I. GENEL OLARAK:
Hukuk Muhakemeleri Hukukuna göre, mahkemelerin görevleri ancak kanun ile düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir (HMK m.1). Diğer bir ifade tarzı ile mahkemelerin göreve ilişkin kurallarını taraf ileri sürmese dahi hakim kendisinin görevli olup olmadığını kendiliğinden (resen) gözetmesi anlamına gelmektedir. Mahkemelerin göreve ilişkin kuralları aynı zamanda Anayasamızın 142. Maddesinin 1. Fıkrasında teminat altına alınmıştır. Anayasamızın adı geçen madde fıkrası şöyledir: Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.
Bunun yanında mahkemelerin görevi dava şartıdır (HMK m.114/1-c). Mahkemeler açılan davalarda görevli olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alır. Taraflarda, mahkemenin görevli olup olmadığını her zaman eş söyleyişle iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına bağlı kalmaksızın ileri sürebilir. Mahkemeler gerek kendiliğinden gerekse tarafların ileri sürülmesi halinde kendisinin görevli olmadığını öğrenirse davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verecektir. Mahkemelerin görevsizlik kararı hakkında yargılamanın tarafları, temyiz kanun yolu dışında olağan kanun yoluna başvuru yapabilir (HMK m.362/1-c). Mahkeme tarafında, görevsizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir (HMK m.20/1).
II. 6306 SAYILI YASA ANLAMINDA TAŞINMAZ MALİKLERİNİN 2/3 TARAFINDAN ALINAN KARAR:
“6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda her kanun gibi bir çıkarılma amacı vardır. Bu amaç 6306 sayılı yasanın “amaç” kenar başlıklı 1. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre özetle, yasanın en temeldeki amacı, afet riski altındaki alanların, bölgelerin, taşınmazların, arazilerin, arsaların ve bunların haricinde ki eski yapı stokunun, herhangi bir afette ağır hasar alma tehlikesi bulunan riskli yapıların bilime, sanata, inşaat standartlarına uygun sosyal hukuk devleti ilkesi gereğince bireylere yaşanılabilir, sağlıklı, ulaşılabilir konut ve çevre edindirmek amacıyla tasfiye edilmesi, güçlendirilmesi ve dönüştürülmesidir. 6306 sayılı yasanın temel amacını özetle belirttikten sonra 6306 sayılı yasanın uygulanması bakımından(uygulama alanı bakımından) üç temel kavram üzerine kuruludur. Bu kavramlar, Riskli Alan, Rezerv Yapı Alanı, Riskli Yapı’dır. Bu kavramların tanımı 6306 sayılı yasanın “tanımlar” kenar başlıklı 2. Maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir;
Rezerv yapı alanı: Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanları,
Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı,
Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı, ifade eder.
6306 sayılı yasa uyarınca yapılacak uygulamalar, taşınmazların dönüştürülmesi, yeniden inşası ve imarı, üzerindeki binaların yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlar üzerindeki kat mülkiyetinin sona ermesi, kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulması veya terki-ni, söz konusu taşınmazların tekrardan değerlendirilmesi, uygulama alanındaki taşınmazların tapu kayıtlarında ki şahsi ve/ veya sınırlı ayni hakların akıbeti, uygulama alanında ki taşınmazların terki, ihdası, tevhidi, ifrazı, toplulaştırılması, yeniden kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümlerin inşası, arsa payı karşılığında inşaat sözleşmesi, hasılat paylaşımı veya kanunun cevaz vermiş olduğu usul ve esaslar çerçevesinde uygulama alanındaki taşınmazların yeniden değerlendirilmesi ve benzeri işlemler 6306 sayılı yasanın “uygulama işlemleri” kenar başlıklı 6. Maddesine göre, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile malikler tarafından karar verilir”[1].
Uygulama alanında bulunan taşınmazlar hakkında taşınmaz malikleri tarafından alınan bu karara katılmayanların arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde bu paylar, riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Riskli yapılarda ise anlaşma sağlayan diğer paydaşlara veya anlaşma sağlayan paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılmasını kabul etmek şartıyla üçüncü şahıslara satış yapılıncaya kadar satış işlemi tekrarlanır (6306 s. K m. 6/1).
III. 6306 SAYILI YASA ANLAMINDA 2/3 ÇOĞUNLUĞA KATILMAYAN AZINLIK PAY SAHİPLERİNİN SÖZLEŞME ALEYHİNE AÇACAĞI DAVALARDA GÖREVLİ MAHKEME DEĞERLENDİRİLMESİ:
Uygulama alanında yer alan taşınmazın malikleri uygulamaya konu taşınmaz hakkında 6306 sayılı yasanın 6. Maddesi uyarınca 2/3 uyarınca alınacak kararın, karara katılmayan azınlık pay sahipleri tarafından, usulüne ve yasaya uygun olmadığı, hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu, karara katılan maliklerin sebepsiz zenginleşmiş olduğu şeklindeki sebeplerle taşınmaz maliklerinin 2/3 çoğunluğu ile almış kararlar aleyhine dava açmaktadır[2]. 6306 sayılı yasa anlamında uygulama alanındaki taşınmaz maliklerinin 2/3 çoğunluğu ile almış olduğu karar aleyhine karara katılmayan azınlık taşınmaz pay sahiplerinin açacağı davalarda görevli mahkemenin hangisinin olacağı 6306 sayılı yasada herhangi bir hüküm ihtiva etmemektedir[3].
Konuya dair yargıtayın çok farklı farklı kararları mevcuttur;
Yargıtay bir kararında[4], kat mülkiyetine tabi olan bina da 2/3 çoğunluk tarafından 6306 sayılı yasa uyarınca almış olduğu kararlar aleyhine azınlık pay sahipleri tarafından sulh hukuk mahkemesin de dava açabileceğini, görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğunu içtihat etmiştir.
Yargıtay bir diğer kararında[5], 6306 sayılı kanun uyarınca uygulama alanındaki taşınmazda 2/3 çoğunluk tarafından alınan karar akabinde müteahhit ile imzalanan inşaat sözleşmesinin iptali ve maddi tazminat davasında görevli mahkemenin dava konusunun miktar ve değerine bakılmaksızın malvarlığına ilişkin davalarda asliye hukuk mahkemesi olduğunu belirtmiştir.
Ve yine yargıtay bir başka kararında[6], 6306 sayılı kanun kapsamında kalan taşınmazların yıkılıp paylı mülkiyete dönüşmeden taşınmaz hakkında 2/3 çoğunlukça alınan kararın iptali için görevli mahkemenin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarıca sulh hukuk mahkemesi olduğunu içtihat altına almıştır.
Öğretide Saltık, 6306 sayılı yasada bu yasanın uygulanmasından, 2/3 çoğunluk tarafından alınacak kararlar ve sair noktalar hakkında ki uyuşmazlıklar hakkındaki açılacak davalarda görevli mahkemede yasada açık bir hüküm olmadığını, 6306 sayılı yasadan kaynaklanan uyuşmazlıklarda da basit yargılama usulünün uygulanması nedeniyle sulh hukuk mahkemesinin olması gerektiğini, sulh hukuk mahkemelerinin görevli olmasının pratik açıdan daha uygun olduğunu, bu konu hakkında yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini ifade etmektedir[7].
Gerçekten de 6306 sayılı yasa anlamında taşınmazda 2/3 pay çoğunluğuna sahip olan taşınmaz maliki veya maliklerinin almış olduğu kararla ya da imzalamış oldukları sözleşmeler hakkında bu karara ve/veya sözleşmeye iştirak etmeyen azınlık pay sahipleri karar/sözleşme aleyhine açacağı davalarda görevli mahkeme sorunu uygulama bir hayli kafa karışıklığına neden olmaktadır. 2/3 çoğunlukça 6306 sayılı yasa anlamında uygulamaya tabi olan taşınmaz üzerindeki yapı yıktırılmadan önce alınmış ise o durumda kimi yargıtay kararları bu durumda 634 sayılı yasa gereği bu hususta sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu belirtmektedir. Ancak bu taraftan yargıtay bazı kararlarında ise malvarlığını doğrudan ilgilendirdiği için ve 6306 sayılı yasada da buna ilişkin özel hükümler yer almadığı için bu husustaki uyuşmazlıklarda asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu belirtmektedir.
Görüldüğü üzere, 6306 sayılı kanun anlamında 2/3 çoğunlukla alınan kararlar ve/veya imzalanan sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin hangisinin olacağı hususunda ne kanunda bir hüküm mevcuttur ne de yüksek mahkeme kararları arasında içtihat birliği vardır. Bu yüzden bizlerde hukuk devleti ilkesinin alt ilkelerinden olan “belirlilik” ilkesi kapsamında uygulamadaki bu karışıklığın giderilmesi için öğretide Saltık’ında belirttiği gibi görev hususundan kanunda açık bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.
Son olarak bir hususa değinmekte fayda vardır: Uyuşmazlık Mahkemesi somut bir uyuşmazlıkta, 6306 sayılı yasa anlamında azınlık pay sahiplerinin uygulamaya konu taşınmazlardaki paylarının 2/3 çoğunluğun talebi üzerine ihale ile rayiç bedelinin altında satılması sebebiyle uğranılan zararın tazminine dönük açılan tazminat davalarında idari yargının görev alanına girmiş olduğunu içtihat etmiştir. İlgili kararın özeti şu şekildedir: “Davacıların hisseli kat maliki olduğu Sitenin 6306 sayılı Kanun uyarınca riskli yapı tespit edilerek yıkılması sonrasında; davalı idarenin 6306 sayılı Kanun uyarınca gerçekleştirdiği satış ihalesine esas 27.11.2017 tarihli Tahmin Edilen Bedel Tespit raporunun iptali ile, davacıların arsa hisselerinin rayiçlerin çok altında idarece satışından dolayı uğranılan zararlara karşılık şimdilik toplam 1.000TL maddi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi hükmü ve 6306 sayılı Yasanın 6/9 maddesindeki düzenleme gereğince İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği” (T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ, ESAS NO: 2018 / 768, KARAR NO : 2019 /24 KARAR TR : 28.1.2019)
---------------------
[1]ÇAK, Y. 6306 sayılı yasanın 6/a maddesinin 5. Fıkrasının Anayasa Aykırılığı Sorunu, (https://www.hukukihaber.net/6306-sayili-yasanin-6a-maddesinin-5-fikrasinin-anayasaya-aykiriligi-sorunu-makale,10198.html) Erişim Tarihi: 20.12.2022
[2] Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız: SALTIK, Şenol.,(2021), Tüm Yönleriyle Kentsel Dönüşüm, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, s. 107-108.
[3] Tabi ki bir hususa değinmekte fayda vardır: 6306 sayılı yasanın idari nitelikte ki işlemleri aleyhine idari yargıda dava konusu edilebileceği hususu izahtan varestedir. Bizler bu buradaki görev noktasında değindiğimiz husus ise idari nitelikte olmayan uyuşmazlıklardır.
[4] Yargıtay 20. HD., 10.12.2015, 2015/5616 E, 2015/12443 K( Bu karar şu kaynaktan alınmıştır; SALTIK, Şenol.,(2021), Tüm Yönleriyle Kentsel Dönüşüm, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, s. 108-109)
[5] Yargıtay 20. HD., 09.11.2015, 2015/8497 E, 2015/10830 K( Bu karar şu kaynaktan alınmıştır; SALTIK, Şenol.,(2021), Tüm Yönleriyle Kentsel Dönüşüm, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, s. 109-110)
[6] Yargıtay 18. HD., 04.11.2015, 2015/1794 E, 2015/15821 K, benzer kararlar için ayrıca bknz: Yargıtay 18. HD., 26.11.2015, 2015/2026 E, 2015/17243 K( Bu kararlar şu kaynaktan alınmıştır; SALTIK, Şenol.,(2021), Tüm Yönleriyle Kentsel Dönüşüm, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, s. 110-113)
[7]Ayrıntılı bilgi için bakınız; SALTIK, Şenol.,(2021), Tüm Yönleriyle Kentsel Dönüşüm, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, s.113