9) VEKİLİN VEYA VEKÂLET VERENİN DURUŞMADA UYGUN OLMAYAN TUTUM VE DAVRANIŞI
“MADDE 79- (1) Vekil, duruşma sırasında uygun olmayan tutum ve davranışta bulunursa, hâkim tarafından uyarılır; vekil uyarıya uymaz ve fiil disiplin suçu veya adlî suç teşkil eder nitelikte görülürse, duruşma salonunda bulunan kişilerin kimlik bilgileri, adresleri de yazılarak olay tutanağa geçirilir ve duruşma ertelenir. Vekil hakkında gerekli yasal işlem yapılmak üzere mahkemece vekilin kayıtlı olduğu baroya ve gerekiyorsa Cumhuriyet başsavcılığına bildirimde bulunulur. (2) Davasını kendisi takip eden kimse, duruşmada uygun olmayan tutum ve davranışta bulunursa, hâkim kendisini uyarır; bu uyarılara uyulmaz ve gerekli görülürse kendisini vekil ile temsil ettirmesine karar verip, hemen duruşma salonundan dışarıya çıkartılmasını sağlar; vekil ile temsil ettirmemesi hâlinde, tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.”
1086 sayılı kanunun 70. Maddesine karşılık gelen bu hüküm, eski halini önemli ölçüde korumuş olsa da ciddi bir değişiklik içermektedir. Eski düzenlemeye göre, mahkemenin uyarısına uymayan vekilin, mahkeme tarafından duruşma salonundan çıkartılması mümkündür ve hâkimlere, avukatları duruşma salonundan çıkartma yetkisi tanınmıştı. Ancak yeni düzenlemeye göre, hâkimlere bu geniş yetki tanınmamıştır. Buna göre, hâkim duruşma sırasında uygunsuz davranışta bulunan vekili uyarır. Bu uyarıya rağmen vekil tutumunu değiştirmiyorsa ve fiili bir disiplin suçu veya adli suç teşkil ediyorsa durum tutanağa geçirilir. Ayrıca, gerekli yasal işlemlere başlanması için maddede yazılı mercilere başvurulur.
Maddede vekil ve asilin uygun olmayan davranışta bulunması durumu ayrı ayrı ele alınmıştır. Vekile ilişkin duruşmadan çıkartma yetkisi kaldırılmış olmasına rağmen asilin, mahkemenin kendisini uyarmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde duruşmadan çıkarılabileceği muhafaza edilmiştir.
Demokratik bir hukuk sistemi içinde makul ve mantıklı olan, ihlal teşkil eden fiillere karşı bu sistemin yaptırım mekanizmalarını işletmektedir. Vekil, mesleğinin gereği olarak, müvekkilinin hak ve yükümlülüklerini korumak amacıyla duruşmada bulunmaktadır. Dolayısıyla salondan çıkartılma endişesi yaşamadan görevini icra etmelidir. Nitekim yeni düzenlemede de, yargının kurucu unsurlarından olan avukatların görevlerini ifa etmelerini engelleyen düzenlemeden vazgeçilerek; avukatın da başından sonuna kadar dâhil olduğu ve gerektiği hallerde yaptırıma tabi tutulduğu bir düzenleme getirilmiştir. Madde bu haliyle Avukatlık Kanununun ruhuna da uygun hale gelmiştir.
10) TARAFIN DAVASINI TAKİP EDEBİLECEK EHLİYETTE OLMAMASI
“MADDE 80- (1) Hâkim, taraflardan birisinin, davasını bizzat takip edecek yeterlikte olmadığını görürse, ona uygun bir süre tanıyarak, davasını vekil aracılığıyla takip etmesine karar verebilir. Verilen karara uymayan taraf hakkında, yokluğu hâlindeki hükümlere göre işlem yapılır.”
1086 sayılı kanunun 71. Maddesine karşılık gelen bu hüküm, bir değişiklik içermemektedir. Buna göre, vekille takibi zorunlu olmayan davalarda da, hâkimin asili davayı kendisinin takip edebilmesi için yeterli görmezse, davanın vekille takibine ilişkin karar verebilir. Bu karara uyulmaması halinde, dava asilin yokluğunda görülür.
11) VEKİLİN AZLİ VE İSTİFASININ ŞEKLİ
“MADDE 81- (1) Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur.”
1086 sayılı kanunun 68. Maddesine karşılık gelen bu hüküm, aynen muhafaza edilerek yeni kanunda yerini bulmuştur. Maddeye göre, vekâlet ilişkisinin sona ermesine ilişkin aranan şekil şartları; buna ilişkin beyanın dilekçe ile veya tutanağa geçirmek suretiyle bildirilmesi ve karşı tarafa yapılacak tebligat giderlerinin de ödenmesidir.
Davaya vekâlet, davanın sonuçlanması (yani hükmün kesinleşmesi) ve hükmün icra edilmesi ile son bulur. Bu durum normal sona eriştir. Diğer sona erme yolları ise 81,82 ve 83. Maddelerde bahsedilen vekilin azli ve istifası halleridir.
12) VEKİLİN İSTİFASI
“MADDE 82- (1) İstifa eden vekilin vekâlet görevi, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle devam eder. (2) Vekilin istifa etmiş olması hâlinde, vekâlet veren davayı takip etmez ve başka bir vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır. (3) Yukarıdaki fıkralarda yer alan hususlar, istifa eden vekilin istifa dilekçesi ile birlikte vekâlet verene ihtaren bildirilir.”
1086 sayılı kanunun 68. Maddesine karşılık gelen bu hüküm, önemli derecede değişiklik içermektedir. Yalın bir şekilde düzenlenen vekilin istifası düzenlemesi, yeni kanunda daha ayrıntılı olarak ve müvekkilin menfaatini gözetecek şekilde düzenlenmiştir.
Avukatlık Kanununun 41. Maddesiyle[10] de uyumlu olarak, vekilin istifa etmesinden itibaren iki hafta süreyle görevinin devam edeceği düzenlenmiştir. Buna göre, süre bağlı haklarda, müvekkilin hak mahrumiyeti yaşamaması ve vekilin de dosyasında yapması gerekenleri düzenli bir şekilde yapmasını sağlamak amacıyla yerinde bir değişiklik yapılmıştır. Eski kanun zamanında, on beş günlük süreye ilişkin kural sadece Avukatlık Kanununda yer aldığından, sadece taraflar arasındaki iç ilişkide geçerliliğini koruyordu. Ancak yeni HMK ile, bir usul kuralı haline geldiği için herkesi bağlar hale gelmiştir.
İkinci ve üçüncü fıkrada belirtildiği gibi, vekilin istifası vekâlet verene bildirilir ve başka bir vekil tayin ederek davaya devam etmesi öngörülür. Ancak vekâlet verenin başka bir vekil tayin etmemesi, davanın uzamasına sebep olmaz; 77. Maddenin 4. Fıkrasında belirtildiği gibi, avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyanın incelenmemiş olması sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Bu durumda, tarafın yokluğunda uygulanacak hükümlere göre yargılamaya devam olunur.
Bir tarafın vekili istifa etmiş ve bunu müvekkiline tebliğ etmiş olsa bile, istifa 82. Maddede yazılı şekilde mahkemeye ulaşıp karşı tarafa bildirilmedikçe; bu istifa karşı taraf ve mahkeme açısından hüküm ifade etmez. Bunun sonucu olarak, bildirim mahkemeye ulaşana ve karşı tarafa bildirilinceye kadar, vekile karşı usulü işlemler yapılmaya devam edilir. Örneğin; istifa eden vekil duruşmaya çağırılabilir veya vekile tebligat yapılır ve bu tebligat ile süreler işlemeye başlar.[11] Diğer bir ifadeyle, istifadan önce işlemeye başlamış olan sürenin vekilin istifasıyla duracağı hakkında bir açıklık yoktur.[12]
13) VEKİLİN AZLİ
“MADDE 83- (1) Vekil ile takip edilen davada, vekilin azli hâlinde vekâlet veren, davayı takip etmez ve iki hafta içinde bir başka vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.”
82. maddede vekilin istifasına ilişkin yapılan açıklamalar, vekilin azli için de geçerlidir. Avukatlık Kanunundaki düzenlemeye paralel olarak, burada da azledilen vekilin azledildiği tarihten itibaren iki hafta süreyle vekâlet etme görevine devam edeceği hüküm altına alınmıştır.
Bir diğer paralellik ise; 77. Maddenin 4. Fıkrasında belirtildiği gibi, avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyanın incelenmemiş olması sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Bu durumda, tarafın yokluğunda uygulanacak hükümlere göre yargılamaya devam olunur.
Vekil – müvekkil ilişkisi güvene dayalı bir ilişkidir. Bu nedenle, müvekkile vekili her zaman azletme hakkı tanındığı gibi; vekile de her zaman istifa etme hakkı tanınmıştır.[13] Bu mutlak hak aynı zamanda Borçlar Kanununda da yerini bulmaktadır. Vekâlet akdine ilişkin bu hüküm[14], müvekkilin vekili her zaman azledebileceğine ilişkin paralel bir kural düzenlemektedir. Bu kural Yargıtay kararlarıyla da sabittir:
“ Vekâletten azil hakkı mutlak olup, bunu takyit eden sözleşme muteber değildir. Bu itibarla davacının vekiline verdiği vekaletnamede azil hakkını tahdit eden şart hüküm ifade etmez.” [15]
Müvekkilin vekili azletmesi vekilin kusuru veya ihmalinden kaynaklanıyorsa, azil haklı sebeple yapılmış olduğundan, vekile bir ücret ödemesi gerekmez. Borçlar Kanunu uyarınca da, zamansız yapılan istifa veya azil durumu, karşı tarafta bir zarara sebebiyet vermişse bu zarar tazmin edilmelidir. Müvekkil, vekilini azlederken hangi nedenden dolayı azlettiğini bildirmelidir.
“Vekâlet ilişkisi inanca dayanan bir ilişkidir. Müvekkilin vekili hakkındaki inancının sarsılması ve bu inanç sarsılmasına avukatın kusuruyla sebebiyet vermesi halinde azlin haklı sayılması zorunludur.” [16]
Vekilin azli için haklı sebep teşkil eden haller aşağıdaki gibi örneklendirilebilir: Avukatın başka bir işte hasmın vekâletini kabul etmesi[17], henüz sonuçlanmayan bir davada muaccel olmamış vekâlet ücretinin tahsili için müvekkile karşı cebri icra yoluma başvurulması[18], birbirini takip eden duruşmalardan çoğuna katılmaması[19], müvekkile ait parayı kendi zimmetine geçirmesi[20].
Azil veya istifanın haklı veya haksız olduğunun, genellikle olaylara dayandığından, tanıkla ispatı mümkündür. Haksız azledilen vekil, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin tamamını, ücret sözleşmesi yapılmamış ise Avukatlık Asgari Ücret tarifelerinde yazılı asgari vekâlet ücretini müvekkilinden talep etme hakkına sahiptir.[21] Haksız yere azledilen vekil, müvekkilin kusurunu ispat ederek, sözleşmedeki veya tarifedeki vekâlet ücretine ek olarak; BK 396/2’ ye göre müvekkilinden vekalet ücreti aşan kısmını da isteyebilir.[22]
14) SONUÇ
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, usul hukukumuzda birçok yenilik getirmekle beraber “Davada Vekâlet” kurumuna ilişkin de önemli yenilikler ihtiva etmektedir. Usul ve Borçlar Hukukunun kesiştiği alanlardan biri olan vekâlet ilişkisi, yenilenen Borçlar Kanunu çerçevesinde de değerlendirildiğinde; hak ve yükümlülüklerin açıkça belirlenmesi ve vekile özel yetki verilmesi gereken haller noktalarında değişikliğe uğramıştır. Ayrıca, Avukatlık Kanununa paralel düzenlemeler yapılmak suretiyle yerinde ve makul düzenlemeler getirilerek, vekilin görevini icra edebilmesi daha güvenceli hale getirilmiş ve daha sorumluluk bilinciyle hareket edilmesi sağlanmıştır.
BİBLİYOGRAFİ
1. KURU, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt II, altıncı baskı, Demir yayınları, 2001
2. POSTACIOĞLU, İlhan: Umumi Vekâletin Kapsamı, İHFM 1971/ XXXVII / 1-4
3. TANDOĞAN, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, Cilt:2, İstisna ve Vekâlet Sözleşmeleri, Vekâletsiz İş Görme, Ankara, 1977
4. MÜDERRİSOĞLU, Feridun: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi ve İçtihatlar, Ankara, 1974
5. 818 sayılı Borçlar Kanunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu
6. 1086 sayılı Hukuk Usul Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
7. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu
8. Yargıtay Kararları (www.kazanci.com)
(Bu yazı, sayın Av. Ferhat AKBAŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen alıntılanması veya yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------
[10] 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 41. Madde: “Belli bir işi takipten veya savunmadan isteği ile çekilen avukatın o işe ait vekâlet görevi, durumu müvekkiline tebliğinden itibaren on beş gün süreyle devam eder. …”
[11] Yargıtay 13. H.D. 27.01.1977, 226/643
[12] Karşı. POSTACIOĞLU, İlhan: Umumi Vekâletin Kapsamı, İHFM 1971/ XXXVII / 1-4, s: 335
[13] TANDOĞAN, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, Cilt:2, İstisna ve Vekâlet Sözleşmeleri, Vekâletsiz İş Görme, Ankara, 1977, s: 394
[14] 818 sayılı Borçlar Kanunu 396. Madde, 6098 sayılı Borçlar Kanunu 512. Madde.
[15] Yargıtay 2. H.D. 26.05.1972, 3257/3370
[16] Yargıtay 4. H.D. 10.05.1971, 2346/4415
[17]Yargıtay 3. H.D. 03.11.1960, 6974/5828; MÜDERRİSOĞLU, Feridun: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi ve İçtihatlar, Ankara, 1974, s: 486
[18] Yargıtay 4. H.D. 03.03.1967, 989/1906
[19] Yargıtay 4. H.D. 27.11.1970, 8817/8867
[20] Yargıtay 4. H.D. 09.11.1973, 10609/9207
[21] MÜDERRİSOĞLU, Feridun: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi ve İçtihatlar, Ankara, 1974, s: 498-499
[22] MÜDERRİSOĞLU, s: 139; TANDOĞAN, s: 404