6284 Sayılı Kanuna Göre Akıl Sağlığından Şüphe Duyulanın Sevki ve Kanunun Tatbikinde Tereddüt Duyulan Üç Husus

Abone Ol

Bu yazımızda; akıl sağlığının yerinde olmadığı iddia edilen kişi hakkında, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendi uyarınca şiddet uygulayan hakkında sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması önleyici tedbirine karar verilmesinin şartları ile 6284 sayılı Kanunun tatbikinde tereddüt duyulan üç hususa yer verilecektir. Daha önce 6284 sayılı Kanunla ilgili Bireyin Şiddete Karşı Korunması[1] adlı ayrıntılı bir yazı kaleme almıştık, konu ile ilgilenen ve bilgilenmek isteyenlerin o yazıyı okumasında da fayda olacağını düşünmekteyiz.

I. Akıl Sağlığından Şüphe Duyulan Kişinin Sevki

6284 sayılı Kanun; bilinenin aksine, sırf kadınların her türlü şiddete (fiili müdahale içeren cebir ve şiddet, tehdit, şantaj, ısrarlı takip, taciz, huzur ve sükunu bozmaya dönük söz ve davranışlar) karşı korumanın ötesine geçen, esasen şiddet mağduru olabilecek tüm bireyleri koruyan, hatta akıl hastalığından veya eksikliğinden muzdarip insanların, hem kendilerinin ve hem de üçüncü şahısların korunması, güvenliklerinin sağlanması amacına hizmet eden, birey ve toplum bakımından oldukça mühim bir yasal düzenlemedir.  

Öncelikle belirtmeliyiz ki; özgür iradesiyle, hukuki anlama ve bilme yeteneğini sağlıklı kullanarak fiil icra etme ve işlem yapabilme kabiliyetinde, yani akli melekelerinde sorun bulunan, bu nedenle fiil ehliyetini kaybetmiş veya bu ehliyeti önemli derecede zayıflamış kişiler hakkında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 432 ila 437. maddelerinde koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması, bundan başka 2559 sayılı Polis, Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 13/1-F maddesinde yer alan ve 6284 sayılı Kanundan kaynaklanan yetkileri tamamlayan önemli hüküm, yine umumi olarak halkın ve bireylerin sağlığını korumaya dönük 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun ilgili hükümleri, akıl sağlığından şüphe duyulan kişinin sağlık kuruluşuna sevkine imkan tanıyan, Anayasa m.13, m.19 ve m.41 çerçevesinde değerlendirilmesi gereken önemli düzenlemelerdir. Bunun dışında bir suçun işlenmesinde veya suçun mağduru olanlar bakımından akıl sağlığına ilişkin önemli düzenlemelerin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (m.32, m.82/1-e, m.158/1-c), 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (m.74) ve yine 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da (m.16, m.18) yer aldığını ifade etmek isteriz.

Konumuza dönecek olursak;

Şiddet uygulayanın bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması; 6284 sayılı Kanun m.5/1’de, aile mahkemesi tarafından karar verilebilecek önleyici tedbirler kapsamında sayılmış, bu tedbirin nasıl tatbik edileceği ise 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’nin “Bir sağlık kuruluşunda muayene ve tedavi” başlıklı 28. maddesinde düzenlenmiştir.

Bir kişi hakkında önleyici tedbir kararının verilmesinin ilk şartı, kişinin “şiddet uygulayan” olmasıdır. Kanunun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (g) bendinde şiddet uygulayanın, 6284 sayılı Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri ifade ettiğine yer verilmiştir.

Aynı maddenin (d) bendinde “Şiddet” kavramının; “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler, buna yönelik tehdit ve baskıya ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” olarak tanımlandığı görülmektedir.

Hem Kanunun amacının geniş anlamda şiddetin önlenmesi olduğu ve hem de hakim tarafından bu amacı sağlamak için koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının verilebildiği gözönünde bulundurulduğunda; tedbir talep edenin şiddeti her türlü şüpheden uzak, somut delillerle ispat etmesine gerek olmadığı, 6284 sayılı Kanunda tedbir kararı verilmesi için kabul edilen bir ispat standardı bulunmadığından, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda tedbir kararları yönünden kabul edilen yaklaşık ispatın burada da geçerli olacağı anlaşılmaktadır. Buna göre; hakimin tedbir kararı vermesi için, talep edenin iddiasının maddi hakikati yansıttığının muhtemel görülmesi yeterli olup, neden yeterli görüldüğünün kararda açıklanması gerekmektedir.

Bu konuda üzerinde durulması gereken bir başka husus ise; akıl sağlığının yerinde olmadığı iddia edilen kişinin, bir başkası için değil, kendisi için tehlike oluşturması, yani şiddet uygulayan ile şiddet mağdurunun aynı kişi olup olamayacağıdır. 6284 sayılı Kanun m.2/1-e’ye göre, bir kişinin “şiddet mağduru” olduğundan bahsedilebilmesi için; bu kişinin şiddete dolaylı olarak maruz kalması, şiddetten etkilenmesi veya etkilenme tehlikesinin bulunması yeterlidir.  Dolayısıyla; akıl sağlığının yerinde olmadığı iddia edilen kişinin kendisine karşı şiddet tehdidi olması halinde, yani şiddet uygulayan ile şiddet mağdurunun aynı kişi olması tehlikesi bulunduğunda, akıl sağlığı yerinde olmayan kişinin yakınlarının da bu şiddetten etkilendiği veya etkilenme tehlikesinin olduğu değerlendirilerek, 6284 sayılı Kanun m.5/-ı’da düzenlenen tedbire başvurulması mümkündür.

Belirtmeliyiz ki, Kanunun 8. maddesinde; ilgilinin talebi, Bakanlık, kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine tedbir kararı verilebileceği düzenlendiğinden ve “ilgili” kavramı “şiddet mağduru” kavramından daha geniş olduğundan, tedbir kararı verilmesi için yapılacak başvurunun mutlaka şiddet mağduru tarafından yapılmak zorunda olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca; “İhbar” başlıklı 7. madde de, herkesin şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı halinde bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebileceğine yer verilmiştir. Dolayısıyla; önleyici ve koruyucu tedbirler şiddet mağduru ile ilgili verilmekle birlikte, tedbir kararı verilmesi için başvuran kişinin aynı zamanda şiddet mağduru olmasına gerek yoktur.

Sonuç olarak; tek başına kişinin akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiasıyla 6284 sayılı Kanun uyarınca önleyici tedbir kararı alınmasının mümkün olmadığı, akıl sağlığı yerinde olmadığı iddia edilen kişinin aynı zamanda “şiddet uygulayan” niteliğinde olması, yani en azından şiddet uygulama tehlikesi bulunan kişi olarak tanımlanması gerektiği, bunun bir tedbir niteliğinde olduğu dikkate alınarak, kişinin akıl sağlığı hakkında daha önce bir rapor alınmış olmasına da gerek olmadığı, ancak elbette tedbir kararının gerekçeden yoksun olamayacağı ve sadece şiddet mağdurlarının değil, konu ile ilgili herkesin tedbir başvurusunda bulunabileceği anlaşılmaktadır.

Uygulamada, şiddet uygulayan hakkında 6284 sayılı Kanın m.5/-ı uyarınca tedbire başvurulması halinde; şiddet uygulayanın akıl hastalığı veya psikiyatrik rahatsızlığı olup olmadığının tespitine, tıbbi olarak gerek duyulması halinde tedbir süresini geçmemek üzere hastaneye de yatırılmak suretiyle gerekli incelemelerin yapılmasına ve tedavisinin sağlanmasına, gerektiğinde zor kullanılmasına karar verildiği, sağlık kuruluşunun tetkiki sonrasında tedbirin değiştirilebileceğine veya kaldırılabileceğine, yani yapılacak tetkik neticesinde kişinin tedaviyi gerektirecek bir rahatsızlığının bulunmaması halinde, tedbirin kendiliğinden ortadan kalkacağına, yer verildiği görülmektedir.

II. 6284 sayılı Kanunun Tatbikinde Tereddüt Duyulan Üç Husus

1- 6284 sayılı Kanun; geniş bir şekilde tanımladığı şiddet ve mağdur kavramlarında tedbire, mağdurun korunmasına, kimden gelirse gelsin şiddetin baştan önlenmesi veya büyümesinin veya tekrarının önüne geçilmesi amacıyla yasalaştırılmış olup, her ne kadar başlığında ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi ibaresine yer verilse de, Kanunun lafzı, içeriği, gerekçesi ve amacı sadece aile bireylerinin veya kadınların değil, herkesin, kadın, erkek, yaşlı, çocuk veya genç ayırımı yapılmaksızın şiddet mağduru olabilecek tüm bireylerin korunmasını hedeflemiştir. Bu bakımdan; uygulamada Yasanın içeriğinden ziyade, sırf adına bakmak suretiyle mağdurun kadın veya aile bireyi veya çocuk olma şartı aranmaksızın şiddet mağduru olmuş ve olabilecek herkesin 6284 sayılı Kanunun sağladığı koruyucu ve önleyici tedbirlerden istifade edebilmesi gerekir. Belirtmeliyiz ki; Anayasa m.10/2-3’de öngörülen kadın ve çocuklar bakımından pozitif ayırımcılığa bağlı olarak, 6284 sayılı Kanunun sadece kadınlar ve çocuklarla ilgili uygulanabilmesini savunan düşüncenin kabulü, hem eşitlik ilkesine ve hem de 6284 sayılı Kanunun içeriği ile amacına aykırıdır. Eşitlik ilkesine fiili durumlardan veya pozitif ayırımcılıktan dolayı istisna getirebilmek, amaca ve gerekliliğe uygun olmalı, mümkün mertebe de pozitif ayırımcılık yapmadan, bilhassa şiddet, tehdit, ısrarlı takip ve buna benzeri hukuka aykırılıkların önüne geçilmesini sağlamak ve buna da bu tür haksız fiil ve/veya suça konu olabilecek sözler veya davranışlar ile bunların failleri dahil edilmelidir.

2- 6284 sayılı Kanunda tanımlanan koruyucu ve önleyici tedbirlerin tatbikinde; yaklaşık ispat kuralının işin aciliyetine ve önemine binaen uygulandığı, elbette aleyhine tedbir kararı verilen kişinin kendisini kısıtlayan tedbire itiraz hakkının bulunduğu, fakat Kanun kapsamında alınan tedbirlerin tatbikinde, gerek mağdura ve gerekse de faile kararın tefhimin veya tebliğinin zorunlu olmadığı, kararın verilmesi ile birlikte tedbirin uygulanmaya başlandığı, emirle veya kararla birlikte lüzumlu tedbirlerin ivedilikle alınacağı, ancak alınan tedbirin caydırıcı etki oluşturabilmesi için en kısa sürede aleyhine tedbir kararı alınan şahsa bu tedbirin tefhiminin veya tebliğinin yapılmasının gerektiği, bununla birlikte tedbire uymayan bakımından tazyik hapsi yoluna gidilebilmesi için elbette kararın usule uygun şekilde muhataba iletilmesinin de gerekli olduğunu ifade etmek isteriz.

3- 6284 sayılı Kanun öyle hükümler içermektedir ki; mağdur şikayetinden ve kendisini gözeten koruyucu veya önleyici tedbirlerden vazgeçse bile, yetkili makam tedbirlerin tatbikine devam edebilir, çünkü burada mağdurun veya ilgilinin rızası ile hukuka uygun hale getirilemeyecek önemi haiz, kişinin vücut bütünlüğünü ve sağlığını korumaya dönük yasal düzenleme ön planda tutulmuştur.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Doğa Ceylan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] Ersan Şen, Bireyin Şiddete Karşı Korunması, 27.12.2022, https://www.hukukihaber.net/bireyin-siddete-karsi-korunmasi.