Yüksek Yargı Değişikliğinde Anayasaya Aykırılık

Abone Ol

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul edilip kanunlaştı.

Şimdi bu Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmesi bekleniyor. Kanun yürürlüğe girdiğinde; Yargıtay ve Danıştay içinde tekrar seçilenler ile Yargıtay ve Danıştay’dan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye seçilenler hariç, Yargıtay ve Danıştay’da görev yapan tüm üyelerin görevleri son bulacak, görevleri son bulanlar arasında HSYK tarafından tekrar Yargıtay ve Danıştay’a üye olarak seçilenler emekli oluncaya kadar değil 12 yıl görev yapacaklar, tekrar seçilemeyenler HSYK tarafından  sınıf ve derecelerine uygun düşecek şekilde bölge adliye mahkemeleri ile yerel mahkemelerde görevlendirilecekler ve bu görevlendirmede tekrar üye seçilemeyenlerin özlük hakları korunacaktır. Ancak seçilemeyen üyelerin sınıf ve dereceleri korunmak kaydıyla bölge olarak gidecekleri yerleri HSYK belirleyecek ve seçilemeyen üyelerin Anayasada “Yüksek Mahkeme” olarak tanımlanan Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine bağlı sıfatları da son bulacaktır.

Belirtmeliyiz ki; daha önce bu konu ile ilgili yazdığımız yazılara konu edip, bu Kanunun gerekçesine yansımayan ve çıkarılmasının gerçek nedenleri olarak açıklanan iddialara burada tekrar yer vermeyeceğiz.

Maddi vakıa ve hukuki değerlendirme üzerinden yukarıda işaret ettiğimiz yasal düzenlemeye birçok eleştiri getirilebilir ve lehe savunmalar da yapılabilir. Burada ayrıntıya girmeden iki noktaya dikkat çekmek isteriz. Birincisi, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine 12 yıl seçilme kuralı ve ikincisi de, Yargıtay ve Danıştay’ın “Yüksek Mahkeme” nitelikleri dikkate alındığında, bu yüksek mahkemelerin üyesi olma sıfatını kaybetmenin hakimlik teminatı karşısındaki durumudur.

Anayasa Mahkemesi üyeliği süresinin 12 yıla düşürülerek, bir kimsenin Anayasa Mahkemesi’ne iki defa üye seçilmesinin önünün kapatıldığı doğrudur, ancak bu kapatma Anayasa m.147’nin değiştirilmesi suretiyle yapılmıştır.  Normlar hiyerarşisinin tepesinde olan Anayasada yapılan bu değişiklik; Anayasa Mahkemesi üyeliğinin seçim süresini ve tekrar seçilme engelini düzenlediğinden, bu konuda yaşanabilecek Anayasa aykırılık iddiasının da önüne geçildi.

Anayasa m.154 ve 155’de görev süresi belirlemesi yapılmadan yalnızca yasal değişiklikle Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görev sürelerinin 12 yıl olarak belirlenmesinin Anayasanın karşısında hukuki durumunu da incelemek gerekir.

Yargıtay’ı düzenleyen Anayasa m.154 ve Danıştay’ı düzenleyen m.155’de değişiklik yapılmaksızın, Anayasa m.147 değişikliği ile Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilen sınırlamaların bir benzerinin (Yargıtay ve Danıştay üyeliği süresi ve tekrar seçilme yasağı bakımından) bu defa yukarıda yer verdiğimiz Kanunla Yargıtay ve Danıştay üyeliği bakımından da getirildiğinin amaçlandığı görülmektedir. Meselenin bu yönünün, aşağıda kısaca bahsedeceğimiz konu ile birlikte Anayasaya uygunluk açısından değerlendirilmesi gerekir. Çünkü “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı Anayasa m.11/2’ye göre, “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz”.

Yargıtay ve Danıştay ile ilgili Anayasa maddelerinde; her ne kadar bu yüksek mahkemenin kuruluşunun, işleyişinin ve seçim usullerinin kanunla düzenleneceği ifade edilse de, bu düzenlemelerin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre yapılabileceği de tartışmasızdır ki, zaten bu ibare Anayasa m.154 ve 155’de yer almaktadır.

Bir diğer konu ise, Yargıtay ve Danıştay’ın “Yüksek Mahkeme” niteliğinden kaynaklanmaktadır. Anayasa m.146 ila 158’de “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında; sırası ile Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Askeri Yargıtay’ı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni ve Uyuşmazlık Mahkemesi’ni birer yüksek mahkeme olarak tanımlamış ve düzenlemiştir. Anayasa, bu beş yüksek mahkemeye seçilecek üyelerin şartları ve teminatları ile ilgili de hükümler öngörmüştür.

Normlar hiyerarşisinin tepesinde olan ve herkesi bağlayan Anayasanın net hükümleri karşısında, Yargıtay ve Danıştay’ın yüksek mahkeme olmadığı ileri sürülemeyeceğine göre, bu mahkemelere seçilen üyelerin de diğer hakim ve savcılardan farklı sıfata sahip oldukları düşünülebilir. Yargıtay ve Danıştay üyeleri, tüm hakim ve savcılar için geçerli olan teminatlar ile hakimlik ve savcılık mesleği kapsamında değerlendirileceklerinde şüphe bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilme şartları ve görev aldıkları yüksek mahkemeler itibariyle farklı statüde sayılmaları gerekir.

“Yüksek Mahkeme” olarak tanımlanan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin “Yüksek Hakim” olarak nitelendirilmelerinin mümkün olup olmadığını tartışmak da yersizdir.  Yargıtay ve Danıştay üyelerine “Yüksek Hakim” denilsin veya denilmesin, üyelerin birinci sınıfa ayrılmış veya birinci sınıf hakim ve cumhuriyet savcıları arasında seçilmelerinden hareketle, diğer hakimler ve savcılar gibi görülecekleri, aynı atama usulünde değerlendirilecekleri ve Anayasa değişikliği yapılmaksızın yasal düzenleme ile de seçim usullerinin belirleneceğinin ileri sürülmesi, Yargıtay ve Danıştay’ın Anayasada “Yüksek Mahkeme” sayılmalarına ve bu yüksek mahkemelere seçilen üyelerin Anayasa ile özel şartlara bağlanması esasına uygun düşmeyecektir.

Kanunun yürürlüğe girmesi ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin en fazla 12 yıl görev yapabileceği ve ikinci defa seçilemeyecekleri dikkate alındığında, “Yüksek Mahkeme” sıfatı taşıyan bir mahkemede görev yapan bir üyenin üyelik süresi bittikten sonra aynı derecede mahkemede görev yapmayarak, daha alt derece mahkemede görevlendirilmesinin ise yine Anayasada karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz.

Kanunun, Anayasa hükümlerinden ve Yargıtay ile Danıştay’ın “Yüksek Mahkeme” sıfatından kaynaklanan bu hukuki sorunları çözme zorluğu yaşayacağı görülmektedir. “Yüksek Mahkeme” sıfatı taşıyan Yargıtay ve Danıştay’a seçilen üyelerin, emekli olmadıkları sürece alt derece mahkemelerde görevlendirilmelerinin hukuki dayanağını bulmak da zordur.

Yargıtay ve Danıştay üyelerinden bir kısmı ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinden HSYK’da görev alanların, yukarıda bahsettiğimiz yasal değişiklikten ayrı hukuki sıfatta görülüp farklı düzenlemeye tabi tutulmaları doğru görülebilir. Mesele yalnızca “Yargıtay/Danıştay Üyeliği” kavramı üzerinden açıklandığında, Yargıtay ve Danıştay içinde ayrıca seçime girip Başkan, Başkan Vekili, Daire Başkanlığı, Başsavcı ve Başsavcı Vekili seçilenlerin farklı düzenlemeye tabi tutulmaları doğru olmayacaktır. Ancak “eşitlik” ilkesi tam bir fiili eşitlik değil de hukuki eşitlik olarak görüldüğünde ve sıfattan kaynaklanan farklılıklara bağlı ayrı uygulamalar da keyfi olmayıp ihtiyaca göre yapıldığında, Anayasanın güvencesi altında bulunan “eşitlik” ilkesine aykırılık gündeme gelmeyecektir.

Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un, bölge adliye mahkemelerinin kurulması ile Yargıtay ve Danıştay üye sayılarının düşürülmesinin de gerekli olduğu söylenebilir. Ancak bu gereklilik; Anayasa hükümlerine uygun olarak, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı zarar görmeden, “liyakat” ilkesi gözetilmek ve müktesep hakların korunması suretiyle yerine getirilmelidir.