7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun 1959 yılında yürürlüğe girmiştir. Maalesef o tarihten bu yana ülkemizde sel, heyelan ve deprem gibi çok sayıda afet gerçekleşmiş ve on binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir.
Hemen her vicdan sahibi vatandaşın kabul edeceği üzere ülkemizde imar rantının önüne geçmek mümkün olmamaktadır. İnsanların en temel ihtiyacı olan barınma ihtiyacı ve maliyeti maalesef baş edilemez düzeye yükselmiştir. Yalnızca konut sahibi olmak değil gayrimenkul kiralayabilmek dahi büyük bir sorun haline gelmiştir. İnsanlar neredeyse ömürlerinin yarısını barınabilecekleri bir konut alabilmek için tüketmektedir. Yüksek katlı binaları teşvik eden imar planları arsa sahiplerinin ve müteahhitlerin iştahını kabartırken insanın en temel ihtiyacı olan barınma ihtiyacını gözeten, kollayan veya kolaylaştıran etkili mekanizmalar bulunmamaktadır.
İmar rantının bu kadar kolay ve pervasızca kovalandığı bir ülkenin sosyal hukuk devleti olması da mümkün değildir. Büyük oranda belediye meclisleri tarafından kabul edilip yürürlüğe giren imar planlarının ahbap çavuş ilişkisi ve özel rant çabasının ürünü olduğunu bilmeyen yoktur. Bu pespaye duruma engel olmak isteyen bir siyasi irade hiçbir zaman olmamıştır. Maalesef siyasetin finansmanı dahi inşaat sektörüne endekslidir demek abartılı olmayacaktır.
Ülkede imar plan ve düzeninden etkilendiğimiz yer sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek düzeydedir. Bu da belki sadece ada bazındadır. Şehirlerin tarihsel dokusu harap edildiği gibi yeni bir doku da üretilememektedir. Çünkü hakim olan kentleşme kültürü maalesef ki betonlaşma ve boş şatafattır. Hemen her şehir yüksek katlı binaların, ruhsuz alışveriş merkezlerinin egemenliğine terk edilmiştir. Yeşil alanlar giderek azalmakta, belediye kadrolarının inisiyatifine terk edilen bir gelecek oluşmaktadır. Üstelik imar planları konusunda söz sahibi olan belediye meclis üyelerinin şehir planlaması, kentleşme gibi konularda ne eğitimi vardır ne de ciddi bir geçmiş başarısı. Çoğu yerde müflis müteahhitlerin, başarısız meslek erbabının meclis üyesi olduğu bir vakıadır.
7269 Sayılı kanun çarpık kentleşmenin ve kurallara uymayan yapıların da etkisini arttırdığı doğal afetler konusunda maalesef güncelliğini koruyan, doğal afet sonrası oluşan zararları ortadan kaldırmaya yönelik temel ilkeleri ortaya koyan bir yasadır. Ancak bu yasa oldukça eski bir yasadır. Bunca felakete rağmen felaket sonrası dönemlerde geçici ve ek madde usulüyle güncellenmiştir. Ancak 6.2.2023 Tarihli deprem sonrası oluşan büyük felaket sonrasında oluşan acil ihtiyaçların karşılanması için acilen güncellenmelidir. Ancak sadece felaket sonrası dönem için ilkeler ortaya koyan bu yasa yerine orasından burasından delinmeyen, rant ve çıkar kollanmayan, felaketlerin etkisini en aza indirecek nitelikte bir yasa yapılması elzemdir.
İlk etapta hak sahipliği sürecinde birçok mağduriyete yol açacak nitelik taşıyan ve aynı zamanda normal hayata dönüşü de zorlaştıracak olan 7269 Sayılı Kanun”un aşağıdaki maddelerinde acil değişiklik yapılması gerekmektedir:
- 7269 Sayılı Kanun’un 29. Maddesi yıkılan veya yıkılması kesin olan binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak kaydıyla konut yaptırma yükümlülüğü yüklemektedir. Kanunda geçen hak sahipliği terimi, vatandaş aleyhine sonuç doğuracak şekilde, kanuna 9.5.2012 Tarihinde eklenen fıkra ile daraltılmıştır. 6305 Sayılı kanun ile eklenen ek fıkra uyarınca “zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar” ın sigortasız olduğunun tespit edilmesiyle birlikte devletin hem konut yaptırma hem de kredi açma yükümlülüğünün ortadan kalkacağı kabul edilmiştir. Böylelikle DASK’ı bulunmayan ancak evi yıkılan vatandaşlara ev yaptırma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. DASK her ne kadar zorunlu bir sigorta türü olarak düzenlenmiş olsa da bina sahiplerinin DASK yaptırıp yaptırmadıkları denetlenmemektedir. Örneğin zorunlu trafik sigortası rutin kolluk denetimlerinde, en kötü ihtimalle periyodik araç muayenelerinde kontrol edilmekte ve sigorta yoksa araç sahipleri sigorta yapmaya zorlanmaktadır. Sigortasız aracın karayollarında seyahatine ve seyrine izin verilmemektedir. DASK açısından böyle bir etkin denetim bulunmamaktadır. Bu nedenle 7269 Sayılı Kanun’a eklenen fıkranın yürürlükten kaldırılması elzemdir.
Bu maddedeki haksız ve olumsuz durumun ortadan kaldırılması amacıyla 7079 Sayılı Kanun ile kabul edilen Geçici Madde 26 ile ülkemizin çeşitli yerlerinde yaşanan birçok deprem bölgesi ve deprem nedeniyle genel hayata etkili afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde 7269 Sayılı Kanun’un 29-8 maddesindeki DASK zorunluluğunun uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Ancak deprem bölgeleri tek tek sayılmak suretiyle özel nitelikli bir yasa çıkarma tercih edildiği için 6.2.2023 Tarihinde ve sonrasında yaşanan depremler nedeniyle de benzer bir maddenin derhal yürürlüğe sokulması elzemdir.
- 7269 Sayılı Kanun’un 6. Fıkrası günümüz şartlarına uygun değildir. Kanun maddesinde devletin işyeri yaptırma yükümlülüğü veya şartları muğlak ve sınırlı şekilde düzenlenmiştir. Bu muğlaklık idarenin hatalı işlem yapmasına neden olabileceği gibi birçok hak kaybına da neden olabilir. Kanunda geçen “dükkan” ve “fırın” tabiri devletin yıkılan işyerleri ile ilgili son derece sınırlı bir bina yaptırma veya kredi kullandırma gibi bir yükümlülüğü olduğunu düşündürtmektedir. İlgili madde “Afete uğramasıyla ekonomik ve sosyal hayatı kesintiye uğratan dükkan ve fırın gibi binalar için de sahiplerine, borçlandırma hükümleri dairesinde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca belirlenecek esaslara göre inşaat kredisi verilebilir. O yerde kendisine veya eşine ait müstakil hasarsız başka bir işyeri bulunanlar, bu yardımdan faydalanamazlar.”
Günümüz şartlarında dükkan tabirinin neyi karşıladığı belli değildir. Kast edilen esnafların çalışma mahalleri ise mühendis, mali müşavir, avukat, doktor, diyetisyen gibi profesyonel meslek icra eden ancak esnaf kabul edilmeyen kişilerin hakları ve işyeri ihtiyacı ne olacaktır? Bu meslek mensuplarının olmadığı bir şehirde de sosyal hayatın kesintiye uğrayacağında kuşku bulunmamaktadır. İdarenin kanunda yer alan “dükkan” tabirine bu tip meslek erbabını dahil etmemesi mümkündür. Bunun da birçok hak kaybına sebep olacağı tahmin edilebilir. Bu nedenle dükkan tabiri yerine daha genel nitelikli “işyeri” tabirinin kullanılması doğru olacaktır.