TEMYİZ NEDENLERİNİN GÖSTERİLME ZORUNLULUĞU

Abone Ol

Temyiz, olağan yasa yollarından biridir. Temyiz başvurusu yapılırken bu başvurunun kapsamı ve nedenleri çok iyi bir şekilde gösterilmelidir. Temyiz yasa yolunda bazı hususların dikkate alınması gerekir. Öncelikle temyiz başvurusunun içeriği kesin bir şekilde tespit edilmelidir.

Temyiz başvurusunun içeriği

Temyiz başvurusunun içeriğinde iki husus bulunmak zorundadır (CMK m. 294):[1]

1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

2) Temyiz nedeni ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.

Yukarıda belirtilen koşulların temyiz başvurusunun içeriği açısından sağlanmış olması gerekir.

Burada en önemli koşul temyiz başvurusunda neden gösterme zorunluluğudur.[2] Zaten uygulamada da genel olarak temyiz dilekçelerinde temyiz nedenleri gösterilmektedir.

Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir.

Temyiz dilekçesinde veya daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.

Temyiz nedeninin gösterilmemesi

Temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin bulunmadığı saptanırsa, temyiz istemi reddedilecektir (CMK m. 298).[3]

Temyiz nedeni

5271 sayılı CMK m. 288 hükmünde temyiz nedeni açık bir şekilde gösterilmiştir.[4] Buna göre; temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanmalıdır.

Hukuka aykırılık kavramı

Burada karşımıza hukuka aykırılık kavramı çıkmaktadır.[5] Hukuka aykırılık kavramının iki yönü bulunmaktadır.

1) Bir hukuk kuralının uygulanmaması hukuka aykırılıktır.

2) Bir hukuk kuralının yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.

Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra hukuka aykırılık 3 şekilde karşımıza çıkar:

1) İlgili hukuk kuralının eksik uygulanması,

2) İlgili hukuk yanlış uygulanması,

3) İlgili hukuk hiç uygulanmaması.

Yukarıda belirtilen haller hukuka aykırılığı oluşturur.

Hukuk kuralı kavramı

Hukuk kuralı kavramının kapsamında aşağıda belirtilen unsurlar yer almaktadır:

1) Temel hukuk ilkeleri,

2) Yazılı olan veya olmayan hukuk kuralları,

3) Yargılama hukukuna ilişkin kurallar,

4) Maddi hukuka ilişkin kurallar.

Hukuk kuralı kavramı yukarıda belirtilen hallerin tümünü kapsar.

Temyiz başvurusunun dayanağı

Temyiz başvurusu, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Hükmün hukuka aykırı olması hali açısından aşağıdaki durumlar hukuka aykırı sayılır:

1) Delillerin yanlış değerlendirilmesi,

2) Kuralların yorumunun hatalı yapılması,

3) Eylemin gerçek niteliğinin saptanması noktasındaki hatalı uygulamalar.

Yukarıda belirtilen durumlarda hukuka aykırılık halinin bulunduğu söylenebilir.[6]

Temyiz nedenleri konusunda 5271 sayılı CMK ile 1412 sayılı CMUK arasında farklılık bulunmaktadır.[7] 5271 sayılı CMK, temyiz nedeninin hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceğini ifade etmektedir.

Bu aşamada maddi sorun ve hukuki sorun kavramları üzerinde durmak gerekir.

Maddi sorun

Maddi sorun, fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği hususunu ifade etmektedir.

Hukuki sorun

Hukuki sorun kavramını örneklerle açıklamak daha uygun olacaktır. Aşağıda belirtilen durumlar hukuki sorun olarak karşımıza çıkmaktadır:

1) Sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı,

2) Suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği,

3) Delillerin nasıl değerlendirildiği,

4) Nasıl yargılama yapıldığı,

5) gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı,

6) Hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı.

Yukarıda belirtilen hallere benzeyen hususlar hukuki sorun kavramı başlığı altında değerlendirilebilir.

Maddi sorun, sübut kavramı ile de ifade edilmektedir. İlk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesi hali maddi sorun olarak ifade edilmektedir.

Hukuki sorun ise olayın hukuk karşısındaki durumunu belirlemek ve değerlendirmek anlamına gelmektedir.

Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık temelde iki şekilde oluşmaktadır:

1) Hâkimin olaya en uygun normu bulamaması hali hukuka aykırıdır.

2) Hâkimin doğru normu bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapması yine hukuka aykırıdır.

Yargılama hukuku normu ile ilgili hukuka aykırılıklar

Hukuka aykırılığa yol açan norm yargılama hukuku normu olabilir. Bu hususa aşağıda belirtilen haller örnek gösterilebilir:

1) Örneğin; tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması.

2) Örneğin; karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması.

Maddi hukuk normu ile ilgili hukuka aykırılıklar

Hukuka aykırılığa yol açan norm maddi hukuk normu da olabilir. Bu hususa aşağıda belirtilen haller örnek gösterilebilir:

1) Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması,

2) Örneğin, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi,

3) Örneğin, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi.

Bu iki hukuka aykırılık hali arasında bir fark bulunmaktadır:

Temyiz incelemesinin şekli

Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekir.

Buna karşılık yargılama hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği dikkate alınmalıdır.

Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde yargılama hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi şarttır.

Yargılama hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerini Yargıtay 2 açıdan değerlendirmektir:[8]

1) Yargılama yöntemine ilişkin normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetler.

2) İlk derece veya bölge adliye mahkemelerince yargılama yöntemine ilişkin normun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetler.

Hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı temyiz incelemesi

Temyiz dilekçesinde yargılama hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak açık bir şekilde belirtilmemesi veya belirtilmesine rağmen hükme etki edecek düzeyde bulunmadığının anlaşılması halinde usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK m. 289 hükmü kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılması gerekecektir.

Hükmü etkilemeyen yargılama hukukuna aykırılıklar

Bu durumda yapılan inceleme sonunda belirlenen ve hükmü etkilemeyen yargılama hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmaz; ancak kararda bu durum açık bir şekilde gösterilir.

Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâli

Bu durumda maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterlidir. Cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da burada dikkate alınmalıdır. Belirtmek gerekir ki Yargıtay, somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlüdür. Bu nedenle Yargıtay, dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkları belirler ve temyiz edenin sıfatını da dikkate alarak bu hususu bozma nedeni yapar.

Temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi şartı: Burada yargılama hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların gösterilmesi gerekir.[9]

Temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi

Temyiz yasa yoluna başvuran, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi gerekir. Başka bir söylemle hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğu dilekçede gösterilme zorunluluğu bulunmaktadır.

Yargıtay, temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapacaktır. Burada bu kurala ilişkin hükümlerin "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yönelik olduğunu ifade edebiliriz.

Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği sorunu

Bu durum bir yorum sorunudur. Burada Anayasa'nın 13. maddesi dikkate alınmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlandırılmalarının mümkün olmasına karşılık yasal düzenlemelerle getirilen kuralların bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanmaması gerekir.

Yani yasal düzenlemelerin yorumlanması aşamasında Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normlar dikkate alınmalıdır.

Bu kural dikkate alınmadan yapılacak uygulamalar Anayasamızın "Hak arama hürriyeti"[10] başlıklı 36. maddesinde teminat altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS'in 6. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının ihlâline neden olabilecektir.

Burada yapılacak yorumda iki husus dikkate alınmalıdır:

1) Kamu düzenine ilişkin olması ve ceza yargılamasına egemen olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnalar dar yorumlanmalıdır.

2) Temel hak ve özgürlükler yorum yoluyla daraltılmamalıdır.

Yukarıda belirtilen yorum kurallarının sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygun olduğunu ifade etmeliyiz.[11]

Temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi: Dilekçede, kararın bozulması yönünden hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. Bu durum temyiz incelemesinin kapsamını belirleyecektir.

Öğretideki görüşler

Öğretide, hukuka aykırılığa esas olan maddi olguların gösterilmek zorunda olduğu, maddi hukuka aykırılık halinde ise maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtay’ın maddi hukuk normlarının tümünü dikkate alarak inceleme yapması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmektedir.[12]

Bir başka görüş ise, temyiz nedeni olarak gösterilenler dışında kalan yargılama hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar açısından Yargıtay’ın karar vermesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir düşüncenin oluşması durumunda incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabilmesinin mümkün olduğunu dile getirmektedir.[13]

Örneğin; temyiz dilekçesinde yasal savunma koşullarının gerçekleştiği yönünde bir temyiz nedeni belirtilmiştir. Yargıtay, bu talebi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabilmelidir.[14]

Öğretide, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği yönünde görüşler de ileri sürülmüştür.[15]

Bu görüşe göre; maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, Yargıtay’ın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği haller şunlardır:[16]

1) Dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması,[17]

2) Sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması,[18]

3) Suçun vasfının yanlış belirlenmesi,[19]

4) Suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi,[20]

5) Teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması.

Temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmayan bozma nedenleri

Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilmelidir. Bu durumda hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmalı ve bu hususların belirtilmesiyle yetinilmelidir.[21]

Mutlak temyiz nedenleri

Mutlak temyiz nedenleri, sanığa hak tanıyan kurallardır. Bununla birlikte aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal yararları dikkate alan kurallardır. Bu hâllerin varlığı yani mutlak temyiz nedenlerinin bulunması durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmektedir. Yasal düzenleme hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi tanımamaktadır.[22]

Hukuka kesin aykırılık halleri mutlak bozma nedenleri olarak tanımlanmaktadır.

Hukuka kesin aykırılık hâlleri

Bu haller, 5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. Maddesinde gösterilmiştir.[23]

Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır (CMK 289/1):[24]

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,[25]

b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,

c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,

d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,[26]

e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,[27]

f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,

g) Hükmün CMK m. 230 hükmüne uygun gerekçeyi içermemesi,[28]

h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,[29]

i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.[30]

Yukarıda belirtilen hususlar mutlak bozma nedeni olarak kabul edilmektedir ve Yargıtay tarafından bu şekilde tanımlanmaktadır.[31]

Kesin hukuka aykırılık hallerinin bulunup bulunmadığı hususu temyiz dilekçesinde belirtilmese bile temyiz incelemesinde görev gereği kendiliğinden dikkate alınmalıdır.[32]

Kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıklar

Öğretide, hükme etkili oldukları açıkça yasal düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği yönünde görüşler ileri sürülmektedir.[33]

Hiçbir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesi

Temyiz dilekçesi gerekçeli olmalıdır. Bu kural hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri açısından geçerlidir. Öğretide, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden dikkate alınmayacağına ilişkin görüşler ileri sürülmektedir.[34]

Temyiz başvurusunda herhangi bir gerekçe belirtilmemiş ise yani dilekçede gerekçe yoksa yapılan ön incelemede başvurunun reddine karar verilebilir. Bu şekilde gerekçesiz bir dilekçe Yargıtay’ın ön incelemesinden geçemez. Bu durumda hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine ilişkin olduğu hususu belirlenemeyecektir. Yani bu hususu denetlemek imkânsız hale gelecektir.

Yargıtay, temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi gösterilmemesi halinde temyiz talebinin 5271 sayılı CMK m. 298/1 hükmü uyarınca reddine karar vermektedir.[35]

Yargıtay, temyiz nedeninin varlığı tespit edilmiş olan temyiz dilekçesi veya beyanı bakımından, bu dilekçe veya beyanda hukuka kesin aykırılık hâlleri gösterilmemiş olsa dâhi temyiz incelemesi sırasında hukuka kesin aykırılık hâllerinin kendiliğinden dikkate alınmayacağını bazı kararlarında dile getirmektedir.[36]

CMK m. 294/1 hükmüne göre; temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda belirtme zorunluluğu bulunmaktadır. CMK m 289 hükmü belirtilen düzenlemenin bir istisnası niteliğinde değildir.

CMK m. 298[37] maddesi uyarınca gerekçesiz bir dilekçe Yargıtay’ın ön incelemesinden geçemez.[38]

En azından bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeren temyiz dilekçesi

Bu nedenle temyiz dilekçesinde en azından bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni bulunmalıdır. Bu durumda Yargıtay bu nedenleri kabul etmese bile 5271 sayılı CMK m. 289 hükmünde yer verilen mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birini gerekçe göstererek hükmü bozabilir.[39]

Örneğin; 5271 sayılı CMK m. 289/g bendinde hükmün, CMK m. 230 gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâli olarak kabul edilmiştir. Bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedenidir.[40]

CMK m. 289/g hükmü gereğince denetimin yapılabilmesi için maddi soruna da değinmek gerekecektir. Başka bir söylemle Yargıtay’ın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadığını denetlemesi gerekir. Yargıtay’ın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması şeklinde değerlendirilemez.[41]

-----------------

[1] 5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. Maddesi; 1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi; “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir. Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,

[2] İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.

[3] CMK m. 298: “Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.” 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum.", , "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum", “Hüküm usul ve kanuna aykırıdır.” şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.

[4] 1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.

[5] Yasal düzenleme, 1412 sayılı Kanun'dan ayrılarak 'kanuna aykırılık' yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan 'hukuka aykırılık' sözcüklerine yer vermiştir.

[6] Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.

[7] Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK'nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.

[8] YCGK, E: 2020/13-389, K: 2022/4İtrznm: 2020/31745,T:12.01.2022.

[9] Nitekim, 5271 sayılı CMK'nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilmiştir.

[10] Anayasamızın temel hak ve hürriyetleri arasında yer almaktadır.

[11] YCGK, E: 2020/13-389, K: 2022/4İtrznm: 2020/31745,T:12.01.2022.

[12] Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” ifade edilmektedir. Bkz.; Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.

[13] "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” Bkz.; Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.

[14] Örnek için Bkz.; Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.

[15] Yazar bu durumun muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olduğunu ifade etmektedir. Bkz.; Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489.

[16] Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489.

[17] Y.15.CD, E: 2017/32419, K: 2021/2983, T: 15.03.2021: “…M…. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde doktor olarak görev yapan aynı zamanda muayenehanesi bulunan sanığın, bally müptelası oğlunu tedavi amacı ile muayenehanesine getiren katılana, oğlunu 6 ay içerisinde iyileştireceğini söyleyip muayenehanedeki numune iğneleri yurt dışından getirttiğini belirterek 450 TL, 650 TL gibi iğne ücretleri talep edip, katılanın da kabul etmesi üzerine bu iğneleri yaparak muayene ücreti haricinde ayrıca para tahsil ettiği, oğlunun durumunda herhangi bir iyileşme olmayan katılanın şikayetçi olduğu ve sanığın bu şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; katılanın sanığın muayenehanesinde tedaviyi kabul ettiği ve tedavide kullanılan iğnelerle ilgili dosyaya yansıyan bir tespit bulunmadığı, talep edilen ücretin katılanın serbest iradesiyle ödendiği, sanığın üzerine atılı dolandırıcılık suçunun hile unsurunun oluşmadığı ve müsnet suçun unsurları itibarı ile oluşmadığı gerekçesiyle verilen mahkemenin beraat hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir….”

[18] Y.11.CD, E: 2015/5375, K: 2017/7730, T: 13.11.2017: “…1- Sanığın, suça konu pasaportları sahte olarak üretmek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği kabul ve iddia edilen olayda; diğer sanık ....’in suç atma niteliğindeki soyut beyanı dışında, sanığın savunmasının aksine, atılı suçu işlediğinin sabit olmadığı gözetilmeden, sanık hakkında beraat yerine mahkumiyet hükmü kurulması,…”

[19] Y.13.CD, E: 2016/15664, K: 2018/4773, T: 02.04.2018: “….Açıkta bulunan bisikleti çalan suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK'nın 141/1 maddesinde yazılı bulunan suçu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının hatalı tayini ile TCK'nın 142/1-e maddesi ile uygulama yapılarak fazla cezaya hükmedilmesi,…”

[20] Y.6.CD, E: 2021/227, K: 2021/13807, T: 20.09.2021: “….Sanığın sübut bulan hırsızlık fiilinin 5237 sayılı TCK'nın 144/1-a-b maddesi kapsamında, suçun daha az ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâli olduğu bu suçun takibi şikayete bağlı olup uzlaştırma kapsamında kaldığı, bu itibarla 6763 sayılı Kanunla değişik 5271 sayılı CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği hâlde, hatalı değerlendirmeyle sanığa TCK’nın 142/1-b maddesi tatbik edilmek suretiyle fazla ceza verilmesi,…”

[21] Bkz.; 5271 sayılı CMK m. 302.

[22] Bkz.; Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.

[23] 1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi; "Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır. 1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması, 2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi, 3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi, 4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi, 5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması, 6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi, 7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi, 8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,” ,

[24] Mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.

[25] Y.16.CD, E: 2015/1214, K: 2016/1178, T: 23.02.2016: “…İncelenen dosya kapsamına göre; sanığın üzerine atılı insan ticareti suçu için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 80/1. maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırı nazara alınarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 150/3. maddesi uyarınca sanığa barodan zorunlu müdafii tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, usulüne uygun teşekkül etmemiş mahkemece, yazılı şekilde beraat kararı verilmesinde, İsabet görülmediğinden insan ticareti suçundan kurulan kararın kanun yararına bozulması gerekmiştir.”

[26] Y.15.CD, E: 2017/15582, K: 2017/8627, T: 04.04.2017: “…Dolandırıcılık suçundan, Bölge Adliye Mahkemesi'nce verilen esastan redde ilişkin hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; Temyiz talebinin yalnızca katılan vekili tarafından yapıldığı, sanığın 03/10/2016 tarihli dilekçesindeki talebinin kendisi hakkındaki hükmün kesinleştirilerek müddetname düzenlenmesine ilişkin olduğu belirlenerek ve 5271 sayılı CMK'nın 289/1-d maddesinin '' 1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır: ... d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.'' şeklinde düzenlendiği ve bu hususta aynı Kanun'un 302/5 maddesinde de atıf yapıldığı gözetilerek yapılan incelemede ; 27/06/2016 tarihli iddianamede, sanığın, meçhul kişilerle birlikte hareket edip kendilerini Emniyet mensubu ve Cumhuriyet Savcısı olarak tanıtıp, katılanı dolandırdıklarının iddia edilmesi karşısında; eyleminin, hükümden sonra 02/12/2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 14. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nın 158/1. maddesine eklenen (L) bendi kapsamında öngörülen nitelikli dolandırıcılık fiiline ilişkin delillerin takdiri ve değerlendirme yetki ve görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği zorunluluğu,…”

[27] YCGK, E: 2011/30, K: 2011/101, T: 17.05.2011: “…5271 sayılı CYY'nın "Duruşmada hazır bulunacaklar" başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası "(J) Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır" şeklinde düzenlenmiş olup, Yasanın zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin karar duruşması da dahil tüm duruşmalarda hazır bulunması şarttır. 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nın 308 maddesinin 5. fıkrası ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY'nın hukuka kesin aykırılık hallerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hali bulunduğu kabul edilmiştir. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde alt sının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan yargılanan sanık Y. K. için 5271 sayılı CYY'nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafii hazır olmaksızın duruşma yapılarak hüküm tefhim edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, sanık Y. K. yönünden isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir…”

[28] Hükmün gerekçesiz olması mutlak temyiz (bozma) sebebidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2012/13161 K. 2013/5490 T. 11.04.2013.

[29] Y.8.CD, E: 2018/7639, K: 2019/3518, T: 12.03.2019: “Dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuğun mala zarar verme suçu ile birlikte işlediği iddia olunan hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçları yönünden istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 07.12.2017 tarihli ve 2015/1571 esas, 2017/1905 sayılı ilamında, “....Suç tarihinde 12...15 yaş gurubunda bulunan suça sürüklenen çocuk ...'nın Çocuk Koruma Kanunun 35. maddesi ile Çocuk Koruma Kanunun Uygulanmasına ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/2. maddesine göre zorunlu bulunmasına rağmen sosyal inceleme raporu aldırılmadan suça sürüklenen çocuk hakkında mahkumiyet hükmü kurularak CMK'nun 289/1...h maddesine aykırı davranılarak suça sürüklenen çocuğun savunma hakkı kısıtlanmıştır. Bu durum Yargıtay 12 Ceza Dairesinin 09/12/2014 tarih ve 2014/10979 Esas, 2014/25095 Karar sayılı ilamında ve Yargıtayın benzer bir çok kararında açıkça belirtilmiştir. 2- Mahkemenin 19/07/2017 tarihli duruşmasında suça sürüklenen çocuk ...'nın CMK'nun 191 maddesinde öngörülen kurallar çerçevesinde ve yine CMK'nun 147 maddesinde belirtilen haklar hatırlatılmadan sorgusu yapılarak savunma hakkı kısıtlanmıştır...Suça sürüklenen çocuk ...'nın bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarına ilişkin olarak; Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması nedeniyle,M… 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/07/2017 tarih ve 2017/160 Esas, 2017/472 Karar sayılı hükmünün, CMK'nun 280/1...b maddesi delaletiyle aynı kanunun 289/1...h maddesi uyarınca başka yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,...” şeklinde karar verilmesi ve bozma sonrası M… 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından dosyanın yeniden ele alındığının anlaşılması karşısında,…”

[30] Y.11.CD, E: 2016/3963, K: 2017/8614, T: 06.12.2017: “…Sanığın, 2006 takvim yılında yasal olarak tutulması zorunlu defterlerine kaydı gereken hesap ve işlemlerini vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen iş yerindeki bilgisayarına kaydetmek suretiyle VUK’nın 359/a-1. maddesini ihlal ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında; Denetim Koordinasyon Müdürlüğü’ne verilen 18.03.2010 tarih ve 537 kayıt sayılı ihbar dilekçesi ekindeki CD’de kayıtlı alış ve satış işlemleri ile sanık tarafından ibraz edilen ve ticari işletmeye ilişkin bilgilerin yer aldığı CD’deki kayıtlar üzerinde karşılaştırma yapılarak vergi inceleme ve vergi suçu raporlarının düzenlendiği anlaşılmakla, 213 sayılı VUK’nın 142 ve devamı maddeleri uyarınca işlem yapılmadan ve hukuka aykırı yöntemle ele geçen ihbara ekli CD’deki kayıtlar esas alınarak yapılan vergi incelemesi sonucu düzenlenen raporların mahkumiyete esas alınamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,…”

[31] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2012/13161 K. 2013/5490 T. 11.04.2013.

[32] Türk ve AB Uzmanlarından Oluşan Komisyonca hazırlanan "Ceza Muhakemesinde İstinaf El Kitabı", Ankara, Mart-2007, s.190.

[33] Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66; Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s. 635 vd.

[34]Bu görüşe göre 5271 sayılı CMK m. 289 hükmünde yer verilen kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, dilekçe içeriğinde en az bir temyiz nedeni bulunması halinde dikkate alınabilir. Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da CMK m. 289 hükmünde belirtilen hukuka kesin aykırılık var sayılmaktadır. Ancak bu kural, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden dikkate alınacağı şeklinde yorumlanmamalıdır. Bkz.; Hakan Karakehya, s. 635 vd.; Fahri Gökçen Taner s. 66 vd.

[35] Y.20.CD, E: 2018/1520, K: 2018/3907, T: 01.10.2018: “…5271 sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.” şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanığın temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği, CMK'nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadıkları anlaşıldığından, vaki olan temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE, 01.10.2018 tarihinde Üye ...’ın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi…”

[36] YCGK, E: 2019/358, K: 2020/197, T: 14.05.2020.

[37] Temyiz isteminin reddi MADDE 298. - [1] Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.

[38] Bununla birlikte, bir temyiz nedeninin bulunması durumunda mutlak hukuka aykırılık hâlleri kapsamında temyiz incelemesi yapılabilecektir. Belirtilen yasal düzenlemeleri dikkate alan Yargıtay, hiçbir temyiz nedeni içermediği tespit edilen bir temyiz başvurusu bakımından CMK m. 289 hükmünde gösterilen hukuka kesin aykırılık hâllerinin kendiliğinden gözetilemeyeceğini bazı kararlarında ifade etmektedir. Bkz.; YCGK, E: 2019/358, K: 2020/197, T: 14.05.2020.

[39] Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66; Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.

[40] Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir.

[41] Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul 2016, s. 840-841.