartlar altında ve zorunlu hallerin icabı olarak, normalde suç olan bazı eylemler işlense de bu nedenle kişiye ceza verilmez.

Şimdi bu iki hukuki durumu ele alalım:

1) İlk olarak, afetlerde daha çok karşılaşabileceğimiz zorunluluk haline bakalım. Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinin ikinci fıkrasına göre gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. Bunu şöyle örneklendirebiliriz. Deprem nedeniyle gerek vatandaş gerekse de arama ve kurtarma ekiplerinin bu faaliyetleri sırasında hayati tehlike altında bulunan afetzedenin kurtarılması için ihtiyaç duyulan malzemelerin o an için olmadığı veya henüz yetişmediği bir ortam olsun. Özel veya kamu mülkiyetinde olan, ilaç dahil malzemeler bir yerde varsa, hal ve şartlara göre gerektiğinde kapalı yeri kırıp ihtiyaç olan bu malzemeler alınabilir. Normal şartlar altında böyle bir davranış, mala zarar verme, konut veya işyeri dokunulmazlığını ihlal ve hırsızlık suçunu oluşturur. Oysa belirtilen şartlar içerisindeki bu eylemler nedeniyle kişiye ceza verilmez. Böyle bir durumda zarara uğrayan kişinin maddi kaybı bilahare hazine tarafından karşılanır.  

2) İkinci olarak yine Türk Ceza Kanunu’nun yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesini düzenleyen 98. maddesine göre yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Yukarıda belirtilen yükümlülük ve ceza vermemezlik hallerinin kapsamına sadece afetler dahil değildir. Örneğin ıssız yerde trafik kazası yapmış veya dağ başında düşen, yıldırım çarpan ve bu nedenle zor durumda olan (yaralı) ya da benzer haldeki kişiye yardım etme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi veya yardım sırasında zorunlu olarak ihtiyaç duyulan malzemelerin alınması, barınma yerinin temini de aynı çerçevededir. İnsani hassasiyet ve yardım severliğimizin yanında böyle bir yasal yükümlülüğümüzün ve ihtiyaç varsa bazı eylemlerde bulunabilme imkânımızın da olduğunun farkında olmamızda yarar olabilecektir.

Temenni olarak ifade edilen hukuki konular ise şu şekildedir:

Tartışmasız olarak hızlı, etkin ve güvenli bir arama ve kurtarma faaliyeti çok önemlidir. Afad Gönüllüleri, bu sıfatları itibariyle kamu görevlisi değildir. Bilindiği üzere kamu görevlilerine karşı görevleri nedeniyle bir kısım suçların işlenmesinin farklı bir hukuki boyutu vardır. Bu durum iki yönlüdür. Başka bir deyişle hem kamu görevlisi hem de ona karşı suç işleyen için nitelikli (ağırlatıcı) bir durum karşımıza çıkıyor. Hukukumuzda genel olarak kamu görevlisi sıfatı olmadığı halde yaptığı görev itibariyle ve bununla sınırlı olarak kendilerine karşı suç işlenmesi veya kendilerinin bu nedenle suç işlemeleri halinde kamu görevlisi gibi dikkate alınan meslek veya uğraşlar vardır. Örneğin özel güvenlik görevlileri (5188 sayılı Kanun'un 23. maddesi), spor müsabakalarında görev alan hakem, gözlemci, temsilci ve saha komiseri (6222 sayılı Kanun'un 20. maddesi), özel sağlık kuruluşunda çalışan doktor ve sağlık personeli (3359 sayılı Kanunu'nun. 12. Ek maddesindeki 02/01/2014 tarih ve 6514 sayılı Kanun’un 47. maddesiyle yapılan değişiklik maddesi). Bunları çoğaltmak mümkündür. Ayrıca kamu görevlilerinin adli olmayan ve idari görevleri nedeniyle işlenen suçların soruşturması - kovuşturması, güvence veya teminat mahiyetinde, 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince inceleme sonucuna göre izne bağlanmıştır. Gerçekte kamu görevlisi olmadığı halde belirtilen örneklerdeki gibi önemli ölçüde güvenceye bağlanan meslek ve uğraşlara sağlanan kanuni düzenleme gibi daha verimlilik ve güvenlik adına, belli aşamalardan geçerek bu sıfata ulaşan Afad Gönüllüsü ve aynı amaca hizmet eden STK’larda görev alan gönüllülerin de belli bir disiplin içinde görevleri sırasında ve/veya görevleri nedeniyle kendilerine karşı suç işlenmesi ya da kendilerinin suç işlemeleri halinde kamu görevlileri gibi dikkate alınmaları ve eylemlerinin soruşturma iznine bağlanmalarının gerekip gerekmediğinin tartışılması yararlı olabilir. Son olarak da bilindiği üzere 5271 sayılı Kanun’un adlî kolluğun olay yerinde aldığı tedbirlere uyulmaması halinde yetkisini düzenleyen 168. maddeye göre, olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan adlî kolluk görevlisi, bunların yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan men eder. Bu yasal düzenlemeye benzer şekilde arama kurtarma faaliyetlerinin etkin ve hızlılığının önemi karşısında görev sahasında ve görevlerinin yapılmasını kasten engelleyenlerin, hal ve şartlara göre ve genel kolluk görevlileri müdahale edinceye kadar onları engelleme veya etkisiz hale getirme yetkisi de tartışılabilir.

Afetlerin yaşanmaması ama gerçekleşmesi halinde sonuçlarının olabilecek en az hasarla atlatılması ve bu bilincin yerleşmesi umuduyla…