YAĞMA SUÇUNDA KONUT KAVRAMININ KAPSAMI

Abone Ol

Yağma suçlarında konut kavramının kapsamını belirlemek ve bu anlamda yağma suçunun basit hali ile nitelikli hali arasında bir seçim yapmak karmaşık hale gelebilir.

Örneğin; apartmanın 3. katının merdivenlerinde gerçekleştirilen yağma suçunun, konutta yağma suçunu yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCK’nin 149/1-d bendi kapsamında mı, yoksa basit yağma suçunu yaptırıma bağlayan 148. maddesi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği tartışma konusu olabilir.[1]

Yağma suçunun konutta işlenmesi ve konut kavramının kapsamının ne olduğu konusunu, 28.6.2014 tarihinden önce ve sonra olmak üzere iki aşamada ele almak gerekir.[2]

Bilindiği üzere Yağma suçları 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlara ilişkin ikinci kısmın malvarlığına karşı suçlar başlıklı onuncu bölümünde 148 ila 150. maddelerinde hüküm altına alınmıştır.

Suçun temel şekli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 148. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş olup, ikinci fıkrasında senedin yağması, üçüncü fıkrasında ise cebir karinesi hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddede ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı konusu düzenlenmiştir.

Yağma suçunun temel şekli, 5237 sayılı Yasanın 148. maddesinin 1. fıkrasında bütün unsurları ile gösterilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 148. Maddesinin birinci fıkrasına göre; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği veya malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması halinde yağma suçunun temel şekli oluşacaktır.

Yağma suçu, yukarıda belirtilen değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle oluşacaktır.

Yağma suçu; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malı, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır. Bu itibarla “zor yoluyla hırsızlık” bir kişiye karşı kullanılan zorlama araçlarıyla haksız bir yarar sağlamak olarak tanımlanabilir.[3]

Yağma, esasında tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olarak tanımlanmaktadır.

Bu yapısı itibariyle yağma suçu birden çok hukuki değeri koruduğu söylenebilir. Bu anlamda yağma suçu, kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet gibi hukuksal değerleri koruma altına almaktadır.

Yağma suçu, bünyesinde birden çok suçu barındırmaktadır. Fakat barındırdığı suçlardan ayrı ve bağımsız bir suç olarak yasamızda hüküm altına alınmıştır.

Bu yüzden hırsızlık suçu için öngörülen suçu etkileyen nedenler yağma suçunda uygulama alanı bulmayabilir.  

Bu anlamda yağma ve hırsızlık suçları iki farklı suç olmaları hasebiyle aralarında zincirleme suç ilişkisi geçerli olmayacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yağma suçunun temel şekli yanında ağırlaştırılmış yaptırım içeren nitelikli hallerini de hüküm altına almıştır.

Yağma suçunun nitelikli halleri, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1. fıkrasında 8 bent[4] halinde ifade edilmiştir. Bu nitelikli haller nedeniyle failin on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası cezalandırılması söz konusu olacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1. fıkrasında 8 bent olarak yer verilen nitelikli hallerin bir kaçının somut olayda gerçekleşmesi durumunda, fail hakkında 149. madde bir kez uygulanacaktır. Birden fazla nitelikli halin bulunması durumunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesi gereğince temel cezanın belirlenmesi aşamasında, cezanın asgari haddin üzerinde tespit edilmesi gerekecektir.[5]

5237 sayılı Yasanın 149/1-d bendinde, yağma suçunun yol kesmek ya da konut veya işyerinde işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu hallerin nitelikli hal sayılmasının nedeni, kişilerin aynı zamanda seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, konut veya işyeri dokunulmazlığının ihlal edilmiş olmasıdır.[6]

Yağma suçunda konut kavramına eklentilerin dâhil olup olmadığı sorunu 28.6.2014 tarihinden önce ve sonra olmak üzere ele alınmalı ve somut olaydaki suç tarihine göre değerlendirme konusu yapılmalıdır.

Bilindiği üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1-d bendinin değişiklik öncesi halinde “Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde” ibaresi[7] yer alırken, değişiklik sonrası “Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde” ibaresine[8] yer verilmiştir.[9]

KONUT VE EKLENTİLERİ KAVRAMI

Yağma suçunda konut ve eklentileri kavramının kapsamını tayin etme ile ilgili çaba, suçun nitelikli veya basit halinin uygulanması seçenekleri üzerinde tercihte bulunmayı daha kolay hale getirecektir. Bu nedenle kavram üzerinde yoğunlaşma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1-d maddesi, konut veya işyerine veya bunların eklentilerine girilerek yağma suçunun işlenmesi halinde, yağma suçunun nitelikli halinin oluşacağını ifade etmektedir.

Kanun koyucu, özel kullanıma tahsis edilen yerlerin huzur ve güvenliğinin ihlal edilmesi nedeniyle bu durumu nitelikli hal olarak kabul etmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1-d maddesinde ifade edilen bu nitelikli halin varlığı için, yağma suçunun mağdurun bulunduğu konut veya işyerinde işlenmesi gerekir.

Başka bir söylemle, yağma suçunun oluşması için, suçun maddi unsurlarından olan cebir veya tehdidin veya malın alınması eylemlerinden birinin konut veya işyerinde gerçekleştirilmesi şartı aranmaktadır.

Bu yüzden, yağma suçunun konut veya işyerinde işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edildiğinden, bileşik suç hükümleri uyarınca faile ayrıca “konut veya işyeri dokunulmazlığının ihlali” suçundan dolayı ayrıca ceza verilmesi söz konusu olmayacaktır.

Konut veya işyerinin kime ait olduğu suçun nitelikli halinin oluşması açısından herhangi bir önem taşımaz. Bu yüzden suçun işlendiği konut veya işyeri mağdura ait olabileceği gibi, sanığa veya üçüncü bir kişiye de ait olması suçun varlığı açısından bir değer taşamayacaktır.

Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1-d maddesinde, mağdurun konut veya işyerinden söz edilmemektedir. Suçun konut veya işyeri niteliğine sahip bir yerde işlenmesi bu nitelikli halin uygulanması için yeterli sayılacaktır.

Konut ve Eklenti Kavramı

Yargıtay, konut kavramını devamlı veya geçici olarak kişilerin yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamaktadır.[10]

Eklenti ise, konut veya benzeri yapıların kullanış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerleri ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, konut eklentileri kavramı girilmesi konutta oturma hakkına sahip kimselerin huzur ve güvenliğini bozabilecek ek yapılar veya yerler olarak tanımlanabilir.[11]

Öğreti ve yargısal uygulamalarda hem kavram tanımlarında hem de konut ve eklenti kavramlarının birbirinden tamamen farklı oldukları yönünde  görüş birliği bulunduğunu söyleyebiliriz.

ÖĞRETİDEKİ GÖRÜŞLER

Bir kısım yazarlar konut kavramını, bulunduğu yer, açık veya kapalı olması, yapı şekli, toprağa bağlı olmaması, devamlı veya geçici olması önemli olmayıp tahsis iradesinin haricen anlaşıldığı, kişi veya kişilerin ihtiyaçlarını gidermek için (sığınılacak yer) olarak kabul ettiği ve fiilin bunu gerçekleştirdiği, eylemin gerçekleşme anında içinde bulunulması gerekli olmayan mahal olarak tanımlanmaktadırlar.[12]

Ayrıca öğretide, dar anlamda konutun evi ifade ettiği, bu tanıma göre bir yerin konut sayılabilmesi için, o yerin ev ihtiyaçlarına tahsis edilmiş olmasının gerektiği ifade edilmektedir.

Geniş anlamda konut kavramı, kişinin kendi faaliyetine tahsis ettiği her yeri işaret etmektedir. Bu nedenle, öğretide özgürlüğün geniş bir kavram olduğu, özgürlüğün geniş yorumunun konut kavramını dar anlamda anlamaya engel olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır.[13]

Bazı yazarlar, bir yerin geçici de olsa oturmak amacıyla kullanıldığı her yerin konut kavramı içinde mütalaa edilebileceği kanaati taşımaktadırlar.

Bu yüzden her ikametgahın ceza kanununun belirlediği anlamda bir konut olduğu ifade edilmektedir. Fakat her konutun Medeni Kanun anlamında ikametgah olmayacağı da çok açıktır.

Başka bir söylemle, oturulan her yerin yani her konutun ikametgah olarak kabul edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Kişisel hürriyet ve ferdin sükun ve huzurunu korumayı amaçlayan ceza kanunu, sadece ikametgaha değil, ondan daha geniş bir kavram olan konuta yapılan saldırıları da cezalandırmak zorundadır.

Öğretide, gece dinlenilmesine tahsis edilmese dahi, kişinin ihtiyaçlarından bir veya bir kısmının yerine getirildiği, yani kişilerin yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yerlerin de (yemek yediği, misafirlerini ağırladığı yer) konut sayılması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır.[14]

Belirtmek gerekir ki, ceza hukukunda konut kavramı ile özel hukukta konut kavramı aynı anlamda değerlendirilemez. Ceza hukukunda konut kavramının özel hukuktaki konut kavramından daha geniş olduğunu söyleyebiliriz.

Ceza Hukukunda konut kavramı devamlı veya geçici olarak kalınan yer olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda konutun yapısı, karakteri, şekli, genişliği hiç önem arz etmez. Burada önemli olan, o yerin oturmaya veya aileye tahsis edilip edilmediğidir.[15]

Bazı yazarlar, kanunun ev veya ikametgah terimlerini kullanmamış olmasının bir tesadüf olmadığını, Ev kavramının günlük dilde, etrafı çevrili ve üstü örtülü yerleri ifade ettiğini, Bu anlamı ile kullanıldığında maddenin uygulama alanının daralacağı konusunda herhangi bir kuşku bulunmadığını, yasa koyucunun burada bilinçli olarak ikametgah terimini de kullanmış olmadığını, çünkü ikametgahın bir kişinin sürekli olarak yerleşmek niyetiyle ve fiilen bulunduğu yer olarak tanımlandığını ifade etmektedirler.[16]

Bu yazarlara göre, böyle bir kabullenme, yine maddenin uygulama alanını daraltacaktır. Çünkü konut kavramı, kişinin fiilen oturduğu yeri ifade ettiği bilinmektedir.

Bu yüzden konut teriminin kabulü dokunulmazlığının etki alanını mümkün olduğunca genişletmektedir.

Bu nedenle öğretide, konut kavramının en geniş anlamı ile kabul edildiği, buradaki amacın, özel hayatın geçtiği ve bu özelliği nedeniyle izin istenmeksizin veya zorla ihlal edilmenin önlenmesi için her mekanı güvence altına almak olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır.[17]

Öğretide genel olarak, konut ile kişi arasında bir bağ olduğu, konutların kişilerin özel hayatı ile ilgili olduğu, kişilerin kendisini güvende hissettiği yerler olduğu konusunda genel bir kabul bulunmaktadır.[18]

Konut kavramı, kişinin özgürlük hakkını daraltacak bir sonuç çıkarılmasına neden olabilecek dar bir biçimde ele alınmamalıdır. Burada kapsamı geniş tutmak gerekir.

Kavramın kapsamını tayin etme açısından en belirleyici unsur, konut teriminin kişinin özgür iradesine karşı dokunulamayacak yer olma niteliği taşımasıdır.

Bu şekilde tanımlanan konut kavramı, geçici veya sürekli kalınıp kalınmamasının ve orada geçirilen zaman diliminin önem taşımayıp, kişinin özel yaşamının tümünü veya bir parçasını özgülediği ve bu çerçevede oturduğu yer olarak ifade edilebilir.

Bu nedenle böyle bir yer özelliği taşıyan konut, konut dokunulmazlığını ihlal suçu kapsamındaki konut kavramı ile benzerlik gösterir.

Öğretide, bu bakış açısından hareketle, kişinin özel bir yaşam alanı olarak belirlediği, dıştan anlaşılan, burada sürekli veya geçici olarak oturulan veya kalınan yerin konut olarak tanımlanması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır.[19]

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda konut kavramı

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda korunan hukuki yarar, kişi hürriyeti ve kişinin güven ve huzurudur.[20] Bu nedenle Ceza Hukukunda konut kavramı geniş yorumlanmaktadır. Öğretide, bir kimsenin özel yaşamında oturduğu her yeri konut saymak gerektiği yönünde görüşler dile getirilmektedir.[21]

Konut, kişilerin faaliyetlerine sürdürdükleri ve bu amaca tahsis ettikleri, kişilerin insan kişiliğinin gerçekleşip geliştiği yer olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yüzden kanun koyucu, insan kişiliğinin serbestçe gerçekleşip geliştirilmesini sağlamak amacıyla konutu korumakta ve her türlü hukuka aykırı saldırıya engel olmak adına suç tipleri yaratmaktadır.

Ceza hukuku anlamında konut kavramı, kişi özgürlüğünün gerçekleşmesi için bir mekan şartından ibarettir. Kanun koyucu, burada mekânı değil, bu mekânda gerçekleşen özgürlüğü muhafaza etmeye çalışmaktadır.[22]

Yargıtay’a göre konut kavramı

Yargıtay konut kavramını, kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamaktadır.[23]

AİHM’e göre Konut kavramı

AİHM kararlarında, konutun genel olarak özel yaşamın ve aile yaşamının geliştiği, maddi olarak belirlenmiş yer anlamına geldiği, ev kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğunu ifade etmektedir. AİHM, konut kavramını geniş bir biçimde ele almaktadır.

Örneğin; AİHM, bir Roman karavanının "konut" kavramı içinde mütalaa edilebileceğini, bir mekanın "konut" sıfatına sahip olabilmesi için bireyin o yer ile yeterli ve devam eden bağlarının bulunması gerektiğini ifade etmektedir.[24]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “bina", "konut", "bina ve eklentileri”, “konut ve eklentileri" kavramının geçtiği yasal düzenlemeler

5237 sayılı TCK'nin birçok maddelerinde "bina", "konut", "bina ve eklentileri", "konut ve eklentileri" kavramlarına yer vermiştir.[25]

Kanun koyucu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun değişik maddelerinde, suçla korunan hukuki değeri gözetmek suretiyle anılan kavramların bazen birisine, bazen de ikisine birlikte yer vermiştir. Kanun koyucu bazı yasal düzenlemelerde de eklentide işlenen suçları da yaptırıma bağlamıştır. Konut ve eklentileri açısından kanunilik ilkesinin gözetilmesi gereği bulunmaktadır.

YARGITAY UYGULAMASI

28.6.2014 tarihinden önce

Yargıtay, 28.6.2014 tarihinden önce, nitelikli yağma suçunu yaptırıma bağlayan, 5237 sayılı TCY'nın 149. maddesinin 1.fıkrasının (d) bendinde "Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde" ibaresine yer verilip ayrıca "eklentiden" bahsedilmemesi nedeniyle, suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenleyen 5237 sayılı TCY’nın 2. maddesinin 3. Fıkrasındaki[26] hükmü uyarınca, konut eklentisi sayılan, örneğin apartman merdiveninde gerçekleştirilen yağma suçunun, 5237 sayılı Yasanın 149/1-d bendi kapsamında değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.[27]

Yargıtay yasa değişikliği öncesinde, konut ve eklentisinin farklı kavramlar olduğunu, yasa değişikliği öncesinde eklentide gerçekleştirilen yağma suçlarının, nitelikli yağma olarak kabul edilemeyeceğini, Kanun Koyucunun amacını aşan ve kıyasa yol açacak bir yorum yapılamayacağını kararlarında ifade etmekteydi.[28]

Yağma eyleminin müştekinin evinin balkonunda gerçekleşmesi

Nitekim Yargıtay, yağmaya teşebbüs eyleminin müştekinin evinin balkonunda gerçekleştiği olayda; suç tarihi itibariyle olayın gerçekleştiği yerin konutun eklentisi niteliğine sahip olduğu, 6545 sayılı Yasanın 64. maddesi ile yapılan değişiklik öncesi 5237 sayılı TCK'nın 149. maddesinin 1.fıkrasının (d) bendinde yer alan mevcut düzenlemede, "Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde" ibaresine yer verilip ayrıca "eklentiden" bahsedilmemesi nedeniyle, sanığın eylemine uyan 148. madde yerine, suçun nitelikli hali olan 149/1. maddesinin (d) bendi ile de uygulama yapılarak fazla ceza tayin edilmesini hukuka aykırı bulmuştur.[29]

İkamete hazır hale getirilip içerisine bazı özel eşyalar yerleştirilmiş, arada gelinip kontrol edilen bir ev konut kavramı kapsamındadır.

Yargıtay, yeni kiralanmış, henüz oturulmaya başlanılmamakla birlikte temizlenmiş, perdeleri takılmış, ikamete hazır hale getirilip içerisine bazı özel eşyalar yerleştirilmiş, arada gelinip kontrol edilen bir evin artık sadece mülkiyet ve zilyetlik kuralları ile korunan boş veya metruk bir ev olarak görülemeyeceğini, bu yerin de konuk kavramı kapsamında mütalaa edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Geceleri kalma ve olay sırasında bulunma şartının aranmaması

Yargıtay göre, mağdurun evi dışarıdan anlaşılabilecek biçimde konut olarak kullanımına tahsis ettiği, fiilen de burada bir yaşam kurmaya başladığı hususları göz önüne alındığında, konut dokunulmazlığının ihlali suçunun oluşabilmesi mümkündür.

Yargıtay, burada kişinin ayrıca bu yerde geceleri kalmaya başlamış olması ve fiilin işlenmesi anında orada bulunmasının şart olmadığını, suça konu yerin “konut” vasfında olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.[30]

“Eklenti” teriminin 28.06.2014 tarihinden sonra Yasa’da yer alması ve bu tarihten sonra işlenen yağma suçları

Yargıtay, 5237 sayılı TCK’nin 149/1-d maddesine eklenen “eklenti” hükmünün 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girdiğini göz önüne alınarak; sanığın olay günü katılanın oturduğu apartmanın giriş kapısından içeri girip ikametin kapısını çalıp katılanın eşine ait cep telefonu numarasını sormasından sonra cebinden falçata benzeri bıçak çıkararak telefonu alıp uzaklaşması şeklinde gelişen olayda; yağma suçunun konutun eklentisinde işlendiğini, sanık hakkında uygulama yapılırken 5237 sayılı TCK’nin 149/1-d bendinin uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.[31]

Konutun üst katında inşaat halinde bulunan yer

Yargıtay, müştekinin konutunun üst katında inşaat halinde bulunan ve mağdur tarafından konut olarak kullanılmayan yerde muhafaza edilen güvercinlerin alınmasıyla birlikte gerçekleşen yağma eyleminde; suç tarihi itibariyle olayın gerçekleştiği yerin konutun eklentisi niteliğine sahip olduğu, 6545 sayılı Yasanın 64. maddesi ile yapılan değişiklik öncesi 5237 sayılı TCK'nın 149. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan mevcut düzenlemede, "Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde" ibaresine yer verilip ayrıca "eklentiden" bahsedilmemesi nedeniyle, sanıklar hakkında 149/1. maddesinin (a), (c ) ve (h) bentlerinin yanısıra koşulları oluşmayan (d) bendi ile de uygulama yapılarak temel cezanın fazla tayin edilmesini hukuka aykırı bulmuştur.[32]

Bu suç 28.06.2014 tarihinden sonra işlenmiş olsa, fail hakkında 5237 sayılı TCK'nin 149. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi ile uygulama yapılabilecektir.

Konut eklentisi sayılan evin çatısında meydana gelen yağma suçu

Belirtmek gerekir ki; Yargıtay, konut eklentisi sayılan evin çatısında meydana gelen yağma suçunun, 28.06.2014 tarihinden sonra işlenmesi halinde 5237 sayılı Yasanın 149/1. maddesinin (d) bendi kapsamında değerlendirilebileceğini ifade etmektedir.[33]

Yağma eyleminin konutta işlenmesi ve konut dokunulmazlığını bozma suçu

Yargıtay, 5237 sayılı Yasada, yağma eyleminin konutta işlenmesi suçun nitelikli hali olarak düzenlendiğinden, yağma suçunun TCK’nin 149/1-d maddesi kapsamında gerçekleştirildiği hallerde, ayrıca konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulamayacağını kararlarında ifade etmektedir.[34]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

-------------------------

[1] Yargıtay’ın bir kararında şu husus tartışma konusu olmuştur: “ Sanığın apartmanın 3. katının merdiven boşluğunda gerçekleştirdiği yağma eyleminde, suçun sübutu konusunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmayıp, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, apartmanın 3. katının merdivenlerinde gerçekleştirilen yağma suçunun, konutta yağma suçunu yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCY’nın 149/1-d bendi kapsamında mı, yoksa basit yağma suçunu yaptırıma bağlayan 148. maddesi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.” Tartışma ile ilgili detaylar için bkz.;  YCGK, E: 2008/6-203, K: 2009/3, KT: 27.01.2009

[2]  Bkz.; 6545 sayılı Kanunun 64. Maddesi.

[3] 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “gasp” olarak ifade edilen yağma suçu,  cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlık olarak tanımlanabilir. Başka bir söylemle yağma cebri hırsızlıktır. Bu tanıma göre yağma; bir kimsenin menkul malını cebir, tehdit kullanarak almak olarak ifade edilebilir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahiptir. Yağma, hırsızlık suçundan farklı olarak, malı almak için cebir veya tehdit kullanılması ile gündeme gelir. Diğer bir deyişle failin malı almak için mağdura karşı cebir veya tehdit kullanması, yağma suçunu hırsızlık suçundan farklı kılmaktadır.

[4] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli yağma” başlıklı 149. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:  “MADDE 149. - [1] Yağma suçunun;  a) Silâhla,  b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,  c) Birden fazla kişi tarafından birlikte, d) (Değişik: 28/6/2014 YT-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde, e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,  g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,  h) Gece vaktinde, İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” (Ağır Ceza)

[5] YCGK, E: 2008/6-203, K: 2009/3, KT: 27.01.2009.

[6] Anılan düzenlemenin kısmi karşılığı 765 sayılı Yasanın 497. maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesindeki yol kesmek suretiyle yağma suçunun işlenmesidir.

[7] Mülga bent için bkz.; RG: T. 28.06.2014, S. 29044; 6545 sayılı Kanunun 64 maddesi; “d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,”

[8] Değişik bent için bkz.;  RG: T. 28.06.2014, S. 29044; 6545 sayılı Kanunun 64 maddesi.

[9] Yağma suçunun konut veya işyerinde işlenmesinin karşılığı 765 sayılı Yasada bulunmamaktadır.

[10] Tanım için bkz.; YCGK’nun 11.03.1991 gün 25-67 sayılı kararı.

[11] Eklenti konut değildir, yasal düzenlemelerin eklentiyi korumadaki amacı öncelikle  saptanması gerekir. Kanun koyucu eklentiyi, konutu korumak açısından zorunlu olduğu için korumakta ve bu amaçlı suç tipleri yaratmaktadır. Örneğin girilmesi veya girildikten sonra çıkılmaması halinde, konutun huzur ve sükununu, başka bir deyişle, kişinin hürriyetini ihlal edebilecek yerler eklenti sayılmalıdır. Bkz.; Erem, Faruk; Mesken Masuniyeti Aleyhinde Cürümler, Adalet Dergisi, 1951, S.10, s.1564.

[12] Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Filiz Kitabevi, 4. Bası, İstanbul, 1994, s.61.

[13] Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, 6. Bası, Ankara, Eylül 2012, s.94

[14] M.Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 12. bası, Ankara, Ekim 2012, s.323 vd.

[15] Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 9 bası, Ankara, 2012 s. 281 vd.

[16]   Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, Ankara, Ekim 2012, s.399.

17] Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, Ankara, Ekim 2012, s.399.

[18] Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Kişilere Karşı Suçlar, US-A Yayıncılık, 3. Bası, Ankara, Şubat 2013, s. 205.

[19]  Serap Keskin Kiziroğlu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda Konut Dokunulmazlığının  İhlali Suçu, Adalet Yayınevi, 1. Bası, Ankara, 2010, s. 45.

[20]  Bu suçta korunan hukuki yarar maddi bir şey değildir.

[21] Ali Rıza Çınar, Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçları, Turhan Yayınevi, 1. Bası, Ankara, 1999, s.2.

[22]  Güneş Okuyucu Ergün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda Konut Dokunulmazlığını İhlali Suçu, Çakmak Yayınları 1. Bası, Ankara, Şubat 2010, s.42.

[23] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 11.03.1993 gün ve 25-67, 21.06.1993 gün ve 155-184 ile 27.12.1993 gün ve 169-354 sayılı kararları.

[24]  I./Türkiye, 30.09.2008, No: 12863/02; P./Rusya, 18.11.2004, No:58255/00; G./İtalya, 02.11.2006, No:59909/00; C./İngiltere, 18.01.2001, No:27238/95; N./Almanya, 16.12.1992, No:13710/88; K. and 180 O./İngiltere, 01.07.1998, No:38387/97.

[25] Örneğin; Eğitim ve öğretimin engellemesi suçunu düzenleyen 112. maddenin 1. fıkrasının (b) bendi ile nitelikli hırsızlık suçunu düzenleyen 142. maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde "bina ve eklenti" konut dokunulmazlığının ihlali suçunu düzenleyen 116. maddesinde ise "konut ve eklenti" kavramlarına yer vermiş, aynı şekilde 153 ve 154. maddelerde de eklenti, 149, 167, 232 ve 245. maddelerde ise yalnızca “konut” ibaresini kullanmıştır.

[26] İlgili yasa maddesi şu şekildedir: “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.”

[27]    28.6.2014 tarihinden önce öğretide de; eklenti kavramına, nitelikli yağma suçunu düzenleyen 5237 sayılı TCY'nın 149. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer verilmemiş olmasının eksiklik olduğu, ancak, konut ve işyerinin eklentilerine girilerek yağma suçunun işlenmesi halinin, yasada nitelikli hal olarak öngörülmemesi nedeniyle, yasallık ilkesinin sonucu olarak fiilin eklenti içinde işlenmiş olması durumunda, bu ağırlatıcı sebebin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle bu düşünce doğrulanmıştır. Ayrıntılı açıklamalar için bkz.; Tezcan, /Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 5. Bası, sh.527; Veli Özer Özbek, Yeni TCK'nun Anlamı, Cilt 2., sh. 353; Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt l., sh.1056-1057.

[28] “Büyük şehirlerde yağma suçlarının genellikle, apartman içlerinde merdiven boşluklarında işlendiğinden hareketle, yasa koyucunun vermediği bir yetkinin kullanılması yasallık ilkesine açık aykırılık oluşturacaktır. Kaldı ki; eklentilerde gerçekleştirilen yağma suçlarının, basit yağma ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarını oluşturduğunun kabulü ile iki ayrı suçtan hüküm kurmak olanaklı olduğu gibi, 5237 sayılı Yasanın 61. maddesi uyarınca suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı gözetilerek, suçun işlendiği yer dikkate alınmak suretiyle asgari hadden uzaklaşılarak temel cezanın belirlenmesi suretiyle de daha adil bir çözüme ulaşılması her zaman mümkündür.” Bkz.; YCGK, E:2014/21, K:2014/272, KT:20.05.2014.

[29]   Y6.CD, E: 2014/2105, K: 2016/6691, T: 17.11.2016

[30] YCGK, E:2014/21, K:2014/272, KT:20.05.2014: “….Bu itibarla apartman merdivenlerinde gerçekleştirilen yağma suçunu 5237 sayılı Yasanın 148/1. madde kapsamında değerlendiren yerel mahkeme kararı suç niteliğinin belirlenmesi yönünden isabetlidir. Ancak, sanığın kendi altsoyu üzerinde 5237 sayılı Yasanın 53/1. fıkrasının (c) bendindeki haktan şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, (c) bendindeki haktan şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi hukuka aykırı ise de yeniden yargılama gerektirmeyen bu aykırılığın 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sair yönleri isabetli bulunan direnme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir…”

[31] Y6.CD, E: 2016/5667, K: 2016/7253, T: 19.12.2016.

[32] Y6.CD, E: 2013/31756, K: 2016/2509, T: 17.03.2016.

[33] Y6.CD, E: 2013/31937, K: 2016/3782, T: 04.05.2016.

[34] Y6.CD, E: 2013/31756, K: 2016/2509, T: 17.03.2016.