ACİZLİKTİR, KADINA ŞİDDET…

Abone Ol

Gün geçmiyor ki, ülkemizin herhangi bir yerinden kadına karşı yürekleri yakan bir şiddet haberi gelmesin. Peki, ne oldu da, ne de değişti de birden bire, daha önceleri nadir yaşanan bu tür vicdan sızlatan olaylar sanki bir yerlerden düğmeye basılmışçasına hortladı? Neden bu olayların bir türlü önüne geçilemiyor? Hukuki normlarımız mı yetersiz, yoksa sıkıntı uygulamada mı?

Artan kadına karşı şiddet olaylarının aniye yakın bir şekilde birden bire bu kadar artarak devam etmesinin nevi şahsına münhasır nedenlerinin yanında toplumsal olarak gelinen nokta ile ilgili de birçok nedeni bulunmaktadır. Önceleri bu tür hadiselere eğitimsizliği en önemli neden olarak görüp ona göre değerlendirme yaparken, bu hadiselerin taraflarının sosyal statüleri aslında eğitim ve eğitimsizliğin bu acı hadiselerin çok da nedeni olmadıklarını ortaya koymuştur. Bir toplumsal çöküntü halinde olup, toplum genelinde bir cinnet halinin mevcudiyeti adliyeye yansıyan toplumsal vakıalardan anlaşılabilmektedir. Ataerkil bir aile yapısının toplum içerisindeki ailelerde hakim oluşu ve erkeğin yaşanılan sorunlarda şiddeti bir çözüm aracıymış gibi görüp, kadını şiddetle vazgeçirebileceği hissine kapılarak sorunları çözmeye çalışması, maalesef bu tür hadiselerin yaşanmasına neden olmaktadır. Oysa hiçbir sorun şiddetle çözülemeyeceğinin yanında kadınla yaşanan sorunların çözümünde şiddetin bırakın en ufak bir fayda sağlayacağını, sorunu daha da büyüteceğini yaşananlar ispatlar niteliktedir. Zira kadın, aile içi sorunlarda çok daha güçlü ve kendisinden emindir. Erkek ise, aile içi sorunların çözümünde şiddet eğilimli tavır ve düşüncelerinden dolayı bir o kadar zayıf ve kararsızdır. Bundan dolayıdır ki, ataerkil bir toplumda ve yapıda yetişen erkek, kendisini, kadını ve yaşadığı sorunu karşısında çaresiz hissettiğinden şiddete başvurmaktadır.

Olaylar birbiri ardına patlak verirken, söz konusu olayların önüne geçmek zannedildiği kadar kolay gözükmemektedir. Zira yaşanılan hadiselerle birlikte her ne kadar hukuki ve idari bir takım düzenlemeler yapılsa da söz konusu düzenlemeler bu elim hadiselerin önüne geçememektedir. Zira onca alınan tedbire, yapılan düzenlemelere ve de hadisenin faillerine yönelik verilen cezalara rağmen hala bu türden hadiselerin yaşanabiliyor olması bu görünümü arz etmektedir. Hukuki ve idari düzenlemelerimizin yeterli olduğunu söylemek zor ise de tümden de yetersiz ve de işlevsiz olduğunu söylemek haksızlık olacağı kanaatindeyim. Artık toplumsal bir yara haline gelen bu tür hadiselerin yaşanmaması için yeni düzenlemelerin yapılıp, gerekli tedbirlerin alınmasının yanında mevcut yapının da daha hızlı işleyip, böyle bir hadise yaşanması muhtemel vakıalarda öngörüde bulunabilmek ve buna göre gerekli koruyucu ve önleyici tedbirleri yasal çerçevede almak gerekir. Bu konuda konunun uzmanı veya meslek içi eğitimle uzmanı olabilecek savcılara HSYK tarafından özel yetki verilmesi neticesinde, özel yetkili bu savcıların bu elim hadiseler yaşanmadan olaylara çözüm bulabileceğini düşünmekteyim. Öte yandan yaşanan bu tür olayları en ince ayrıntısına kadar günlerce haber yapan medyamızın, bu tür hadiselere karışan faillerin akıbetlerini de araştırarak günlerce haber yapmasının bu sorunun kökten çözümüne daha da hizmet edeceği kaçınılmazdır. Zira haber kaynaklarında bu tür haberleri işleyip ailevi sorunlar yaşayan erkek, kadınını tehdit ederken “ …seni falanca gibi yaparım.” Derken kadında “..yaparsan akıbetin falanca gibi olsun” diyebilmelidir.

Netice itibari ile insanlığa, vicdana ve hukuka sığmayan kadına yönelik her türlü şiddet bir acizlik örneğidir. Dilerim bu toplumsal yaramız kökten iyileşir de bir daha toplumumuzda bu tür hadiseler yaşanmaz.