TÜRK HUKUKUNDA YASAL MAL REJİMİNİN TASFİYESİ

Abone Ol

GİRİŞ

Eşler arasındaki hukuki mülkiyet rejimi olan edinilmiş mala katılma rejiminin sona ermesinden sonra, her eş, alacağı kalıntı değer iştirakinin tespiti için mal rejiminin tasfiyesi için dava açabilir. Bu tasfiye hesabında, kural olarak, mal rejimi sona erdiğinde sadece eşlere ait mevcut edinilmiş malların değerleri girilir.

Çalışma konumuz TMK md. 229 hükmünde düzenlenen katma değeri olan varlıklar mülk rejimi sona erdiğinde mevcut olmayıp tasfiye hesabında dikkate alınır. Mal rejimi kanununun temel ilkelerinden biri, eşlerin, diğer eşin rızası olmaksızın evlilik birliğindeki mal varlıklarını yönetme, yararlanma ve elden çıkarma yetki ve özgürlüğüne sahip olmasıdır. Ancak uygulamada eşler bu ilkeyi kötüye kullanırlar ve diğer eşin katılım oranını düşürmek için birçok farklı yönteme başvurabilirler.

Bu bağlamda en yaygın olan şey, eşlerin mal varlığını bu amaçla elden çıkarmasıdır. Burada TMK'nın 229. maddesinin amacı, bir eşi mal kaçırma niyetiyle hareket eden başka bir eşin bu tür hukuki işlemlerine karşı korumaktır. Bu nedenle bu işlemlere konu varlık değerleri, söz konusu işlem hiç yapılmamış gibi tasfiye hesabına eklenir.

I. YASAL MAL REJİMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Mal Rejimi Kavramı

Mal rejimi; Eşlerin mülkiyet, yönetim ve menfaat haklarının nasıl kullanılacağını, eşlerin borçlarından nasıl sorumlu olacağını ve mal rejimi ne zaman mal varlığının değerlerinin nasıl paylaşılacağını belirleyen bir dizi yasal düzenlemedir. Evlilik tarihi ile evliliğin bittiği tarih arasındaki aralıkta biter. Örneğin bir kadın eş evlendikten sonra araba satın alırsa, bu arabayı kim veya kim kullanabilir, bu arabanın yönetim hakkı nasıl kullanılacaktır, arabanın satılması planlanıyorsa kim tarafından, hangi koşullarda veya durumlarda boşanma ya da ölüm gibi, bu arabanın son durumu nedir? Eşlerin tabi olduğu mülkiyet rejimi soruları yanıtlıyor[1].

Eşler bilinçli olsun ya da olmasın evlilikleri ile mülkiyet rejimi hukuku alanına girmişlerdir. Burada mülkiyet rejimleri kanunu, evliliğin eşlerin mal varlığını nasıl etkileyeceği ile de ilgilenmektedir. İki tür mülkiyet rejimi vardır: Yasal (yasal) mülkiyet rejimleri ve isteğe bağlı mülkiyet rejimleridir. Yasa, isteğe bağlı mülkiyet rejimlerinin olasılığını getirerek, eşlere, evliliğin ve evlilikten sonra eşlerin edindikleri varlıkların nasıl etkileneceğini seçme hakkı verdi. Türk hukukunda eşler, belirli yasal sınırlar (TMK) içinde seçme hakkına sahip oldukları mülk rejimlerini (mülk ayrımı, ortak mülk ayrımı veya mülkiyet ortaklığı) seçerek evliliklerinin mal varlıklarını ne ölçüde ve ne ölçüde etkileyeceğini belirleyebilirler (TMK Madde 202). TMK md. 202 / f. 1 hükmü ile hukuki mülkiyet rejimi "edinilmiş mallara katılma rejimi" olarak belirlenmiştir. Buna göre, eşler yasal sınırlar içinde bir mülkiyet rejimi sözleşmesiyle başka bir mal rejimi seçmedikçe, aralarında geçerli olacak mal rejimi "edinilmiş mala katılma rejimi" dir[2].

2. Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilen Mallara Katılma Rejiminin Özellikleri ve Amacı

Mülkiyet rejimleri hukukunun temel işlevi, eşlerin mal varlığına ilişkin yönetim ve tasarruf makamlarından kaynaklanan sorunların cevaplarını ve bir bütün olarak getirilecek çözümleri disipline etmektir. TMK'da mülkiyet rejimlerine ilişkin hükümlerin düzenlenmesine bakıldığında, bu hükümlerin iki gruba özgü olduğu görülmektedir; Eşler arasında mal rejimi devam ettiği müddetçe ortaya çıkacak sorunlara cevap veren hükümler ve mal rejiminin sona ermesiyle eşlerin mal varlığının paylaşımına ilişkin sorunlara cevap veren hükümlerdir. Mülkiyet rejimi kanununun kendini gösteren en önemli ve asli kısmı, eşlerin evlilik birliği bir şekilde sona erdiğinde ve dolayısıyla mülkiyet rejimi sona erdiğinde, mal varlığı değerlerinin nasıl ve neye göre yapılacağıdır. Her evlilik bir gün biteceği için, evlilik bittiğinde eşlerin mal varlığına ne olacağının tespiti çok önemlidir[3].

TMK md. 225'te belirtildiği üzere eşler arasındaki mal rejimi; eşlerden biri öldüğünde, eşler başka bir mal rejimini kabul ettiğinde, boşandığında, evlilikleri mahkeme tarafından iptal edildiğinde veya malın ayrılmasına karar verildiğinde sona erer. Mülkiyet rejimi sona erdiğinde, eşlerin mal varlıklarının kaderinin belirlenmesi gerekecektir. Mülkiyet rejimi kanunu da bu sorunun çözümüne ilişkin hükümler koymaktadır. İşte yasal mülkiyet rejimi, edinim rejimi ve eski yasal mülkiyet rejimi olan mülk ayırma rejimi arasındaki en büyük farktır. Edinilen malların birleştirme rejiminde, mal rejiminin sona ermesinden kaynaklanan katılma alacağı sayesinde bir eşin malvarlığının bir kısmının diğer eşe verilmesi ile eşler arasındaki mali menfaat dengesi sağlanmaya çalışılır. Eşler arasında mal ayrımı rejiminde mülkiyet rejiminin sona ermesi için herhangi bir bölünme öngörülmemektedir[4].

Edinilmiş mülke katılma rejimi anlayışına göre, eşlerden birinin emeği karşılığında edindiği bir mülk varsa, diğer eşin de bu mülke katkıda bulunduğu düşüncesi vardır. Bu nedenle, bu rejimin arka planında evlilik birliğindeki eşlerin emeğine duyulan saygı yatmaktadır. Mülkiyet ayrımı rejiminin yasal mülkiyet rejimi olarak benimsendiği dönemde, kocası dışarıda çalışırken kendini ev işlerine ve çocuklara adayan kadının emeği yıllarca göz ardı edildi. Burada edinilen mallara katılma rejiminin tasfiyesi sonucunda ortaya çıkacak katılma alacağı ile ulaşılmak istenen amaç, eşlerden birinin diğerinin emeğini veya mal varlığını aile birliği için kullanmasının engellenmesidir. Bu nedenle edinilen mala katılma rejimi, eşler arasında ekonomik eşitliğin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. 4721 sayılı TMK ile edinilen mala iştirak rejimi ile eşlerin emeğine bir nevi parasal karşılık sağlanmış ve özellikle mal rejimi sona erdiğinde eşler arasında mali menfaat dengesi sağlanmak istenmiş ve bunu büyük ölçüde sağladı. Bu nedenle Yargıtay kararlarında belirtildiği gibi, eşlerden biri diğer eşin edinilen malvarlığının iktisabına herhangi bir parasal katkı yapmamış olsa bile, bu değerler üzerinde yasal hak talebinde bulunacaktır[5].

Edinilen mülklere katılma rejiminde hakim ilke, emeğin karşılığını alma ilkesidir. İktisap edilen mallar TMK'nın 219. maddesinde belirtildiği üzere mal rejiminin devamı süresince her bir eş için ödenmek suretiyle elde edilen malvarlığı değerleridir. Maddedeki örnek olarak sayılan tüm fıkraların ortak özelliğinin, eşlerin emekleri sonucunda elde ettikleri malvarlığı değerleri olduğu görülmektedir.

Edinilen mülke katılma rejiminin kabulünde rol oynayan bir diğer özellik, mal rejiminin devamı süresince eşlere her türlü maldan tasarruf etme özgürlüğü tanınmasıdır. Çalışmamızda daha sonra bahsedeceğimiz gibi, edinilen mülke katılma rejimi, eşlerin evlilik sırasındaki mallarını etkilemediği için mal ayrımı rejimine benzer. Edinilmiş mülke katılma rejiminde geçerli olan diğer bir ilke, haklı eşe kişisel bir hak verilmesi değil, aynı şey değildir. Edinilen mülklerin birleştirme rejimi sona erdiğinde ve tasfiye aşaması başladığında, “mülk paylaşımı” diye bir şey yoktur[6].

3. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi Tasfiyesinin Temel Kavramları

Mal rejimi kanununda nihai amaç, eşlerin hak sahibi oldukları katılma alacaklarını almalarıdır. Eşlerin katılma alacaklarına sahip olabilmeleri için aralarındaki mal rejiminin tasfiye edilmesi gerekmektedir. Çünkü katılma alacağının doğması eşlerin mal varlığının tasfiyesine bağlıdır. Mal rejiminin tasfiyesi belli aşamaların gerçekleşmesi ile tamamlanır. Öncelikle eşler arasındaki mal rejiminin TMK md. 33'te belirtilen sebeplerden biriyle sona ermesi zorunludur. Rejim sona ermeden mülkün tasfiyesi mümkün değildir. Mal rejimi sona erdikten sonra, mal rejiminin sona erdiği tarihten itibaren eşlerin cari malvarlıkları belirlenmelidir. Çünkü kural olarak mülkiyet rejimi sona erdiğinde tasfiye hesabında bulunmayan varlıkları hesaba katmak mümkün değildir[7].

Mülkiyet rejimi sona erdiğinde mevcut mal varlıkları belirlenirken, her bir eşin mal rejimi sona erdiği andaki mevcut durumuna ve ardından her birine ait mallara göre ayrı ayrı belirlenir; Edinilmiş ve kişisel mal olarak nitelendirilir. Bu nitelendirme neticesinde kural olarak kişisel mal olarak belirlenen mallar tasfiyeye dahil edilmemekte edinilmiş mal olduğu belirlenen varlıklar ise tasfiyeye girmektedir[8].

TMK'nın 218. maddesinde belirtildiği üzere, edinilen mallara katılma rejimi, eşlerin her birine ait edinilmiş ve kişisel mallardan oluşur. Kanun, devam eden TMK md. 219 ve md. 220'de bu tür varlıkların belirlenmesinde hangi kriterlerin esas alınacağını ilan etmiştir. TMK md. 219 / f. 1'de bir varlık değerinin iktisap edilen mülk olarak kabul edilebilmesi için gerekli unsurlar belirtilmiştir. Buna göre, edinilen mülkün belirlenmesindeki ilk unsur, mülkün “mülkiyet rejiminin devamı” sırasında elde edilmiş olmasıdır. Yasa, buradaki mülkün edinim zamanına dayanmaktadır. Bu bakımdan, eşler arasında edinilmiş mala katılma rejiminin başlangıç ​​ve bitiş tarihleri ​​büyük önem taşımaktadır. Çünkü sadece bu tarihler arasında edinilen mallar, edinilmiş mal niteliğini taşıyabilir. Buna göre, mülkiyet rejiminin başlangıcından önce ve mülkiyet rejiminin sona ermesinden sonra edinilen mülklerin tümü kişisel mülkiyettir[9].

Anılan hükme göre ikinci unsur, “malın bedelini ödeyerek elde etmektir”. Buna göre, yalnızca önemli kazanımlar sonucunda elde edilen mallar, edinilmiş mallar olarak kabul edilebilir. Başka bir deyişle, eşlerden birinin emek karşılığında edinmediği mal, edinilmiş mal olarak kabul edilemez. Buna karşılık, eşin mülkiyetindeki bir hakkın devri, kısıtlanması, değiştirilmesi, sona ermesi, eşin fiziksel şeklinde olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu unsurlar kendi özelliklerine sahip olmamakla birlikte, edinilmiş mülk olarak nitelendirilebilecek varlık değerleri olabilirler. Çünkü TMK md. 220'de kişisel mal sayılmayan her varlık değeri, edinilmiş mal olarak kabul edilecektir[10].

TMK md. 219/f. 2'de edinilmiş mal niteliğini taşıyabilecek malların maddelerde sayılacağı ve iktisap edilen malların belirlenmesinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir. Hükümdeki "özellikle" ibaresi nedeniyle hükmün kısıtlayıcı olmadığı ve benzeri malların da edinilmiş mallar olarak değerlendirilebileceği anlaşılmaktadır. Burada sayılan mallar TMK md. 219 / f. 1'de iktisap edilen mallar için yapılan tanıma uymasa da Kanun'a göre iktisap edilen mal niteliğindedir. Bütün bunlardan dolayı doktrinde Kanunda yer alan tanım yetersiz bulunmuş ve iktisap edilen mallar şu şekilde tanımlanmıştır: Edinilen mülke katılım rejimi sırasında para vermek ve kanunla edinilmiş mal olarak kabul edilmektedir[11].

Edinilmiş mülkün tespit edilebilmesi için kişisel malların da tanımlanması gerekir. Çünkü kişisel mal olduğu anlaşılan mallar dışındaki tüm mallar, edinilmiş mal niteliğindedir. TMK md. 220 hükmü ile kişisel mallar olan kanuna göre açıkça düzenlenmiştir. TMK'nın 221. maddesi hükmü ile burada belirtilen bazı edinilmiş malların mülkiyet rejimi sözleşmesi ile kişisel mal olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Bu iki maddede sayılan bu eşyalardan başka bir mülkün kişisel eşya olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı vurgulanmalıdır. Çünkü Kanun, kişisel mülkiyeti sınırlayıcı saymıştır[12].

Son olarak edinilen malların tespitinde Kanunda yer alan ispat konusuna değinilmelidir. TMK md. 222/f. 1'e göre eşlerden biri bir mülkün diğer eşe ait olduğunu iddia ederse bunu ispat etmekle yükümlüdür. Bir mülkün eşlerinden hangisine ait olduğunun ispatlanamadığı hallerde bu mal, TMK md. 222 / f. 2'ye göre eşlerin müşterek mülkiyeti olarak kabul edilecektir. TMK md. 222 / f. 3, edinilen mülklere katılım rejiminde çok önemli bir ispat karinesi düzenlemektedir. Bu hükme göre, "Bir eşin tüm malları, aksi ispatlanmadıkça edinilmiş mal sayılır[13].

Buna göre, mülkiyet rejiminin devamı sırasında edinilen bir mal hakkında kişisel mülkiyet iddiası yoksa veya davacı taraf bu iddiayı ispatlayamazsa, söz konusu mülkün edinilmiş mal niteliğinde olduğu kabul edilir. Mal sahibi eş, bu malın TMK md. 220'de belirtilen mallardan biri olduğunu veya TMK’nın 221. maddesi uyarınca kişisel mal sayılacağına karar verildiğini iddia ederek aksini ispat edebilir. Kanunla düzenlenen edinilmiş mal karinesi, Yargıtay'ın kararlarında da bulunabilir.

Her eşin kazanılmış mülkü belirlendikten sonra eşlerin kalıntı değerlerinin bulunması için belli bir yöntem izlenerek gerekli hesaplamalar yapılır. Bu kalıntı değer bulma yöntemi TMK md. 231'de düzenlenmiştir. Buna göre her eş için ayrı ayrı; mal rejimi sona erdiğinde, edinilen malların parasal değerleri, varsa ilave edilecek değerler ve eşin iktisap edilen malları lehine TMK md. 230 kapsamında düzenlenen denkleştirme alacakları tahsil edilir. Bundan sonra eşin devralınan mallarının tasfiyedeki yükümlülükler hanesine dahil edilecek olan borcu bulunan toplam değerden çıkarılır[14].

Ayrıca bir eşin diğer eşten TMK md. 227 hükümlerine göre değer artış payı olması durumunda ilgili değer alacaklı eşin aktif kısmına eklenir. Değer artış payı borcu olan mülk, borçlu eşin edinmiş olduğu bir mülke aitse, ilgili değer borçlu eşin borçlar bölümüne yazılarak toplam değerden çıkarılır. Her eş için ayrı ayrı yapılan bu ekleme ve çıkarma işlemlerinden sonraki değerler eşlerin kalıntı değerleridir. Kural olarak, TMK md. 236 / f. 1'e göre, her eş, diğer eşin kalıntı değerinin yarısına sahiptir. Bu oran yapıldıktan sonra her bir eşin artık değere katkısının bulunacağı bulunur. Evlilik birliğinin sürdürülmesi sürecinde eşlerin katılma alacağına ilişkin beklentileri tasfiyenin tamamlanmasıyla katılma hakkına dönüşecek ve haklı eş, eş tarafından talep edilebilecek bir alacak haline gelecektir. TMK md. 236 / f. 1'in son cümlesi uyarınca bu alacaklar takas edilecek ve daha fazla katılma hakkı bulunan eş alacaklı olacaktır[15].

4. Eşlerin Evlilik Birliği İçinde Malvarlıkları Üzerinde Yönetimi, Yararlanma ve Tasarruf Yetkileri

Türk Medeni Kanunu hükümleri "eşlerin hak ve yükümlülüklerinde eşitlik ilkesine" dayanmaktadır . Bu ilke doğrultusunda eşler hukuki muamelelerde eşittir ve bir eşin başka bir eşe göre üstün haklara sahip olması mümkün değildir. Kanunda aksi bir hüküm olmadıkça, her bir eş yapabilir. Buna göre, kural olarak, erkek veya kadın eş ayrımcılığına bakılmaksızın her eş, diğerinin rızasına ihtiyaç duymaz ve herhangi bir yasal işlem yaparken serbestçe hareket etme özgürlüğüne sahiptir.

Buna paralel olarak, mülkiyet rejimleri hükümleri arasında düzenlenen TMK 223 / f. 1 maddesi uyarınca her eş, kişisel eşyalarını yasal sınırlar içinde yönetme, bunlardan yararlanma ve tasarruf etme hakkına sahiptir. Kural olarak, eşler mülkleri üzerindeki işlemler açısından özgürdür[16].

Eşlerin hukuki işlemlerinde kural hareket özgürlüğü olmakla birlikte, bu kuralı kısıtlayan ve eşler tarafından yapılan bazı tasarruf işlemlerinde diğer eşin rızasını gerektiren istisnai yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. İstisnaların olabileceği TMK md. 193'teki "Kanunda aksi hüküm bulunmadıkça" ifadesinden anlaşılmaktadır. Bu istisnai düzenlemeler, eşlerin evlilik birliği içinde serbest bırakma yetkilerini kullanmalarını sınırlamaktadır. Bu hükümlerin amacı, ekonomik açıdan aileyi ve aile üyelerini korumaktır. Dolayısıyla medeni hukukun çeşitli alanlarında bu düzenlemelere rastlamak mümkündür[17].

TMK md. 194'e göre, "eşlerden biri, eşin açık rızası olmadıkça, eşlerden biri aile ikametgahı için kira sözleşmesini feshedemez, aile ikametini devredemez veya aile ikametgahı üzerindeki haklarını sınırlayamaz". Bu hükme göre, evlilik birliği devam ettiği sürece, eşler arasındaki mal rejiminin türü ve aile konutu veya şahsi mülk edinilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, konut üzerindeki bu tasarruf işlemleri diğer eşin rızasına bağlanmıştır[18].

TMK md. 199 uyarınca, bir mahkeme kararıyla bir eşin belirli malvarlığı ile ilgili işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlanması mümkün olmuştur. Bu hükme göre hakim, diğer eşin talebi üzerine, eşlerden birinin davranışının ekonomik varlığı tehlikeye atmaması şartıyla, belirli mallara ilişkin tasarrufların ancak talep eden eşin rızası ile gerçekleştirilebileceğine karar verebilir. Genel hükümler arasında düzenlenmiştir, hükmün uygulanması bakımından eşler arasında da geçerlidir, mal rejiminin türü önemli değildir. TMK md. 194 ile ilgili tasarruf sınırlaması kanun gereği iken; TMK md. 199 hükmündeki sınırlama, talep neticesinde mahkeme kararı ile gerçekleştirilen tasarrufların sınırlandırılması olacaktır[19].

Eşlerden biri diğer eşin rızası olmaksızın bu hükümler kapsamındaki yasal işlemlerden birini gerçekleştirirse bu işlemler geçersiz sayılır. Edinilen mallara katılma rejimine ilişkin hükümler arasında yer alan TMK'nın 223 / f. 1 maddesi hükmü, mal rejimi devam ettiği sürece eşlerin malvarlığı üzerindeki hak ve yükümlülüklerini nasıl etkileyeceği konusuna açıklık getirmektedir.

Hükümde belirtildiği üzere, kural olarak, edinilmiş mala katılma rejiminde, her eş, evlilik süresince sahip olduğu mal varlığını yönetme, kullanma ve bunlardan tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu süreçte her eşin mal varlığı ayrı ayrı bulunur. Diğer bir deyişle, her bir eş, kendi mal varlığına bireysel olarak sahiptir. Evlilik sırasında eşlerin mal varlıkları, karının malı ve kocanın malı olarak ikiye ayrılabilir. Bununla birlikte, kişisel mülkiyet ile edinilmiş mal arasındaki ayrım bu süreçte hiç önemli değildir. Kanun, eşler arasında edinilen mülke katılma rejiminin yürürlükte olduğu dönemde eşlerin mal varlığının kişisel mal veya edinilmiş mal olmasına bağlı olarak bir hüküm öngörmemiş ve sonuç vermemiştir[20].

Bu ayrımın kendisini önemli göstereceği zaman, mülkiyet rejiminin bittiği ve tasfiye aşamasının başladığı zamandır. Aslında, edinilmiş mala katılma rejimi, eşlerin evlilik sırasındaki mal varlığını etkilemediği için mal ayrımı rejimine benzetilmektedir. Bununla birlikte, bu ayrımın herhangi bir önemi olmadığı, yalnızca eşler arasında edinilen mallara katılım rejimi süresince geçerli olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu ayrım dikkate alındığında, mal rejimi sona erdiğinde mal rejimi sona erdikten sonra yapılacak tasfiyede eşlerin mevcut mal varlığının niteliğinin belirleneceği zamandır. TMK md. 223 / f. 1 hükmü zorunlu olup, eşin kendisine ait bir mal üzerinde tasarruf yetkisini kullanmasının diğer eşin rızasına bağlı olduğu bir anlaşma yapması mümkün değildir[21].

Evlilik birliği sırasında eşlere malvarlığı üzerinden bu özgürlüklerin tanınmasının nedeni, eşlerin ekonomik ve ekonomik kısıtlamalarının önüne geçmektir. İnsanlar, sırf evlendikleri için bir dizi yasal prosedürü uygulayabilmekten mahrum bırakılmamalıdır. Ayrıca mülkiyet rejimi hukuku normları, özel hukuk özgürlüğü ilkesi ve ekonomik hayatın devamlılığı da nitelendirilmelidir. Çünkü aksi düzenlemeler kişinin mülkiyet hakkına çok fazla müdahale anlamına gelebilir. Böylelikle eşlerin ekonomik özgürlükleri ve bu alanda kendilerini geliştirme yetenekleri özlük hakları kapsamında engellenmeyecektir. Edinilen mülklere katılım rejimi, bu özelliği nedeniyle mülk ortaklığı rejiminden farklıdır. Mülkiyet ortaklığı rejiminde, eşler ortaklık mülkü üzerinde birlikte tasarruf etmektedir[22].

Edinilmiş mülke katılma rejiminde, eşlerin evlilik birliğindeki malvarlığı üzerinde tasarruf özgürlüğüne ilişkin bu kural, bazı durumlarda diğer eşin menfaatlerine zarar verebilmektedir. Mal rejimi bir şekilde sona erdiğinde, her eşin diğerinden katılma ihtimali olduğu düşünülürse, gelecekte eşlerin mal varlığını yönetmek veya elinde tutmak diğer eşin menfaatine olacaktır. Bununla birlikte, yasa koyucu, diğer eşin gelecekte gerçekleşmesi muhtemel olan katılımı alacağını göz önünde bulundurarak, bir eşe diğer eşi yönetirken, yararlanırken veya kurtarırken edinilen mülke hareket etme ve elinde tutma yükümlülüğü getirmemiştir. Bu nedenle her eş edindiği malları dilediği gibi kullanabilir ve tüketebilir[23].

Öte yandan gelecekte ortaya çıkacak katılma alacağına ilişkin menfaatinin zarar gördüğünü düşünen eş, mal rejiminin devamı sürecinde bazı imkanlara sahiptir. Örneğin eşinin mal varlığını iyi yönetemeyeceğini düşünen ve ileride olası katılma alacağına zarar geleceğini anlayan eş, beklemek zorunda kalmadan hakimden olağanüstü mal rejimine geçiş talebinde bulunabilir. başka herhangi bir şey için, bu durumun TMK’nın 206. maddesi kapsamında haklı bir sebep oluşturduğunu iddia etmek. Böylece evlilik birliği devam ederken eşler arasında geçerli olan mal rejimi tasfiye edilecek ve aleyhine işlem yapılan eş katılma hakkına sahip olacaktır. Ayrıca örneğin eşlerden biri tüm mal varlığını tüketecek şekilde bağış işlemi yaparsa, diğer eş yukarıda açıkladığımız gibi başvurabilir.

II. EKLENECEK DEĞERLER

1. TMK 229. madde Hükümünün Amacı ve Niteliği

TMK 228 / f. 1 maddesinde, "Eşlerin iktisap ettiği mallar, mal rejimi sona erdiği andaki statülerine göre ayrılır." Kural olarak, mal rejiminin tasfiyesi sırasında, mal rejimi sona erdiğinde yalnızca eşlerin mal varlıkları dikkate alınabilir. Zira evlilik birliği içerisinde eşlerin mallarını yönetme, yararlanma ve biriktirme yetkisi kural olarak bulunduğundan, evlilik birliği süresince tüketilen eşlerin malvarlığının tasfiyesinde dikkate alınması mümkün değildir. Eklenecek değerler bu kuralın istisnasını oluşturur.

Eklenecek değerler, edinilen mülke katılma rejimi sona erdiğinde eşlerin malvarlığında bulunmayan, ancak mal varmış gibi tasfiyeye dahil edilmesi gereken değerlerdir. kanun koyucu tarafından öngörülen belirli koşulları yerine getirirler. Elbette yasa koyucunun mülkiyet rejimi sona erdiğinde var olmayan bir varlığı değerlendirmesinin bir amacı vardır. Özellikle ikinci fıkra açısından değerlendirildiğinde, TMK'nın 229. maddesinin katma değerine ilişkin düzenlenmesinin nedenlerinden biri, işlemi yapan eşin kötü niyetli davranmaması durumunda devredilen malların mülkiyet rejimi sona erdiğinde transfer edilen eşin mal varlığında zaten bulunmuştur[24].

Kanun koyucunun TMK md. 229'daki düzenleme ile ulaşmak istediği amaç, eşlerin katılma alacaklarını bu alacakları tehlikeye atacak bazı işlemlere karşı güvence altına almaktır. Kısaca hükmün amacı, kendisine karşı işlem yapılan eşin katılma alacağını korumaktır. Genel madde gerekçesi incelendiğinde, eşler arasında adil bir tasfiyenin gerçekleştirilebilmesi için, devralınan mülklere belirli şartlarla devredilen varlıkların eklenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu düzenleme sayesinde her iki eş birbirine karşı korunmaktadır[25].

Mülkiyet rejimlerinin genel hükümleri arasında olmayıp tasfiye hükümleri arasında yer alan TMK'nın 229. maddesinin koruyucu etkisi ancak mülkiyet rejimi sona erdikten sonra başlar. Mülkiyet rejimi yürürlükte olduğu sürece bu hüküm uygulanamayacağından, mülkiyet rejimi sırasında koruyucu bir etkiye sahip olduğundan bahsedilemez. Bu durum, eşler arasında edinilen mülke katılma rejiminin devamı sırasında, eşlerin içinde ortaya çıkacak bakiye değere katılma beklentisi içinde olmaları ile açıklanabilir. Nitekim TMK’nın 229. maddesi hükmü ile eşlerin katılma alacağına ilişkin bu beklentisinin korunması amaçlanmıştır. Çünkü evlilik birliğinde eşlerden biri edinilen malı tüketirse ileride diğer eşin katılma alacağı azalacaktır. Bununla birlikte, yukarıda da belirtildiği gibi, kural olarak, mülkiyet rejimi sırasında, eşlerin, sahip oldukları mülklerini mülklerinde tutma ve tasfiye sonunda artık değer kazanma yükümlülükleri yoktur[26].

Eşler mal varlığını yasal sınırlar içinde diledikleri gibi kullanabilir, onlardan faydalanabilir ve tasarruf edebilir. Ancak bazen eşler bu özgürlüğü diğer eşe karşı kullanabilirler. Burada TMK md. 229 hükmünün amacı diğer eşin katılma alacaklarını korumaktır. TMK'nın 229. maddesi eşlerin evlilikte bekledikleri haklarını ve ileride olabilecek katılma haklarını bazı işlemlere karşı korumaktadır. Böylelikle mal rejimi sona erdikten sonra yapılacak tasfiye sonucunda ortaya çıkacak katılma alacaklarına ilişkin eşlerin beklentileri korunmuş olur. Dolayısıyla eklenecek değer düzenlemesi ile ulaşılmaya çalışılan hedefe ancak yasal mülkiyet rejimi sona erdikten sonra ulaşmak mümkün olacaktır[27].

Ancak karşılaşabileceğimiz bu tür olasılıklar vardır, bu durumda elden çıkarılan varlıkların değerinin, kişisel mülkiyet niteliğinde olmasına rağmen katma değerin konusu olduğu düşünülebilir. Bu olasılıklardan ilki, kişisel bir mülkün, edinilen mal lehine mahsup edilmiş borçla elden çıkarılmasıdır. Edinilen malvarlığı karşısındaki tasarruf nedeniyle diğer eşin katılma alacaklarında azalma olacağından TMK'nın 229. maddesinin uygulanması düşünülebilir. Çünkü söz konusu dengeleme alacağı, iktisap edilen varlıkların varlıklarında yer alarak iktisap edilen malın kaybını önleyecektir. Bu durumda bile, TMK md. 230 hükmünün uygulanmasında böyle bir koşul aranmadığından, işlemi yapan eşin söz konusu malın elden çıkarılmasına diğer eşin rızasının bir önemi yoktur.

Doktrindeki bir başka görüşe göre, söz konusu katkı değeri; TMK md. 230 / f. 3 uyarınca tazminat talebinde bulunulmasının mümkün olduğu, tasfiyede katma değer olarak yer almasının ise md. 229 seçilerek mümkün olabileceği ileri sürülmüştür. Örneğin eşlerden birinin 200.000 TL değerinde gayrimenkul mirasına sahip olduğunu ve eşin bu mülke 100.000 TL harcadığını varsayalım. Mal sahibi eşin, bugünkü değeri 450.000 TL olan bu taşınmazını eşinin rızasını almadan üçüncü bir kişiye bağışlaması durumunda, on yıl sonra TMK md.230 hükmüne göre denkleştirme yapılacaktır. Katkı oranının 1/3 olması halinde, işlemi yapan eşin iktisap ettiği malvarlığı 150.000 TL eşitliğe sahip olacaktır. Bu görüşe göre bu 150.000 TL tasfiyede katma değer olarak nitelendirilmelidir. Öte yandan şahsi mal olarak edinilen maldan çok fazla katkı yapılmışsa ve bu mal, tercih ilkesine göre edinilmiş mal sayılırsa, TMK 229. maddesi uyarınca katma değere konu mal olur[28].

İkinci olarak kişisel eşyaların TMK md. 229 kapsamında değerlendirilmesinde kişisel eşyaların gelirleri ile ilgili bir sorundan bahsedilebilir. Bilindiği üzere, TMK md. 219 / b.4'e göre kişisel malların gelirleri, edinilmiş mal olarak kabul edilmektedir. Doktrinde de aynı fikirde olduğumuz görüşe göre, gelir getirici bir kişisel mülkün, örneğin evlilik öncesi satın alınan ve kira geliri ile satın alınan bir taşınmaz mülkün, diğer eş, söz konusu gelirin mal rejiminin tasfiyesinde dikkate alınması gerekmektedir[29].

Öte yandan, eşin gelir getirmesi muhtemel mülkten gelir elde etmek istememesi veya ihmal etmesi durumunda bu olası gelirlerin TMK md. 229 kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü bu durum, eşlerin malvarlığı üzerindeki tasarruf özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Diğer bir konu, eşlerden yalnızca birinin kişisel kullanımına yönelik kişisel mülkiyet ile ilgilidir. Örneğin, eşlerden biri, diğer eşin katılım tutarını azaltmak amacıyla sadece kendi kullanımı için mal satın alırsa, bu varlık değerini katma değer olarak nitelendirmek mümkün olmalıdır[30].

2. Eklenecek Değerlerin Özellikleri ve Koşulları

Mülkiyet rejimleri kanunu kapsamında, para kazanılmadan nelerin anlaşılması gerektiğine dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle TMK md. 229 / b.1 kapsamında ödenmeyen kazanç kavramı genel hükümler çerçevesinde belirlenecektir. Bu bağlamda öncelikle edinme kavramı açıklanmalıdır. Kazanç; bir kişi, başka bir kişi, başka bir kişinin mal varlığına fayda sağlamaktır. Satın alma süreci, yasal bir işlem (borçlu veya tasarruf işlemi) neticesinde varlıklardan yararlanan taraf açısından yapılan bir değerlendirmedir[31].

Kazanç sürecinin karşılıklı olup olmadığı, kazanan tarafın kendi mal varlığı karşılığında bir menfaat sağlayıp sağlamadığına göre belirlenir. Buna göre, hukuki bir işlemde taraf, borca ​​girmesine rağmen herhangi bir menfaat almaması, bir işlem yapmaması yani karşı tarafın borçlanmaması durumunda işlemin karşılıksız (karşılıksız) olarak belirtilmesi satın alma işlemidir. Bu kapsamda hüküm; karşı tarafa bir şey vermek, hak vermek, karşı taraf için emek vermek veya bir haktan vazgeçmek olabilir[32].

TMK md. 229 / b.1 hükümleri gereğince karşılıksız kazanç kavramı şu şekilde ifade edilebilir: Edinilen malvarlığına karşı herhangi bir karşı işlem yapmadan eşlerden biri; üçüncü bir kişinin malvarlığı lehine bir mali fayda veya kendi iktisap ettiği malvarlığı lehine bir fayda, TMK md. 179'u önlemektir. TMK md. 229 / b.1 kapsamında, uygulamada en olası karşılıksız kazanç örneği şu şekildedir: eşlerden birinin yaptığı bağış sözleşmesidir[33]. Karşılıksız kazanç sürecine, eşin iktisap ettiği mülkü karşılıksız alma hakkından vazgeçmesi, vakıf kurması, üçüncü kişiye çeyiz vermesi, kuruluş sermayesi vermesi, üçüncü şahsı borçtan kurtarması veya lehine sigorta sözleşmesi yapması gibi örnekler verilebilir. Ayrıca üçüncü bir kişinin hizmetinde tazminatsız olarak çalışılması durumunda karşılıksız bir kazanç olduğu söylenebilir[34].

Karşılaşılan en sık karşılaşılan karşılıksız yardımlardan biri, vefat tasarrufu şeklinde iade edilemeyen kazançlardır. Ancak doktrinde ve aynı fikirde olduğumuz görüşe göre katma değerin konusu olacak edinim sürecinin mutlaka karşılıksız bir eylem olması gerekir. Ölümle ilgili tasarruf durumunda, iktisap konusu varlık, mülk rejimi ölümle sona erdiğinde zaten varlık değerlerine dahil edilecektir. Başka bir deyişle, ölümle ilgili bir tasarrufla yapılan edinim, ölen eşin mevcut mülkünde gerçekleşecektir. Mülk rejiminin tasfiyesi, mülkün tasfiyesine göre öncelikli olacağından, ölüme bağlı tasarruf işlemi hayatta kalan eşin katılma alacağına zarar vermeyecektir. Dolayısıyla bu görüşe göre, sadece ara doğru tasarruf işlemleri katma değere tabidir[35].

Ölüme bağlı tasarrufları katma değer olarak nitelendirmek mümkün değildir. Doktrinin karşıt görüşüne göre, ölüm tasarruflarının sağladığı karşılıksız kazançları katma değer olarak nitelendirmek mümkündür. Örneğin doktrinde yer alan bir görüşe göre, eğer eş mirasçılıktan vazgeçme sözleşmesinde yukarıda belirtilen varlıkları vermişse, ivaza ile ilgili bu değeri katma değer olarak nitelendirmek mümkündür[36].

TMK md. 229/b. 1 kapsamında karşılıksız kazançların katma değer olarak nitelendirilebilmesi için iktisap süresine sınırlama getirilmiş olup, sadece bir yılda elde edilen kazanımlar öngörülmüştür. eşler arasındaki mal rejimi sona ermeden dikkate alınabilir. Bu sınırlamanın nedeni, hayatın olağan akışına göre, mülkiyet rejiminin sona ermesinden bir yıl önce yapılan bu tür karşılıksız kazançların, diğer eşin katılım oranını düşürmek amacıyla yapıldığı düşüncesidir. Yargıtay bile, boşanma davası tarihinden kısa bir süre önce (mülkiyet rejiminin sona erme tarihi) elde edilen karşılıklı kazanımların bile diğer eşin karine olarak katılımını azaltmak amacıyla yapıldığını kabul etmektedir[37].

Kanun koyucu, TMK md. 229 / b. 1'deki şartların yerine getirildiği durumlarda, işlemi yapan eşin niyetinin diğer eşin iştirak oranını düşürmek olduğunu da kabul etmiştir. Hatta doktrinde bu durumun bir varsayım olduğu ve bu varsayımın kanıtlanamaz bir varsayım olduğu öne sürülmektedir. Ancak, TMK md. 229 / b. 1 hükmü bakımından diğer eşin katılma alacağının azaltılması niyetinin varlığı aranmadığına dikkat edilmelidir. Bu nedenle, TMK md. 229 / b.1'deki tüm şartlar yerine getirildiği takdirde, işlemi yapan eşin "katılma alacağını azaltma niyeti" olmasa bile ilave edilecek bir değer karakterizasyonu yapılması mümkün olacaktır. Örneğin eşlerden biri, TMK md. 229 / b.1 kapsamında diğer eşin katılım oranını sadece "düşüncesiz" eylemi nedeniyle düşürmüş olabilir. Bu durumda ilgili hükmün diğer şartlarının varlığında katma değer söz konusu olacaktır.

Söz konusu bir yıllık süreden önce gerçekleşen karşılıksız kazançların katma değer olarak değerlendirilebilmesi için TMK md. 229 / b'de belirtilen koşulu (diğer eşin katılma alacağını azaltma niyeti) karşılaması gerekir. Bu kazançlar ancak bu durumda TMK md. 229 /b. 2'ye göre katma değer olarak değerlendirilebilir. Varlıklar üzerindeki etkisi açısından, bir taraf için karlı olan işlem, diğer taraf için varlıkları azalan bir borçlu işlemi olabileceği gibi, bir tasarruf işlemi de olabilir. TMK md. 229 / f. 1 hükmünde "borçlu işlemi" ve "tasarruf işlemi" gibi bir ayrım yapılmamıştır. Bu açıdan bir yıllık sürenin nasıl uygulanması gerektiği konusu farklı olasılıklara göre değerlendirilmelidir[38].

Borç işlemi ve birikimler aynı anda veya farklı tarihlerde gerçekleşebilir. Örneğin eşlerden biri, devralınan mülk olan tek gayrimenkulünü mülk rejiminin bitiminden birkaç ay önce kardeşine bağışlarsa, borçlu işlemi ve tasarruf işlemi aynı anda gerçekleşecektir. Bu iki işlem aynı anda gerçekleştiğinde sorun yoktur. Ancak bu işlemlerin farklı tarihlerde gerçekleşmesi durumunda bir yıllık vade koşulunun değerlendirilmesinde hangi işlem tarihinin esas alınacağının belirlenmesi gerekmektedir. Örneğin karşılıksız kazancın borçlu işlemi olan bağış taahhüdünün karşılıkta belirtilen bir yıldan önce, ancak tasarruf işlemi olan icra bu bir yıl içinde yapılması mümkündür. Doktrindeki hakim görüşe göre, karşılık işlemin yapıldığı eşin katılma alacağının korunmasına yönelik olduğu göz önünde bulundurularak tasarruf işlemi tarihi esas alınmalıdır[39].

3. Eklenecek Değerlerin Mal Rejiminin Tasfiyesi Davasında Talep Edilmesi ve İspatı

Mal rejiminin sona ermesinden sonra ilave edilecek değerlere yönelik talep, katılma alacaklarının tespiti için mal rejiminin tasfiye davası sırasında ileri sürülebilir. Ayrıca katma değer talepleri, mülkiyet rejiminin tasfiye davasından ayrı olarak ileri sürülemez. Mal rejimi bitmeden ve tasfiye başlamadan önce belli bir sürede eklenecek değerlerin ortaya konması da mümkün değildir. Kanunda esasen tasfiye öncesi katılma alacaklarının korunması kabul edilmemiştir. Çünkü TMK'nın 229. maddesinin uygulama alanını bulmak için, eşler arasında edinilen mallara katılma rejiminin herhangi bir nedenle sona ermiş olması gerekir. Eşler arasında evlilik birliği devam ederken ve dolayısıyla yasal mülkiyet rejimi yürürlükte iken bu hükmün uygulanması mümkün değildir.

Bu süreçte, eşlerin gelecekteki katılım faydaları için tek bir beklentisi vardır. Öte yandan tasfiye bittikten sonra katma değer talebinde bulunulması mümkün değildir. Eklenecek değerin tasfiye bitmeden tasfiye sırasında talep edilmesi gerekir. Burada akla gelebilecek konulardan biri, mülkiyet rejimi sona erdikten sonra mülkiyet rejiminin tasfiye talebine ilişkin zamanaşımı süresinin ne olacağı sorusudur. TMK'da edinilen mülklere katılım rejimini düzenleyen hükümler arasında bu konuyu özel olarak ele alan bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle geçmiş yıllarda doktrinde konu hakkında farklı görüşler öne sürülmüştür[40].

Gerek tasfiye isteme hakkına ilişkin zamanaşımı zamanaşımı gerekse katılma alacakları isteme hakkına ilişkin zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmaktadır. Bu tarih, mülkiyet rejimini sona erdiren her neden açısından ayrı ayrı ele alınmalıdır. Mal rejiminin sona ermesinin sebebinin boşanma olduğu durumlarda tasfiye isteme hakkına ilişkin zamanaşımı zamanaşımı başlangıç ​​tarihi boşanma kararının son tarihidir.

Evlilik birliği devam ederken başka bir mal rejimine geçilmesi halinde, eşler arasında edinilen malların birleştirme rejimi sona erecektir. Ancak bu durumda tasfiye isteme hakkına ilişkin zamanaşımı, TTK md. 153 / b. 3'e göre evlilik bitene kadar başlamaz. Mal rejiminin ölümle sona erdiği durumlarda zamanaşımı başlangıç ​​tarihi, mal rejimini sona erdiren ölüm tarihidir[41].

Mülkiyet rejiminin tasfiyesi durumunda ilave edilecek değerlere ilişkin iddia ileri sürülebileceğinden, talep hakkına sahip kişilerin tespiti için bu davanın taraflarının incelenmesi gerekmektedir. Eklenecek değerlerin tasfiyeye katılmasını isteme hakkı elbette aleyhine işlem yapılan eşe aittir. Eşin vefat etmesi halinde talep hakkı, mirası reddetmemiş olmaları kaydıyla, tam miras ilkesi çerçevesinde mirasçılarına ait olacaktır. Doktrindeki hakim görüşe göre mirasçılar, miras payları oranında katacakları değerlere ilişkin iddialarını ileri sürebilirler[42].

Doktrindeki görüşe göre, mirasta yapılan eleştirinin aksine, aleyhine işlem yapılan eş veya mirasçıların alacaklıları, ilave edilecek değerlerin tasfiyeye katılmasını talep etme hakkına sahip değildir. Yargı kararları da doktrinde bu görüşü desteklemektedir. Bu nedenle alacaklıların eklenecek değerleri öne sürmeleri mümkün değildir. Karşılıksız devir yapılan üçüncü kişinin, aynı zamanda katma değer talep etme hakkına sahip mirasçı olması halinde, bu kişinin talep hakkı ikinci kez lehine olacaktır[43].

Ancak bu mirasçıdan başka mirasçı yoksa ve mirasçı değer katmasını talep ediyorsa, bu talep dürüstlük kuralına aykırı olduğu için reddedilmelidir. Örneğin, kocanın eşinin ölümünden üç ay önce malını ortak oğullarına bağışlaması durumunda, karının mirasçısı olan oğul, kocaya karşı mal rejiminin tasfiyesi için dava açmış ve bu durumda TMK'nın 229. maddesi kapsamında taşınmaz mal ile ilgili katma değerinin talep edilmesi halinde, oğlunun talebinin dürüstlük kuralına aykırı olması nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir[44].

4. Eklenecek Değerlerin Tasfiyedeki Etkisi

Katma değerin tasfiye sürecini etkileyeceği için bu işlemlere konu varlıkların niteliğinin de belirlenmesi gerekmektedir. TMK md. 229 hükmünün amacı açıklanırken, ilave edilecek değerlere ilişkin düzenlemenin, işlem yapılan eşin katılma alacaklarını korumak olduğu belirtilmiştir. Ancak bu amaca nasıl ulaşılacağı, eklenecek değerlerin yaptırımı olarak ayrı ayrı incelenmesi gereken bir konudur. TMK md. 229 hükümleri kapsamında katma değer olarak nitelendirilebilecek hukuki işlemlerin geçerli olmadığı ve iptal edildiği vurgulanmalıdır. Bu konu Yargıtay'ın kararında da belirtilmiştir[45].

Burada hukuki süreci geçersiz kılan nedenlerden birinin varlığından söz edilemez. TMK'nın 229 / b.1 maddesinde belirtilen "diğer eşin rızası" söz konusu yasal işlemin bir geçerlilik koşulu değil, onu katma değer olarak nitelendirme koşuludur. Dolayısıyla TMK md. 229, sözleşme özgürlüğünü kısıtlayan bir hüküm değildir480. Eklenecek değerlere ilişkin yönetmeliğin sonucu; Söz konusu iktisap veya devir işlemi hiç yapılmamış gibi değerlendirilir, mülkiyet rejimi sona erdiğinde işleme konu olan varlıklar, halen işleme dahil olan iktisap edilmiş mallar gibi tasfiyeye dahil edilir. Diğer bir deyişle adından da anlaşılacağı üzere TMK 229. madde kapsamında açıklanan bu değerler, mal rejiminin tasfiyesinde varlıklara eklenecektir. TMK md. 241 kapsamında üçüncü bir kişiye başvuru yapılması halinde dahi bu yaptırımda herhangi bir değişiklik olmayacak ve eklenecek değerler tasfiyede eklenecektir[46].

Gayrimenkul rejiminin tasfiyesi ve kalıntı değerin bulunmasına ilişkin olarak, TMK md. 231 hükmündeki “ilave” ile ifade edilmesi amaçlanan, kıymete konu varlıkların değerlerinin toplamıdır. varlıklara Bu hükümler sayesinde işlemi yapan eşin diğer eş aleyhine yarattığı durum düzeltilecek, diğer eşin katılım alacağının azalması ve diğer eşin mağduriyetinin önüne geçilecektir. TMK md. 229 hükmü, evlilik birliğinde yer alan eşlere, buna uymayan eşlere fiilen dürüst ve doğru olma sorumluluğu yüklenerek yaptırım uygulanmasını öngörmektedir. Katılacak değere konu hukuki işlem geçerli olduğundan, muvazaa hükümleri saklı kalmak kaydıyla, eş veya mirasçıların iptal davası açmaları mümkün değildir. Ayrıca ilave edilecek değerlere konu olan hukuki işlemin geçerliliğinin bir başka sonucu olarak, işleme konu malın devredildiği üçüncü kişiden malın iadesini talep etmek mümkün değildir[47].

TMK md. 229 / b. 2 kapsamına giren ve diğer eşin devir işlemi dışında katılma alacağını azaltmak amacıyla başka işlemler varsa, herhangi bir değer katmayacak, ancak iştirakte azalma olacaktır. Diğer eşin alacağı, bu işlem hiç yapılmamış gibi kabul edilerek engellenecektir. Örneğin edinilen mülk üzerinde sürüm değerinde düşüşe neden olan sınırlı bir ayni hak tesis edilmişse bu hak tesis edilmemiş sayılacak ve buna göre malın değeri hesaplanacaktır. Ayrıca örneğin mülkiyet rejimi sonunda bir borçlu işlemi henüz devredilmemiş ise, değerleme konusu mülke ilişkin borcun mahsup edilmesi için TMK 231'inci maddesinde belirtilen iktisap edilen malın toplam değerinden mahsup edilmeyecektir[48].

Eşlerden birinin, diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla kendi kullanımı için kişisel mülk edinmesi durumunda, tasfiyede söz konusu malın değeri dikkate alınmalıdır. Bu kişisel mülkün iktisabında hem kişisel hem de edinilmiş varlıkların kullanılması durumunda, tasfiyede dikkate alınacak değer yalnızca edinilen varlıklardan karşılanan para olmalıdır. Gelir getiren kişisel malın, diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla elden çıkarılması durumunda, hâkimin kişisel malın geliri için o zamanki değerine göre bir değer belirlemesi gerektiği ileri sürülmüştür. işlem ve tasfiyede bu değeri dikkate alınması gerekir[49].

5. Eklenecek Değerlere Konu Malvarlıklarının Değer Tespiti

Eşler arasındaki mal rejimi sona erdiğinde ve tasfiye aşamasına geçildiğinde, eşlerin kalıntı değer hesabı yapılır, mal rejimi sona erdiğinde, mevcut edinilmiş mallar ve kıymete konu mallar açısından ne yapılması gerektiği eklenecek malların değerlerini belirlemektir. Çünkü bu mallar mal olarak değil, kıymet olarak tasfiyeye girecek. Bu malların değerlerini belirlemek için birkaç hususun açıklanması gerekir[50].

İkinci aşamada belirlenmesi gereken ve konu başlığımız açısından karakteristik olan husus, tasfiyeye giren devralınan varlıkların serbest bırakma değerlerinin esas alınacağı tarihtir. Bu konu TMK md. 235'in iki fıkrasında düzenlenmiştir. Birinci fıkrada mevcut iktisap edilen mallar bakımından genel kural belirtilmiş ve eklenecek değerlerin değerlendirme tarihi açısından ikinci fıkrada bir istisna yapılmıştır. TMK md. 235 hükmüne göre, mülkiyet rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye anındaki değerleri ile dikkate alınır.

Satın alınan malların hesaba eklenecek değeri, malların transfer edildiği tarih temelinde hesaplanır. Buna göre, tasfiyeye giren mevcut iktisap malın kıymetinin belirlenmesinde kural olarak "tasfiye anı" esas alınacaktır. Ancak bilindiği üzere ülkemizde boşanma davaları birkaç yıl veya daha uzun sürebilmektedir. Boşanma maddesi kesinleştiğinde, tasfiye başladığında usul şartları, bilirkişilerin bulunması, tarafların itirazları gibi nedenlerle tekrar uzun zaman alabilir. Dolayısıyla mülkiyet rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açılması ile mal rejiminin tasfiyesinin sona ermesi arasında uzun yıllar geçmektedir. Maalesef ülkemizdeki istikrarsız ekonomi nedeniyle tüm bu sürelerin dolması sonucunda tasfiye edilen varlıkların değerinde ciddi bir artış veya azalma meydana gelebilmektedir. Bu nedenlerden dolayı kanun koyucunun tasfiye anı olarak değerleme anını belirlemesi ve tasfiye kapsamındaki malların cari değerlerini esas alması uygun olmuştur. Böylelikle mal varlığının değerindeki değişikliklerde ortak kadere tabi olacak eşler arasında öz sermaye sağlanmış olur[51].

SONUÇ

Kanuni mülkiyet rejiminin sona ermesiyle, edinilen mallara katılma rejimi, rejim tasfiye edilecek ve alacaklının eşi ve artık değer katılımı belirlenebilecektir. Bu tasfiye hesaplamasında, kural olarak, sadece mal rejimi sona erdiğinde eşlerin mal varlığından var olan edinilmiş mal varlığı değerleri dikkate alınır. Kural olarak, TMK md. 223 / f. 1 hükümlerine göre, edinilen mallara katılma rejiminde eşler, sahip oldukları mal varlığını yönetme, kullanma ve biriktirme yetkisine sahiptir. Ancak uygulamada eşler bu özgürlükleri sıklıkla kötüye kullanır, diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla işlem yapar ve mal rejimi sona erdiğinde mal varlığına sahip olmamasına neden olur.

Mal rejiminin tasfiyesi durumunda, işlemin yapıldığı eş, işlem konusu varlığın değerinin TMK'nın 229. maddesi hükmüne istinaden tasfiye hesabındaki varlıklara eklenmesini sağlayabilir. Bu nedenle TMK'nın 229. maddesine eklenecek değerlerin diğer eşin katılımını korumak amacıyla düzenlenmiş bir hüküm olduğu tespit edilmiştir. TMK md. 229 / f.1 hükmünde eklenecek değerler, farklı türlerde iki işlemin konu edildiği iki ayrı maddede düzenlenmiştir. Her iki fıkra, aleyhine işlem yapılan eşin katılma alacağının korunması amacını içermekte ve tasfiyede aynı etkiye sahiptir.

Kural olarak TMK'nın 229. maddesinin uygulanabilmesi için işleme konu varlıkların iktisap edilen mal niteliğinde olması gerekir. Ancak bu kuralın bazı istisnaları vardır. Bu kapsamda öncelikle edinilen mallar lehine mahsup edici borcu olan kişisel mallar değerlendirilmiştir. Ancak, TMK md. 230 / f. 3 uyarınca mallar bertaraf edilirken dengeleme adaletli yapılacağından TMK md. 229 uygulamasına gerek yoktur. İkinci olarak, TMK md. 219 / b. 4'e göre kişisel malların geliri iktisap edilen mal niteliğinde olduğundan, bu tür kişisel malların diğerinin katılma alacaklarını azaltmak amacıyla elden çıkarılması sonucuna varılmıştır.

Kişisel eşya alımlarında da TMK'nın 229. maddesi hükmünün uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Böylelikle diğer eşin katılma alacağının azalmasının önüne geçilecek ve mal rejiminin tasfiyesi hakkaniyetli bir şekilde gerçekleştirilecektir.

KAYNAKÇA

Acar, Faruk: Aile Hukukumuzda Aile Konutu Mal Rejimleri Eşin Yasal Miras Payı, 5. Baskı, Ankara, Seçkin, 2016.

Akıntürk, T./ Ateş, D.: Aile Hukuku Türk Medeni Hukuku-İkinci Cilt, Yenilenmiş 22. Bası, İstanbul, Beta, 2020.

Aldemir, İpek Betül: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Taraf İradelerinin Etkisi, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018.

Dural, MD./ Öğüz, T./ Gümüş, MD. A.: Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, 15. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2020.

Erdem, Mehmet: Aile Hukuku, 2. Baskı, Ankara, Seçkin, 2019. Gençcan, Ömer Uğur: Mal Rejimleri Hukuku, 6. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019.

Gümüş, Mustafa Alper: Teori Ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2008.

Kılıçoğlu, Ahmet MD.: Aile Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2019.

Kırmızı, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, 5. Baskı, Ankara, Bilge Yayınevi, 2018.

Mortaş, Süleyman: Eşler Arasında Mal Rejimleri, Ankara, Adalet Yayınevi, 2015.

Öktem, Seda: “Aile Birliğinde Eşlerin Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması”, TBB Dergisi, S. 67, 2006, s. 317-338.

Özer Deniz, Miray: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Sona Ermesi ve Tasfiyesi, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2016.

Sarı, Suat: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, İstanbul, Beşir Kitabevi, 2007.

Uluç, Yusuf: Mal Rejimleri ve Tasfiyesi, Ankara, Yetkin, 2014.

---------------

[1] Dural, MD./ Öğüz, T./ Gümüş, MD. A.: Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, 15. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2020.

[2] Gümüş, Mustafa Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2008.

[3] Gümüş, 2008.

[4] Özer Deniz, Miray: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Sona Ermesi ve Tasfiyesi, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2016.

[5] Özer, 2016.

[6] Uluç, Yusuf: Mal Rejimleri ve Tasfiyesi, Ankara, Yetkin, 2014.

[7] Kırmızı, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, 5. Baskı, Ankara, Bilge Yayınevi, 2018.

[8] Kırmızı, 2018.

[9] Aldemir, İpek Betül: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Taraf İradelerinin Etkisi, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018.

[10] Erdem, Mehmet: Aile Hukuku, 2. Baskı, Ankara, Seçkin, 2019. Gençcan, Ömer Uğur: Mal Rejimleri Hukuku, 6. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019.

[11] Erdem, 2019.

[12] Öktem, Seda: “Aile Birliğinde Eşlerin Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması”, TBB Dergisi, S. 67, 2006, s. 317-338.

[13] Öktem, 2006.

[14] Aldemir, 2018.

[15] Akıntürk, T./ Ateş, D.: Aile Hukuku Türk Medeni Hukuku-İkinci Cilt, Yenilenmiş 22. Bası, İstanbul, Beta, 2020.

[16] Akıntürk, 2020.

[17] Erdem, 2019.

[18] Öktem, 2006.

[19] Uluç, 2014.

[20] Sarı, Suat: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, İstanbul, Beşir Kitabevi, 2007.

[21] Sarı, 2007.

[22] Kırmızı, 2018.

[23] Sarı, 2007.

[24] Mortaş, Süleyman: Eşler Arasında Mal Rejimleri, Ankara, Adalet Yayınevi, 2015.

[25] Mortaş, 2015.

[26] Gümüş, 2008.

[27] Dural, 2020.

[28] Dural, 2020.

[29] Kılıçoğlu, Ahmet MD.: Aile Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2019.

[30] Kılıçoğlu, 2019.

[31] Acar, Faruk: Aile Hukukumuzda Aile Konutu Mal Rejimleri Eşin Yasal Miras Payı, 5. Baskı, Ankara, Seçkin, 2016.

[32] Acar, 2016.

[33] Kırmızı, 2018.

[34] Erdem, 2019.

[35] Erdem, 2019.

[36] Özer, 2016.

[37] Kılıçoğlu, 2019.

[38] Kılıçoğlu, 2019.

[39] Özer, 2016.

[40] Uluç, 2014.

[41] Sarı, 2007.

[42] Kılıçoğlu, 2019.

[43] Öktem, 2006.

[44] Aldemir, 2018.

[45] Akıntürk, 2020.

[46] Sarı, 2007.

[47] Mortaş, 2015.

[48] Mortaş, 2015.

[49] Aldemir, 2018.

[50] Aldemir, 2018.

[51] Aldemir, 2018.