I. Hukuki Sorun
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” başlıklı 308. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir”. Hükmün gerekçesine göre; “Maddeye göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ceza dairelerinin kararlarına karşı ilamın veya düzeltme istemine ilişkin (…) itiraz edebilecektir”. CMK m.308/1’de ve gerekçesinde; Başsavcı itirazının onama kararlarına karşı mı, yoksa bozma kararlarına karşı mı, yoksa her ikisine de mi yapılacağı yönünde bir tespit yapılmamıştır.
Yargıtay denetiminden geçtikten sonra onanarak kesinleşen kararlara karşı, hükümlünün lehine yapılacak Başsavcı itirazında süre sınırının bulunmadığı, ancak aleyhe başvuruda 30 günlük süre sınırının bulunduğu bilinmektedir. İşbu yazımızda inceleyeceğimiz hukuki sorun, Yargıtay dairesinin bozma kararına karşı, henüz dosya istinaf veya ilk derece mahkemesine döndükten sonra Başsavcı itirazının mümkün olup olmadığıdır. Çünkü henüz bozulan ve derece mahkemelerine dönerek, kovuşturma aşamasının devam ettiği dosyaların bozulmakla kesinleşmediği, yargılamanın devam ettiği tartışmasızdır.
CMK m.308’in lafzına göre, yalnızca kesinleşen kararlara karşı bu başvuru yolunun kabul edildiğine dair bir kısıtlamaya yer verilmediği, ancak Kanun sistematiğinde, Başsavcı itirazının, “Olağanüstü Kanun Yolları” başlıklı kısımda düzenlendiği, yani bu başvuru yolunun, olağan bir kanun yolu olmadığının, açık ve net bir şekilde ortaya koyulduğu, olağanüstü kanun yollarına hükmün kesinleşmesi ile gidilebileceğinin bilindiği, diğer yandan, madde başlığının, gerekçesinin ve Kanunda düzenlendiği yerin, madde metni, yani lafzı ile çatıştığı durumda bağlayıcı olmayacağının ileri sürüldüğü, CMK m.308/1’in madde metni ile maddenin Kanunda düzenlendiği kısım arasında bir çatışma bulunduğu görülmektedir.
Yazımızın devamında; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu konuda verdiği kararlara ve doktrin görüşlerine yer verilecek, bu kararların ve görüşlerin değerlendirilmesi neticesinde kanaatimiz ortaya koyulacaktır.
II. İlgili YCGK Kararları
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.04.2007 tarihli, 2007/3-63 E. ve 2007/87 K. sayılı kararına göre; “Yargıtay Başsavcısının itirazı yasa yolunun; Başsavcının hukuka aykırı gördüğü Özel Daire kararlarının Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini istemek ve bu yolla içtihat birliğini sağlamak işlevini gördüğü, ayrıca kamuoyunun tatminine yönelik bir yönünün de bulunduğu, belirtilen yararların sadece kesinleşen kararlar için kabul edilip, bozma kararları için kabul edilmemesinin isabetli olmadığı, nitekim geçmiş yıllarda Özel Dairelerce bozulmuş olan çok sayıda dosyanın bu yolla Ceza Genel Kuruluna getirildiği ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderildiği (…) Kaldı ki, 5271 sayılı Yasanın 308. maddesindeki düzenlemede; 1412 sayılı Yasanın 322. maddesinin 4. fıkrası adeta tekrar edilerek; ‘Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.’ denilmek suretiyle; sözkonusu yasa yolunun Yargıtay ceza dairelerinin tüm kararlarına karşı tanındığının açıkça belirtildiği, buna karşılık itiraz nedenlerinin ayrıca gösterilmediği, hatta daire kararlarında yer alan hangi hukuka aykırılıklarla ilgili olarak bu yola başvurulabileceği yönünde bir sınırlama da getirilmediği, oysa 5560 sayılı Yasanın 29. maddesinde yeniden ihdas edilen karar düzeltme yolunda açıkça sınırlamalara yer verildiği, bunun yasa koyucunun itiraz yolunu düzenlerken isteyerek sınırlama koymadığı şeklinde anlaşılması gerektiği (…) Bu nedenle; 5271 sayılı CYY.nın 308. maddesindeki yetkiyi, yorum yoluyla daraltmaya olanak bulunmadığından, Yargıtay Özel Dairelerinin bozma kararlarına karşı da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmektedir”.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.11.2011 tarihli, 2011/203 E. ve 2011/238 K. sayılı kararı uyarınca; “Olağanüstü yasa yollarının en temel özelliği, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai nitelikte yasa yolları olmalarıdır. Bu nedenle öğretide büyük çoğunluk, bugünkü yasal sistemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özel dairelerin yalnızca onama kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulabileceği görüşünde ise de, Ceza Genel Kurulunun 10.04.2007 gün ve 63–87 sayılı kararında, yasada sınırlama bulunmadığı ve olağanüstü de olsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bir hak arama yöntemi olduğu kabul edilerek, bozma kararları hakkında da bu yola başvurulabileceği kabul edilmiştir”.
Yukarıda yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında; CMK m.308/1’in lafzı gereği sınırlama bulunmadığı için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtay’ın özel dairelerinin bozma kararlarına karşı da itiraz yasa yoluna gidebileceği kabul edilmiştir.
Buna karşılık;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.05.2002 tarihli, 2002/9-124 E. ve 2002/256 K. sayılı kararında; “Yerleşmiş yargısal kararlarda, Başsavcılık itirazı olağanüstü bir yasa yolu olup ancak sınırlı hallerde bu yola başvurulabileceği vurgulanmıştır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.11.1964 gün ve 470-464 sayılı kararında, eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları kabul edilmiştir. Öte yandan, yine yerleşmiş yargısal kararlarda, kabule göre yapılan bozmaların uyarı, öğreti ve yol gösterme niteliğinde bulunduğu ve bu kararlara karşı itiraz yoluna başvurulamayacağı saptamasına yer verilmektedir. Ceza Genel Kurulunun 17.3.1998 gün ve 18-91 sayılı kararında da aynı esas kabul edilmiş ve özel daire kararında yer alan açıklamaya yönelen Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmiştir.” denilerek, Yargıtay ceza özel dairelerinin “uyarı, öğreti ve yol gösterme” niteliği de taşıdığından bahisle, bozma kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz kanun yoluna başvuramayacağı belirtilmiştir.
YCGK’nın 15.04.2014 tarihli, 2013/9-338 E. ve 2014/183 K. sayılı kararı uyarınca; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına hangi hallerde başvurulacağına ilişkin gerek 1412 sayılı CMUK'nun 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK'nun 308. maddesinde açıklık bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; ‘eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları’ (CGK'nun 16.11.1964 gün ve 470-464), ‘kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı’ (CGK'nun 17.03.1998 gün ve 18-91), ‘Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı’ (CGK'nun 30.11.2010 gün ve 233-241) ‘Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı’ (CGK'nun 29.03.2011 gün ve 49-28), ‘görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı’ (CGK'nun 27.12.2011 gün ve 158-296) kabul edilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir. Görüldüğü gibi bu yol, Yargıtay ceza daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup, bu yetki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Kanun metninde hangi hukuka aykırılıkların bu yolla denetleneceği yönünde bir açıklık bulunmamakta ise de, olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz kanun yoluna başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Ciddi boyutlara ulaşmayan veya sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır”.
Yukarıda yer verdiğimiz, 22.11.2011 ve 10.04.2007 tarihli YCGK kararlarında; Başsavcı itirazının bozmadan sonra herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın yapılabileceği ifade edilirken, 21.05.2002 tarihli YCGK kararında “uyarı, öğreti ve yol gösterme” niteliği taşıdığı kabul edilen bozma kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulamayacağı belirtilmiştir.
YCGK 15.04.2014 tarihli kararında ise; 21.05.2002 tarihli karardan farklı olarak, “uyarı, öğreti ve yol gösterme” kavramlarına yer vermeden, “İtiraz kanun yoluna başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyuta ulaşması gerekmektedir.” ifadesine yer vererek, itiraz konusu kararda birey hak ve hürriyetlerine zarar verecek, ciddi boyutta bir hukuka aykırılığın mevcut olmasını, bozma kararından sonra başvurulacak Başsavcı itirazının kapsamını belirlediğini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılmasının kabul edildiğini belirtmiştir.
Görüldüğü üzere; ceza dairelerinin bozma kararlarına karşı herhangi bir sınırlama olmaksızın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinin kabul edildiği Yargıtay kararları olduğu gibi, Başsavcı itirazı olağanüstü bir kanun yolu olduğundan, Başsavcı itirazının belirli yönlerden sınırlanması gerektiğini öngören Yargıtay kararları da bulunmaktadır. CMK’nın 308/1 maddesinde Başsavcı itirazının özel dairelerin hangi kararlarına karşı yapılabileceği açıkça belirtilmediğinden, bu konuda Yargıtay kararlarında ve doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır.
III. Konu Hakkında Bilimsel Görüşler
Yargıtay özel dairelerinin bozma kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz kanun yoluna başvuramayacağını savunan görüşe göre;
Olağanüstü kanun yollarına başvurabilmesinin ön şartı kesin bir hükmün mevcut olmasıdır[1]. Bu durum olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı için de geçerlidir[2]. Özel dairelerin onama kararları kesin hüküm niteliği taşırken, bozma kararları kesin hüküm niteliği taşımamaktadır. Yargıtay’ın bozma kararı karşısında, yerel mahkemenin direnme hakkı olduğu için bozma kararına karşı Başsavcının itirazı yoluna gidilemez[3]. Bir başka ifadeyle; özel dairenin bozma kararı “kesin hüküm” niteliği taşımayacağından, Başsavcı itirazı kurumunun mahiyeti gereği, bozmaya karşı Başsavcı itirazı kanun yoluna gidilmemelidir[4].
Yargıtay’ın, hem bozma ve hem de onama kararlarına karşı Başsavcı itirazının mümkün olduğunu savunan diğer görüşe göre;
- Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesinin 1. fıkrasının lafzı dikkate alındığında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay ceza dairelerinden birisinin kararına karşı, kararın onama veya bozma hükmünde olması fark etmeksizin, re’sen veya istem üzerine itiraz edebilir; zira Kanun maddesi, itiraza konu kararı niteliğini özellikli olarak belirtmemiş ve herhangi bir kısıtlama getirmemiştir.
- Başsavcı itirazına konu olan bozma kararı, Yargıtay özel dairesinin bozma kararı olup, bozmadan sonra yerel mahkemenin vereceği karar, Başsavcı itirazının konusu olmadığından, Yerel Mahkemenin bozmadan sonra yapacağı yargılama ile özel dairenin kararına karşı Başsavcı itirazı farklıdır[5]. Buna göre; Yargıtay ceza dairesinin bozma kararından sonra dosyanın istinaf mahkemesine veya ilk derece mahkemesine geldiği, hatta uyma ve direnme kararları ile başladığı süreçte bile Yargıtay Başsavcısının itiraz kanun yoluna sanık lehine başvurabilmesi, CMK m.308’in lafzı gereği mümkündür.
- Kanunda aleyhe başvurular bakımından süre öngörüldüğü, ancak lehe başvurular bakımından öngörülmediği için Kanunda öngörülen 30 günlük süre devam ettiği sürece, hem lehe ve hem de aleyhe başvurular bakımından hükmün kesinleşmediği, bu sürenin geçmesiyle her iki başvuru bakımından hükmün kesinleşeceği, dolayısıyla henüz yapılmamış bir Başsavcı itirazının hükmün kesinleşmesini sürüncemede bırakılmasını ve bu sürünceme sebebiyle zamanaşımının sanık aleyhine bir sonuç ortaya çıkarmasını engellediği için bozmaya karşı da Başsavcı itirazının kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir[6].
IV. Kanaatimiz
Yargıtay’ın herhangi bir kısıtlama olmaksızın bozmaya karşı Başsavcı itirazını kabul ettiği kararları bulunduğu gibi, bozma kararında “ciddi hukuka aykırılıklar bulunması” şartıyla bu karara karşı Başsavcı itirazının mümkün olabileceğini veya “uyarıcı, öğretici ve yol gösterici” niteliğinden hareketle bozma kararlarına karşı Başsavcı itirazının mümkün olamayacağını kabul ettiği kararları da vardır. Doktrinde olduğu gibi, uygulamada da Başsavcı itirazının içeriği ile ilgili belirsizlikler ve tartışmalar mevcuttur.
Öncelikle sözkonusu kanun yolu uygulamada ne şekilde tezahür ederse etsin, bu kanun yolunun, kanun koyucu tarafından olağanüstü bir yasa yolu olarak tanımladığı bir gerçektir. Yargıtay özel dairelerinin bozma kararından sonra dosya, yerel mahkemeye gidip yeni bir esas numarası ile kayda alındığından ve yerel mahkeme tarafından tekrardan görüldüğünden, yerel mahkemenin kararı üzerine dosya yeniden Yargıtay’a gidebileceğinden, bozma kararı sonrasında hükmün kesinleşmediği tartışmasızdır. Ayrıca belirtmek isteriz ki; yerel mahkemeye gönderilen dosyanın yeniden Yargıtay’a döneceğine dair bir kesinlik de bulunmadığı için, Yargıtay ceza dairesinin bozma kararından sonra Yerel mahkeme ister uyma kararı versin ister direnme kararı versin, bozmadan sonra artık yeni bir karar ortaya çıkmıştır. Yerel mahkemenin bozma/uyma veya bozma/direnme kararından sonra, bu yeni karara karşı da kanun yolu açık olacağından, Yargıtay özel dairesinin bozma kararlarına karşı Başsavcı itirazı yapılmasında bir engel bulunmamaktadır.
Kanunda Başsavcı itirazının öngörülmesinin sebebi somut olayda adalete ulaşılması kadar, içtihat birliğinin de sağlanmasıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcının itirazının amacı dışında, ceza yargılamasının amacı da gözönüne alındığında, yani yürütülen yargılama ile maddi hakikate ve adalete olabildiğince hızlı bir şekilde ulaşılması hedeflendiğinden, bireylerin kişi hak ve hürriyetlerinin gündemde olduğu süreçte, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, hem bozma ve hem de aleyhe kararlara karşı itirazda bulunabileceğinin kabul edilmesi gerektiği görüşünü benimsemekteyiz.
Bu konuda bulunan asıl yasal boşluk ise, bozma kararı verildikten ve ilk derece mahkemesi yargılamaya başladıktan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından sanık lehine itirazda bulunulmasında ortaya çıkmaktadır. Kanunun lafzı dikkate alındığında, lehe başvurular için süre aranmadığından, yasal olarak itiraz yoluna gidilebilmesi mümkündür. Bir başka ifadeyle Kanunda şeklen bir engel olmadığından bahisle, bozma kararına karşı Başsavcı itirazı kabul edilecek olursa aradan yıllar da geçse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurabilecektir. Kanun koyucu bu konuda düzenleme yapmadığı sürece; dosya Yargıtay’ın özel dairesinden çıksa ve yerel mahkemenin bozma/uyma veya bozma/direnme kararından sonra bir daha Yargıtay’a dönmese, yine de bu bozma kararına karşı Başsavcı itirazı yoluna başvurulabilecek ve bu da süreci çıkmaza sokacaktır.
Nitekim lehe itiraz başvuruları yönünden sayı ve süre sınırı bulunmamaktadır. Süre sınırı koyulmasa da Cumhuriyet Başsavcısı’na müracaat yönünden sayı sınırı getirilmesi gerektiğine dair düşünceler vardır. Ancak Cumhuriyet Başsavcısı yönünden lehe başvurularla ilgili süre ve sayı sınırı getirilmemelidir. Cumhuriyet Başsavcısının aynı sebepten itiraz kanun yoluna gidip de reddedildiği bir durumda, aynı sebepten tekrar itiraz kanun yoluna başvurmaması gerekir. Ancak Yargıtay’da bu konuda içtihat değişikliği gerçekleşmişse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının istisnai olarak CMK m.308’i kullanması mümkün olabilir.
Yeri gelmişken; dosyanın makamlar arasında çok defa gidip gelmesi, fiziki zorluklara neden olmakla birlikte, iş yükü ağır olan mahkemelerin sonuçlandırması gereken diğer dosyalar ile ilgilenmesinin de önüne geçmektedir. “Yargı birliği” ilkesi de gözetilerek, bozma kararları sonrasında yeniden görülmeye başlanan bir yargılamanın, tekrar Yargıtay önüne gelene kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına konu olmaması gerektiği yönünde düzenleme getirilmesinin gerektiğini düşünmekteyiz ki, ancak bu şekilde aynı dosya hakkında, farklı yargı mercilerinde paralel işlemlerin yürütülmesinin önüne geçilebilir.
Sonuç itibariyle; bozma kararına karşı Başsavcı itirazının kabul edilmesine karşılık bu kabulün uygulamada sebebiyet vermemesi için, bu konuda CMK m.308’de açık bir düzenlemeye gidilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. İrem Şen
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
>> Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı İtirazının Sirayeti
-----------------
[1] Cengiz Apaydın, Ceza Muhakemesine Egemen İlkeler Işığında Olağan ve Olağanüstü Kanun Yolları, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2020, s.97.
[2] Doktrinde Talas; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz kanun yoluna sanık aleyhine başvurması halinde, kararın “kesin hüküm” niteliği taşımadığını savunmaktadır. Bu görüşe göre, CMK’nın 308. maddesinde 30 günlük süre sınırı öngörülmektedir ve bu yönü ile hüküm henüz kesinleşmemiştir. Bkz. Serdar Talas, Ceza Muhakemesi Hukukunda Başsavcılığın İtirazı, İÜHFM, C. LXX, S.1, 2012, İstanbul, s.164.
[3] Bu yönde bkz. Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 7. Baskı, Ankara, 2019, s.941; Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 5. Baskı, Ankara, 2012, s.895; Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 9. Baskı, Ankara, 2015, s.748.
[4] Öztürk, Tezcan, Erdem, Sırma, Saygılar Kırt, Özaydın, Alan Akcan, Erden, s.748.
[5] Talas, s.167.
[6] Talas, s.164.