Adli Sicil Kaydı

Abone Ol
Bir suçtan yargılanan veya mahkum edilen insanı rahatsız eden önemli bir konu da, yalnızca cezalandırılmaktan duyduğu endişe değil, aynı zamanda sabıkalı hale gelmesi ve hakkında adli sicile kayıt düşülmesidir.
 
Kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine mahkumiyete ilişkin bilgilerin otomatik işleme tabi bir sistem kullanılarak toplanmasını, sınıflandırılmasını, değerlendirilmesini, muhafaza edilmesini ve gerektiğinde ilgililere bildirilmesini düzenleyen sisteme “Adli Sicil” adı verilir.
 
Bir suç işlediği iddiası ile soruşturulan kişinin sıfatı “şüpheli”; kovuşturulan kişinin sıfatı “sanık” ve yapılan yargılama sonucunda kesinleşmiş mahkeme kararı ile cezalandırılan kişiye de “hükümlü/mahkum” denir. Adli Sicil, kişinin suç işlediğinin sabit olması ve mahkemenin kesinleşen kararı ile cezalandırılması anlamını taşır.
 
Adli Sicil, kişinin kayıt altına alınmasıdır. Esas olan kişinin lekelenmemesidir. Bunun için, suçsuzluk/masumiyet karinesi, yani lekelenmeme hakkı kabul edilmiştir. Ancak ceza kurallarına uygun davranmadığı ve suç işlediği tespit edilen kişilerin de, hukuk düzeni adına kayıtlarının bir yerde tutulup saklanması gerekir. Bu bilgiler, bir yere başvuran veya bir haktan yararlanmak veya yetkiyi kullanmak isteyen veya tekrar suç işlediği iddiası ile karşı karşıya kalan kişilerin takibi, hak ve yetkileri ile yeniden suç işlemeleri halinde ne uygulanacağının tespiti açısından önem taşır.
 
Bir de hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararları ile ilgili kayıtlar vardır ki, bunlara ilişkin bilgiler Adli Sicilde tutulmayıp ayrı bir yerde toplanır. HAGB bir mahkumiyet kararı olmadığından, Adli Sicile kaydedilmez ve sanık sabıkalı kabul edilmez. Sanık, denetim süresi olan 5 yılda kasten yeni bir suç işlemediği veya 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine karar verilip de bu tedbiri ihlal etmemişse, davanın düşmesine karar verilir ve HAGB kaydı tutulduğu özel sistemden çıkarılır. Tersi durumda, dava devam eder ve mahkumiyet kararı açıklanır.    
 
Adli Sicille ilgili, birisi mülga, yani yürürlükten kaldırılan 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu ve diğeri yürürlükte olan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu vardır. 1 Haziran 2005 tarihine kadar 3682 sayılı Kanun ve sonrasında da 5352 sayılı Kanun uygulanmaktadır. 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen suçlarla ilgili bu Kanunlardan hangisi kişinin lehine ise o Kanun hükmü uygulama alanı bulacaktır. Anayasa m.38/1-2 ve TCK m.1 uyarınca, “failin lehine olan kanunun uygulanması” prensibinden Adli Sicil konusunda da vazgeçilmemelidir. Adli Sicil kayıtlarının tutulması ve silinmesi konusunda, bu Kanunlardan hangisi lehe ise o Kanun hükümlü hakkında uygulama alanı bulmalıdır.
 
Mülga 3682 sayılı Kanunun 8 ve 9. maddelerinde, Adli Sicilden çıkarılacak ve Adli Sicilden muhafaza edilecek bilgilerin düzenlendiği görülmektedir. 5352 sayılı Kanun benzer düzenlemeyi, “Adli sicil bilgilerinin silinmesi” başlığı ile 9. maddede ve “Adli sicil ve arşiv bilgilerini silinmesi” başlığı ile de 12. maddede düzenlemiştir. 5352 sayılı Kanunun 13/A maddesinde ise, “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” başlıklı bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir.
 
5352 sayılı Kanunun “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” başlıklı 13/A maddesinin birinci fıkrasına göre,5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
 
a) Mahkum olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
 
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
 
Gerekir”. Yasaklanmış hakların geri verilmesi, hükümlünün veya temsilcinin bu yönde talebi ile hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgahında bulunan aynı derece mahkemenin kararına bağlıdır.
 
3682 sayılı Kanunda, “Adli Sicil Arşiv Kaydı” sisteminin net bir şekilde öngörülmediği, yalnızca Kanunun 9. maddesinin ikinci fıkrasında, Anayasanın 76. maddesinde sayılan suçlara ait Adli Sicil bilgilerinin, milletvekilliği adaylığı için talep edildiğinde verilmek üzere bilgi arşivinde muhafaza edileceği ifade edilmiştir. Buna göre, milletvekili adaylığına engel olan suçlar ve özel kanunlarda gösterilen istisnalar dışında Adli Sicil kayıtlarının, 3682 sayılı Kanunun 8. maddesinde sayılan sürelerin dolması veya hükümlünün yaşının 80 yaşını tamamlaması ile Adli Sicilden çıkarılması gerekir.
 
3682 sayılı Kanun m.8’e göre; cezanın çekildiği veya ortadan kalktığı veya düştüğü tarihten itibaren zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, emniyeti suiistimal, hileli iflas suçları ile 5 yıldan fazla ağır hapis cezasına mahkumiyetler 10 yıl (çocuklarda 5 yıl)içinde; 5 yıl veya daha az ağır hapis veya hapis veya para cezasına mahkumiyet halinde diğer bir cürümden dolayı 5 yıl (çocuklarda 2 yıl)içinde, önceden verilen ceza cinsinden bir cezaya veya ağır bir cezaya mahkum olmayan hükümlünün Adli Sicil kaydı çıkarılır. Böylece, kişinin “hükümlü” sıfatı son bulur ve alınacak sabıka kaydında “sabıkasız” olduğuna dair ibareye yer verilir. Bunun yegane istisnası, milletvekilliği adaylığı için talep edilen sabıka kaydıdır.
 
Mülga 3682 sayılı Kanunun adli sicil kaydının Adli Sicilden çıkarılması yönü ile yürürlükte bulunan 5352 sayılı Kanuna göre bazı suçlar ve cezalar bakımından lehe olduğundan, 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen suçlar yönünden hükümlü lehine olan eski Adli Sicil Kanunun uygulanması isabetli olacaktır. Bu suçların ve cezaların neler olduğu ve hangi kanunun lehe hüküm içerdiği, her sabıka kaydında ayrıca değerlendirilmelidir.
 
5352 sayılı Kanunun 9. maddesi incelendiğinde; Adli Sicilde kayıtlı bilgilerin, cezanın veya güvenlik tedbirinin tamamlanması, ceza mahkumiyetini tüm sonuçları ile ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının dolması veya genel afla silineceğinin belirtildiği görülmektedir. Bu açıdan hükümlü lehine olduğu zannedilen 5352 sayılı Kanunun, aslında “Adli Sicil Arşiv Kaydı” adı ile kabul ettiği 9. maddesinin 3. fıkrası ve 12. maddesi ile hükümlü aleyhine olduğu anlaşılacaktır. Kanunun 9. maddesinin üçüncü fıkrasında, Adli Sicil kaydından çıkarılan bilginin bu defa Arşiv Kaydına alınacağı, hatta adli para cezasına mahkumiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümlerin doğrudan Arşive kaydedileceği ifade edilmiştir. Kanunun 12. maddesinde; milletvekili adaylığına engel suçları düzenleyen Anayasa m.76 ile Türk Ceza Kanunu dışında kanunlarda hak yoksunluğuna neden olan mahkumiyetler bakımından kaydın Arşive alınma şartlarının oluştuğu tarihten itibaren, yasaklanmış hakların geri verilmesi kaydı ile 15 yıl geçmekle ve yasaklanmış hakların geri verilmesi koşulu aranmaksızın 30 yıl geçmekle Arşivde bulunan kayıt tümü ile silinir. Fiil suç olmaktan çıkarılmadıkça veya kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi suretiyle hükümlü lehine karar verilmedikçe, hükümlünün Arşiv kaydı Kanunun 12. maddesinde gösterilen sürelerde muhafaza edilir.
 
Elbette hükümlünün Arşiv kaydı, Adli Sicil kaydı gibi açık ve ulaşılabilir değildir. Ancak Adli Sicil Arşiv Kaydında yer alan bilgilere ulaşma konusunda yasalarla yetkili kılınan makam, kurum veya kuruluş, 5352 sayılı Kanunun 12. maddesine uygun şekilde silinmeyen, yani henüz silinme şartları gerçekleşmeyen bilgilere ulaşıp ilgilinin aleyhine kullanabilir.
 
“Milletvekili seçilme yeterliliği” başlıklı Anayasa m.76/2’ye göre, “En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler”.
 
Görüleceği üzere Anayasa, hükümde yer alan suçlardan mahkum olanların affa uğrasalar bile milletvekili seçilemeyeceklerini ifade etmiştir. Bu sınırlama ve sabıka kaydının Adli Sicilde yer alması, yalnızca milletvekili seçilme yeterliliği ile ilgilidir. Mülga 3682 sayılı Kanunun m.9/2’de, milletvekilliği seçilme yeterliliğini engelleyen suçlarla ilgili kayıtların talep edildiğinde verilmek üzere süre sınırı olmaksızın Bilgi Arşivinde saklanacağı ifade edilmiş idi. Yürürlükte olan 5352 sayılı Kanunun 12. maddesinde, sabıka kaydının Arşivden çıkarılması ile ilgili süre sınırına yer verildiği görülmektedir. Kişinin Arşivde bulunan sabıka kaydı, 5352 sayılı Kanunun 12. maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmesi ile kendiliğinden tümü ile silinecektir. Bu durumda, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkum olanların işledikleri suçların Anayasa m.76/2’de sayılan suçlardan birisi olması halinde milletvekili seçilemeyeceklerini ifade eden Anayasa m.76 ile 5352 sayılı Kanunun 12. maddesi arasında bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Çünkü Anayasa, m.76/2’de sayılan suçlardan birisini işleyen kişinin affa uğrasa bile milletvekili seçilemeyeceği ifade ederken, bu yasağa süre sınırı da getirmemiştir. Ancak 5352 sayılı Kanunun 12. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, milletvekili seçilme yeterliliğini kapsayacak şekilde süre sınırından bahsedildiği görülmektedir. “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı Anayasa m.11/2’ye göre, “Kanunlar, Anayasaya aykırı olamaz”.
 
Bu konuda “özel kanun” niteliği taşıyan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu da Anayasa m.76/2’ye uygundur. Adli Sicil Kanunu m.12’de öngörülen şartlar gerçekleşse bile, sabıka kaydının Anayasa m.76/2’de sayılan suçlar yönünden milletvekili seçilme yeterliliğine izin vermeyeceğini belirtmek isteriz. Elbette bu sınırlama, yalnızca milletvekili seçilme yeterliliği için geçerli olacaktır.
Yeri gelmişken, kollukta bulunan suç kayıtları hakkında kısa değerlendirme yapmak isabetli olacaktır. Esas itibariyle, suçun ve suçlunun takibinin sürekli yapılabilmesi, geçmişine ilişkin bilgilere ulaşılabilmesi, bu yolla “faili meçhul” adı ile bilinen suçların aydınlatılabilmesi ve şüphelilere ulaşılabilmesi amacıyla kolluğun “GBT” adı ile bilinen “Genel Bilgi Toplama” sistemini uyguladığı görülmektedir. Hatta bu sistem, yalnızca devam eden veya kesinleşen yargılamalar yönünden değil, takipsizlikle (kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla) veya beraat veya düşme ile biten yargılamaların süjeleri olan şüpheli veya sanıklar hakkında da uygulanmaktadır. Kolluk, kamu düzeni bakımından bu uygulamayı isabetli görse de, aslında ortada suçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal eden bir durum olduğunu da ifade etmeliyiz. Kamu otoritesi, her ne kadar bu tür genişlikte GBT uygulaması yapmadığını söylese de, başta önleyici kolluk olmak üzere adli kolluk faaliyetleri bakımından tutulan tüm adli vakıa kayıtlarının faydalı olduğunu savunmakta, hatta bu sistemi uygulamayı da sürdürmektedir.
 
Kamu yararı-birey yararı arasında gözetilmesi gereken dengeyi bozmaya elverişli, ancak kamu düzeni, huzuru ve sükunu bakımından savunulan geniş GBT uygulaması, hem bireyin lekelenmeme hakkının ihlal etmekte ve hem de “hukuk devleti” ilkesine aykırı düşecek şekilde birey yönünden önyargılı uygulamaların önünü açabilmektedir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)