TÜRK MİLLETİNİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ, DEVLETİN KURUM VE ORGANLARINI AŞAĞILAMA SUÇU (TCK m.301)

Abone Ol

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu 765 sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’nda 159. madde de düzenlenmekteydi. Eski Türk Ceza Kanunu madde 159’da: ‘’Büyük Millet Meclisini veya hükümetin şahsı manevisini veya ordu ya donanmasını yahut Türklüğü tahkir ve tezyif edenler hakkında dahi bundan evvelki madde ahkâmı tatbik olunur. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına sövenler, altı ayı geçmemek üzere hapis olunur ve otuz liradan yüz liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur’’ şeklinde hükmolunmaktaydı.

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama suçu; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘’Millete ve Devlete Karşı Suçlar’’ kısmının üçüncü bölümünde ‘’ Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar’’ başlığı altında 301. maddede düzenlenmektedir. TCK 301. maddede: ‘’(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. (4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır’’ şeklinde hükmolunmuştur

Daha öncesinde 765 sayılı TCK’nın 159. maddesi, şimdi ise 5237 sayılı kanunun 301. maddesi ifade özgürlüğü karşısında bir engel, devletin bir sindirme aracı olarak kabul görmüş durumdadır.[1] 5237 sayılı TCK 301. maddenin ilk fıkrasında belirtilen "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılamak" ifadesi, bu kurumlara yönelik saygı ve itibarın korunmasına yönelik bir düzenlemeyi ifade eder. Suçun oluşması için bu eylemlerin kamuya açık bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İkinci fıkra, özellikle askeri ve emniyet teşkilatlarının korunmasına yönelik özel bir vurgudur. Bu kurumlar da devletin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğundan, onların itibarı da benzer şekilde korunmaktadır. Üçüncü fıkra, düşünce özgürlüğünü ve eleştiri hakkını güvence altına alır. Bu, eleştirinin, suç sayılmadan yapılabileceğini gösterir. Eleştirinin, alenen aşağılamadan ayırt edilmesi önemlidir; eleştirinin yapıcı ve kamu yararına olması beklenir. Dördüncü fıkra, bu suçla ilgili soruşturma yapılabilmesi için Adalet Bakanı'nın izninin gerektiğini belirtir. Bu, devletin yetkili organlarının denetimi altında kalmasını sağlarken, aynı zamanda hukukun üstünlüğü ilkesine de bir vurgu yapar.

Bu madde, devletin temel yapı taşlarını koruma amacı taşırken, düşünce özgürlüğü ve eleştiri hakkı ile denge sağlamaya çalışmaktadır. Ancak, bu tür düzenlemelerin uygulama şekli ve kapsamı, zaman zaman tartışmalara yol açmaktadır. Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet deyiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır.

KORUNAN HUKUKİ DEĞER

Türk Milleti kavramı ırk, dil, din gibi öğelerle değil birlikte yaşama arzusu bulunan insanların ortak geçmişi, hatırası ve amacı olarak açıklanmaktadır.[2] Bu doğrultuda bir milletin ortak duyguları üzerinde koruma alanı oluşturulmaktadır. Kanun koyucu, bu unsurların aşağılanmasını suç sayarak toplumun sürekli huzurunu ve vatandaşların saygınlığını korumayı hedeflemiştir. Bu düzenleme, toplumsal düzenin sağlanması ve devletin temel değerlerinin güvence altına alınması amacı taşımaktadır. Ancak amaç yalnızca bir milletin saygınlığını korumakla sınırlı değildir aynı zamanda bir toplumun yansıması olan devlet erkinin prestijinin ceza hukuku tarafından korunmasıdır. Bu nedenledir ki TCK 301. maddede Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumları da sayılmıştır. Kanunda sayılan kavramlar arasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, devletin yargı organları, askeri ve emniyet teşkilatları yer almaktadır. Neredeyse tüm devletlerin ceza kanunlarında, yüksek siyasi kurumların itibarını korumaya yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Korunan hukuki değer, nihayetinde toplumun kendisi, onun yansıması olan devlet ve devletin kurumlarının itibarından oluşan bir zincir bütünüdür. Bireysel olarak hiçbir kurum çalışanı veya temsilcisi, kanunun koruduğu bu değere sahip değildir. Sonuç olarak, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi, tüm toplum-devlet düzeninin saygınlığını ve itibarını korumayı amaçlamaktadır.

MADDİ UNSURLAR

SUÇUN KONUSU

TCK 301. madde doğrultusunda suçun gerçekleşebilmesi konu olarak Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti veya kanunda belirtilen ilgili kurumların aşağılanmasına bağlıdır. Saymak gerekirse Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Devletin yargı organları, Devletin askeri teşkilatı ve emniyet teşkilatı hareketin konusunu oluşturmaktadır.[3] Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve ilgili kurumlarının faaliyetleri üzerinden organlarının veya teşkilatlarının tamamı için aşağılamaların suçun konusunu oluşturduğunu söylemek mümkün olacaktır. Kanun maddesinde amaçlanan, hareketin konusu kurumun ve organlarının tamamının hedef alınmasıdır. Örnek olarak Bakanlığa veya Bakanlara karşı yapılan hakaretler, aşağılamalar ancak kişileri aşıp organ olarak hükümeti kapsadığı takdirde 301. madde kapsamında değerlendirilebilmektedir.[4]

SUÇUN FAİLİ VE MAĞDURU

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu, cezai ehliyeti olan herkes tarafından işlenebilen bir suçtur. Madde metninde “aşağılayan kişi” denildiği için bu suçun faili açısından herhangi bir özel durum söz konusu değildir.[5] Türk Ceza Kanununun 301. maddesinde yer alan bu suç özgü suç niteliğinde değildir ve aşağılama eylemini gerçekleştirmekle beraber bu suç herkes tarafından işlenebilmektedir. Bu suçun yurtdışında bulunan bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi durumunda ise, TCK 301. maddenin 3. fıkrasında daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir hal olarak öngörülmüştür.

Maddede tek tek sayılan kurumların aşağılama hareketinin mağduru olarak kabul edilmesi mümkün gibi gözükse de aslında hepsinin temelinde sosyolojik bir değer olarak toplumun mağdur olduğu düşünülmelidir.[6] Bu nedenledir ki toplumu oluşturan herkes bu suçun mağduru olabilmektedir. İnceleme konusu suç, her ne kadar devletin güvenliğine karşı suçlar arasında düzenlenmişse de, burada suçun mağduru, devlet değil toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Bu nedenle suçun mağduru olarak gerçek bir kişi aramak mümkün değildir. Ayrıca devletin ve devlet kurumlarının bir kamu tüzel kişiliği olarak yaşadığı itibar kaybı nedeniyle suçtan zarar gören olarak kabul edilmeleri mümkündür.

FİİL NETİCE VE NEDENSELLİK BAĞI

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu ancak korunan değerlerin alenen aşağılanması durumunda gerçekleşebilmektedir. Suçun hareketinin temelinde aşağılama bulunmaktadır. Aşağılamadan kastın onur kırma, değersiz gösterme, muhatabı küçük gösterme olduğu düşünülmekle beraber, hareketin sözlü hareketler dışında eylemler de gerçekleşme ihtimalinin bulunduğu kabul edilmektedir.[7] Suçun maddi unsuru ile ilgili bir diğer şart ise, “aleniyet”tir. Aleniyet, kalabalık sayıda eşhasın aşağılamaya muttali olmalarını mümkün kılan her hangi elverişli bir vasıtanın kullanılması halinde mevcut sayılmaktadır. [8] Burada önemli olan eylemin belirli olmayan birçok kişi tarafından anlaşılabilir mahiyette olmasıdır.

765 sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’nda “tahkir ve tezyif” hareketi öngörülmekte iken 5237 sayılı kanun bu ibarenin yerine “aşağılama” unsurunu getirmiştir. Maddi unsuru oluşturan hareketlerden “Tahkir”, kelime olarak hakaret etme, hor görme, küçük düşürme, onur kırma, aşağılama, gurur kırıcı davranış ve hareketlerde bulunma anlamına gelmektedir.[9] “Tezyif” ise kapsam olarak, bayağı, adi, küçük düşürücü ve mağdurun şeref ve haysiyetini pek büyük ölçüde rencide edici, bir kelime ile hakir görücü tahkirleri içermektedir. Ayrıca 159. maddede, tahkir ve tezyif tabirleri birlikte kullanılarak bu fiil, basit hakaret suçundan ayrı kabul edilmiş ve sözü edilen suçun meydana gelmesi için eylemin hem tahkir ve hem de tezyif edici nitelikte olması gerekli sayılmıştır.[10] Aşağılama hareketi itibarı zedeleme kastına yönelik olmalıdır. Yapılan eleştiriler her yönüyle değerlendirilebilir ve aşağılamaya meyil verebilmektedir. Aksi görüşteki Şen’e göre ise aşağılama kavramıyla suçun hareket unsurunun genişletilmesi maddenin amacıyla ve mukayeseli hukuktaki örneklerle örtüşmektedir.[11] Bir devlete veya millete karşı aşağılama hareketinin ceza hukuku bağlamında karşılık bulması ancak aleniyet unsuru ile mümkün olabilmektedir.“Aleniyet, suçun herkesin görebileceği bir yerde işlenmesi anlamındadır... Aleniyette fiilin başkaları tarafından görülüp, işitilmesi şart olmayıp, görülebilir, işitilebilir olması yeterlidir”[12] Aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir.

TCK 301. maddede bahsi geçen Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu bir tehlike suçudur. Bu nedenle suçun oluşması için aşağılama teşkil eden hareketin muhataplar nezdinde saygınlığa veya itibara zarar getirmesi beklenmemektedir. Bu suçta kanun koyucu Türk Milletini, Devletini aleni aşağılamasını yeterli bulmakta, ayrıca bir zarar aramamaktadır. Doktrinde devletin düzenine karşı işlenilen fiillerin çoğunluğunun “tehlike suçu” olduğu kabul edilmektedir.[13]

MANEVİ UNSURLAR

Failin 301. maddede sayılan Türk Milletine, Devlete veya ilgili organlarına karşı alenen aşağılamada bulunduğunu bilmesi ve bunu isteyerek hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu suç yalnızca kasten işlenebilen bir suçtur. Kişinin sarf ettiği ifadelerin veya yaptığı eylemlerin aşağılayıcı nitelikte olduğunun bilinç ve iradesine sahip olması suçun oluşması için yeterli manevi unsuru yerine getirmiş olacaktır.[14] Bu nedenle failin kastı, suçun maddi unsurunda yer alan bu hususları kapsaması gerekmektedir. Nitekim 765 sayılı TCK döneminde Yargıtay’ın kararları da bu doğrultudaydı.[15]

TCK 301. maddenin niteliği dâhilinde suça özgü bir kusurluluk hali öngörülmemektedir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi çeşitli kusurluluk hallerinin bu suç dahilinde de uygulama alanı bulması mümkün olabilmektedir. Örneğin küçüğün aleni bir şekilde Türk Milletini aşağılayıcı eylemi sonucunda kusurluluğu söz konusu olabilecektir ancak küçük indirimi uygulanması da söz konusu olabilecektir.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

TCK’nın 301. maddesinde düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için diğer unsurların yanında hukuka aykırılık unsurunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Şayet, olayda hukuka uygunluk sebebi bulunursa, yapılan aşağılama hukuka uygun olacağından suç da oluşmamaktadır. Bu noktada akla gelmesi gereken ilk nokta 301. maddenin 3. fıkrasında yer alan özel eleştiri amacıdır. Gerçekten de kanun koyucu ifade özgürlüğü karşısında önemli engeller yaratabilecek bu maddeyi yumuşatmak adına 3. fıkrada yer alan şu ibareyi madde metnine eklemiş bulunmaktadır: “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz”.[16] Ancak bu hukuka uygunluk nedeni Türk Ceza Kanunu’nun 26.maddesinde düzenlenen ‘’hakkın kullanılmasına’’ dayanmaktadır. Ancak ifade özgürlü Türk Ceza Kanunu’ndan önce Anayasa’da düzenlenmektedir. Yargıtay da verdiği kararlarda eleştiri ya da siyasi tenkit hakkının bu suçun hukuka aykırılık öğesini ortadan kaldıracağını belirtmiştir:

“... Basın açıklaması bir bütün olarak ele alınıp incelendiğinde; Devletin yönetim kademesinde bulunan bir kısım kişilerin kirli ve gizli işlerle uğraştıkları, hak ihlallerinde bulundukları, bu nedenle toplumda meydana gelen kirlenmenin can güvenliğini tehdit ettiği ve bu duruma karşı demokratik yollardan mücadele edilmesi gerektiği düşüncesinin işlendiği görülmektedir. Söz konusu basın açıklamasının yapıldığı dönemde, “Susurluk olayı” olarak adlandırılan ve içine bazı kamu görevlilerinin de karıştığı ısrarla ileri sürülen olay nedeniyle gerek yazılı gerekse görsel basında yer alan haberler ve oluşan kamuoyu nazara alındığında sanık tarafından bu olay nedeniyle ortaya çıkan gelişmelerin ağır bir şekilde eleştirildiği açıklıkla anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi sanık, söz konusu basın açıklaması ile devletin varlığını oluşturan kurumların içinde bulunan bazı kişilerin durumlarını vurgulamakta, cumhuriyeti tahkir ve tezyif kastını taşımamaktadır...”.[17]

 TCK 301/3. maddesinde hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmektedir. Hakkın kullanılması neticesinde hukuka aykırılığın ortadan kalkması ve yargı erklerinin daha özgürlükçü bir 301. madde yaklaşımı sadece ceza hukuku alanında değil, demokratik toplum yaşantısında da kendisini olumlu şekilde hissettirecektir.

NİTELİKLİ HALLER

30.4.2008 tarihli 5759 sayılı Kanun değişikliğinden önce maddenin üçüncü fıkrasında Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde cezanın üçte bir oranında arttırılması öngörülmüştü. Ancak yapılan değişiklikle beraber 301. madde açısından artık suçun nitelikli bir hali bulunmamaktadır.[18]

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

TEŞEBBÜS

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu sırf hareket suçudur, bu bakımından teşebbüs mümkün olabilmektedir. Kişinin aşağılama kastı ile hazırladığı köşe yazısını gazetede yayınlanması için göndermesi ancak basım sırasında bir şekilde yazının çıkmaması Yargıtay içtihadında da teşebbüs olarak kabul edilmektedir.[19] Bu suç soyut tehlike suçudur, bu nedenle kanun koyucu maddede sayılan değer ve kurumların aşağılanmasını suçun oluşması için yeterli görmüş, başka bir şart aramamıştır. Aşağılamanın söz veya yazı ile yapılabilmesi mümkündür. Söz ile yapılan aşağılamanın teşebbüsü olması mümkün değilken yazı ile oluşan aşağılama suçunda teşebbüs mümkün olabilmektedir. Bu noktada önem arz eden husus eylemin bölünebilir olmasıdır.

İŞTİRAK

TCK 301. maddede iştirak ile ilgili herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta iştirakin her türlü hali mümkün olabilmektedir. Kişilerin müşterek faillik, azmettirme veya yardım etme şeklinde suça iştirak etmeleri mümkündür. Örneğin TCK 301 dâhilinde suç oluşturacak bir kitabın basımı için yazara finansal destek yaparak yardım edilebilmektedir.

İÇTİMA

Fail bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bu suçu birden fazla işlerse, fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanır ve tek bir suçtan dolayı cezaya hükmedilir. Alenen aşağılama hareketi ile gerçekleştirilen bu suçun özellikle basın yoluyla zincirleme suç halinde işlenmesinin mümkün olduğu kabul edilmektedir. Yargıtay’ın bu suç ile ilgili bir kararında suçu oluşturan tiyatro oyunun seanslar halinde sekiz kez oynanmasının zincirleme suç teşkil ettiğine karar verilmiştir.[20]

YAPTIRIM VE MUHAKEME USULÜ

TCK’nın 301. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen suçun yaptırımı altı aydan üç yıla kadar hapis olarak öngörülmüştür. Suçun 2. fıkradaki şeklinin gerçekleşmesi durumunda ise verilecek ceza altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun yabancı ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

30.04.2008 tarihli 5759 sayılı Kanun değişikliğiyle beraber suçun yaptırımında da indirime gidilmiştir. Zira 2008 öncesinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen suçun cezası bugün itibariyle altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş bulunmaktadır. TCK 301.maddenin 4.fıkrasında bu suçun incelenmesi için özel bir izin prosedürü öngörülmüştür. TCK 301/4 uyarınca “Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır” hükmü getirilmiştir. Cumhuriyet Savcılarının bu suç için ceza soruşturması başlatabilmeleri için Adalet Bakanlığı tarafından onay almaları gerekmektedir. . Bu durumun başka bir yönü ise bakanın izninin gerekçesiz bir takdire dayanması ve buna karşı herhangi bir kanun yolunun öngörülmemiş olmasıdır.[21]

TCK 301. maddede belirtilen suça bakma görevi Asliye Ceza Mahkemesi’ne aittir. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu, şikâyete tabii suçlar arasında yer almadığından savcılık tarafından resen soruşturulur, bu suçlara dair herhangi bir şikâyet süresi yoktur. Şikâyetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz. Suç, dava zamanaşımı süresine riayet edilmek kaydıyla her zaman soruşturulabilir. Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu için yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç, bu zamanaşımı süresi içerisinde her zaman soruşturulabilir, bu zamanaşımı süresi geçtikten sonra soruşturma yapılamaz.

SONUÇ

Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve bu devletin kurumlarını alenen aşağılamaya yönelik eylemleri cezalandırarak, devletin ve milletin saygınlığını koruma amacını gütmektedir. Bu düzenleme, toplumsal barışı sağlamak ve devlet otoritesini güçlendirmek adına önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı ile ilgili tartışmalar, bu maddenin uygulamasında dikkatli bir denge kurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Madde, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarını suç kapsamının dışına çıkararak, bireylerin demokratik haklarını koruma altına almaktadır. Ancak, bu düzenlemenin içeriği ve uygulama şekli zaman zaman muğlâklık yaratmakta ve keyfi uygulamalara yol açabilmektedir. Adalet Bakanı'nın iznine tabi olması gibi prosedürler, ifade özgürlüğünü kısıtlayabilecek bir engel olarak değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, TCK 301. madde, devletin ve milletin itibarını koruma amacı taşırken, ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkının da teminat altına alınması gerekliliği ortaya koymaktadır. Bu nedenle, yargı pratiği ve yasama süreçlerinde, bu dengeyi sağlamaya yönelik düzenlemelerin ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, demokratik toplumların gelişimi açısından kritik bir öneme sahiptir.

Örnek bir Yargıtay kararına baktığımızda; Yargıtay, 3. Ceza Dairesi, E. 2021/1050, K. 2021/10637, T. 15.12.2021 İNCELENEN KARARIN;

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

Suç: Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama

Hüküm: 5237 sayılı TCK'nın 301/1, 43/1, 62, 50/1-a, 52/4. maddeleri gereğince 6.000 TL adli para cezası

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin "12.2011" olarak gösterilmesi ve suç adı kısmında "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" yerine "Türklüğü ve Cumhuriyeti Aşağılama" olarak yazılması,

2-Adli para cezasının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında re'sen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK'nın 52/4 maddesi gereğince ihtarat yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, bu sebepten dolayı hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK'un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; gerekçeli karar başlığında suç tarihi kısmına "06.02.2012" ibaresinin eklenmesi, suç adı kısmından ise "Türklüğü ve Cumhuriyeti Aşağılama" ibaresinin çıkartılarak yerine "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" ibarelerinin eklenmesi, hükmün 6. fıkrasının 2. bendinde yer alan" taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin bilinmesine, (sanık hazır olmadığından ihtarat yapılamadı)" ibaresinin çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.[22]  Şeklinde yargılama olduğu görülmektedir.

KAYNAKÇA

CEYHAN Murat, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu (TCK m. 301), MÜHF Hukuk Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, 2013

YAŞAR Osman, GÖKCAN Hasan Tahsin, ARTUÇ Mustafa, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. VI, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010

PARLAR Ali/HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, C. IV, 2. bs., Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008

ARTUK Mehmet Emin, Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu, TBB Dergisi, Sayı 70, 2007

MALKOÇ İsmail, Açıklamalı Türk Ceza Kanunu, C. IV, Ankara, Sözkesen Matbaacılık, 2013

ERMAN, Hakaret ve Sövme Suçları

SENKERİ, Tarık, Anayasal Kuruluşları Tahkir ve Tezyif Cürümleri, İstanbul 1996

ŞEN Ersan, “Türk Ceza Kanunu Madde 301”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 1, Nisan 2007

ÖZEK Çetin, Devlete Karşı Suçlar, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1976

KORKUT Levent, “İfade Özgürlüğü Çerçevesinde TCK’nın 301. Maddesi”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 65, Sayı: 2007/1

Yargıtay Kararları, https://karararama.yargitay.gov.tr/

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------

[1] CEYHAN Murat, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu (TCK m. 301), MÜHF Hukuk Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, 2013, s.1782

[2] YAŞAR Osman, GÖKCAN Hasan Tahsin, ARTUÇ Mustafa, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. VI, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010, s. 8320.

[3] CEYHAN, s.1792

[4] PARLAR Ali/HATİPOĞLU Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, C. IV, 2. Bs., Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008, s. 4078.

[5] ARTUK Mehmet Emin, Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama Suçu, TBB Dergisi, Sayı 70, 2007, s.231.

[6] Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s. 8330.

[7]  MALKOÇ İsmail, Açıklamalı Türk Ceza Kanunu, C. IV, Ankara, Sözkesen Matbaacılık, 2013, s. 4779-80.

[8] ERMAN, Hakaret ve Sövme Suçları, s. 207 vd.

[9]  SENKERİ, Tarık, Anayasal Kuruluşları Tahkir ve Tezyif Cürümleri, İstanbul 1996, s. 180.

[10] ARTUK, s.233.

[11] Ersan Şen, “Türk Ceza Kanunu Madde 301”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 1, Nisan 2007, s.14.

[12] CGK, 9-145/160, 15.6.1999; Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s. 8333.

[13] Çetin Özek, Devlete Karşı Suçlar, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1976, s. 197.

[14] Levent Korkut, “İfade Özgürlüğü Çerçevesinde TCK’nın 301. Maddesi”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 65, Sayı: 2007/1, s. 31.

[15] Senkeri, s. 253.

[16] CEYHAN, s.1796.

[17] Bkz., Yargı CGK 5.5.1998, 9-70/156, Karar için bkz., Malkoç, İsmail, Açıklamalı-İçtihatlı Türk Ceza Kanunu, Ankara 1999, s. 318 vd.

[18] CEYHAN, s.1798.

[19] 9. CD, 6948/7048, 22.12.1995; Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s. 8342.

[20] 4 9. CD, 3052/1027, 22.2.1999; Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s. 8343.

[21] CEYHAN, s.1800.

[22] YARGITAY, 3. CD, E. 2021/1050, K. 2021/10637, T. 15.12.2021