Adli Tatilde Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru ve Süresi

Abone Ol



Yazımızda, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun başlangıç tarihinin adli tatile denk gelmesi durumunda, başvuru süresinin işlemeye devam edip etmeyeceği ve otuz günle sınırlandırılan başvuru süresinin yeterli olup olmayacağı hakkında kısa açıklama yapılacaktır.


Anayasa m.148 ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da, Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve buna ek Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu protokoller kapsamına giren herhangi birisinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkesin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabileceğine dair bireysel başvuru hakkı kabul edilmiştir. Bu başvuru hak arama hürriyeti kapsamına giren bir yargı olmakla birlikte, niteliği açısından Özel Hukuk, İdare Hukuku veya Ceza Muhakemesi Hukuku kapsamında kabul edilemez. Gerek bu nedenle ve gerekse 6216 sayılı Kanunda özel bir atıf da olmadığından, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuru usul hükümlerinin 6216 sayılı Kanunda öngörülmesi düşünülmüştür.


6216 sayılı Kanunun 47. maddesinin 5. fıkrasına göre; bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten veya başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten otuz gün içinde yapılması, haklı mazeret durumunda da bu sürenin mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün uzaması kabul edilmiştir.


47. maddede ve 6216 sayılı Kanunun diğer maddelerinde, adli tatile denk gelen sürede bireysel başvuru süresinin akıbetinin ne olacağına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin yargı faaliyetlerinde, diğer yargı kollarında kabul edilen “adli tatil” müessesesine yer verilmediği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri yönünden ayrı yıllık izin sistemi öngörülmüştür (6216 Sayılı Kanun m.70). Bu nedenle, bireysel başvurunun adli tatil dönemine denk gelmesi halinde süre durmayacak veya adli tatil sonrasında, başvurunun niteliğine göre bağlı olduğu usul kanunlarında öngörülen adli tatil uzama süreleri dikkate alınmayacaktır.


Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süresinin kaçırılmaması için, başvuru süresinin adli tatilde de işlediğini dikkate almak suretiyle bireysel başvurunun yapılması gerekmektedir. Aksi halde, başvuru süresi kaçırılmış olacaktır.


Belirtmeliyiz ki, Anayasal Mahkemesi’ne bireysel başvuru gibi çok önemli bir hak arama hürriyetinin otuz günle sınırlandırılması hatalıdır. Bu sürenin altı ay, olmadığı takdirde en az üç ay olarak belirlenmesi isabetli olacaktır. Çünkü Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun özel niteliği haiz olduğu tartışmasız bir gerçektir. Olağan yasa yollarında hazırlanan dilekçeleri, maddi vakıa ve bunun hukukilik denetimi ile ilgilenmeyen, başvuruyu sadece kişi ve hak hürriyetlerinin ihlali ile değerlendirmekle sınırlı yetkiye sahip olan Anayasa Mahkemesi’ne sunmanın bir anlamı ve yararı olmayacaktır. Bu nedenle, bilgi ve belgelerin toplanması için süre gerekmesi, dilekçelerin maddi vakıa değerlendirmesi yerine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve eki protokolleri ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarının da dikkate alınarak hazırlanması gerektiğinden, bu özellikli başvuruda süre otuz günle sınırlanmamalı ve hakkın kullanımını sağlamaya yönelik daha uzun ve makul bir süre kabul edilmeli idi.


Hak arama hürriyeti, sadece hukukilik denetiminin yapılabilmesi amacıyla yargı yolunun tanınması ile değil, o yolun başvurma şekli ve süresi açısından kullanılabilir olması ile güvence altına alınır. Aksi halde, başvuru şekli zorlaştırılmış ve süresi kısa tutulmuş hak arama yolu ile hak arama hürriyetinin güvence altına alındığı ileri sürülemez. Bireysel başvurunun çok kolay yapılabildiği İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru süresinin altı ay gibi makul bir süre kabul edildiği bir durumda, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süresinin en az üç ay olarak belirlenmesi gerekmektedir. Sürenin uzun tutulmasının başvuru sayısını ve bunun da Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünü artıracağı savunma, bir hukuk devletinde asla kabul göremez.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)