ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAŞANANLAR

Abone Ol

Adli Yıl’ın açılışı öncesi bir çok tartışmalar yaşanmaya başlandı. Önemli sayıda Avukatı temsil eden Baro’lar, açılış törenine katılmayacaklarını açıkladılar. Törenin yapılacağı yerden kaynaklanan tartışma giderek büyüyecek ve değişik boyutlara ulaşacak gibi görünüyor.

Toplumun yalnızca önemli kuralları ile oynamak değil, basit ama yerleşik kuralları ile oynamak ve sık değişiklikler yapmak da yararlı sonuçlar doğurmuyor. Adli tatil, uzun yıllar boyunca 20 Temmuz’da başlayıp 5 Eylül’de sona ermek üzere 45 gün olarak uygulandı. Daha sonra 1 Ağustos ile 31 Ağustos arasına çekildi. Bu da tutmayınca 20 Temmuz ile 31 Ağustos olarak uygulanmaya ve dengeler bozulmaya başlandı.

ADLİ YILIN BAŞLANGICI

Önceleri, adli yıl açılışında tören yapılmasının ve yeni yargı yılını açış konuşması yapmanın temel bir yasal dayanağı yoktu. İlk kez 6 Eylül 1943 yılında yeni Adalet Yılı nedeniyle yapılan açılış töreninde Yargıtay 1. Başkanı Halil Özyürük’ün konuşması, bu geleneğin başlangıcı olmuştur.

Açılış törenleri genellikle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi konferans salonunda yapılmaktaydı 1955 yılından sonraki törenler Yargıtay binasında, muhteşem bir bölüm olan ve sonradan yıkılan “Kubbealtı” denilen salonda yapılmıştır.

1943 yılından itibaren köklü bir gelenek olarak başlayan bu uygulama aynı zamanda “Yargıtay Onur Günü” olarak kabul edilmiş ve 1730 sayılı Yargıtay Kanunu ile yasa hükmü haline gelmiştir.

Adli Yıl açılış törenlerinde hakim ve savcıları temsilen konuşma yapan Yargıtay Başkanlarına, yargının bir diğer temel ayağı olan Avukatları temsilen Barolar Birliği Başkanı dahil edilmiş ve uygulama bu şekilde devam etmiştir.

İLK ÇEKİŞME

Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü töreninde Barolar Birliği Başkanı M.Feyzioğlu’nun yaptığı konuşmaya, o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın “Siyasi konuşuyorsun, böyle edepsizlik olmaz ki” diyerek tepki gösterip salonu terk etmesi sonrasında çıkarılan bir “Torba yasa” ile adli yıl açılış törenleri kaldırılmıştı. Yani bu tartışma, yasal olarak Adli Yıl açılış törenlerinin sonu olmuştu. Olayın devamında başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere benzer kurum isimlerinin başında yer alan “Türkiye” ibaresinin kaldırılması girişimlerine de başlanmıştı.

Daha sonra Avukatlar adına yapılacak konuşmanın metni önceden istenmiş, süre kısıtlaması konmuş, Avukatlar adına konuşma yapılması engellenmiş ve toplantı yeri Yargıtay binası dışına çıkarılmıştır. Sonraki bir kısım açılış törenleri otel salonlarında yapılmış, bu törene katılmayan Avukatlar alternatif açılış törenleri yapmışlardır. Henüz “Kuranı Kerim Tilaveti” yapılmayan açılış töreni sonrasında Meclis’in havuzlu bahçesinde kokteyl verilmesi uygulaması da yer almıştır.

Önceki yıllarda yapılan açılış törenlerinde konuşan Yargıtay Başkanlarından da, sayıları ve etkileri az olsa dahi, siyasi iktidara çatan, çok sert eleştiriler yapan başkanlar olmuştu. Bu kez yapılacak olan tören için davet alan bir kısım Baro’lardan da çok net ve açık eleştiriler, karşı görüşler gelmiştir.

BAROLARDAN TEPKİLER

Bu konuda ilk açıklamayı yapan İzmir Barosu “Bizler, insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği, hukukun yok sayılmadığı, yargının siyasi iktidarın güdümünden çıktığı günlerde, tam bağımsız bir yargı teşkilatının ev sahipliğinde yapılacak bir törene katılımı, savunduğumuz değerlere daha uygun görüyor ve bu günü umutla bekliyoruz.” diyerek yapılan daveti reddetmiştir.

Başkent Ankara Barosu “Bu ülke üzerinde yaşayan, sesi kısılmaya çalışıldıkça direnen Avukatlar olarak, yeni adli yılı saray çatıları altında değil modern ve laik Cumhuriyet'i borçlu olduğumuz Atamızın huzurunda Anıtkabir’de karşılayacağız.” şeklinde yanıt vermişlerdir.

Türkiye'nin ve dünyanın en büyük Baro’larından olan İstanbul Barosu “Bu toplantının Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılacak olması, demokrasi, hukuk ve adalet adına bildiğimiz bütün öğretilerin reddi anlamına geleceğinden, davetinize icabet etmemiz mümkün olamayacaktır.” gerekçesi ile daveti reddetmiştir.

En kısa ve net cevabı Bursa Barosu vermiş ve “Adli yıl açılış töreni; düşünce ve ifade özgürlüğü lehine mesajların verileceği yargı mekanlarında yapılsaydı koşa koşa gelirdik.” demişlerdir.

Daveti reddeden Barolar, Türkiye’deki tüm Avukatların büyük bir kısmını bünyesinde barındırmaktadırlar. Türkiye’de, Baro’lara kayıtlı Avukat sayısı, 2018 yılı sonu itibariyle, 116.779 dur. Bu sayıdan yaklaşık 100.000 Avukat’ın kayıtlı olduğu Baro’lar, daveti reddettiklerini açıklamışlardır.  

Bu red gerekçelerine katılan, ancak değişik nedenlerle görüşlerini açıklayamayan çok sayıda hakim ve savcı olduğunu bilmekteyiz.

TEPKİLERE KARŞI GÖRÜŞLER
Baro’lardan gelen bu red ve karşı görüşe Yargıtay’ın verdiği cevabın boyutu ise çok değişiktir. “Yargıtay’a yönelik haksız ve ölçüsüz eleştirileri yapan bazı baroların, yakın geçmişte tüm dünyanın kabul ettiği insan hakları metinlerine dahi karşı çıkması, feraset düzeylerinin açık bir göstergesi olup, bu tür ithamların toplumun vicdanında karşılık bulmayacağı şüphesizdir" denilerek iş “feraset” yani olayı anlama ve algılama noksanı seviyesine indirgenmiştir.

Baro’lardan gelen bu karşı görüş ve açıklamalara rağmen külliyede yapılacak olan toplantıya katılacağını açıklayan Barolar Birliği Başkanı ise olayı “çay ve tuz” düzeyine indirgeyerek “Türkiye’de binlerce genç Avukatın çay parası yok. Toplantıya katılmayacağını açıklayan Baro ve Avukatların ise tuzu kuru olup ne dediğini önemsemiyorum” şeklinde olayı değerlendirmiştir. Yapılması düşünülen yargı reformunda üzerinde durulan bir diğer husus da -sanki çok önemliymiş gibi-  Avukatlara “yeşil pasaport” verilip verilmeyeceği olmuştur.

İÇİNDE BULUNULAN DURUM

Yargıtay Başkanı dahil olmak üzere, kurumları temsil eden yetkililerin, Türkiye’de adalete güven ve saygının yüzde 30 seviyelerinin altına düşmesinin nedenleri üzerinde durmaları gerekirken, tartışmaların niteliği, yargıya güven seviyesinin daha alt basamaklara düşeceğinin göstergesi olmaktadır.

Yargı yılının açılış törenlerinin, yargıya ait bir mekanda yapılmasını isteyen Barolara karşı, konu ile ilgisi olmayan değerlendirmelerin yapılması en azından üzücüdür. 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre “Hiçbir makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye ve telkinde dahi bulunamayacağı” şeklinde güvence altına alınan yargının, kendi adalet yılını, kendi mekanında ve salonunda açamayacak duruma gelmesi ise, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Av.A.Erdem Akyüz

Ankara Barosu Cumhuriyet Kurulu ve

İnsan Hakları Merkezi Üyesi