TÜKETİCİ KREDİSİ SÖZLEŞMELERİ

Abone Ol

GİRİŞ

Kredi ilişkilerinin ana unsuru, satın alma gücünün, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödünç alan tarafa aktarılmasıdır. Bu aktarım, gelişen piyasa koşulları içerisinde çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilebilirken, tüketici kredisi sözleşmeleri bunlardan en yaygın olanıdır.

Tüketici kredisi sözleşmelerinin finanse edilen tarafı olan tüketici, elde ettiği krediyi peyder pey ödemeyi planlarken, geleceğe dair aşırı iyimser bir tutum sergileyip, kredinin uzun vadeli maliyetini göz ardı ederek kısa vadeli geçici kazançlarına odaklanmakta ve ayrıntılı hesaplamalardan kaçınmaktadır. (ATAMER, Profesör Doktor Yeşim M., Kredi ve Diğer Finansman Sözleşmelerinde Tüketicinin Korunması, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2016 syf. 10-16)

 Bu sebeplerle hem tüketici açısından hem de piyasanın olağan işleyişi açısından birçok risk ortaya çıkmaktadır. Zira tüketiciler yukarıda bahsedilen zaafları dolayısıyla aşırı borçlanmakta; piyasada faiz oranlarında kısa vadede keskin değişiklikler yaşanmakta ve piyasadaki rekabetin doğası da bozulmaktadır.

Tüketicilerin bahsedilen zaafları nedeniyle yasa koyucu, onları koruyucu çeşitli kanuni düzenlemeler geliştirmiştir. Tüketiciyi koruyucu düzenlemelerden birçoğu, makalemizin konusun olan tüketici kredisi sözleşmelerini düzenleyen 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK”) ile Tüketici Kredisi Sözleşmeleri Yönetmeliğinde (“YÖNETMELİK”) yer almaktadır.

Tüketici kredisi sözleşmeleri, tüketim ödüncü unsuru dolayısıyla, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 386-292. maddeleri arasında düzenlenen “Tüketim Ödüncü” hukuksal işleminin TKHK’daki özel bir görünümüdür. Kanun koyucu, irade beyanlarının hukuk aleminde meydana getireceği sonuçları öngörmeleri bakımından zayıf konumda bulunan tüketicileri kredi verenlere karşı güvence altına almak maksadıyla tüketim ödüncü sözleşmesinden ayrık olarak tüketici kredisi sözleşmelerini düzenlemiştir.

Bu makalemizde öncelikle tüketici kredisi sözleşmelerinin tanımı ve taraflarından bahsedilecek, sonrasında TKHK ve yönetmelik hükümlerine göre tüketici kredisi sözleşmelerinin kuruluş ve sona erme aşamalarının ayırt edici özelliklerinden bahsedilecektir.

TANIM VE UNSURLAR

Tüketici kredisi sözleşmeleri TKHK’nın 22-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olup kanunun 22. maddesine göre tüketici kredisi sözleşmesi “kredi verenin tüketiciye faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödemenin ertelenmesi, ödünç veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmeyi” ifade eder.

Sözleşmenin ana unsurlarından biri ödemenin ertelenmesi, ödünç ve benzeri finansman şekilleri aracılığıyla tüketiciye kredi verilmesi yahut kredi vermenin taahhüt altına alınması unsurudur. Buna göre kredi verenin yalnızca ödünç vermesi ile değil, ödemenin ertelenmesi veya benzeri finansman şekilleri ile tüketici kredisi sözleşmesinin kurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Kredi veren bu alternatif edimlerden birini ifa etmediği sürece tüketicinin krediyi iade borcu muaccel hale gelemeyecektir.

Kanun hükmüne göre sözleşmenin bir diğer ana unsuru kredi verenin faiz veya benzeri bir menfaatinin bulunmasıdır. Zira tüketici kredi verenden almış olduğu krediyi ana para faizi ve bu faize benzeyen komisyon, vade farkı gibi diğer menfaatlerle birlikte iade etmek zorundadır. Eğer sözleşmede kredi veren lehine kararlaştırılmış bir faiz yahut faiz benzeri bir menfaat bulunmuyorsa bu durumda TBK’nın 386.vd. maddelerinde düzenlenen tüketim ödüncü sözleşmesi kurulmuş sayılabilecektir. Zira herhangi karşılık verilmeden kullanılan kredi sebebiyle tüketicinin korunmaya ihtiyacı bulunmamaktadır. (ATAMER, syf.18)

Diğer taraftan eTKHK’dan farklı olarak TKHK’da tüketici kredisinin nakit olarak yahut kredi veren ile tüketici arasında bir mal yahut hizmet edimi kararlaştırılmış olması şartı artık bulunmamaktadır. Başka bir deyişle yürürlükteki TKHK’ya göre tüketicinin krediye olan ihtiyacın sebepleri önem arz etmeksizin taraflardan birinin tüketici diğerinin ise kredi veren olduğu her türlü kredi sözleşmeleri tüketici kredisi kapsamında değerlendirilmektedir. TKHK’da yer alan tüketici kredisi sözleşmeleri hükümlerinin uygulama alanının bu şekilde geniş tutulması kredi verenlerin tüketici kredisi sözleşmesine benzer finansman türleri yaratarak kanunun tüketiciyi koruyan hükümlerini dolanmaları engellenmiştir. (BAYSAL, Başak “Tüketici Kredisi” içinde “Yeni Tüketici Hukuku Konferansı”, der. Murat İnceoğlu, İstanbul, Oniki Levha Yayınları, 2015, syf.281)

Bu noktada tüketici kredisi sözleşmeleri ile kredi kartı sözleşmeleri arasındaki farkı değinmek yerinde olacaktır. Kredi kartı sözleşmelerinin ne zaman tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirileceği hususu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 22. maddesinin 2. fıkrasında izah edilmiş olup mezkûr maddeye göre, kredi kartı sözleşmeleri, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödemenin üç aydan uzun süre ertelenmesi veya taksitle ödeme imkânı sağlanması durumunda tüketici kredisi sözleşmesi olarak kabul edilir.

Kredi kartı sözleşmeleri 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartlar Kanunu’na ve Banka Kartları ve Kredi Kartlar Hakkında Yönetmelik hükümlerine tabi olmakla birlikte ödemenin en az üç ay süreyle ertelenmiş olması koşulunun sağlanması durumunda artık sözleşme tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirilecektir. Örneğin tüketici tarafından kredi kartı ile kullanılan bir nakit kredinin 6 ay ertelendiği yahut taksitlendirildiği bir durumda meydana gelen  uyuşmazlıklara TKHK’da yer alan tüketici kredisi sözleşmeleri hükümleri tatbik edilecektir. ("Tüketicinin vadesi gelmiş bir ödemesinin üç aydan daha uzun bir tarihe ertelenmesi ve kredi verenin bundan menfaat elde etmesi yapılan işlemin tüketici kredisi olacağına işaret etmektedir. Taraflar arasında varılan mutabakata göre bu erteleme baştan kararlaştırılabileceği gibi vadenin geldiği anda da kararlaştırılmış olması mümkündür. Şu hâlde, alacaklı banka ile "Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" imzalayan kredi kartı hamilinin edimini yerine getirmemesi üzerine taraflar arasında borcun yeniden yapılandırılması ile 6502 sayılı Yasa'nın 22/2 maddesindeki tüketici kredisi ilişkisi oluşmuştur. Böylece ödenmeyen taksitlerin talebinde 6502 sayılı Yasa'nın 28. maddesi gereğince borçlunun birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi ve tüketiciye en az 30 gün süre verilmesi gerektiği yönünde muacceliyet şartı aranmalıdır." Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2021/1523 K. 2021/6812 T. 03.12.2021)

Bununla birlikte 2 aylık erteleme karşılığında kredi kullandırılması durumunda ise ortaya çıkan uyuşmazlıklara TKHK değil 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartlar Kanunu tatbik edilecektir.

TARAFLAR

Tüketici kredisi sözleşmelerinin tarafları tüketici ve kredi veren olarak tezahür etmektedir. Tüketici deyiminden ne anlaşılması gerektiği TKHK’nın 3/k. maddesinde düzenlenmiş olup maddeye göre tüketici ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi ifade etmektedir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere tüzel kişiler de ticari veya mesleki amaçlarla hareket etmedikleri sürece tüketici sıfatını haizdirler.

Bu noktada gerçek kişi tacirler yönünden ticari iş karinesinin istisnalarına değinmek yerinde olacaktır. 6100 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/1. maddesine göre bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Karine bu olmakla birlikte mezkur maddenin 2. cümlesi ticari iş karinesine bir istisna getirmektedir. Buna göre gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılacak ve gerçek kişi tacirin tüketici sıfatını haiz olduğu kabul edilecektir. Ticari işletmeler ile işletme sahiplerinin özel hayatlarını ilgilendiren hukuki işlemlere tatbik edilecek hukuk normlarını ayırmak isteyen kanun koyucu TTK 19. maddesini düzenlemiştir. Bu açıklamalar ışığında, TTK’nın 19.maddesinin 2. cümlesinde yer alan istisna içerisinde yer gerçek kişi tacirler tüketici sıfatını haiz olup tüketici kredisi sözleşmesinin tüketici tarafında yer alabileceklerdir. Nihayet tüzel kişi tacirlerin özel hayatı olmadığından, başka bir deyişle tüzel kişi tacirlerin yaptıkları her iş onların ticari hayatını ilgilendirdiğinden tüzel kişi tacirlerin tüketici kredisi sözleşmelerinin tarafı olmaları mümkün değildir. (BOZKURT, Doktora Öğretim Üyesi Tamer, “Ticari İşletme Hukuku” Yetkin Yayınları, Gözden Geçirilmiş ve   Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara 2023, syf.130)

Tüketici kredisi sözleşmelerinin bir diğer tarafı kredi veren olarak karşımıza çıkmaktadır. Kredi veren kavramı TKHK’nın 3/ğ. maddesinde tanımlanmış olup maddeye göre mevzuatta kredi vermeye yetkili olarak sayılan gerçek veya tüzel kişiler tüketici kredi sözleşmelerinin kredi veren tarafından yer alabileceklerdir. Kredi vermeye kimlerin yetkili olduğu ise 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde düzenlenmiş olup maddeye göre mevduat bankaları, katılım bankaları ve kalkınma ve yatırım bankaları kredi vermeye yetkilidir.

HUKUKİ NİTELİK VE ŞEKİL

Yukarıda izah ettiğimiz üzere tüketici kredisi sözleşmelerinde kredi veren, tüketiciye faiz karşılığında paranın belirli bir süre kullanım hakkını vermektedir. Bu yönüyle tüketici kredisi sözleşmesi, esaslı unsuru tüketim ödüncü olan tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. (KILIÇOĞLU Profesör Doktor Ahmet M., Borçlar Hukuku Özel Hükümler,Turhan Kitapevi, Genişletilmiş 5. Bası, Ankara 2023, syf.386)  Dolayısıyla TKHK’nın 83. maddesinde yer alan atıf gereği tüketici kredisi sözleşmelerine ilişkin TKHK’da hüküm bulunmayan durumlarda TBK’nın 386 vd. maddelerinde düzenlenen tüketim ödüncüne ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır.

Tüketim ödüncü sözleşmelerinin kuruluş şeklinden farklı olarak tüketici kredisi sözleşmelerinin geçerli olabilmesi TKHK’nın 22/3. maddesine gereği yazılı olarak yapılmasına bağlıdır. Ne var ki kanun koyucu geçerlilik şartını ileri sürebilme hakkını yalnızca tüketiciye vermiştir. (GÜLETEKİN, Araştırma Görevlisi Esra,6502 Sayılı Kanun Kapsamında Tüketici Kredi Sözleşmelerinde Tarafların Hak Ve Borçları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXIX, Sayı 4, syf.390)  Bu durumda sözleşmenin sözlü olarak akdedilmesi halinde kredi veren, TTK’nın 22/3. maddesinde düzenlenen geçerlilik şartını ileri süremeyecektir.

Tüketici kredi sözleşmelerinin muhteviyatına ilişkin zorunlu unsurlar TKHK’nın 31/4. maddesine göre yönetmelikle düzenlenecektir. Yönetmeliğin 10,11 ve 12. maddesinde düzenlenen sözleşmenin zorunlu içeriği ile ilgili hükümler belirli süreli ve belirsiz süreli tüketici kredisi sözleşmelerine göre farklılık göstermektedir. Zorunlu içerikler içerisinde kredi verenin bilgilendirme yükümlülüğü ve yazılı şekil şartının ayrıntısını oluşturan punto büyüklüğü gibi düzenlemeler mevcuttur.

Zorunlu içeriğe uyulmamasının yaptırımı ise TKHK'nın 4/1. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre, sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının eksik olması sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyecek, bu eksiklik kredi veren tarafından derhal giderilecektir. Ancak sözleşmede bulunması gereken bazı zorunlu unsurların eksik olması, daha ağır yaptırımlara tabi tutulmuş olup, bu yaptırımlar aşağıda ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

KREDİ VERENİN BİLGİLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Rekabetin sekteye uğramasını ve tüketicilerin bilinçsiz bir şekilde aşırı borçlanmasını önlemek için tüketicinin hem sözleşme öncesinde hem sözleşmenin akdedilme aşamasında hem de sözleşme sonrasında bilgilendirilmesi zorunludur.  Tüketici, nasıl ki ev veya araba almak istediğinde farklı seçenekleri karşılaştırarak kendisi için en uygun mal veya hizmeti seçiyorsa, çeşitli tüketici kredi teklifleri arasında da kendisi için en uygun sözleşmeyi seçebilmelidir. Bu nedenle, kredi verenlerin tüketicileri kredi tekliflerinin ayrıntıları hakkında bilgilendirmesi kanunen zorunludur. (BAYSAL, syf.295) Bu zorunluluk tüketici kredisi sözleşmesinin taraflarından olan tüketicinin, mesleki ve ticari amaçlarla hareket etmeyen kişi olması özelliğinden dolayı kredi verenlere nispeten daha zayıf ve bilgisiz durumda olmalarının bir sonucudur. Tüketiciler ile kredi verenler arasındaki bu dengesizliğin giderilmesi için kanun koyucu TKHK’nın 23. maddesinde kredi verenin ön bilgilendirme yükümlülüğünü düzenlemiştir. TKHK’nın 23. maddesinde yer alan kredi verenin ön bilgilendirme yükümlülüğünü düzenleyen hükmün ratio legis’i, tüketici kredisi sözleşmesinin kurulması aşamasından önce tüketicinin, sözleşmenin kendisi açısından doğuracağı hukuki sonuçları bir kez daha düşünmesini sağlamaktır. Aşağıda kredi verenin tüketiciyi bilgilendirme yükümlüğünün kapsamı yükümlülüğün yerine getirilmesi gereken zaman tasnifiyle ele alınacaktır.

SÖZLEŞME ÖNCESİ BİLGİLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

TKHK’nın 23. maddesine göre kredi verenin, teklifin konusu olan kredi sözleşmesinin şartlarını ihtiva eden ön bilgilendirme formunu sözleşmenin kurulmasından makul bir süre önce tüketiciye vermesi zorunlu tutulmuştur.

Tüketiciye verilecek sözleşme öncesi bilgi formunda, sözleşmenin kurulması ve sonrasındaki bilgilendirme yükümlülüğünde olduğu gibi, tüketicinin ödeyeceği toplam kredi tutarı, akdi faiz ve efektif faiz oranlarının, yönetmeliğin 6. ve 7. maddelerine uygun olarak yer alması zorunludur. Yönetmeliğin 6. ve 7. maddesinde kredi verenin sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün içeriği belirsiz ve belirli süreli tüketici kredi sözleşmeleri için ayrı ayrı düzenlenmiş olup mezkur düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü ile tüketicinin kredi kullanma konusundaki karar verme iradesini olabildiğince güçlendirmeye çalışmıştır. Örneğin yönetmeliğin 6/g.maddesine göre “bilgi formunda tüketicinin talep ettiği kredi tutarı ve süresi esas alınarak kredi verenenin uygulamakta olduğu akdi faiz oranına göre hazırlanacak ve formun eki olarak verilebilecek örnek ödeme planı”nın hazırlanmasının zorunlu tutulması kredi teklifinin tüketici tarafından mukayese edilebilir hale getirilmesi amaçlandığı izahtan varestedir.

TKHK'nın 23. maddesinde bilgilendirme yükümlülüğün zamanı için öngörülen “sözleşmenin kurulmasından makul süre önce” ifadesinin ne anlama geldiği kanunda ve yönetmelikte açıklanmamıştır. Ancak doktrinde bazı düşünürler, eski TKHK’nın konut finansmanı ile ilgili 10/b maddesinde yer alan, konut finansmanı sözleşmesinden en az bir gün önce yapılması zorunlu olan ön bilgilendirme şartını ve yürürlükteki TKHK’nın 40. maddesinde ön ödemeli satış sözleşmeleri ile 50. maddesinde devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri için öngörülen ve tüketiciye yapılacak ön bilgilendirmenin sözleşmeden bir gün önce yapılmasını zorunlu tutan hükümlerini öne sürerek, tüketici kredisi sözleşmelerinde de ön bilgilendirmenin sözleşmenin imzalanmasından bir gün önce yapılması gerektiğini savunmaktadır. (CANER, Mustafa Doğukan “Son Değişiklikleriyle 6502 Sayılı Kanun Kapsamında Tüketici Kredisi Sözleşmeleri, Ankara Barosu Dergisi 81,no.4 (Cumhuriyet 100. Yıl Özel Sayısı, Ekim 2023) syf.259)

Öğretideki diğer düşünürlere göre ise makul sürenin belirlenmesini ölçütü tüketicinin diğer kredi verenlerin tekliflerini de değerlendirmek istediği bir durumda bunun için gerekli olan makul süre anlaşılmalıdır. (ATAMER, syf.71)  Profesör Doktor Yeşim M. Atamer’in görüşüne göre ise tüketici kredileri açısından 3-4 günlük süre tüketicinin teklifleri başka bankalardan gelen tekliflerle karşılaştırabilmesi için yeterli olabilecektir. (ATAMER, syf.72)

Kredi verenler tarafından ön bilgilendirme şartının yerine getirilmemiş olmasının yaptırımı TKHK’nın 4/1-f. maddesinde öngörülmüştür. Buna göre ön bilgilendirme şartına uyulmadan imzalanan tüketici kredisi sözleşmelerindeki bu eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyecek, kredi verenler tarafından derhal giderilecektir. Ön bilgilendirme yapılmamasının taraflar arasında tezahür eden yaptırımı bu olmakla birlikte TKHK’nın 77. maddesinde bu hususta ayrıca idari para cezası öngörülmüştür.

SÖZLEŞME AŞAMASINDA VE SÖZLEŞMENİN KURULMASINDAN SONRAKİ AŞAMADA BİLGİLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Sözleşmenin kurulması aşamasındaki bilgilendirme yükümlülüğünün kanuni dayanağı TKHK’nın 31/4. maddesi olup bu aşamalardaki bilgilendirmeler tüketici kredisi sözleşmelerinin muhteviyatı ile ilgilidir. TKHK’nın 31/4. maddesine göre sözleşmenin zorunlu içeriği ile ilgili hususlar yönetmelikle düzenlenecektir. Yönetmeliğin 11. maddesinde belirli süreli 12. maddesinde ise belirsiz süreli tüketici kredisi sözleşmelerinin ihtiva etmesi gereken zorunlu unsurlar düzenlenmiştir. Yukarıda ön bilgilendirme yükümlülüğünün ihlali durumunda geçerli olan TKHK 4/1. madde hükmü sözleşmenin zorunlu içeriği hususlarına da tatbik edilecek, buna göre bilgilendirmeler en az 12 punto büyüklüğünde, anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenecek ayrıca bu içeriklerin bir nüshası da kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilecektir. Bu hususlarda herhangi bir eksiklik bulunması halinde ise kredi veren bu eksikliği hemen giderecektir.

Kredi verenin, sözleşme aşamasında ve sonrasında bilgilendirme yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde uygulanacak yaptırımlar, (TKHK) 4/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre kredi veren, bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmezse, bu durum TKHK'nın 5. maddesi kapsamında haksız şart denetimine tabi tutulacak; bilgilendirme yükümlülüğünü kasıtlı olarak tüketiciyi aldatmak amacıyla ihlal etmişse, bu durumda hükümsüzlük yaptırımı devreye girecektir.

Buna ek olarak, yönetmeliğin 11. ve 12. maddeleri, sözleşmede bulunması gereken bazı önemli hususların eksik olması durumunda daha ağır yaptırımlar öngörmektedir. Bu tür yaptırımlardan biri de TKHK'nın 25/2. maddesinde düzenlenmiştir. Mezkûr madde hükmünün 1. cümlesinde “tüketici kredisi sözleşmelerinde, akdî faiz, efektif yıllık faiz veya kredinin toplam maliyetinin yer almaması durumunda, kredi tutarı faizsiz olarak sözleşme süresinin sonuna kadar kullanılır.” şeklinde medeni hukuk cezası diye nitelendirebileceğimiz bir yaptırım öngörülmüştür. (CANER, syf.262; BAYSAL, syf.300) Tüketici kredi sözleşmelerinde kredinin toplam maliyetinin yer almamasının kredinin tüketici tarafından faizsiz olarak kullanılması gibi ağır bir yaptırıma tabi tutulmasının sebebi, kredinin toplam maliyetinin sözleşmede yer almasının tüketicinin krediyi geri iade yükümlülüğünün kapsamının tespit edilebilmesi için vazgeçilmez olmasıdır. Yine efektif faiz ve yıllık faiz oranı tüketicinin kredi teklifini diğer tekliflerle karşılaştırabilmesi açısından oldukça önem arz etmektedir. Zira efektif faiz oranı, yönetmeliğin 4. maddesine göre, kredinin toplam maliyetinin yıllık yüzde değeri olarak hesaplanır. Bu hesaplama, tahsis ücreti, sigorta bedeli gibi masrafları da içerir. Akdi faiz oranından farklı olarak efektif faiz oranı, tüketicinin krediyi geri ödeyeceği toplam tutarı kesin ve net bir şekilde belirler. Bu özellikleri dolayısıyla akdi faiz ve efektif faiz oranı ile kredinin toplam maliyeti hususlarının sözleşmede gösterilmemesi tüketicinin bilgilendirilmesi yükümlülüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi anlamına geleceğinden TKHK’nın 25/2. maddesi, kredi veren aleyhine kredinin ivazsız olarak kullandırılması gibi ağır bir müeyyide öngörmüştür.

Yukarıda açıkladığımız üzere masraf ve komisyon miktarlarını da ihtiva ettiğinden efektif faiz oranı, her zaman akdi faiz oranından daha yüksek olacaktır. Ne var ki kredi verenler tüketiciyi cezbetmek amacıyla tüketicinin masraflar dahil iade etmesi gereken kredi miktarını gösteren efektif faiz oranını, akdi faiz oranından daha düşük gösterme yoluna başvurmaktadır. Tüketiciyi düşük faizli geri ödeme imkânı sunduğu konusunda aldatarak yüksek faiz getirisi elde etmek isteyen kredi verenlerin başvurduğu bu yöntem, sözleşmenin kurulması sırasında tüketicinin bilgilendirilmesi yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmekte ve bu hukuka aykırılığın yaptırımı da yine TKHK’nın 25/2. Maddesinin 2. ve 3. cümlesinde düzenlenmektedir. TKHK’nın 25/2-3. Maddesine göre, tüketici kredisi sözleşmelerinde efektif faiz oranının, akdi faiz oranından daha düşük gösterilmesi halinde yüksek gösterilen akdi faiz oranı, efektif faiz oranına göre düşürülecek ve yeni bir ödeme planı düzenlenecektir. Konuyu madde gerekçesinde yer alan bir örnekle açıklamak gerekirse; gerçekte akdi faiz oranı %15 ve masraf ve komisyonlarla birlikte efektif faiz oranı %25 olan 100.000,00-TL miktarındaki bir kredinin efektif faiz oranının sözleşmede %20 olarak gösterilmesi durumunda tüketici, masraf, komisyon ve akdi faiz de dahil olmak üzere toplamda %20 efektif faiz oranına göre hesaplanan 120.000,00- TL geri ödeme gerçekleştirilecektir. Verdiğimiz örnekte %10’luk miktar masraf olduğundan (%25-%15) akdi faiz oranı da %10’a düşmüş olacak ve tüketici akdi faizi %10 olan 100.000,00-TL miktarında kredi kullanmış olacaktır. (TKHK 25/2 gerekçesinde yer alan detaylı açıklamalar için bkz. https://app.e-uyar.com/gerekce/index/6137e421-cf27-4000-b74d-7afee6995be4)

TÜKETİCİNİN CAYMA HAKKI

İlk kez 2008/48 Sayılı Tüketici Kredisi Yönergesi ile mevzuatımıza dahil olan cayma hakkı, yoğun reklamlara maruz kalarak ihtiyacı olmadığı halde kredi sözleşmesi imzalayan tüketiciye son bir düşünme imkânı veren bir hukuk müessesidir. (ATAMER, syf.62) Tüketiciye, kredi sözleşmesi akdetmesine rağmen diğer kredi tekliflerini değerlendirme imkânı veren cayma hakkı, TKHK’nın 24. maddesinde düzenlenmiş olup maddeye göre tüketici, herhangi bir gerekçe göstermeden yahut cezai şart ödemeden 14 gün içinde kredi sözleşmesinden cayabilecektir. Cayma hakkının kullanılabilmesi için öngörülen 14 günlük sürenin başlangıcı, yönetmeliğin 24/2. maddesinde düzenlenmiş olup maddeye göre, süre sözleşmenin kurulmasıyla başlayacak, sözleşmenin bir örneği yazılı olarak ya da kalıcı veri saklayıcıyla tüketiciye sözleşmenin kurulmasından sonra verilmişse, bu süre tüketicinin sözleşme örneğini edindiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.

Tüketiciyi 14 günlük cayma hakkı bulunduğu konusunda bilgilendirdiğini ispat yükü kredi verenin üzerinde olmakla birlikte bu bilgilendirme yükümlülüğüne uymamanın borçlar hukuku bağlamında bir yaptırımı kanunda yahut yönetmelikte düzenlenmemiştir. Bununla birlikte tüketiciye cayma hakkını kullanabileceğine dair bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumlarda tüketici kendisine son bir düşünme imkânı veren bu haktan haberdar olmayacağından 14 günlük süre bildirim yapılmadığı sürece başlamayacaktır. Zira Yönetmeliğin 24/2. maddesi, cayma hakkı süresinin tüketicinin sözleşme örneğini teslim aldığı anda başlayacağını öngörmekte, sözleşme içeriğinde cayma hakkına ilişkin bilgilendirmenin yer almasının zorunlu unsurlar arasında bulunması nedeniyle, bu bilgilendirmenin sözleşmede yer almaması durumunda 14 günlük sürenin başlamayacağı doktrinde kabul edilmektedir. Bununla birlikte cayma hakkı hususundaki ihlallere ilişkin TKHK’nın 77/3. Maddesinde idari para cezası öngörülmüştür.

Cayma hakkına ilişkin üst süre mevzuatta bulunmadığında buna ilişkin öğretide çeşitli görüşler mevcuttur. Öğretide bazı düşünürler kanun koyucunun üst süre sınırına bilerek yer vermediğini öne sürerek cayma hakkına ilişkin bilgilendirmenin yapılmadığı durumlarda 14 günlük sürenin hiçbir zaman başlamayacağını öne sürmektedir. Doktrindeki bir başka görüş ise cayma hakkının kullanılmasındaki üst sınırın TKHK’nın 47/6. Maddesinin kıyaslanması ile 1 yıl olarak kabul etmektedir. Baysal’ın görüşüne göre ise mevzuatta cayma hakkına ilişkin bir sınır bulunmamasına rağmen kıyas yoluyla tüketici aleyhine böyle bir sınırlama getirilmemelidir. Bununla birlikte Baysal, bu sınırsız cayma hakkı kullanımı hakkın kötüye kullanımı olarak nitelendirilebilmesi durumlarından TMK’nın 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralının uygulanması gerektiğini savunmaktadır. (BAYSAL, syf. 308)

Cayma hakkının nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin düzenleme yalnızca yönetmeliğin 24/3. maddesinde bulunmaktadır. Mezkûr maddeye göre cayma hakkı, buna ilişkin bildirimin cayma hakkı süresi içerisinde yazılı olarak veya kalıcı veri sağlayıcısı ile kredi verene yöneltilmiş olması yeterlidir. Yönetmelikte yer alan bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere cayma hakkının sonuç doğurması için önerilene varması gerekmez. Bu noktada önemle belirtmek isteriz ki yönetmelikte düzenlenen cayma hakkı bildirime ilişkin şekil geçerlilik değil ispat şeklidir. Zira cayma hakkının kullanım şekline ilişkin kanunda bir düzenleme bulunmadığından yönetmelikle geçerlilik şekli öngörülmesi normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil edecektir. Bununla birlikte TKHK’nın 24/2. Maddesine getirilen 24.03.2023 tarihli ek cümleye göre cayma hakkı süresi içerisinde kredi borcunun tamamının erken ödenmesi halinde herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın cayma hakkının kullanıldığı kabul edilecektir.

Cayma hakkının kullanılması varması gerekli olmayan bozucu yenilik doğuran bir hak olduğundan geçmişe yönelik etki doğurur. (CANER, syf.267 ) Tüketici krediyi kullanmamışsa cayma hakkının kullanımı ile artık kredinin iadesinden söz edilemeyecektir. Tüketiciye kullandırılması planlanan kredi miktarının yanında üçüncü kişilere ödenmiş olan vergi yahut masraf gibi kalemler de cayma hakkının kullanılması ile artık tüketiciden talep edilemeyecektir. Krediyi kullandıktan sonra cayma beyanından bulunan tüketici, bu beyanını tüketiciye gönderdikten sonraki 30 gün içinde anaparayı ve işlemiş faizini kredi verene ödemekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmediği taktirde tüketici temerrüde düşmeden cayma hakkını kullanmaktan vazgeçmiş sayılmakta ve sözleşme kaldığı yerden ödeme planına göre devam etmektedir. Kredinin kullanılmasından sonraki cayma durumlarında kredi iadesinin kapsamında yalnızca anapara, akdi faiz ve kamu kurum ve kuruluşuna ya da üçüncü kişilere ödenmiş olan bedeller bulunmakta olup bunların dışına kalan hiçbir masraf tüketiciden tahsil edilemez; edilmişse anaparanın ve faizin tahsil edildiği tarihten itibaren yedi gün içinde iade edilmesi gerekir. (CANER, syf.267)

ERKEN ÖDEME VE MUACCELİYET KOŞULLARI

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 96. maddesinde borçluya, borcun erken ifa edilmesinden sonra herhangi bir indirim hakkı tanınmamıştır. Bu genel düzenlemelerin kredi veren karşısında daha zayıf durumda bulunan tüketicileri korumaya yeterli olmadığı düşüncesiyle kanun koyucu, TKHK’nın 27. maddesinde tüketici kredilerinin taksitlerinin yahut tamamının erken ödenmesi durumunda tüketiciye, indirim talep etme hakkı getirmiştir. (ATAMER,167)

TKHK’nın 27. maddesinde tüketici, “vadesi gelmemiş bir veya birden çok taksit ödemesinde bulunabilir veya kredi borcunun tamamını erken ödeyebilir. Bu hâllerde kredi veren, erken ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve diğer maliyet unsurlarına ilişkin indirim yapmakla yükümlüdür.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere erken ödeme yalnızca kredi tutarının tamamı için değil fazladan ödenen taksitler için de söz konusudur. Erken ödeme durumunda tüketici, fiilen ödeme yaptığı tarihe kadar olan anapara ve faiz borcundan sorumlu olup ileriye dönük faiz veya masraf ödemesi yapmak durumunda değildir. Erken ödeme miktarı geçmiş anapara, faiz ve masraf borcu ile geriye kalan ve ileride ödenmesi planlanan anapara borcunu tamamını karşılıyorsa artık kredi borcu son bulacaktır. Yapılan erken ödeme gelecekte ödenmesi planlanan anapara borcunun tamamının karşılamaya yetmiyorsa, faiz yalnızca geriye kalan anapara borcu için hesaplanacaktır. (ATAMER, syf.172; Erken ödeme durumunda indirim miktarı ve hesaplanma yöntemi hakkında çok sayıda örnek ve açıklamalar için bkz. Tüketici Kredisi Yönetmeli EK-3, EK-4)

Kanun koyucu, tüketiciyi koruma altına almak amacıyla getirdiği fevkalade düzenlemelerle, tüketicinin borcunun muaccel hale gelmesi açısından da oldukça koruyucu şartlar öngörmüştür. Tüketicinin kredi taksitlerinin tamamının muaccel hale gelmesi, başka bir deyişle kredi verenin, tüketiciden sadece ödenmeyen taksitleri değil ödeme planında yer alan bütün taksitleri talep edilebilmesi için TKHK’nın 28. maddesinde yer alan şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan ilki tüketicinin taksitleri ödemede gecikmesi durumunda kredi borcunun tamamının talep edilebileceğine ilişkin sözleşmede hüküm bulunması ve bu temerrüt hükmü hakkında tüketicinin gerek ön bilgilendirme formunda gerekse imzalanan sözleşme metninde bilgilendirilmiş olmasıdır. (ATAMER, syf. 197) Muacceliyetin ikinci şartı ise kredi verenin kredi sözleşmesinde taahhüt ettiği bütün edimleri yerine getirmiş olmasıdır. Zira kredi veren kendi borcunu ifa etmediği sürece tüketiciyi temerrüde düşüremez. Kredi verenin tüketiciden borcun tamamını talep edebilmesinin en radikal diyebileceğimiz şartı ise tüketicinin yalnızca bir değil üst üste iki taksiti ödemede gecikmiş olmasıdır. Bu durumda, bir taksitin ödenmemesi ancak takip eden taksitin ödenmesi halinde, tüketici borcun tamamı için temerrüde düşmüş sayılmayacaktır. Esasen bu şart, tüketicinin gerçekten ödeme güçlüğüne düştüğünün saptanması için öngörülmüş olup üst üste iki taksiti vade tarihinde ödeyemeyen tüketicinin, diğer taksitleri de ödeyemeyeceği varsayımını güçlendirmek için getirilmiştir. Bütün bu şartların yanında kredi verenin tüketiciye muacceliyet ihbarında bulunarak borcun ödenmesi için 30 günlük süre vermesi gerekmektedir. Verilen süre içerisinde ödenmeyen taksitler temerrüt faizleri ile ödenirse gelecekte ödenmesi planlanan borç muacceliyet kazanamayacaktır. (BAYSAL, syf.319) Muacceliyet şartlarının gerçekleşmesi durumunda kredi veren, henüz vadesi gelmeyen taksitleri de tüketiciden tahsil edeceğinden bu durumda bir nevi kanundan kaynaklanan zorunlu bir erken ödeme söz konusu olmaktadır. Tüketicinin erken ödeme yapması durumunda kredi verenin indirim yapma zorunluluğuna ilişkin TKHK’nın 27. maddesinde yer alan düzenlemeden daha sert bir yaklaşım içeren TKHK’nın 28. Maddesi; muaccel hale getirilen taksitlerin hesaplanmasında faiz, komisyon ve benzeri masrafların dikkate alınmayacağını hüküm altına almıştır.

FAİZ ORANININ VE SÖZLEŞMENİN SONRADAN DEĞİŞTİRİLMESİ

Faiz, para borçlarında kredi verenin ödünç olarak verdiği paradan bir süre mahrum kalması nedeniyle vadeye kadar iade edilmesi gereken bir karşılığı ifade eder. Faiz, genel borçlar hukuku bağlamında asıl alacağa bağlı feri bir hak olmakla birlikte tüketici kredi sözleşmelerinde faiz, sözleşmenin asli edimini oluşturur.

Tüketici kredisi sözleşmelerinin esaslı unsurlarından olan faiz oranı konusunda TKHK’da özel bir sınırlama söz konusu değildir. Dolayısıyla taraflar TBK’nın 88 ve 120. maddelerinde yer alan sınırlar dahilinde faiz oranını dilediği gibi kararlaştırabileceklerdir. (CANER, syf. 270) Faiz oranının sözleşmenin imzalanmasından sonra değiştirilebilmesinin şartları belirli süreli ve belirsiz süreli tüketici kredi sözleşmelerinde değişiklik göstermektedir. TKHK’nın 25/1. maddesine göre belirli süreli kredi sözleşmelerinde ödemenin gerçekleşeceği süre öngörülebilir olduğundan faiz oranı sabit olarak belirlenecektir. Bu düzenleme ile kanun koyucu, belirli süreli kredi sözleşmelerinde tüketicinin yüksek faiz riskine karşı korumayı amaçlamıştır. Belirli süreli sözleşmelerde faizin değiştirilmesini yasaklayan bu hükmü bükmek amacıyla kredi verenler, tüketicinin bilgisi dışında tüketici adına kredili mevduat hesabı açarak belirli süreli kredi sözleşmelerinde yer alan sabit oranlı faiz sebebiyle elde edemediği getiriyi, yüksek faizli kredili mevduat hesapları üzerinden sağlama yoluna başvurabilmektedir. (BAYSAL, syf.313) Kredi verenlerin bu tür kanunu bükme girişimlerini bertaraf etmek için kanun koyucu TKHK’nın 31/2. maddesinde “tüketicinin açık talimatı olmaksızın, belirli süreli kredi sözleşmesi ile ilişkili mevduat sözleşmesi yapılamaz” hükmünü düzenlemiştir.

Belirsiz süreli kredi sözleşmelerinde ise durum farklılık göstermektedir. TKHK’nın 26/2. Maddesinde belirsiz süreli kredi sözleşmelerinin artırılabilmesine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Maddeye göre belirsiz sürekli kredi sözleşmelerinde faiz oranında değişiklik yapılmadan 30 gün önce tüketiciye yazılı yahut kalıcı veri saklayıcısı ile bildirim yapılması zorunludur. Kanun koyucu madde hükmünde bu bildirimin içeriği ile ilgili ayrıntıları da düzenlemiş, tüketiciye yapılacak olan bildirimde, yeni faiz oranının uygulanmaya başlanmasıyla taksitlerin sayısı, miktarı ve aralıkları ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer verilmesini de zorunlu tutmuştur. Kendisine faiz değişikliği hakkında bildirim yapılan tüketici dilerse TKHK’nın 27. Maddesine göre sözleşmeyi feshedebileceği gibi borcun tamamını da ödeyebilir. Tüketici, kendisine yapılan bildirimden itibaren 60 gün içinde borcun tamamını öderse yahut kredi kullanmaya son verirse artık faiz artışından etkilenmeyecektir.

Tüketici kredisi sözleşmelerinin faiz dışındaki hükümlerinin tüketici aleyhine değiştirilmeyeceği TKHK’nın 4. Maddesinde düzenlenmiştir. Mezkûr maddede yer alan sözleşmelerin değiştirilemeyeceğine ilişkin genel yasak; TKHK’nın 26/1. maddesinde belirli süreli kredi sözleşmesi hakkında da tekrarlanmıştır. TKHK’nın 26/1. maddesine göre belirli süreli tüketici kredisi sözleşmelerinin şartları, tüketici aleyhine değiştirilemeyecektir. Bununla birlikte belirsiz süreli tüketici kredisi sözleşmelerinin faiz dışındaki hükümleri yönetmeliğin 13. maddesinde yer alan usulde değiştirilebilecektir. Buna göre kredi veren sözleşmenin faiz oranı dışındaki hükümlerini değiştirebilmesi için, değişikliğin yürürlüğe girmesinden otuz gün önce tüketiciye, yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile bildirmesi zorunludur. Tüketicinin değişikliği kabul etmemesi halinde sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır. (CANER, syf.275)

KREDİ SİGORTASI

Hastalık ölüm gibi sebepler dolayısıyla kredinin iade edilememe tehlikesinin önüne geçmek amacıyla kredinin sigortalanması mümkündür. Ancak kredi verenler kredi sigortasını, krediyi teminat altına almak amacının dışına çıkararak tüketicileri kendi iştirakleri aracılığıyla sigorta yapmaya zorlamakta ve bu şekilde kredi sözleşmelerinden ek bir menfaat elde etmektedirler.  Kanun koyucu, tüketiciye kredi kullanımı sırasında ek masraf yükleyen ve kredi verenlerin, tüketici kredisini kendi iştirakleri aracılığıyla sigortalanma şartına bağlamasıyla ortaya çıkan bu haksızlığı önlemek amacıyla, TKHK’nın 29. maddesini getirmiştir. Buna göre, kredi verenler, tüketicinin yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık bir talebi bulunmadıkça kredi bağlantılı sigorta yaptıramayacaktır. Tüketiciyi korumayı amaçlayan bu düzenleme bir anlamda tüketicinin aleyhine gibi görünebilir. Zira tüketici hiçbir şekilde sigorta yaptırmayarak kredi borcunun ödenmemesi sonucunda ortaya çıkacak riskler karşısında teminatsız kalmaktadır. Bu dengesizliği eşitlemek isteyen kanun koyucu kanununun 29/1. maddesinin ikinci cümlesinde “kredi veren kredi bağlantılı sigorta içermeyen bir sözleşmeyi de tüketiciye teklif etmek koşuluyla kredi bağlantılı sigorta yaptırılmasını içeren bir kredi sözleşmesini tüketiciye sunabilir” düzenlemesini getirmiştir. Buna göre kredi veren, kredi bağlantısız bir sigorta sözleşmesi içeren kredi sözleşmesi ile kredi bağlantılı sigorta sözleşmesi içeren kredi teklifini tüketiciye sunabilecek, tüketici bu iki tekliften birini kabul edebilecektir. Bu şekilde getirilen düzenlemeyle hem tüketicinin zorlanması engellenecek hem de sigortanın tüketiciyi koruyan teminat işlevi etkinleştirilerek tüketicinin sigorta yaptırması teşvik edilecektir.

Kanunun 29. Maddesinin ikinci fıkrasına göre tüketicinin başka bir sigorta şirketinden sağladığı teminatın, koşulları değiştirilmeksizin kredi veren tarafından kabul edilmesi zorunludur meğerki kredinin kalan borç tutarıyla ve kredinin vadesi ile uyumlu olsun. Yönetmeliğin 26. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrasında yer alan düzenlemelerde göz önüne alındığında gerek kredi verenin gerekse tüketicinin kredi verene götürdüğü sigorta sözleşmesinin kredi konusu ile uyumlu olması zorunlu olup kredi ilişkin aynı teminatı içeren birden fazla sigorta yahut kredi tutarını aşan sigorta yapılamayacaktır. Nihayet TKHK’nın 29. maddesine eklenen ek fıkra gereği kredi verenler tüketicisi kredisini paket adı altında yan finansal ürün ve hizmetn de kullanılması şartına bağlayamayacaktır. (CANER, syf.280-285)

SONUÇ

Tüketici kredisi sözleşmeleri, içerisinde tüketim ödüncü unsurunu barındıran tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Kredi verenin borcu belirli bir meblağ kullandırma iken tüketicinin borcu ise faiz veya benzeri bir menfaat ile birlikte kullandığı krediyi kredi verene iade etmektir. Eğer sözleşmede kredi veren lehine kararlaştırılmış bir faiz yahut faiz benzeri bir menfaat bulunmuyorsa bu durumda TBK’nın 386.vd. maddelerinde düzenlenen tüketim ödüncü sözleşmesi kurulmuş sayılabilecektir.

Tüketici kredisi sözleşmeleri gerek kuruluşu gerek sözleşmenin ifa edilmesi gerekse sözleşmenin ifa edildikten sonraki aşamalarında genel kredi sözleşmelerinde oldukça farklı bir düzenlemeye tabiidir.

Tüketiciler, kredi kullanma hususunda yeterince bilgi sahibi olmadıklarından kanun koyucu, TKHK hükümleri ile tüketicinin kredi kullanırken birçok defa düşünmesini sağlamayı amaçlamıştır. Tüketici ile kredi verenler arasındaki bu dengesizlik sebebiyle, tüketicinin mal varlığının bilinçsizce azalmaması ve piyasadaki rekabet ortamının sekteye uğramaması amacıyla kanun koyucu ilk olarak kredi kullanılmasından önce tüketicinin bilgilendirilmesi gerektiğini öngörmüştür.

Tüketici kredisi sözleşmesinin kurulmasından önce tüketicinin bilgilendirilmesi zorunlu olup bu bilgilendirilmenin yapılmaması durumunda TKHK’nın 4. maddesinde göre kredi verenin bu eksikliği derhal gidermesi gerekecektir.

Yine sözleşmenin ifa aşamasında tüketici kredi sözleşmelerinin içerisinde bazı hususların bulunması zorunlu olup bu hususların bulunmaması durumunda kredi veren aleyhine tüketicinin krediyi faizsiz olarak kullanması gibi çok ağır bir yaptırım öngörülmüştür. Buna göre tüketici kredisi sözleşmelerinde, akdî faiz, efektif yıllık faiz veya kredinin toplam maliyetinin yer almaması durumunda tüketici, kredi tutarı faizsiz olarak sözleşme süresinin sonuna kadar kullanacaktır. Yine TKHK’nın 25/2-3. maddesine göre, tüketici kredisi sözleşmelerinde efektif faiz oranının, akdi faiz oranından daha düşük gösterilmesi halinde yüksek gösterilen akdi faiz oranı, efektif faiz oranına göre düşürülecek ve yeni bir ödeme planı düzenlenecektir.

Tüketicinin tacir sıfatına haiz olan kredi verenler karşısında koruyan bir başka tüketici hukuku müessesesi ise tüketicinin cayma hakkıdır. Tüketiciye, kredi sözleşmesi akdetmesine rağmen diğer kredi tekliflerini değerlendirme imkânı veren cayma hakkı, TKHK’nın 24. maddesinde düzenlenmiş olup maddeye göre tüketici, herhangi bir gerekçe göstermeden yahut cezai şart ödemeden 14 gün içinde kredi sözleşmesinden cayabilecektir. Buradaki cayma hakkının kullanımı önerilerine varması gerekmez. Buna göre cayma hakkının hukuki sonuçlarını doğurması için cayma hakkının kullanıldığına dair irade beyanının kredi verene yöneltilmesi yeterlidir. Nihayet 14 günlük cayma hakkı süresi içerisinde kredi borcunun tamamının ödenmesi durumunda cayma hakkının kullanıldığı kabul edilecek ve kredi veren bu meblağ için herhangi bir faiz talep edemeyecektir.

Tüketici kredisi sözleşmelerini genel kredi sözleşmelerinden ayıran en büyük fark muacceliyet koşuludur. Buna göre kredi verenin tüketiciden kredi borcunun tamamını talep edebilmesi için öncelikle bu hususta kredi sözleşmesinde bir hüküm bulunması ve bu hüküm hakkında tüketicinin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Şartlardan ikincisi ise kredi borcunun tamamını tüketiciden talep etmek isteyen kredi verenin öncelikli olarak kredi sözleşmesindeki kendi edimini yerine getirmesi gerekir. Bununla birlikte tüketicinin temerrüde düşmüş sayılabilmesi için üst üste iki taksitin ödenmemiş olması gerekir. Bu şartların sağlanmasından sonra kredi verenin tüketiciye 30 günlük muacceliyet ihbarında bulunması ile kredi borcunun tamamı tüketiciden talep edilebilecektir.

Belirli süreli tüketici kredisi sözleşmelerinde faiz oranının sonradan değiştirilmesi mümkün değildir. Belirsiz süreli tüketici sözleşmelerinde ise faiz oranının değiştirilmesi değişiklik yapılmadan 30 gün önce tüketiciye yazılı yahut kalıcı veri saklayıcısı ile bildirim yapılması ile mümkündür. Kanun koyucu TKHK’nın 26. maddesinde bu bildirimin içeriği ile ilgili ayrıntıları da düzenlemiş, tüketiciye yapılacak olan bildirimde, yeni faiz oranının uygulanmaya başlanmasıyla taksitlerin sayısı, miktarı ve aralıkları ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer verilmesini de zorunlu tutmuştur. Kendisine faiz değişikliği hakkında bildirim yapılan tüketici dilerse sözleşmeyi feshedebileceği gibi borcun tamamını da ödeyebilir. Tüketici, kendisine yapılan bildirimden itibaren 60 gün içinde borcun tamamını öderse yahut kredi kullanmaya son verirse artık faiz artışından etkilenmeyecektir.

Kredi veren, tüketici kredisi ile bağlantılı sigorta yapabilmesi tüketicinin bu konudaki açık bir talebinin olmasına bağlıdır. Bununla birlikte kredi veren, kredi bağlantısız bir sigorta sözleşmesi içeren kredi sözleşmesi ile kredi bağlantılı sigorta sözleşmesi içermeyen kredi teklifini tüketiciye sunabilecek, tüketici bu iki tekliften birini kabul edebilecektir. Nihayet tüketicinin başka bir sigorta şirketinden sağladığı teminatın kredinin kalan borç tutarıyla ve kredinin vadesi ile uyumlu olması halinde kredi veren tarafından şartları değiştirilmeden kabul edilmesi zorunludur.

 

KAYNAKÇA

ATAMER, Profesör Doktor Yeşim M., Kredi ve Diğer Finansman Sözleşmelerinde Tüketicinin Korunması, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2016

BAYSAL, Başak “Tüketici Kredisi” içinde “Yeni Tüketici Hukuku Konferansı”, der. Murat İnceoğlu, İstanbul, Oniki Levha Yayınları, 2015

BOZKURT, Doktora Öğretim Üyesi Tamer, “Ticari İşletme Hukuku” Yetkin Yayınları, Gözden Geçirilmiş ve   Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara 2023

GÜLETEKİN, Araştırma Görevlisi Esra,6502 Sayılı Kanun Kapsamında Tüketici Kredi Sözleşmelerinde Tarafların Hak Ve Borçları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXIX, Sayı 4

KILIÇOĞLU Profesör Doktor Ahmet M., Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, Genişletilmiş 5. Bası, Ankara 2023

YILMAZ, Avukat Yılmaz; KURT Doçent Doktor Ekrem, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna Göre Tüketici Kredisi Sözleşmesinin Kurulması, İstanbul Aydın ÜNİVERSİTESİ hukuk Fakültesi Dergisi, 2018, Cilt IV, Sayı 1