Sürdürülebilir yaşam, sağlıklı yaşlanma ve haczedilmezlik

Abone Ol

 Özet: 1. İİK 82 madde hükmü, borçluya ait özel nitelikteki malın haczedilmeyerek, güvenceye alınmasını buyurmaktadır. Anılan malı özel ve özge kılan ise onun asgari bir yaşamı olanaklı kılacak nitel ve nicel yapısıdır. Alacağın emeklilikten kaynaklanan bir aylık olması, bireyin son günlerinde kendisine özel yasanın buyruğu ile tevdi edilen meblağın, her türlü tehdit ve tehlikeden uzak bir şekilde amacına uygun olarak ve sükûnet içinde kullanılmasını hedeflemesindendir.

2. Yasa yapıcı, borçluyu takibin zayıf tarafı olarak kabul ederek, haczi ve alacaklının doyurulması sırasında meydana gelmesi olası aşkın hacizleri, “alacaklara yetecek kadar” söylemi ile önlemeye çalışmıştır. Böylece alacaklı ile borçlunun menfaat çatışmasında, seçimini önerilmiş olguların tahakkuku koşuluyla zayıf olan borçludan yana kullanmayı, aldığı bu ikinci önlemle pekiştirmiştir.
3. Borca yetmek demek, borç miktarı kadar olmak, o debiye ulaşmak ya da onu karşılayacak denklikte olmak demektir. O halde alacaklının doyurulması, borçlunun borcu karşılayacak miktardaki mal ve haklarının hacziyle sınırlıdır. Bu sınır emredici bir ifade ile belirlenmiştir. Bu denkliğin borçlu zararına ve onun açık kabulü ya da muvafakati olmadan bozulmasına, yasa anlatmaya çalıştığımız bu nedenlerle karşı çıkmaktadır.
4. Biz vazgeçmeye konu hakkın, nesne bağlamlı olmasından ötürü kural olarak, nesneyi izleyen onunla sıkı sıkıya bağlı olan bir yaşam süreceğini savunuyoruz. Bu yaşam tarzı, bu hakkın erga omnes yani kişi ve takiple bağlı olmayan etki ve sonuçlar doğuracağını göstermektedir. Borçlu vazgeçmenin ayrıksı olarak, yanlarla ve takip konusu ile sınırlı olarak etki ve sonuç doğurmasını isteyebilir. Bu takdirde feragatin, yanların dışında bir başkası yararına etki ve sonuç doğurması mümkün olmaz.
5. Haktan feragat olanaklıdır.
6. Feragatin açık olması ve her türlü irade bozucu etkiden arî olarak şekillenmesi gerekir. Borçlunun şikâyet süresini geçirmesi, işlemi şikâyet etmemek gibi olgular feragat olarak kabul edilemez.
7 Feragatin haciz talebinden veya haciz işleminden önce yapılması, mümkün değildir. Böyle bir irade beyanı, henüz hakkın kullanımını gerektiren olguların doğumundan önce kullanılması önlemektedir.
8. Bu bağlamda haciz onayı açık, kesin ve her türlü irade bozucu etkiden uzak ve arî olmadıkça hüküm ifade etmez. İrade beyanının, takip hukuku bağlamında doğurduğu etki ve sonuçların ağırlığı, irade beyanını fesada uğratan nedenlerin anımsanmasını zorunlu kılmaktadır. Hukukun genel bilgisi, iradenin şiddet ve tehdide maruz bırakılmasını, hata ve hileye uğratılmasını, iradeyi fesada uğratan olgu biçimleri olarak tanımlamaktadır. İradenin anılan olgularla bozulması, iradenin yöneldiği işlemi, iradesi fesada uğrayan bakımından bağlayıcı olmaktan çıkarır.
9. Bir talebin doğruluğu gerçekliği ve tipikliği sınanmadan haciz kararına dönüşmesine, 79. maddenin varlık nedeni, kesinlikle izin vermez. Öteki ifade ile yasa yapıcı 78. maddedeki bir talebin “haczedilebilirlik testini” aşmadan 79. maddeye dönüşmesini önlemiştir.

Çalışmamız, yasalara göre haczedilmesi olanaklı olmayan SSK emekli maaşının, borçlunun açık muvafakati olmaksızın, hacz edilip-edilemeyeceğini, yaşam hakkını garantiye alan hükümler ve bu hükümlerle yolunu ayırmakta olan, deneyimler üzerinden okuyarak, sağlıklı bir haczedilmezlik anlamına, ulaşmayı hedeflemektedir.
Böyle bir görme biçimi, ilkin emredici hükümlerin niteliği ile doğuracağı etki ve sonuçların, geriye doğru bir yolculukla, irdelenmesini gerektirmektedir. Emredici hukuk normları, hukuka tabi olanların kendi iradeleri ile bertaraf edip aksini kararlaştıramayacakları, tarafların istek ve iradeleriyle kendilerine aykırı kural ve çözümü reddeden hukuk kurallarıdır. Dolayısıyla hukuk uygulayıcılarının, buyurucu nitelikteki bu kuralları, yanların istemlerinden bağımsız olarak, gözetmek ve uygulamakla ödevlidirler. Hukuk düzenlemelerinde, emredici hukuk kurallarına yer verilmesi, kamu düzeninin korunması, genel ahlak ve adabın sürdürülebilir kılınması ve toplumdaki “zayıf kesimlerin korunması” ve benzer kaygıların giderilmesini hedeflemektedir. Böylesi bir kuralın emredici olup olmadığı, yasanın ifade biçimi ya da korunmaya aldığı yararın niteliği gözetilerek saptanır. Emredici nitelik, kuralın ifade biçimi referans alınarak belirlenecektir. Anılan yöntemin, emredici olmaklığı belirlemede yetersiz kalması halinde, bu kez normun özelliği korumayı amaçladığı yararın niteliğine göre yapılacak yorumla açığa çıkarılacaktır.
Haczedilmezlik kuralı İİK 82. maddesi ile düzenlenmiştir. İİK.’nun 82/1 madde hükmü, “aşağıdaki şeyler haczolunamaz” demek suretiyle, ardışık paragraftaki hakların tabii oldukları yazgıyı saltık bir şekilde belirlemiştir. Burada “haczolunamazlar” sözcüğü hem görünümü hem de içeriği itibarıyla, anılan nesne ve özneleri, alacaklının takibinden koruyan kesin ve mutlak bir ileti taşımaktadır. Bu hukuki değer, içerdiği emir kipi ile alacaklı ve borçlu arasında bu nesneler üzerinden gerçekleşecek haczedilemezlik sorununu, nesne ve takibe uğrayan ilgiliden yana bir seçimle, kesin ve mutlak bir söylemle çözmüştür. Bu buyruk, yoruma muhtaç olmayacak denli açık, yalın ve kesindir. Bu kuralın başka amaçlara hizmet edecek biçimde yorumlanmasına ne yorum ilkesini harekete geçiren irade, ne yorum ile temin edilmek istenen amaç, ne de güçler ayrılığı ilkesi ile umulan yarar, kesinlikle izin vermez. Yasama, haczedilmezlikle ilgili seçimini yaparak, kenara çekilmiş ve kendi iradesinin, uygulayıcılar, tarafından yaşama geçirilmesini beklemektedir. Yasanın bu umarının, bu yalın ve açık söyleme inat, bertaraf edilmesi, olumlu yasama etkinliğini hedefleyen açık bir aşkınlık teşebbüsüdür.

Yasanın böyle bir seçiminin arka planındaki nedenceler önemlidir. Hiçbir düzenleme onu var eden, sosyolojik arka plandan arî değildir. Ya da her norm mutlaka kendisini var eden haklı, makul ve meşru bir nedenden beslenir. Bu bakış açısı, bizi anılan maddenin hangi kaygıları bertaraf etmek veya hangi değerlerin korunması amacıyla kaleme alındığı gerçeğini, araştırmaya mecbur bırakır. Maddenin görünen yüzü, anılan ereğin açığa çıkarılması bakımından, derin ve yaygın bir kazı yapmayı önlemektedir. Bu madde, alacaklının “tatminini” hedefleyen bir dizi takip işleminden, belli ki bazı kimse ve malları ayrık tutmakta, oluşturduğu koruyucu koza ile bu kişi ve malları meşru ilgililerin takibinden kurtarmaktadır. Kamusal umarlar, yasamayı alacaklı birey ile kamusal kimliklerin, kamusal mallar üzerindeki çekişmelerinde, kamusal kimlikten yana bir seçim yapmaya zorlamıştır. Kamunun hizmetinde olan ve onun yararına sunulan bir malın, kişisel doyumlara feda edilmesini, kamu yararı anlayışının yükseltilmiş eşiği izin vermemektedir. Bu meyanda baş gösteren bir kriz, hiç kuşku yok ki, kamusal hizmetlerin finansmanı ve hizmetinde kullanılmak üzere saklanan malların, takipten kurtarılmasını buyuran yaklaşım tarzının rehberliğinde çözüme kavuşacaktır. Borçlunun kamu otoritesi olması ihtimalinde, memurun bu olguya karşı refleksi, kendisini tereddütsüz olarak haczedilmezlik şeklinde gösterecektir.

Söz konusu bu düzenlemenin, ikinci periyodu nesnenin özelliğinden kaynaklanan, bireysel bir korumayı konu edinmektedir. Burada yasama, borçluya ait olmakla birlikte, özel nitelikteki bir malın haczedilmeyerek, güvenceye alınmasını buyurmaktadır. Anılan malı özel kılan, onun asgari yaşamı olanaklı kılacak niteliğidir. Yasa yapıcı bireyin yaşamının son günlerinde kendisine özel yasanın buyruğu ile tevdi edilen bu aylığın, her türlü tehdit, tehlikeden uzak bir şekilde, amacına uygun olarak ve sükûnet içinde kullanılmasını hedefledi. Bu bakış açısı kaynağını, anayasanın hem yaşam hakkını hem de sosyal güvenlik hakkını düzenleyen buyurucu hükümlerinden almaktadır. Yasama, çalışan bireyin, hiç değilse yaşamının son günlerinde biyolojik, sosyal, kültürel, zihinsel gelişimi ve yaşamı için gerekli olan bu miktarı, anılan nedenlerle sınırlı olarak kullanmasını istemektedir. Anayasal kaygılar, kendisini çok geçmeden ilkin İİK 82.1.1 maddesinde, sonra da 506 SK. nun 121 maddesinde karakterize etmiştir.

İİK 82.1.1 madde düzenlemesi acze düşmüş ve bu nedenle alacaklı karşısında söz söyleme hakkını büyük ölçüde yitirmiş ya da ödeme güçlüğü yaşayan zayıf konumdaki borçlunun, sayılan özelliklerinden ötürü korunmasını amaçlamaktadır. Anılan teorik çözümleme, icra hukukunun mantığı içinde derinliği ve yoğunluğu olan değerli bir söylemdir. Bu söylem, arkasına ilkin anayasayı sonra da kendisini var eden yasamanın iradesini alarak, kendisini güçlendirmiştir. Böylelikle zayıf olan borçlunun, meşru ilgililerle icra memurunun, yasaya aykırı her türlü aşkınlığına karşı korunması hedeflenmiştir. Çağcıl yasalarda borçlunun mameleki ile sorumlu olduğu tartışma götürmese de tartışmasız olan bir şey daha var. O da sözü geçen kuralın kimi muafiyet ve istisnalarla örselenmesinin benimsenmiş olmasıdır. Otonom bir icra anlayışının olası etki ve sonuçlarının ağırlığından bireyi korumak isteyen yasama, borçlunun özel nitelikteki bu mallarını 78. ve 79. maddenin etkisinden ayrık tutarak, istemlerin hiçbir eleme ve dirençle karşılaşmadan hükme dönüşmesini önlemektedir. Pozitif hukukla uyumlu bu bakışı, yaşam ve sosyal güvenlik hakkı ile alacağın tahsilini amaçlayan başvuru hakkının, haczedilmezlik zemininde yarışmalarına izin vermektedir. Yarışma kuralları oldukça yalın ve açık biçimde kaleme alınmıştır. Kurallar yaşam hakkı ile onu tamamlayan sosyal güvenlik kodlarından yanadır. Dolayısıyla ipi ilkin avantajlı olan yaşam ve sosyal güvenlik hakkını garanti eden bir çözümün göğüsleyeceği kesindir. İİK 82.1.1 madde hükmü, yarışan hakların galibini yarattığı avantajlarla bir bakıma önceden belirlemiş olmaktadır.
85. madde hükmü, aşkınlıkları denge ile önleyen bir bakışın eseridir. Yasa yapıcı, borçluyu takibin zayıf tarafı olarak kabul ederek, haczi ve alacaklının doyurulması sırasında meydana gelmesi muhtemel her türlü aşkın hacizleri, “alacaklara yetecek kadar” söylemi ile sınırlamaya çalışmıştır. Anılan söylem, sıradan ve öylesine bir ifade tarzı olarak telakki edilemez. Haczedilmeyi nitel açıdan sorun olmaktan çıkaran yasama, gözünü bu kez diğer uyuşmazlık noktalarına dikerek burada yoğunlaşmıştır. Öteki deyişle, yasama nelerin haczedileceğini nelerin ise haczedilmeyeceğini, hem genel hem de özel emirlerle bildirdikten sonra, haczi olanaklı nesneleri, nicel açıdan sınırlayarak, borçluyu başka bir perspektiften ve ikinci kez korumaya almıştır. Böylece alacaklı ile borçlunun muhtemel karşılaşmasında, seçimini önerilmiş olguların tahakkuku koşuluyla, zayıf borçludan yana kullanmayı aldığı ikinci önlemle pekiştirmiştir.

Böylelikle 78. madde aracılığı ile gelen haciz istekleri, sekonder süzgeçle karşılaşma niyetindedir. Bu eleme testi ile haczi olanaklı olan ve olmayan tüm malların, oylumunu borca yetecek kadar veya onu karşılayacak miktar ile sınırlanmaktadır. Borca yetmek demek, borç miktarı kadar olmak, o debiye ulaşmak ya da onu karşılayacak denklikte olmak demektir. O halde alacaklının doyurulması, borçlunun borcu karşılayacak miktardaki mal ve haklarının hacziyle sınırlıdır. Sınır, kalın çizgilerle belirlenmiştir. Dengenin borçlu zararına ve de onun açık kabulü ya da muvafakati olmadan bozulmasına, yasa anlatmaya çalıştığımız nedenlerle karşı çıkmaktadır. Yasama böylece, yanlar arasında bu düzenleme aracılığıyla denge yaratmaya ve yaratılan dengeyi borçlunun açık onayına değin sürdürmeye çalışmaktadır. 85.madde anılan paradigmanın pozitif hukuktaki karakterize olmuş halidir. Borçlunun onayı, yargısal deneyimlerle oluşturulmak istenen dengeyi, bozucu olgu olarak anlamlandırılmaktadır. Borçlunun her şeye rağmen, haczi olanaklı olmayan mallarının bir kısmının ya da tamamının haczedilmesine onay vermesi mümkündür. Onay olgusu, aynı zamanda haczedilemez malın bu niteliğinin takip borçlusuna bahşettiği güvenceden/haktan kısmen ya da tamamen feragat ettiği anlamına gelmektedir. Borçlu, verdiği izinle o ana değin sıkı sıkıya korunan mal üzerindeki koruma ağının kaldırılmasına onay vermektedir.

Bu izin niteliği itibarı ile korumayı sağlayan haktan, vazgeçmek anlamına gelmektedir. Haktan vazgeçme niteliği itibarı ile maddi hukuk işlemi olup, takip hukuku bakımından doğuracağı etki ve sonuçların tartışılmasını zorunlu kılar. Dolayısıyla haktan vazgeçmenin, takip hukukunun yarınlarına olan etkisinin nesne ve özne bağlamında oylumunun belirlenmesine gereksinim duyar. Vazgeçme iradesinin, korumaya alınan mala ilişkin, koruma duvarının kaldırılmasını amaçlayan, nesne odaklı bir usul işlemidir. Vazgeçme işlemiyle birey, sahip olduğu nesneden ötürü bahşedilen hakkı, kullanmaktan imtina etmektedir. Ancak imtinanın, “inter partes” mi yoksa “erga omnes” bir etki mi doğuracağı, çözümünü arayan bir takip hukuku sorunudur. Bazı yazarlar, doğan etkinin takibin yanları ile sınırlı olduğunu ifade ederlerken, Meier ise vazgeçmenin, herkesi bağlayıcı etki ve sonuçlar yaratacağını savunmaktadır. Biz vazgeçmeye konu hakkın, nesne bağlamlı olmasından ötürü kural olarak, nesneyi izleyen onunla sıkı sıkıya bağlı bir yaşam süreceğini savunuyoruz. Bu yaşam tarzı, hakkın “erga omnes” yani kişi ve takiple bağlı olmayan etki ve sonuçlar doğuracağını göstermektedir. Dolayısıyla malı koruyan haktan vazgeçme, vazgeçme anından başlayarak malı eksen alan her takip ve kişi açısından bağlayıcı etki ve sonuçlar doğuracaktır. Çünkü bahşedilen yetki, haczi mümkün olmaktan çıkaran, istisnai bir irade beyanıdır. İstisnalar nesne bağlamlıdır. Dolayısıyla beklenen etkiyi, özleriyle ilgili ve ona bağlı olarak doğururlar. Vazgeçme iradesi bir kez açıklanmakla, muhtemel tüm uyuşmazlıklarda borçluyu bağlayıcı olmayı sürdürecektir. Böylece borçlunun vazgeçmenin etki ve sonuçlarını ortadan kaldırma teşebbüsü, söze bağlılığın gereği olarak, kaynağında hapsedilmektedir.

Kural bu olmakla birlikte, istisnai olarak, hakkın sadece takip konusu yanlarla sınırlı olarak kullanılması söz konusu olabilir. Borçlu vazgeçmenin sadece yanlar ve takip konusu ile sınırlı olarak etki ve sonuç doğurmasını isteyebilir. Yaşam hakkının korunması için, feragatin süreyle sınırlandırılması olanaklıdır. Bu takdirde feragatin, yanların dışında bir başkası yararına ve belirlenen süre dışında etki ve sonuç doğurması mümkün olmaz. Bireyin vazgeçmenin olumlu sonuçlarından sınırlı sayıdaki kimselerin tayin edilen süre kadar yararlanmasını, belirleme yetkisi bulunmaktadır. Kaldı ki, borçlunun hakkından koşulların belirlediği olguların etkisiyle vazgeçerek, vazgeçilen miktara tekabül eden borcun, alacaklıya teslimi ile onun göreceli olarak doyurulmasını önleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
Burada bir hususu özellikle dikkate almamanın, haktan vazgeçmenin etki ve sonuçlarını belirleme bakımından ciddi sayılabilecek yanılgılara neden olacağını ısrarla anımsatmak istiyoruz. Haczedilmezlik dokunulmazlığını esnetilemeyen yaşam hakkından alır. Aslolan dokunulmazdır. Aslolandan feragat ise ayrıksıdır. Kural, bir hakkın kurumsallaşması ile ilgili temel ilkeleri koyar. Yasama bu ilkeler gerçekliği konusunda ısrarcıdır. İrade ayrıksı olgular gerçekleşmedikçe, söyleminin bu buyruklar üzerinden güçlü ve kırılmaz bir şekilde devamını istemektedir. İstisnai uygulamalar ise kuraldan sapma halinde, varılacak çözümün kurumsallığını temine çalışırken, kuralın neden olduğu solunum sendromunu aşmayı hedefler. İstisna olmaklık, kuralın aşılmasına neden olguların, kuralı örselemesine izin vermez. Kuralların güçlenerek pekişmesine ya da yaşamını sürdürülebilir kılmasına önayak olur. Sistem, istisnanın kuralı ortadan kaldırmasına veya hukuk yaşamından bütünüyle silmesine sıcak bakmamaktadır. O halde istisna herkesin bildiği gibi dar yorumlanmalı ve kuralı hükümden düşürmenin aracı olmamalıdır.

Hak üzerinde her türlü tasarruf yetkisi borçluya aittir. Dolayısıyla feragatin kapsamı konusunda ayrıntılı değerlendirme yaparak, vazgeçilen kısım ile vazgeçme süresini saptama yetkisinin borçluya bırakılması hakkın doğasıyla bağdaşan düşünce biçimidir. İstisna, haktan vazgeçmeye imkân vermektedir. Yasa, vazgeçmenin sınırları hakkında detay vermekten imtina etmiştir. Bu suskunluk ya da düzenleme istemsizliği bizi usulün genel paradigması içinde çare aramaya zorlar. Feragat, kısmen mümkün olduğuna göre, anılan mümkünlük bizi bu kez sınırlamanın oylumu konusunda, meydana gelebilecek sorunların çözümünde yoğunlaşmaya sevkeder. Hukuk yargılaması, kısmen feragate olanak tanımakla birlikte, feragatin oylumu hakkında son söylemeyi irade sahibine bırakmaktadır. Bu düzenleme tarzı, haczedilmez bir alacağın, belirli kısmının haczini olanaklı kılmaktadır. Kısmın hangi ölçütlere göre belirleneceği ve debisi hakkında yazılı kural bulunmamaktadır. Feragatin kısmi olması ve borçlunun feragat edilen kısım hakkında suskun kalması halinde, yapılması gereken feragatin ne kadarlık kısmı kapsadığının, borçluya sorularak açıklığa kavuşturulması ve böylece takibin vazgeçilen kısımla sınırlı olarak yoluna devam etmesini sağlamaktır.

Yanlarla ve takip konusu nesneyi ilgilendiren her takip işlemi ile bu işlemi temel alan her uyuşmazlıkta feragat, “inter partes” etkilerini doğurmaya devam edecektir. Feragatin, takip işlemlerinin yarınlarını etkilemesi, vazgeçmenin belirlenen karakteri, onun tereddüde yol açan bir söylem olmasını önlemektedir. AİHM ve iç hukuk metinleri ve onun yorumuna ilişkin deneyimler, davayı sona erdiren işlemlerin, her türlü irade bozucu etkiden tamamen uzak, yalın ve duraksamaları bertaraf edecek nitelikte olması gerektiğini içtihat etmektedirler. Haczi olanaklı kılacak bu kabul ya da haktan feragat, anayasal normları bertaraf etmekten başka, takip hukuku bakımından da ciddi sonuçlara yol açar. Sözkonusu sonuçlar yiyilir yutulur cinsten değildir. Dolayısıyla vazgeçme iradesinin, doğurduğu sonuçlarla uyumlu kesinlik ve açıklıkta ifade edilmesi gerekmektedir. Bu bakış açısı, haczi olanaklı kılan ifadenin, devinimsizlik, suskunluk ya da tepkisiz kalmakla özdeşleşmesini ihtimal olmaktan çıkarmaktadır. Başka bir ifade ile haczedilmesi yasak olan malın, haczine haciz süresince ve onu izleyen zamanlarda seyirci kalmak, tepki vermemek ya da suskun kalmak, yasağın çiğnenmesine onay vermek olarak değerlendirilemez. Ya da bu devinimsizlik hali, yasanın sağladığı korumayı reddetmek veya ondan mahrum bırakılmayı peşinen kabul etmek olarak anlaşılamaz. Onun içindir ki, anılan onayın, borçlunun şikâyet süresini geçirmesi veya işlemi şikâyet etmemek gibi olgularla özdeş tutulmasına dair görüşlere katılmak güçleşmektedir. Önerilen modelle uyumlu olmayan vazgeçmenin olağan etkilerini doğurması beklenemez. Beklenmemelidir de.

Bahse son vermeden önce ifade etmek gerekir ki, feragatin haciz talebinden veya haciz işleminden evvel yapılması, mümkün olmamalıdır. Böyle bir irade beyanı, henüz hakkın kullanımını gerektiren hukuki olguların, oluşmasından önce kullanılmasını önlemektedir. Çünkü yasama, sürpriz olan hiçbir gelişmenin bireylerin malvarlığı üzerinde ve yaşamı hakkında ciddi sonuçlar yaratmasına izin vermemektedir. Sürpriz sonuçlar ya da atideki gelişmelerin yaratacağı hukuki potansiyeli kestirememe, savunma hakkı ve kanun yoluna başvurma olanağını ya kısıtlamakta veya ortadan kaldırmaktadır. Yetki kendisini işler kılacak koşullar oluşmadan kullanılamaz. Feragat yetkisini işler kılan olguların ilki, haciz istemi ile başlayan yakın tehlike yani İİK 78 maddesinin uygulanmasını sağlayan talebin kayıtlara geçirilmesidir. İkincisi ise, haczedilebilirlik riskinin gerçekleşmiş ya da gerçekleşiyor olması ihtimalidir. Her ikiside haczedilmezlik hakkından feragati tetikleyen gerçekliklerdir. İcra müdürü bu olguların varlığı sırasında borçludan gelen feragat irade beyanını, gelecekte hiçbir uyuşmazlığa neden olmayacak biçimde kayıtlara alarak, sorunsuz bir şekilde etki ve sonuç doğurmasına olanak tanıyacaktır. Takip öncesi ya da takip kesinleşmeden feragati konu edinen her devinim, yok hükmündedir. Yok varsayılan işlemin, özne ve nesneleri etkisine alarak onları düzenlemesi mümkün değildir.

Haciz onayı açık, kesin ve her türlü irade bozucu etkiden uzak ve arî olmadıkça hüküm ifade etmez. İrade beyanının, takip hukuku bağlamında doğurduğu etki ve sonuçların ağırlığı, onu fesada uğratan nedenlerin anımsanmasını zorunlu kılmaktadır. Hukukun genel bilgisi, iradenin şiddet ve tehdide maruz bırakılmasını, hata ve hileye uğratılmasını, iradeyi fesada uğratan olgu biçimleri olarak tanımlamaktadır. İradenin anılan olgularla bozulması, vazgeçmenin yöneldiği işlemi, iradesi fesada uğrayan bakımından bağlayıcı olmaktan çıkarır. Haczedilmezlik hakkından vazgeçme iradesinin, bağlayıcı etki ve sonuç doğurabilmesi, onun belirttiğimiz olgulara maruz kalmamasına bağlıdır. Borçlunun iradesinin fesada uğramasına yarayacak ortamın yaratılması, işlemin sağlığını tartışmalı hale getirir. Bu bağlamda, borçluyu haciz sırasında ve aşırı şekilde baskı altına almak, hiçbir talebe gerek olmaksızın emekli maaşının haczine kalkışmak, hacze izin veren irade üzerinde negatif etkiler doğurur. Sahici ve olabildiğince saf bir vazgeçme iradesinin elde edilmesi, icra müdürünün bu iradenin ortaya çıkmasını sağlayacak önlemleri almasıyla mümkün olur. Haciz mahallinde gerçekleşen irade ve açığa çıkan beyanların, yakından görülmesi ya da büyüteç altına alınması zarureti vardır. Atlanmaması gereken bir diğer olgu, beyan sahibi borçlunun, meşru ilgililer veya icra memuru tarafından hata ve hileye maruz bırakılmaması gerektiğidir. Vazgeçme iradesini açığa çıkarmak için kullanılan yöntemin hukuki olmaması, beliren iradeyi sakatlar. Böylelikle vazgeçme iradesi ile temin edilmek istenen amaç, iradeyi fesada uğratan eylemlerle bertaraf edilmekle kalmaz dahası, birçok takip hukuku sorununun, doğmasına da neden olur. Tüm bunların yaşanmaması, negatif etkileri mayalayan ortamın kurutulmasına bağlıdır. İcra memuru anılan iradenin özerk olarak doğması ve takip hukuku bakımından bağlayıcı sonuçlar doğurması için kendiliğinden hareket etme ödevini anımsamalıdır.

Kuşkulu irade beyanına dayalı olarak verilen karar, zamandan bağımsız olarak başvuruya konu yapılabilir. Yapılan hacz edilemez olanın yasanın açık söylemine aykırı olarak ve de fesada uğratılmış iradeyle hacz edilebilir kılınmasıdır. Bu kaçınmadan kaynaklanan hak kaybı veya yoksun kalınan değerin eski hale getirilmesi, zamanla sınırlandırılması, hak ile korumaya alınan menfaatin hukuki değeri ile bağdaşmamaktadır. İçtihadı gelenek sübjektif bu hakkın korunmasını zamanla sınırlandırmamış bir deneyime sahiptir. Burada şikâyete konu olan nesne, haczedilebilir olup olmadığını, yargısal nitelikteki bir kararla doğrulama imkânı bulacaktır. Yargılamada ispat külfeti ve ispatta kullanılacak vasıta sorunu, genel hükümlere göre çözüme kavuşacaktır. Niteliği resmi kayıtlarla belli olan alacağın, anılan türden bir nesne olmadığını, borçlunun alacağın haczine özgür iradesi ve açık muvafakati ile izin verdiğini kanıtlama edimi müşteki alacaklıya aittir. Nesnenin, niteliği konusundaki kuşkunun, bu kuşkuyu öne süren kimseler tarafından kanıtlanması, ispatın bilinen kuralları ile bağdaşan bir olgudur.

Yargılama kurallarının işletilmesi, alacaklı için dezavantaj olarak düşünülemez. Burada önemle vurgulamak istediğimiz konu, bireye yasa tarafından verilen olanağın, onun açık izni olmaksızın dezavantaja dönüştürülme imkânının olmamasıdır. Hacz edilemez olanın haczedilerek, borçlu yararına olan hükümlerin bertaraf edilmesi onu davalaşma süreci ile baş başa bırakmaya icbar eden bir dezavantajdır. Burada doğru olan ve yasanın bu konudaki tüm düzenlemeleri ile uyumlu olan davranış, dezavantajı avantaja çevirmeye çalışan alacaklının başvuru hakkını kullanmasıdır.

Buradan hareketle ifade etmek gerekir ki, 85 madde icra müdürüne alacaklıdan gelen ve borçluyu zarara uğratacak, onun yaşam hakkını bertaraf edecek her eylem ya da talebi “yeter” ve borçlunun açık onayı” kavramları üzerinden sınayarak önleme ödevi yüklemiştir. Madde, alacaklı için haczin nicel açıdan, gidebileceği uç noktayı tayin ederken, borçlu için korumanın başlama ve bitme yerine ya da anına işaret etmektedir. Anılan müdahale, borçluya; alacaklı, icra memuru ile diğer öznelerden gelen ve yaşam sınırlarını zorlayan aşkınlıkları bertaraf olanağı tanırken, alacaklıya ise alacağı kadar ya da alacağını karşılamaya yetecek debide, borçlunun malvarlığına yönelme ve oradan edindikleriyle kendisini doyurma yetkisi vermektedir. Üstelik her iki yanın kendi yararına olmayan uygulamaları şikâyet yoluyla ortadan kaldırma veya yanlış olanı yenisiyle değiştirme olanakları bulunmaktadır. Hak ve yetkinin karşılaşmasında, birinin yaptığı aşkınlıklardan diğerini koruma, icra memurlarının alacağı yasal önlemlerle mümkün olacaktır. İcra müdürlüğünün hukuki karakteri bakımından netlik söz konusu olmasa bile, yasayı uygulama ödeviyle yükümlü oldukları tartışmasızdır.
Dolayısıyla taraflar bağlı olan ve olmayan yetkilerini kullanırlarken, bu yetkinin izin verdiği ölçüde eylemek hukuki istemlere karşı, yanları yedindeki denge anlayışı içinde çözüme taşımak yetkisine sahip oldukları tartışmasızdır. Dolayısıyla hukuku uygularken olası aşkınlıkları, onlara yüklenen sorumluluk anlayışı sayesinde dengelenmektedir. Sorumlu olmaklık, yasanın buyruklarına karşı sessiz kalmayı değil, onların uygulanması için aktif bir rol oynamayı zorunlu kılar. Aktif role soyunmak, gelen istemlerin soyut buyruklarla ne denli uyumlu veya uyumsuz olduğunu herhangi bir öznenin itkisine muhtaç olmadan ve kendiliğinden müdahaleyi gerektirir. Bu müdahale yasasızlığın ayıklanması ve sistemden deneyimler yoluyla atılmasını hedeflerken, yasal işlemlerin de takibin ilerlemesini sağlayacak işlemlere dönüştürülmesini amaçlamalıdır. Anılan bağlam oldukça önemlidir. İcra memurunun, yetki ve sorumluluğu nesneler üzerinden özneler yardımı ile takip hukuku sorunları inşa etmek değil, yasanın uygulanmasına engel olan tesviye işlemlerini gerçekleştirerek, alacaklıyı hedefi ile buluşturmaktır.

Denge olmaklık icra memurluğunun üzerinde yürüyeceği zeminin meşruluğuna kaynaklık eder. Dengenin şu ya da bu şekilde yok edilmesi, yani işlem yapmada kararsızlık, suskunluk devinimsizlik, işlemin zamanında ve gerektiği gibi yapılmaması, yapılanların hesabının gerekçe aracılığıyla meşru ilgililer ile onları denetleyecek kamuya verilmesinden imtina edilmesi, istemlerin kuşkulu ve makul olmayan bir zamana yayılması, dengede kendini bulan meşruluk beklentisini yok eder. Meşruluğunu yitiren işleme olan inancın yeniden tesisi ya da tazelenmesi ancak yargısal kararlarla mümkün olur. Mümkün olmaklık, icra müdürünün gayri hukuki olan eylemlerinin gerisinde bıraktığı tahribatı yıkılan yok olan değerlerin külliyen eski hale getirilmesi ya da onarılması anlamına gelir. Özetle, icra organı takip hukuku şeması içinde sıradan otorite değildir. Takip hukuku sadece alacaklıyı doyurma esası üzerine kurgulanmamıştır. Takip hukukunun diğer aktörü borçludur. Borçlunun kendisine yönelen takip işlemlerine karşı, gelişmiş bir hukuku vardır. Bu hukukları denge içinde korumak, kuralları var eden toplumsal ve tarihi arka planın bilinmesini ve buradan beslenmeyi bilmeyi zorunlu kılar. Bilgilenmek hukukun doğru bilgisi ile hakların ihlaline seyirci olmayı ya da ihlal edilen hakkın başka otorite tarafından giderilmesinin koşullarını yaratmak ya da uyuşmazlıkları mayalamak değil yetki ve sorumluluk ölçüsünde hukuku sonuna değin uygulamak yani hukuka taraf olmayı zorunlu kılar.

Bu yaklaşım biçimi, aynı zamanda hakların yarışmalarına imkân veren zemini, kesin ve kalın hatlarla çizerek, icra aktörlerinin üzerinde oynamaları gereken alanı da sınırlamış olmaktadır. Meşru ilgililerin oyunu kurallarına göre oynayıp oynamadıklarını, kural ve pozisyon hatası yapıp yapmadıklarını belirlemek, oyuna hâkim olmak, nezaret etmek ve yönetmekle mümkündür. İcra gücünü kullanma, olup bitenler karşısında kayıtsız kalmayı çoğu kez reddetmektedir. Liberal sistem, karar verenleri yönetme ve gözetme yetkisini tamamen reddetmemekte, kendi yapısıyla uyumlu olduğu sürece, gelişmelere müdahale etmeyi paradigmasına aykırı olarak görmemektedir. Dolayısıyla emredici normlara aykırılıklara geçit vermememe, bir denge manivelası gibi hareket etme onun icrai sorumlulukları arasında sayılmaktadır. Bu kurallara kimin uyduğunu ve kimin uymadığını belirlemek ya da kurulu dengenin hangi istemlerle ne ölçüde bozulduğuna karşı duyarlı olmak, icracı güçlerin sorumluluğu kapsamındadır. İcra müdürü bu karşılaşmada öne sürülen her talebi, yasaların önerdiği yöntem çerçevesinde sınamakla yükümlüdür.

Bu bir ödevdir. Ödev olmaklık, yasalara uymayı kesin ve mutlak emir olarak algılar. Onu aşmak, görmezden gelmek, örselemek ya da kuralın uygulanmasını yasanın onay vermediği uygulamalar aracılığıyla ötelemek, bu anlayışın birlikte yürümeyi reddettiği yaklaşım tarzıdır. Haczedilmezliği düzenleyen buyruklara uymak, acze düşmüş ve yaşam hakkı korunaklı borçlunun, korunmasını hedefleyen kamusal içerikli ödevdir. Dolayısıyla emredici nitelikteki kuralın, uygulamada yapılacak yorumlarla ve borçlunun açık, özerk iradesi olmaksızın aşınması yasaktır. Yasağın başka amaçlara hizmet edecek biçimde kullanılması, yasamanın uygulama ve yorum yoluyla hükümden düşürülmesidir. Yanları karşılıklı koruyan dengenin sağlayıcısı uygulamacıdır. Yanlar haklar ve borçlar için üzerinde eylenecek uzam niteliğindeki İİK. 85’ maddesi uygulamacının yasanın buyruğunu karşılayan egemenlik sahasıdır. Yasama, icra müdürüne kendi iradesine bu alan içinde, her bir hak ve yetkinin aşkınlıklarına müdahale ederek onları yasal sınırlarına çekmek ve törpülemek suretyle yasa karşısında ıslah etme yetkisi tanımaktadır. İcra memuru, kendisine muhtelif yollardan gelen meşru talepleri, elindeki testle sınayacak ve bu sınama sonucunda, istem ya büzülecek ya da kendi varlığını olduğu gibi koruyarak, taleple uyumlu hükme dönüşecektir.

İcra müdürünün, kendisine İİK. 78. madde üzerinden gelen talepleri, dikkate alıp değerlendirmesi, İİK. 82.1.1 madde aracılığıyla olacaktır. 82. madde 78. maddenin, kabul edilebilirliğini sınamada vazgeçilmesi, olanaksız bir testtir. Bu test, hacze dönüşmek isteyen her talebi süzen mekanizmadır. Haciz isteminin, haciz hükmüne dönüşmesi, kendisini üç aşamalı bir periyodla karakterize eder. Haciz istemi sürecin ilk durağıdır. Haciz isteğinin kabul edilebilir olması, onun yasal ve meşru istem olmasına bağlıdır. Yasal ve meşruluk kabul edilebilirliğin ilk koşuludur. İstemin meşruluğunun diğer cephesi, isteğin iyi niyet kuralları ile uyumluluğuna bağlıdır. İyi niyet gerek yatay gerekse, dikey ilişkilerde hak ve yetkilerin kullanılmasını, borçların yerine getirilmesinde dürüst olmayı emreder. Dolayısıyla, haczedilmesi olanaksız olan malın haczinde ısrar, yatay ve dikey iyi niyet kurallarını zorlamak demektir. Vekil ya da asilin, konumuz bağlamında yaşam ve emeklilik hakkını garanti eden alacağın haczini isteme yetkisi, bu kurallarla sınırlıdır. Emredici kuralın ihlalini istemek ya da kalkışmak, hakkın kullanılmasını önler. Talebin meşruluk debisini düşürür. Alacağın tahsilini istemek ve bunun için çaba sarf etmek yasal bir taleptir. Ancak bu hak, diğer hakkın sınırlarında kendisini frenlemek zorundadır. Dikey iyi niyet kuralı, memurla ilişkileri düzenler. Haczedilemez nitelikteki malın haczini istemek önerilen ilişkinin ihlalidir. Israr ihlali pekiştirir. Memurun, dikey iyi niyet kurallarını ihlal eden isteği, dinlemesi ve değerlendirmesi mümkün ise de olumlu yanıtlaması olanaklı değildir.

Taleplerin dikkate alınması ve değerlendirilmesi memurun reddetmesi olanaksız görevleri arasındadır. Dikkate alınmayı ve değerlendirilmeyi isteyen haciz istemini bekleyen ikinci periyot. istemin İİK 82.1.1 maddeye uygun olup olmadığını belirlemektir. Belirleme; bilgilenme, dikkate alma ve değerlendirme yapmayı zorunlu kılar. Değerlendirme İİK 85. maddesinin sağladığı maddi zemin üzerinde kendisini gerçekleştirir. İİK. 78’ maddesine dayalı istemin, İİK. haciz isteminin, 82 ve 85 maddedeki amaç ve düzenleme referans alınmadan değerlendirilmesi, talebin doğrudan hükme dönüştürülmesini yasaklar. Yani herhangi bir haciz isteminin hiçbir mukavemet ve test ile karşılaşmadan üstelik emredici kurallar dışlanarak 79. maddeye dönüşmesine yasa izin vermemektedir. İİK 85. madde 78 maddeye göre öne sürülen isteğin, kabul edilebilirliğinden sonra, etkinliğini sağlamak için tasarlanmış düzenektir. Anılan düzenleme haczi olanaklı kılan hukuki olguların son ortanca halkasıdır. Talebin doğruluk gerçeklik ve tipikliği sınanmadan aynen uygulanmasına 79. maddenin varlık nedeni, kesinlikle izin vermez. Öteki ifade ile yasa yapıcı 78. maddedeki talebin önerilen “haczedilebilirlik testini” aşmadan 79. maddeye dönüşmesini önlemiştir.

Testi başaramama halinde talep büzülecek, istemin yapılan testi aşması halinde ise, 78. madde ile kendisini var eden istem, oylumunu koruyarak 79. madde aracılığı ile kendisini yaşama taşıma şansı yakalayacaktır. Bu durak ise talep ile başlayan sürecin son halkasıdır. O halde denetleme ve değerlendirme periyodunda icra memuru talebi a) talebin, takip hukuku bakımından görülebilir olup olmadığını, b)haczi istenen malın( aylığın) niteliği itibarı ile haczinin olanaklı olup olmadığını, c) haczedilemezliğin, güvencesini hangi kaynaktan aldığını d) haczi olanaklı olmamakla birlikte, malın haczine borçlunun, muvafakat edip etmediğini e) Muvafakat iradesinin, hangi kronolojik aralığa denk geldiğini(zamanı) f) Muvafakatin gerçek ve doğru olup olmadığını ya da iradenin, kendisini bozacak ve hükümden düşürecek etkiden ari olup olmadığını g) Muvafakatin kapsamını (haczedilemez nitelikteki nesnenin tümünü mü yoksa bir kısmını mı hedeflediği)belirlemeye yarayan bu “altılı teste” tabi tutacaktır.

Testin uygulanması halinde ortaya çıkması muhtemel sonuçları iki küme halinde sınıflandırmak olasıdır. Bunların ilki usule diğeri ise görülebilirlik koşulunu taşıyan istemin, esastan görülmesi üzerine verilen kararları içerir. İstemin takip hukukundan kaynaklanan koşulları taşımaması, onun görülebilir olmasını engeller. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde, görülebilir olmayan istemin reddine karar verilir. Verilen karar usule ilişkin olup, istemin esastan görülmesine engel olur. Talep görülebilir olmakla birlikte, anılan testi geçememesi ihtimalinde, haczedilemeyen malın haczini hedefleyen istemin kabul edilebilir olmaması nedeniyle reddi gerekir. Bu varsayımda, ya mal haczedilebilir nitelikte değil, ya haczedilebilir olmakla birlikte, borçlu hacze izin vermemekte veya haczedilmezlik iradesi haczi, olanaksız kılacak bir olgu ile bozulmuş veya irade açık yalın olmadığı için, duraksamalara neden olmuştur. Her üç ihtimalde de haciz istemi, haczi olanaklı kılan esaslı ögelerden yoksundur. Dolayısıyla, kendisini olumlayacak iradeye dönüşme şansını yitirmektedir. İstemin, borçlu tarafından tamamen kabul edilmesi yani bireyin hiç kimsenin tesirinde kalmadan özgür iradesi ile haczedilmezlik hakkından feragat etmesi durumunda, verilecek karar, istemin kabulü ile aylığın hacz edilmesidir. Borçlunun, haczedilmezlik hakkından kısmen feragat ederek, hacze vazgeçme kadar izin vermesi halinde, yapılması gereken, istemin kısmen kabulü ile aylığın vazgeçme ile sınırlı olarak haczine karar vermektir.
Bu aşamada dikkatten kaçmaması gereken husus, haktan vazgeçilmesine imkân veren feragatin, onu fesada uğratan etkenden uzak tutulmasıdır. Bu görev icra memurunundur. İcra memuru anılan feragatin, sağlıklı doğması için gerekli önlemleri almakla ödevlidir. İcra sırasında, ister açık ister örtülü olsun her türlü sözlü ve fiziki müdahale, tehdit, hata ve hile ile kendisini karakterize eden devinim ve davranışlar, fesada davetiye çıkaran olgulardır. Olguların gerçekleşmesini önlememek ve gerekli önlemleri almamak, bu bağlamlı bir şikâyete neden olmaktan başka memur odaklı başkaca sorumluluk hallerine çağrı yapmak demektir.

Aynen koruma, büzülme ya da reddi olanaklı kılan İİK 78, 82,85 ve 506 SK. nın 121 maddesinin yapılmasını ısrarla önerdiği bu testtir ve bu test haczin yazgısını belirleyen yegâne tertibattır. Düzeneğin çalışmasını engellemek ya da testin yapılmasını başkalarına ciro etmeyi savunmak, icra müdürünün dikkate alma ve değerlendirme yetkisini yadsımak, onu yetkilerinden soyutlayarak, sistemin figüranı haline getirmeyi benimsemek demektir. Belirtilen olgu, memurluk kurumunun varlık sebebini bir çırpıda ve külliyen reddetmekle kalmaz, buna bağlı olarak, sistemin denge üzerine oturtulan söylemini de alaşağı eder. Oysa yasa yapıcı, icra memuruna sorunları eşitlik ilkesine sadık kalarak, akılcı ve eleştirel bir bakışla irdeleyerek çözüme kavuşturulmasını salık vermiştir. Önerilen çözüm, her gelen isteğin doğrudan doğruya ve taleple tamamen uyumlu olarak gerçekleşmesini, talebin anılan testi ne denli aşabileceği koşuluna bağlamaktadır. Talep testi aştığı ölçüde meşrulaşacak, başarısız olduğu nispette meşruluk yitimine uğrayacaktır.

Emredici nitelikteki, 82. maddenin taleple bağlı ve onunla tamamen uyumlu davranılarak bertaraf edilmesi gibi, haczedilemez olanı yasaya aykırı olarak haczedilebilir kılarak, oluşturulan yasasızlık, ekonomik açıdan zayıf konumdaki borçlunun süresiz şikâyet hakkını kullanma koşuluna bağlanması, yasamanın kasten dışlanmasıdır. Ortada uygulanması gereken buyurucu nitelikteki 82. maddenin açık saltık söylemini doğrudan uygulama zorunluluğu varken, bireyin bu korumadan yararlanmasını şikâyet müessesinin kullanılması koşuluna bağlamak doğru değildir. Böyle bir seçenek, icra hâkimliğinin icra müdürlüğü ile işlevsel açıdan yer değiştirmesine çanak tutmak demektir. İcra müdürlüğü buyurucu hükümleri, icra hâkimliğinden önce uygulamakla ödevlidir. İşlemlerinin şikâyet ya da itiraz yoluyla tashihi istisnai bir olgudur. İşlemin, gerçekliği ve doğruluğunun denetlenmeye muhtaç olma fikri, uygulayıcıların yasaları uygulamaktan imtina etmesi ya da bu konuda keyfi davranmaları varsayımına sebep oluşturmaz. Aslolan haczedilmezlik savının, ilk durağında karşılaşacağı ihtimallere göre karara bağlanması ve bu kararın kararlılıkla tatbikidir.

Emredici hükümlerin aşılmasının, yarattığı olumsuz sonuçların, bertaraf edilmesini bireyin emek mesai ve kaynak harcayarak, yargısal kararlarla ortadan kaldırılmasını onaylamak, HUMK 77 madde düzenlemesinin ruhuyla örtüşmez. Çünkü yasa doğan uyuşmazlığın olabildiğince makul süre içinde, ucuz maliyetle ve isabetli olarak çözümünden yanadır. Bu çözüm biçimi, uyuşmazlıkların hukuk yargılamasının omurgasını oluşturan ögelerin desteği ile sönümlemeyi önermektedir. Ekonomik sıkıntıları aşamadığı ayan beyan olan borçlunun, “tasarruf ilkesi uyarınca”, oracıkta halledilmesi gereken sorununun, yasalar ötelenerek başka bahara bırakılması hukukun işi değildir. Haczedilemez olanın, memur ve alacaklının birlikte ve ortak kusuru ile haczedilebilir kılmaktan kaynaklanan, negatif etkilerinin, bertarafını ortadan kaldırmak, bireyi durup dururken hak aramaya icbar etmek demektir.

Oysa HUMK 79. maddesi, kanunun açık hükmü olmadıkça hiçbir kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye icbar edilemeyeceğini buyurmaktadır. Yasa bununla, lehine olan emredici buyrukların, çiğnenmesi ile oluşan negatif sonuçların, ortadan kaldırmaları için, bireyin, hak arayışına zorlanmasını yasaklamaktadır. Bu buyruk ile temin edilmek istenen amaç, uyuşmazlığın kaynağına hapsederek zaman, kaynaktan tasarruf etmekten ve yol göstericilik yoluyla yansızlık kurallarının çiğnenme riskini ortadan kaldırmaktır. Yargıçlar için öngörülen bu olumlu önlemden yasayı uygulayan ve niteliği itibarı ile yansız olması gereken icra müdürünü ya da başka bir kurumu ayrık tutmak mümkün olmamalıdır.

Yasa yapıcı, yaşam hakkına ilişkin değerler dizisinin, takip hukuku etkinlikleri aracılığıyla, gerçekliğe dönüşmesini istemektedir. İsteğin gerçekleşmesi, uygulayıcıların, yaşam bağlamlı haczedilmezlik, anlayışını yeterince kavramalarına bağlıdır. Haczedilmezlik eksenli sorunlar, sağlıklı, bu mana üzerinden okunmak ve uygulanmak zorundadır. Yaşam ile bağını koparan uygulamaların, er veya geç farkında olmadan, hukuk adına, hukukla yollarını ayırmayı yeğleyen tutkulara dönüşeceği unutulmamalıdır. İsterimiz, haczedilmezlik odaklı çekişmelerin, “yaşamı sürdürülebilir kılan ve sağlıklı yaşlanmayı” eksen alan, görme biçimi aracılığıyla çözüme ulaştırılmasıdır.