17 Aralık Savcısından İtiraf

Abone Ol


Savcı Celal Kara şu anda görevinden uzaklaştırıldı. Röportajına konu soruşturmayı hukuka uygun yapmadığı iddiasıyla HSYK tarafından açığa alındı ve soruşturma devam ediyor.

Açıklamasının gazeteye manşet olan cümlesi konuyu gündemde en ön sıraya taşıdı. ‘’Bir numara Erdoğan’dı’’ açıklaması bir yıldan bu tarafa dönemin başbakanı Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın  ‘’Bu yolsuzluk soruşturması değil, hükümete karşı girişilmiş darbe girişimidir’’ iddialarını doğrulayan itiraf niteliğinde bir açıklamaydı.

Savcı Kara’nın röportajındaki değerlendirmelerini doğru tahlil edebilmek için 17 Aralık soruşturması sonunda Cumhuriyet Savcısı Ekrem Aydıner tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ve gerekçelerini birlikte değerlendirmek gerektiğinin altını çizmemiz gerekir.

Savcı Kara bir taraftan ‘’Kimse hedef değildi, hukuki olarak ne gerekiyorsa o yapıldı… Bilal Erdoğan’ın doğrudan bir irtibatı yok’’ derken ‘’Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde Egemen Bağış ile görüşmesinden bahsederken o beni bir numaraya ulaştıracak diyor, Bağış’ın üzerindeki bir numara kim olabilir? Başbakan’dır’’ demek suretiyle Sayın Erdoğan’ı işaret ediyor. Delilsiz keyfi yorum yoluyla sözünü ettiği suçlamaların muhatabı örgütün bir numarası olarak sayın Erdoğan’ı işaret ediyor. Gerçekten skandal bir açıklama. Bir savcının vazifesi yorum yoluyla ülkenin başbakanına iftira atmak olamayacağına göre, savcı hukuku çiğnemiş görevini kötüye kullanmış olmuyor mu?  

Takipsizlik kararına baktığımızda ise ‘’Ayrıntısıyla açıklanan gerekçelerle tüm şüphelilerin örgüt kurmak, örgüte üye olmak ve yönetmek, suç örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmak, suçtan elde edilmiş mal varlığını aklamak, sahta belge düzenlemek, kaçakçılık, fuhuş için kadın temin etmek suçlarından kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına’’ karar verildiğini görüyoruz.

Kararın gerekçesi ise 63 sayfa içinde detaylı olarak anlatılmış. En dikkat çekici tespit ise, kim veya kimler tarafından gönderildiği bilinmeyen, araştırılmayan, araştırılması için hiçbir gayret gösterilmeyen üç adet isimsiz, imzasız ihbar dışında dosyada başka hiçbir delil bulunmadığıdır.

18 Temmuz 2012 tarihli isimsiz ihbardan sonra ihbarın kayda alındığı 13 Eylül 2012 tarihine kadar neden beklendiği ve hiçbir işlem yapılmadığı açıklanamamaktadır. Soruşturmada Cumhuriyet Savcısının ve emrindeki kolluk birimlerinin uyması gereken usul kurallarına uymadan sadece telekomünikasyonun tespiti ve fiziki takip yöntemlerine başvurulması, açık kimliği bilinmeyen kişiler hakkında mahlas veya müstear isimler üzerinden kanunsuz dinlemeler yapılarak operasyon tarihine kadar bu yöntemle soruşturmaya devam edilmesi; hatta Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturulmuş, kısmen takipsizlik, kısmen de idari para cezasıyla sonuçlandırılmış bir olayın bile sanki yeni soruşturuluyor gibi gündeme alınmış olması ve benzeri hukuken tutarsızlıklarla dolu ve makul açıklaması bulunmayan işlemlerin gerçek sebebini Savcı Kara’nın açıklamalarının satır aralarında okumak mümkün.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bir numara gösterecek bir soruşturmaya karar verilmiş, sonuca nasıl ve hangi yöntemle gidileceği belirlenmiş, üst iradenin işaret etiği doğrultuda 17 Aralık soruşturmasını sürdürmek ve sonuçlandırmak temel hedef kabul edilmiş. Öyle ki Savcı Kara bu soruşturmanın İstanbul Başsavcısından gizlendiğini, emniyet birimlerince de İstanbul Emniyet Müdüründen gizlendiğini itiraf ediyor.

‘’Neden 17 Aralık’ta?’’ sorusuna verdiği cevap ise daha ilginç; ‘’ Organize ve Mali Şube müdürleri görevden alınacaklarını 17 Aralık’a birkaç gün kala öğrendiler. ‘Bizi alacaklarına dair ciddi duyumlar geliyor, yerimize gelecek isimler de belli… En fazla birkaç günümüz kaldı. Şimdi yaptık, yaptık. Yapamazsak bir daha hiçbir zaman yapılamaz.’ Dediler. Operasyonun 2-3 gün farkla kurtarabildik.’’

Şecaat arz edeyim derken sirkatini söylemek bu olsa gerek. Örgütlü biçimde hukuki yöntemler dışına çıkılarak özel bir ekiple bu operasyonun yapıldığı itiraf ediliyor. Sanki Organize ve Mali Şube müdürleri değişince yerine atanacaklar polis değilmiş, verilen emri yerine getirmeyecekleri konusunda kesin bilgi varmış gibi önyargılı bir biçimde ‘’operasyonu 2-3 gün farkla kurtarabildik’’ denilebiliyor.

Hâlbuki devlette devamlılık esastır. Ne yargıda ne idarede yapılan soruşturmalar kişilere bağımlı olmayıp devletin ve görevin devamlılığı ilkesi bağlamında kişilere endeksli olmadan yürütülür. Ama ortada kanunun aradığı yeterli delil olmadan başbakanın düşürülmesi amaçlanarak delilsiz bir operasyona girişilmiş ise, bunu ancak iş birliği yapılan özel ekipler eliyle yürütebilirsiniz. Bu açıdan bakıldığında da 17 Aralık’ın hukuka uygun bir soruşturma değil, bir darbe girişimi olduğu bir kez daha teyit edilmektedir.