Belirtilen Kanun uyarınca müracaat sahiplerinin taleplerinin karşılanabilmesi için, öncelikle iddia edilen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluştuğunun tespiti gerekmekte olup, Kanun’un 2. maddesinde açıkça terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu belirtilmiştir.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir.
İlgili Kararlar:
♦ (Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014)
♦ (Şamil İçyer ve diğerleri, B. No: 2014/3374, 20/1/2016)
♦ (Sadettin Tiryaki ve diğerleri, B. No: 2013/4623, 21/1/2016)
♦ (Hamdiye Demirel ve diğerleri, B. No: 2013/6649, 20/4/2016)
♦ (Vangölü Turizm Seyahat ve Ticaret A.Ş., B. No: 2014/4258, 12/1/2017)
♦ (C.S. ve diğerleri, B. No: 2016/5208, 1/7/2020)
♦ (Kumri Bişkin, B. No: 2019/19606, 18/1/2022)
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
|||
|
|
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KUMRİ BİŞKİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/19606) |
|
Karar Tarihi:18/1/2022 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucu |
: |
Kumri BİŞKİN |
Vekili |
: |
Av. Gülistan DURAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; murisin terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi R.B. 16/1/1993 tarihinde Mardin'in Nusaybin ilçesinde, Nusaybin Belediyesindeki görevine giderken meçhul kişi veya kişilerin silahlı saldırısı sonucunda öldürülmüştür. Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğünün 18/1/1993 tarihli vukuat raporunda olayın gelişimine dair bilgilere yer verildikten sonra ''[R.B.] isimli şahsın İlçemizde PKK Terör örgütü sempatizanı olarak bilindiği, olayın Hizbullah terör örgütü mensupları tarafından yapılmış olabileceği" şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuştur.
9. Bireysel başvuru formunun eklerinde olayla ilgili olarak başlatılan soruşturmanın evrakının tümünün başvurucu tarafından bireysel başvuru formuna eklenmediği, bununla birlikte aşağıda ayrıntılı olarak değerlendirilmesi yapılan mahkeme kararlarından ve bireysel başvuru formunda belirtilen bazı hususlardan ceza soruşturmasına ilişkin bazı bilgilerin olduğu anlaşılmıştır. Bu bilgilere göre R.B.nin de aralarında olduğu maktullerin öldürülmesi nedeniyle bir sanık hakkında başlatılan ceza soruşturması ve kovuşturması sonucunda Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet hükmünün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/1/2008 tarihli ilamıyla onandığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucu 27/7/2005 tarihinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Mardin Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
11. 7/3/2013 tarihli Komisyon kararında; Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararında şahsın PKK terör örgütü sempatizanı olduğundan bahisle yasa dışı Hizbullah terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü, Mardin İdare Mahkemesinin 2011/1952 Esas ve 2011/2010sayılı kararı ile Danıştay Onbeşinci Dairesinin 2011/11 Esas ve 2011/335 sayılı emsal kararları gereği olayın iki örgüt arası çatışmadan meydana geldiği belirtilerek başvurunun 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
12. Komisyon kararı üzerine başvurucu, tazminat istemiyle Mardin İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 5/4/2013 tarihinde dava açmıştır.
13. İdare Mahkemesi 20/12/2013 tarihli kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...[D]ava dosyasının incelenmesinden; davacı tarafından idareye 27/07/2005 tarihinde başvurularak, eşi [R.B.nin] bir saldırı sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat ödenmesi talebinde bulunulduğu, yapılan inceleme ve araştırma sonucu adı geçenin PKK terör örgütü yandaşı olması ve Hizbullah adlı yasa dışı örgüt tarafından iki örgüt arasındaki hesaplaşma sonucu öldürülmesi nedeniyle Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle zararın tazmini talebinin reddedildiği, bunun üzerine 05/04/2013 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bir kişinin terör örgütü üyesi/yandaşı olup olmadığı, terör örgütü mensubu kişilerin ifadeleri yanında istihbarî nitelikteki bilgilere dayanılarak tespit edilmelidir. Bu çerçevede, hakkında istihbarî açıdan örgüt üyesi veya yandaşı olduğuna dair resmî makamlarda bilgi bulunan kişilerin terör nedeniyle uğradığı zararların, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini hukuken mümkün değildir.
Nitekim; Danıştay Onbeşinci Dairesinin 22/06/2011 gün ve E: 2011/11, K: 2011/335 sayılı kararı da bu yöndedir.
Dava konusu olayda; davacının eşinin silahla öldürülmesi olayı ile ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında Nusaybin Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan vukuat raporunda; öldürülen [R.B.nin] yasadışı PKK terör örgütü sempatizanı olarak bilindiği, olayın Hizbullah örgütü mensupları tarafından yapılmış olabileceğinin tahmin edildiği yönünde tespitlerde bulunulduğu, bunun yanında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 'Ülkede mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkarak yerine şer'i esaslara dayalı İslam devleti kurmaya çalışmak' suçlamasıyla düzenlenen 06/06/2002 tarih ve 2002/647 hazırlık, 2002/561 esas sayılı iddianamede de, sanıkların davacının eşi [R.B.nin] öldürülmesi olayından da suçlandığı görülmektedir.
Bu durumda; [R.B.nin] öldürülmesinin terör eylemleri ya da terörle mücadele kapsamında yürütülen bir faaliyetin sonucu olmadığı, zira adı geçenin PKK terör örgütü yandaşı olması nedeniyle Hizbullah adlı yasa dışı örgüt tarafından iki örgüt arasındaki hesaplaşma sonucu öldürüldüğü anlaşıldığından, 5233 sayılı Kanun kapsamına girmeyen olay nedeniyle tazminat verilmesi talebinin reddinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; davanın reddine...[karar verilmiştir.]"
14. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 31/1/2018 tarihli ilamı ile hükmün onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir.
15. Karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...[D]avacının murisinin PKK terör örgütü üyesi yandaşı olduğu ve Hizbullah adlı yasa dışı örgüt tarafından iki örgüt arasındaki hesaplaşma sonucu öldürüldüğü gerekçesiyle tazminat talebinin ve davanın reddine karar verilmiş ise de, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden murisin terör örgütü yandaşı olduğuna ilişkin hukuken geçerli bilgi, belge ve mahkeme kararı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının murisinin ölüm olayının yörede yaşanan yaygın ve yoğun terör olayları nedeniyle gerçekleştiği ve bu haliyle 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde ve Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.."
16. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 5/2/2019 tarihli ilamı ile yine oyçokluğuyla reddedilmiştir. İki üyenin karşıoy gerekçelerinin yukarıda verildiği gibi (bkz. 15) benzer şekilde olduğu tespit edilmiştir.
17. Karar düzeltme isteminin reddi kararı 6/5/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 29/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. C.S. ve diğerleri, B. No: 2016/5208, 1/7/2020, §§ 20-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
24. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
26. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde, kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 57-67; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
27. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 27/7/2005 tarihinde Komisyona yapılan başvuru ile başlayan sürecin 5/2/2019 tarihinde karar düzeltme talebinin reddi ile nihai olarak sonuçlanması nedeniyle 13 yıl 6 aylık sürenin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, murisi hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen sadece istihbari mahiyette bazı bilgilere istinaden terör örgütü sempatizanı şeklinde kabule dayanılarak davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve masumiyet ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkı yanında masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasında bulunmuş ise de başvurucunun murisi hakkında herhangi bir ceza soruşturması yürütülmediği ve başvurucunun iddialarının özünün derece mahkemelerince hukuk kurallarını yorumlaması ile delillerin takdirinde isabet bulunmadığına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu, ilaveten yaşam hakkının da ihlal edildiğine ilişkin olarak bazı iddialarda bulunmuştur. Başvurucunun bu kapsamda bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddialarına bakıldığında, iddialarının asıl olarak adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına dayanak olarak ileri sürüldüğü değerlendirilmiştir. Tüm bu gerekçelerle başvurucunun ileri sürdüğü bu iddialarının hakkaniyete uygun yargılanma ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği, masumiyet ilkesinin ve yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ise ayrıca incelenmesine gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
34. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma haklarına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma haklarına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
35. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50; Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmamasından kaynaklanan ihlal iddiaları daha önce de bireysel başvurulara konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu konuda verdiği kararlarda, derece mahkemelerinin kanun koyucunun hukuki ve teknik izaha girmeksizin genel olarak yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile terör suçundan mahkûm olan kişileri bu Kanun hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı, Kanun'un sadece mağdur olan kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması gerektiği, terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilerin terör örgütünün ve terörün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdiğinin tartışmasız olduğu, dolayısıyla bu kişilere devlet tarafından tazminat ödenmesinin Kanun'un amacına aykırılık teşkil ettiği yönündeki gerekçelerinin bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği sonucuna ulaşmış; başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Abdulkadir Güneş, B. No: 2013/4347, 30/3/2016, §§ 29-35; Abdurrahman Ete, B. No: 2013/5489, 30/3/2016, §§ 24-30; Hamit Yıldız ve Halit Yıldız, B. No: 2013/7720, 30/3/2016, §§ 19-26).
38. Nitekim Anayasa Mahkemesi Halise Demir ve diğerleri (B. No: 2015/1170, 16/1/2020) başvurusuna ilişkin kararında, başvurucunun murislerinin güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada ölmesi üzerine 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat taleplerinin reddedilmesine dair derece mahkemelerinin yaklaşımının bariz takdir hatası ve açıkça keyfîlik içermediği sonucuna varmıştır. Söz konusu başvuruda başvurucunun murisi hakkında mahkûmiyet kararı olmamakla birlikte anılan kişinin terör örgütü saflarında güvenlik güçleri ile çatıştığı yolundaki kamu makamlarının değerlendirmesinin bariz takdir hatası içermediği değerlendirilmiştir.
39. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi Mehmet Geçgel (B. No: 2014/4187, 18/4/2019) başvurusuna ilişkin kararında, başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat talebinin başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen tazminat talebinin reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içerdiği sonucuna varmıştır. Anılan başvuruya konu olayda, başvurucunun PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan 3 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine rağmen 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun kapsamında başvurucu hakkındaki hükmün kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilmiştir. Söz konusu başvuruda derece mahkemesinin gerçek bir mahkûmiyet varmış gibi başvurucunun tazminat talebinin reddedilmesine ilişkin kararının bariz takdir hatası içerdiği değerlendirilmiştir.
40. Başvuru konusu olayda başvurucunun murisi Olay ve Tespit Tutanağı'na göre R.B.nin 16/1/1993 tarihinde Nusaybin Belediyesindeki görevine giderken uğradığı silahlı saldırı sonucu -yukarıda "Olay ve Olgular" kısmında aktarıldığı üzere (bkz. §§ 7-18)- öldüğü ve olayın Hizbullah terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirildiği Devlet Güvenlik Mahkemesi kararı ile kesin olarak belirlenmiştir.
41. 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasında Kanun kapsamına girmeyen durumlara yer verilmiş ve anılan fıkranın (e) bendinde de kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan zararlarının Kanun'un kapsamında yer almadığı ifade edilmiştir.
42. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin anılan Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesine ilişkin takdir derece mahkemelerine aittir (Ali Şaşkın ve diğerleri, B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § 38).
43. Bireysel başvuruya dayanak teşkil eden İdare Mahkemesi, kararında (bkz. § 13), vukuat raporunda yer alan ve başvurucu murisinin PKK terör örgütü sempatizanı olarak bilindiği şeklindeki değerlendirmeleri gözönünde bulundurmuş ve ''adı geçenin PKK terör örgütü yandaşı olması nedeniyle Hizbullah adlı yasa dışı örgütü tarafından iki örgüt arasındaki hesaplaşma sonucu öldürüldüğü anlaşıldığından'' şeklinde bir kabule yer verildiği ve böylece ölüm olayının 5233 sayılı Kanun'un kapsamına girmediği belirtilmiştir.
44. Mevcut bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun murisinin güvenlik güçleriyle girdiği çatışma neticesinde değil İdare Mahkemesi kararında belirtildiği şekliyle işyerine giderken diğer bir terör örgütü tarafından sokakta öldürüldüğü ve başvurucunun murisi hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmadığı anlaşılmıştır.
45. Somut olayda İdare Mahkemesince başvurucunun murisinin Hizbullah terör örgütü tarafından öldürüldüğü ve bu nedenle zararlarının tazmininin mümkün olmadığı vurgulanarak hükme varılmış ise de İdare Mahkemesi bu sonuca dava dosyası içeriğindeki bilgi ve belgelere dayanılarak değil sadece başvurucunun murisi hakkındaki olay ve tespit tutanağı ile vukuat raporunda yer alan ''olayda EKS olan R.B. isimli şahsın ilçemizde PKK terör örgütü sempatizanı olarak bilindiği, olayı Hizbullah örgütü mensupları tarafından yapılmış olabileceği'' şeklindeki değerlendirmelere istinaden davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Buna göre hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmayan ve güvenlik güçleriyle girdiği çatışma neticesinde değil işyerine giderken bir terör örgütünün silahlı saldırısı sonucu öldürülen başvurucunun murisine yönelik İdare Mahkemesi yorumunun bariz takdir hatası içerdiği, böylece hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. C.S. ve diğerleri, §§ 53-62).
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
48. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
52. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı bu durum karşısında giderime ilişkin değerlendirmenin her iki hak yönünden ayrı incelenmesi gerekmektedir.
53. Öncelikle hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin ihlal kararının giderimi hususunda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye (Mardin İdare Mahkemesine E.2013/677, K.2013/2460) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
54. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olarak ihlalin tespitinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin ihlal kararının giderimine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede ise sadece ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.
56. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin İdare Mahkemesine (E.2013/677, K.2013/2460) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin REDDİNE, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
F. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci Dairesine (E.2018/2844, K.2019/321) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.