SANIĞIN DURUŞMADA HAZIR BULUNMA HAKKI

Abone Ol

Bizim ceza yargılama sistemimizde genel kural olarak sanık olmadan duruşma yapılamaz ve sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulamaz. Bununla birlikte bu genel kuralın da bazı istisnaları bulunmaktadır.

Sanığın duruşmaya katılması ile ilgili ceza yargılama yasamızda pek çok kural yer almaktadır. Sanığın duruşmaya katılması hem bir yükümlülük hem de bir hak olarak tanımlanmıştır. Uygulamada bu kuralın uygulama şekline göre bazı hatalar yapıldığı da görülmektedir.

Sanığın duruşmaya katılma hakkı öncelikle Anayasamızın 36. Maddesi hükmü çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Anayasa'nın 36. Maddesine göre; herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu hükümde, adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmiştir. Bu düzenleme tarafların iddia ve savunmalarını yargısal makamlar önünde ileri sürme imkânına sahip olduklarını ifade etmektedir.[1]

Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı duruşmada hazır bulunma hakkını da kapsamaktadır.[2]

Sanığın duruşmada bulunma hakkının neden önemli olduğuna ilişkin gerekçeler aşağıda belirtilen şekilde özetlenebilir:[3]

1) Sanığın duruşmada hazır bulunması savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını temin eder.

2) Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırır.

3) Ceza adaletinin hakkaniyete uygunluğu açısından sanığın mahkemenin huzuruna çıkarılması gerekir.

4) Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine dayalı bir yargılama sisteminin benimsenmesi, sanığın duruşmada hazır bulunmasını gerektirir.

5) Duruşmada bulunma hakkı sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini takip etmeyi, iddiaları ve tanık ifadelerini dinlemeyi, iddia/savunmaları destekleyecek şeyleri ileri sürmeyi de bünyesinde barındırır.

6) Duruşmada hazır bulunma hakkı, sanığın yargılamaya etkili katılım hakkıyla da doğrudan ilişkilidir.

7) Suç isnadı altındaki bir kimse duruşmada hazır bulunarak yargılamaya etkin olarak katılabilir.

8) Duruşmaya katılmak suretiyle sanık, hakkında kurulacak hükmün oluşturulması sürecine dâhil olur ve yargılamaya yön verme olanağına kavuşur.

9) Hâkimler duruşmaya katılma hakkı sayesinde sanığın tutum ve davranışları ile kişisel özelliklerini gözlemleme olanağına sahip olurlar.

Duruşmada bulunma hakkı aşağıda belirtilen haklarla sıkı bağlantı içerisindedir:

1. Savunma hakkı

Savunma hakkı, doğal olarak bazı hakları bünyesinde barındırmaktadır.[4] Bu haklardan bazıları şunlardır:

(1) Yargı mercileri huzurunda kendisini savunma,

(2) Müdafi yardımından yararlanma,

(3) Susma,

(4) Soru sorma,

(5) Aleyhine olan işleme katılmama,

(6) Tercümandan yararlanma,

(7) Delillerin toplanmasını isteme,

(8) Duruşmada hazır bulunma,

(9) Yasa yoluna başvurma.

Yukarıda belirtilen haklar savunma hakkının bünyesinde yer almaktadır.[5]

Duruşmada bulunma hakkı bir anlamda savunma hakkı çerçevesinde de değerlendirilmelidir. Duruşmada hazır bulunma hakkı, hakkaniyete uygun yargılamanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Yani savunma hakkı duruşmada bulunma hakkının özel bir görünümünden ibarettir. Bu nedenle duruşmada bulunma hakkının savunma hakkıyla sıkı bir şekilde bağlantılı olduğu söylenebilir.

Savunma hakkı, ceza yargılamasında hakkaniyete uygun bir yargılamanın en önemli unsurları arasında yer almaktadır. Bu nedenle sanığın bizzat savunma hakkının sağlanabilmesi için sanığın duruşmada hazır bulunması gerekmektedir.

Sanık neden duruşmaya katılmalıdır sorusu esasında duruşmada yapılan etkili işlemler ve değerlendirmelerle ilgilidir. 

Başka bir söylemle, mahkemenin vereceği kararı etkileyebilecek nitelikteki değerlendirmelerin veya başka esaslı işlemlerin yapıldığı duruşmalar olabilir. Bu nitelikteki duruşmalar sanık açısından kritik aşama olarak değerlendirilir. Sanığın bu kritik işlemlerin gerçekleştiği duruşmada hazır bulunması önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Duruşmada hazır bulunma hakkı kapsamında kişi kendi davasının duruşmasına bizzat katılabilir. Şayet avukatı varsa avukatı ile birlikte katılması da mümkündür.

Duruşmaya katılması halinde sanık yargılama süreci açısından en iyi durumda olacaktır. Çünkü duruşmaya katılan sanık, delillerin tartışılmasını sağlayabilir. Bu şekilde hem aleyhinde olan delilleri çürütme imkânına sahip olacak hem de mahkemenin vereceği kararı bir anlamda etkileme fırsatı yakalayacaktır.  Bu şekilde davranarak sanığın savunmasının doğruluğunu ispatlayabilmesi mümkündür.

Sanık duruşmaya katılmak suretiyle savunmasını dile getirme imkânına sahip olacaktır.

Nitekim AİHM bazı kararlarında;   sanığın, savunmasını uygun bir şekilde hazırlama ve hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın, yargılamanın sonucunu etkileyebilecek şekilde ilgili olan tüm hususlarda davayı gören mahkemenin önüne savunmasını sunabilmesi imkânına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir.[6]

Sanığın duruşmaya katılması ayrıca yapılan işlemlerden verilen kararlardan bilgi sahibi olmasını da sağlayacaktır.

AİHM, sanığın savunması için gerekli kolaylıklara sahip olması gerektiğini bazı kararlarında vurgulamaktadır. Buna göre; kendisine bir suç isnat olunan kişinin savunmasını hazırlayabilmesi için yargılama sürecinde yapılan soruşturmaların sonuçlarından haberdar olma olanağına sahip olması gerekir. Burada şüpheliye/sanığa sağlanacak kolaylıklar, savunma için yardımcı olan veya olabilecek olanaklarla sınırlıdır.[7]

Sanığa sağlanan zamanın ve kolaylıkların yeterli olup olmadığı tartışma konusu yapılabilir. Bu hususun, her bir davaya özgü şartlara göre değerlendirmeye tabi tutulması gerekir.[8]  

Duruşmaya katılma hakkı sanığın bazı işlemler açısından gerekli sürede gerekli işlemleri yapabilme imkânı tanıyacaktır. Bilindiği üzere bazı usulü işlemler süreye tabidir ve bu işlemlerin süresinde yapılması gerekmektedir.

Bunlardan biri de bazı durumlarda savunma için ek süre tanınması zorunluluğudur.

Nitekim AİHM bazı kararlarında, yargılama sürecinde ortaya çıkan ve mahkemenin kararını esaslı bir şekilde değiştirebilecek hususlarda/olaylarda savunma için ek sürenin verilmesi zorunluluğuna işaret etmektedir.[9]

Bu durumda sanığın duruşmada hazır bulunması ve savunma hakkını kullanması gerekir.

Yargılama sürecinde ortaya çıkan ve mahkemenin kararını esaslı bir şekilde değiştirebilecek olaylara örnek göstermek yararlı olacaktır:  

a) İddianamede yapılan değişiklikler üzerine sanığa ek süre verilmelidir.[10]

b) İddia makamının yeni deliller sunması halinde sanığa ek süre verilmesi gerekir.[11]

c) Yargılama sırasında bilirkişi görüşündeki ani ve esaslı değişiklikler olması halinde sanığa ek süre verilmesi gerekir.[12]

Duruşmaya katılması halinde sanık, bu değişikliklerden haberdar olur ve savunması için ek süre talep edebilir. Duruşmaya sanık katılmasa da bu durum sanığa bildirilmeli ve talep ederse bu konuda sanığa ek süre tanınmalıdır.

2. Tanık sorgulama veya sorgulatma ve tercüman yardımından yararlanma hakları

Duruşmada hazır bulunan sanık, tanığı sorgulama veya sorgulatma ve tercüman yardımından yararlanma imkânına kavuşacaktır. Duruşmada bulunma hakkının bu haklarla da yakından bağlantılı olduğu ifade edilebilir.

Duruşmada hazır bulunmayan sanığın, tanığı sorgulama, sorgulatma ve tercümandan yararlanma haklarından yararlanması pek mümkün gözükmemektedir. Yani bu hakları etkili şekilde kullanması söz konusu olamaz.

Duruşmada hazır bulunma hakkı aşağıda belirtilen hususların gerçekleşmesini sağlayabilecektir:

a) Belirtilen hakların kullanılmasını gerektiren durumlarda sanığa savunmasını planlayarak mahkeme önünde en uygun ve etkili şekilde yapabilme imkanı sağlayacaktır.

b) Tanıklara soru sormak suretiyle onların beyanlarının zayıf/itibar edilemez noktalarım ortaya koyabilme fırsatı yaratacaktır.

c) Yargılamanın sonucunu etkileyebilme imkânı verecektir.

Duruşma hakkı ile ilgili CMK hükümleri

Duruşmada hazır bulunma hakkı, konusunda CMK hükümleri ile bazı kurallar getirilmiştir. 

Sanık olmadan duruşma olmaz kuralı

5271 sayılı CMK m. 193/1 hükmüyle sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralı getirilmiştir.

Bu düzenlemeye göre,  yasal düzenlemelerin istisna olarak belirttiği haller saklı kalmak üzere hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılması mümkün değildir.  

Bu istisnalardan biri de CMK m. 193/2[13] hükmünde yer almıştır. Buna göre; toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da davanın sanığın yokluğunda bitirilebilecektir.

Duruşmada hazır bulunma hakkı ile ilgili diğer düzenlemeler ise  194., 195., 196., 200. ve 204. maddelerinde bulunmaktadır.

Duruşmada hazır bulunma hakkı ile ilgili bireysel başvuru incelemelerinde ölçü norm olarak Anayasal kural ve ilkeler dikkate alınmaktadır. Yani kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu yüzden duruşmada hazır bulunma hakkına yapılan müdahalenin anayasal şartlara, ilkelere ve kurallara uygun olması gerekmektedir.[14]

SEGBİS uygulaması

Bazen duruşma salonunda bizzat hazır bulunma talebinin Mahkemece reddedilmesi ve SEGBİS aracılığı ile katılımının sağlanmaya çalışılması nedeniyle duruşmada hazır bulunma hakkına yönelik bir müdahaleler söz konusu olabilir.[15]

Bu tip olaylarda duruşmaya katılma hakkı kapsamından SEGBİS sistemi ile duruşmaya katılma hali inceleme konusu yapılmalıdır.

Anayasa mahkemesine göre; duruşmada hazır bulunma hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi iki şartın varlığına bağlıdır:[16]

Birincisi, müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir.

İkincisi, müdahale gerekli olmalıdır.

Gereklilik

En az zarar verecek aracın seçilmesi zorunluluğu

Gereklilik konusunda şuna dikkat edilmelidir: hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından hakkı en az zedeleyecek aracın seçilmesi gerekir. Yani en az zarar verecek aracın seçilmesi gereklilik bağlamında değerlendirilecektir.

Başka bir söylemle, hak ve özgürlüğü kısıtlayan birden fazla tedbir bulunması halinde bunlar değerlendirmeye alınmalıdır. Bu değerlendirme sonucunda tedbirlerden hangisi diğerlerine göre hakkın norm alanına daha az müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa bu tedbir tespit edilmelidir. Dava konusu olayda o tedbirin seçilip seçilmediğine bakılmalıdır. Yani daha az müdahalede bulunan tedbir seçilmelidir. Bu yapılmamışsa kısıtlayıcı tedbir hukuka aykırı sayılmalıdır.  

Tedbirin seçilmesinde kamu otoritesinin takdir hakkı kuşkusuz vardır. Bu takdir hakkı belli ölçüde olmalı ve aşırıya kaçmamalıdır.[17] Kamu otoritelerinin tedbirin seçilmesinde yeterli uzmanlığa sahip oldukları ve isabetli seçim yapacakları konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.

Alternatif aracın bulunmadığı haller

Bazen alternatif araçlar olmayabilir. Mevcut alternatiflerin öngörülen yasal amaca ulaşılması açısından etkili olmadığı veya daha az etkili olduğu durumlar olabilir. Böyle durumlarda kamu makamlarının araç seçimi konusundaki tercih yetkisinin gereklilik ölçütünü sağlamadığının söylenebilmesi için çok güçlü nedenler olmalıdır.

Duruşmada hazır bulunma hakkı bağlamında tedbirin gerekliliği

Anayasa Mahkemesinin bu konudaki düşünceleri şu şekilde özetlenebilir:[18]

1) Duruşmada hazır bulunma hakkının -doğası gereği- ceza hukukunun çekirdeğini oluşturan konularda daha katı bir biçimde uygulanmalıdır.

2) Hürriyeti bağlayıcı ceza gerektiren suçlara ilişkin yargılamalarda, hükmü değiştirebilecek nitelikteki değerlendirmelerin veya başka esaslı işlemlerin yapıldığı kritik aşamalarda suç isnadı altındaki kişinin duruşmada hazır bulunmasının sağlayacağı yararların düzeyi önemlidir.

3) Suç isnadına ilişkin yargılamalarda esaslı işlemlerin yapıldığı bir aşamada sanığın duruşmada hazır bulunması gerekir; diğer istisnai hâllerde gıyapta yargılama yapılabilir.

4) Gereklilik ilkesi yönünden duruşmada hazır bulunma hakkı ancak olayın koşullarının zorunlu kıldığı durumlarda sınırlanabilecektir.

5) Duruşmada hazır bulunma hakkını sınırlayan herhangi bir tedbirin öncelikle gerekli olduğunun gösterilmesi gerekir.

6) Sanığın duruşmada hazır bulunmamasını zorunlu kılan bir olgunun varlığı derece mahkemelerince somut ve olaya uygun bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır.

SEGBİS sistemi ile duruşmaya katılma

SEGBİS; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nde (UYAP) ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği, saklandığı bir sistemdir. SEGBİS, ses ve görüntü bilişim sistemidir.[19]

SEGBİS ile duruşmaya katılma halinde duruşmada hazır bulunma hakkının kısıtlanmış olup olmadığı konusu sürekli tartışılmaktadır.

Görüntü ve ses kalitesi yüksek olan araçlar kullanılsa bile uzaktaki sanığın ses ve görüntüsünün duruşma salonuna aktarılmasının sağladığı menfaat ile onun duruşma salonunda fiziksel olarak yer almasının sağladığı menfaatin aynı olmadığını ifade edebiliriz. Bu nedenle duruşmada hazır bulunma hakkı bağlamında bu sistemin sadece istisnai hâllerde kullanılabileceği ve bu şekilde bu hakkın sınırlandırılabileceği söylenebilir.

SEGBİS sisteminin kullanılması genel olarak Anayasa’ya aykırı görülmemektedir.[20]

SEGBİS, kişilerin duruşmalara sesli ve görüntülü bir bilişim sistemi kullanılarak duruşmalara katılmalarını sağlamaktadır. Bu şekilde kişiler adli makamlar önünde kendilerini sözlü olarak ifade edebilmektedirler. Kişilerin bu sistem ile adli süreçlere katılımları büyük ölçüde kolaylaşmıştır. SEGBİS sistemi zaman ve mekân kolaylığı sağlamaktadır.[21]

Belirtmek gerekir ki, kişilerin duruşmaya bizzat katılması SEGBİS yoluyla katılmasından daha büyük yararlar sağlamaktadır.[22] Yani ikisi de aynı şeyi ifade etmemektedir.

Anayasa Mahkemesine göre SEGBİS, kişinin duruşmada bizzat hazır bulunma hakkına belirli ölçüde sınırlama getiren bir uygulamadır. Bu nedenle SEGBİS vasıtasıyla duruşmaya katılımın neden gerekli olduğu derece mahkemelerince gösterilmek zorundadır.[23]

Kişilerin duruşmada hazır bulunmayı istemeleri

Burada önemli olan kişilerin bizzat duruşmada bulunmayı tercih edip etmemeleridir. Kişiler duruşmada hazır bulunmayı istemelerine rağmen SEGBİS yoluyla katılım tercih edilmiş ise aşağıda belirtilen hususların mutlaka açıklanması gerekir:[24]

1) Kişilerin duruşmada bizzat hazır bulunmayı talep etmelerine rağmen SEGBİS yoluyla katılımlarının neden yeterli görüldüğü açıklanmalıdır.

2) Duruşmada bizzat hazır bulunmayı imkânsız hâle getiren veya büyük ölçüde zorlaştıran koşulların neler olduğunun gösterilmesi gerekir.

Bu kapsamda dikkate alınması gereken ölçütler şunlardır:

1) Alternatif tedbirlerin uygulanabilirliği ölçütü: Talepte bulunan kişilerin duruşmada bizzat hazır bulunmasına imkân sağlayan alternatif tedbirlerin uygulanabilirliği gözetilmelidir.

2) Zorunluluk ölçütü: Hâkim veya mahkemenin ancak zorunlu gördüğü durumlarda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması gerekir.[25]

Müdahalenin gerekli olduğunun ortaya konulduğu hâller

Müdahalenin gerekli olduğunun ortaya konulduğu hâllerde aşağıda belirtilen hususlar dikkate alınmalıdır:

1) Sanığın duruşmada hazır bulunmamasının yargılamanın adilliğine bir bütün hâlinde zarar verip vermediği ölçülülük ilkesinin diğer bir unsuru olan orantılılık açısından dikkate alınmalıdır. Yani müdahale orantılı mı sorusu yanıtlanmalıdır.

2) Duruşmada bizzat hazır bulundurulmayan tarafın diğer tarafça ileri sürülen görüşler ve kanıtlar hakkında bilgi sahibi olup olamadığı veya bunlara yorum yapıp yapamadığı, dezavantajlı duruma düşürülmeksizin davaya etkili katılımının sağlanmasında makul bir fırsata sahip olup olmadığı hususları ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.

3) Orantılılık açısından yapılacak değerlendirmede, yokluğunda gerçekleştirilen işlemin sanığın duruşmada fıziken hazır bulunmasını gerektiren (esaslı) nitelikte bir işlem olup olmadığı belirlenmeli ve bu konudaki veriler değerlendirmeye alınmalıdır.

4) Duruşmada hazır bulunma hakkından açıkça veya örtülü şekilde feragat edilmesi mümkündür.

5) Her iki durumda da feragatin tereddüde yer vermeyecek şekilde açık olması ve aynı zamanda kamu yararına aykırılık taşımaması gerekir.

6) Duruşmada hazır bulunma hakkından feragat, savunma tarafına bu haktan vazgeçmesiyle orantılı asgari güvenceler sağlanmadıkça kamu yararına uygunluk taşımayabilir.

7) Örtülü feragatin geçerli olabilmesi için sanığın söz konusu eylemlerinin sonuçlarını makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekmektedir.

8) Yetkili yargı organlarının bu konuda varsayıma dayalı bir değerlendirme yapmamaları gerekir.

Yukarıda belirtilen hususlar duruşmaya katılma hakkı bağlamında değerlendirmeye alınması ve yapılan müdahalenin hukuka uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Anayasa Mahkemesi bir kararında, başvurucunun esas hakkında işlemlerin yapıldığı duruşmada hazır bulunma talebinin reddedilmesinin zorunlu olduğu derece mahkemelerince somut bir biçimde ortaya konulamadığı için müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşmıştır.[26]

Mahkûmiyet dışındaki kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesi kuralı

Duruşmaya katılma hakkı bağlamında tartışılan diğer bir konu da CMK m. 193/2 hükmünde yer almaktadır. Buna göre; toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava sanığın yokluğunda bitirilebilecektir.

Burada mahkûmiyet dışında verilen tüm kararların sanık lehine olduğu söylenemez. Örneğin, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi de mahkûmiyet dışındaki kararlardan biridir ve sanığın aleyhinedir. Burada sanığın sorgusu yapılmadan karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.

Toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi kanısına varılması durumunda sanığın sorgusu yapılmadan davanın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmek suretiyle duruşmada hazır bulunma ve savunma hakkına, dolayısıyla adil yargılanma hakkına bir sınırlama getirildiği söylenebilir.[27]

Tarafların duruşmada hazır bulunma hakkı savunma hakkı bakımından önemlidir.[28] Duruşmada hazır bulunma hakkı, tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile de doğrudan ilişkilidir.[29]

Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de ceza yargılamasında savunma hakkının teminata bağlanmasıdır.

Anayasa Mahkemesine göre; savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun olarak gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan biridir.[30]

Buna göre adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın kanunla yapılması,[31] Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir.[32]

Anayasa Mahkemesine göre; yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.[33] Bu anlamda CMK m. 193/2 hükmünde duraksamaya neden olan hususlar olduğu söylenebilir.[34]

CMK m. 193/2 hükmünde, yargılama sürecinde toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet hükmü dışında bir karar verilmesi kanaati oluşması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan yokluğunda davanın bitirilebileceği herhangi bir tereddütte yer bırakmayacak biçimde açık ve net olarak düzenlendiği görülmektedir. Bu kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu söylenebilir; Ancak bu yönüyle kuralın kanunilik şartını taşımadığı söylenemez.[35]

Kanaatimizce; sanık hakkında mahkûmiyet hükmü dışında bir karar verilmesi kanaati oluşması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan yokluğunda davanın bitirilebileceği kuralı sadece sanık lehine olan ve aleyhe bir durum yaratmayan hükümler açısından geçerlidir. Bu durumda hem sanık yorulmayacak hem daha az gider yapılacak hem de dava kısa bir sürede sonuçlandırılacaktır.[36]

Anayasa Mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmü ile getirilen kuralı duruşmaya katılma hakkı bağlamında ele almış ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirmiştir.[37]

Anayasa Mahkemesi, belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde sorgusu yapılmamış sanığın yokluğunda da davanın bitirilebilmesini hüküm altına alan kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bağlamında elverişli ve gerekli olmadığının söylenemeyeceğini ifade etmektedir.[38] Yani CMK m. 193/2 hükmü elverişli ve gereklidir. Sadece kapsamı daha iyi oluşturulmalıdır.

Aslında CMK m. 193/2 hükmü sanığın duruşmaya katılma hakkını işlevsiz hale getirmektedir. Bununla birlikte mahkûmiyet dışında sadece sanığın lehine olabilecek karar verilmesi halinde sanığın sorgusunun yapılması da anlamsız hale gelmektedir. Bu nedenle mahkûmiyet dışındaki kararlar yönünden bir ayrım yapmaksızın bu kararların tamamına ilişkin bir düzenleme yerine sanığın lehine olabilecek ve sanık aleyhine durum yaratmayan koşullar açısından bir düzenleme yapılması ve bu şekilde hükmün uygulamasının devam etmesinin yararlı olacağı söylenebilir.[39]

Anayasa mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmünde yer verilen kural açısından iki örnek üzerinde durmuş ve bu durumların aleyhe sonuç doğurduğunu ifade etmiştir.[40]

Birinci örnek: Suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasa’nın 38. maddesinde öngörülen masumiyeti ortadan kalkmaktadır.

İkinci örnek: Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık -masumiyetinin ortadan kalkması dışında- ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır.

Anayasa Mahkemesine göre; sanık hakkında yukarıda belirtilen ve bazı olumsuz sonuçlar içeren mahkûmiyet dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesi adil yargılanma hakkına orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirildiği anlamına gelmektedir.[41]

Belirtilen nedenlerle Anayasa mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmünde yer verilen kuralın Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğuna ve İptaline karar vermiştir.[42]

Aslında uygulamada bu hükmün genelde lehe olan ve aleyhe durum yaratmayan kararlar açısından uygulandığını görmekteyiz.

Örneğin; Yargıtay bir kararında, sorgusu yapılmayan ve suçu işlediği saptanmayan sanık hakkında tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilemeyeceğini ifade etmiştir.[43]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, T: 20.9.2017, §37); https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ BB/2014/14673, ET: 08.10.2022.

[2]  Anayasa’nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılama kavramından hareket ederek adil yargılanma hakkının gereklerini saptamıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında adil yargılanma hakkının gereklerinden birinin de duruşmada hazır bulunma hakkı olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır.

[3] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[4] Suat Çalışkan, Savunma Hakkının Kısıtlanması, https://www.hukukihaber.net/savunma-hakkinin-kisitlanmasi-makale,9296.html,  ET: 08.10.2022; emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[5] Suat Çalışkan, Savunma Hakkının Kısıtlanması, https://www.hukukihaber.net/savunma-hakkinin-kisitlanmasi-makale,9296.html, ET: 08.10.2022; emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2017/188, K: 2019/544, T: 17.09.2019.

[6] Gregacevic/Hırvatistan, B. No: 58331/09, 10/7/2012, § 51. Ayrıca bkz.; Turan, Hüseyin/ Şahin, Fatih . "Müdafinin Soruşturma Dosyasını İnceleme Yetkisine Getirilen Kısıtlamanın Savunma Hakkı Bakımından Değerlendirilmesi". Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi 0 / 10 (Aralık 2017): 597-619; s. 608.

[7] Padin Gestoso/İspanya (k. k.), B. No: 39519/98, 8/12/1998) Ayrıca bkz.; Abdullah Çelik, Adil Yargılanma Hakkı Rehberi, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara, 2014, s. 166.

[8] Huseyn ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05, 26.7.2011, § 175. https://bireyselbasvurukararlari.com/ kararlarin-gerekceli-olmasi-3-12/; ET: 09.10.2022

[9] Miminoshvili/Rusya, B. No: 20197/03, 28.6.2011, § 141. Ayrıca bkz. Akif YILDIRIM, Bireysel Başvuruda Ceza Yargılamasını İlgilendiren Kararlar, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi, 2017, s. 233.

[10] Pelissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25.3.1999, § 62; Metin FEYZİOĞLU, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 6/3-a Uyarınca İsnadın Bildirilmesi Ve Türk Hukuku, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004, s. 104.

[11] G.B./Fransa, B. No: 44069/98, §§ 60-62; Ayrıca bkz. Akif YILDIRIM, Bireysel Başvuruda Ceza Yargılamasını İlgilendiren Kararlar, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi, 2017, s. 233.

[12] G.B./Fransa, §§ 69, 70.

[13] Bu hüküm konusunda verilen iptal kararı için bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.

[14] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[15] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[16] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[17] Hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme noktasında daha iyi bir konumdadır.

[18] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[19]  Erdal Korkmaz ve diğerleri, (Başvuru Numarası: 2013/2653), Karar Tarihi: 18/11/2015, R. G. Tarih ve Sayı: 30/12/2015-29578, § 99; https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/2653; ET:09.10.2022.

[20]  SEGBİS'in suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklar ile medeni hak ve yükümlülüklere -ve bu bağlamda cezaların infazına- ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanması kategorik olarak Anayasa'ya aykırı bir durum değildir.  Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[21]   UYAP, Türk hukuk uygulamasında yakın dönemde gerçekleştirilen en önemli projelerden biridir. UYAP'ın ve bunun bir parçası olan SEGBİS'in adil yargılanma hakkı bağlamında sağladığı yararlar ve bu sistemlerin geliştirilerek uygulanmaya devam edilmesinin çok önemli olduğunu ifade etmeliyiz.

[22]  SEGBİS'in kullanılması yoluyla duruşmaya katılmanın duruşmada bizzat hazır bulunmaya göre kişilere kendilerini yargı makamları önünde sözlü olarak ifade etme ve yargılama sürecine aktif olarak katılım sağlama yönünden daha sınırlı bir yarar sağladığı da dikkate alınmalıdır.

[23]   Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[24]   Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, Rg: S. 31164, T: 23.06.2020.

[25]  Duruşmada bizzat hazır bulunmanın önemine istinaden kanun koyucu da 5271 sayılı Kanun'un uygulandığı durumlarda hâkim veya mahkemenin ancak zorunlu gördüğü durumlarda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle duruşmalara katılıma karar verilebileceğini düzenlemiştir.

[26] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru N0: 2017/22672, T: 06.02.2020, RG: S. 31164, T: 23.06.2020: “…İlk oturumda bizzat hazır bulundurularak sonraki oturumlarda sesli ve görüntülü iletişim tekniği kullanılmak suretiyle duruşmaya katılımı sağlanmaya çalışılan, ancak değişik tarihlerde yazılı dilekçelerle duruşmalara bizzat katılmak istediğini ısrarla belirten başvurucunun yokluğunda Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirmiş ve Mahkemece hüküm verilmiştir. Diğer bir ifadeyle Mahkeme esas hakkındaki mütalaanın okunduğu ve başvurucu hakkında hüküm verildiği, yani esaslı işlemlerin yapıldığı oturumlara başvurucunun katılma taleplerini reddetmiştir. İlk derece mahkemesinin güvenlik gerekçesi makul görülmekle birlikte örneğin duruşmanın daha uygun başka bir günde yapılabilmesi önünde herhangi bir engel olup olmadığı araştırılmamıştır.Başvurucunun duruşmaya katılmasını mümkün kılmayan olaya özgü koşulların varlığı gösterilmemiş ve yeni bir duruşma günü verilmesi dâhil başka alternatiflerin de sonuçsuz kaldığı ortaya konulmamıştır. Başvurucu anılan hakkından feragat de etmemiştir. Mahkemenin, başvurucunun duruşmaya katılmasını sağlamak için herhangi bir alternatif yöntemi denemeden ve bunun mümkün olmayıp SEGBİS yönteminin kullanılmasının zorunlu olduğunu göstermeden başvurucunun talebini reddettiği görülmektedir. Bu çerçevede derece mahkemelerince diğer alternatifler değerlendirilmeden ve olaya özgü somut gerekçeler sunulmadan doğrudan başvurucunun duruşmada hazır bulunma talebinin reddedilmesi, en uygun aracın seçilmemesi sebebiyle müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna yol açmaktadır…”

[27] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.

[28] Tarafların duruşmada hazır bulunma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi, iddia/savunmaları destekleyecek şeyleri ileri sürmeyi de içerir.

[29] Emrah Yayla, Başvuru Numarası: 2017/38732, Karar Tarihi: 6/2/2020, R.G. Tarih ve Sayı: 23/6/2020-31164, § 60; https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/38732, ET: 09.10.2022.

[30] AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/07/2019, § 18.

[31] Anayasa’nın anılan maddesi hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir kural olarak benimsemiştir. Buna göre adil yargılanma hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

[32] Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

[33] Temel hakları sınırlayan kanunun bazı niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bkz.; AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154.

[34]   Burada Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

[35]  Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir Bkz.; AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 24. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması gerekir. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları olduğu kabul edilmektedir.

[36] Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin önlemler almalıdır. Bu kapsamda bu kuralla toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir hükümle sonuçlanacağı kanaatinin oluştuğu durumlarda yargılamaların bir an önce sonlandırılması suretiyle sanığın savunmasının alınması için gerçekleşecek yersiz gecikmelerin önüne geçilmesinin amaçlandığı anlaşılmıştır. Buna göre kuralın anayasal anlamda meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.

[37] “ Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.”  Bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.

[38] “Ceza hukukunun toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik hayatıyla yakından ilgili olması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. İtiraz konusu kural toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet dışında bir hüküm verileceği kanaatine varılması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan da davanın sanığın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmekle davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına yöneliktir. Belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde sorgusu yapılmamış sanığın yokluğunda da davanın bitirilebilmesini hüküm altına alan kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bağlamında elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.” Bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.

[39] Kural, toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılması hâlinde sanığın sorgusu yapılmamış olsa da yargılamanın sanığın yokluğunda bitirilebilmesine imkân vermektedir. Diğer bir ifade ile sorgu yapılmamış olsa bile toplanan delillere göre sanığın yokluğunda yargılama tamamlanabilecektir. Ceza yargılamasında mahkûmiyet dışındaki kararların nelerden ibaret olduğu Kanun’un 223. maddesinde belirtilmiştir (bkz. §§ 4-9). Kural, mahkûmiyet dışındaki kararlar yönünden bir ayrım yapmaksızın bu kararların tamamına ilişkin bir düzenleme içermektedir.  Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.

[40] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022: “26. Mahkûmiyet dışındaki kararlar nazara alındığında hukuki nitelikleri gereği ceza verilmesine yer olmadığı ve/veya güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi kararlarının üzerinde durulmalıdır. Söz konusu kararların verilebilmesi için atfedilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin sabit olması zorunludur. Başka bir ifadeyle iddianame ile isnat olunan fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin kovuşturma sırasında tespit edilmesi gerekir. Sanığın isnat edilen fiili işlediğinin tespit edilmesi ise sanığın iddianameye konu haksızlığı gerçekleştirdiği, ancak Kanun’da sayılan sebeplerin (bkz. §§ 6, 7) varlığı nedeniyle cezalandırılmadığı anlamına gelir. Suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasa’nın 38. maddesinde öngörülen masumiyeti ortadan kalkmaktadır. Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık -masumiyetinin ortadan kalkması dışında- ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır.”

[41] “27. İsnat edilen fiili işlediğinin mahkemece tespit edilmesi ve sonucunda ceza verilmesine yer olmadığına ya da güvenlik tedbirine hükmedilmesi durumunda da hakkında 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin (5) numaralı fıkrasında düzenlenen mahkûmiyet hükmü gibi bir sonuç doğurmamakla birlikte sanığın işlediği fiilden dolayı hukuki olarak sorumluluğu devam edebilmektedir. Dolayısıyla mahkeme tarafından sanığın eylemi veya suçu işlediğinin tespit edildiği hâllerde kurulan mahkûmiyet dışındaki hüküm nedeniyle sanık başka yönlerden dezavantajlı konuma düşebilmektedir. Sanık hakkında böyle sonuçlar ihtiva edebilen mahkûmiyet dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesine imkân tanınması adil yargılanma hakkına orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.” Bkz.;  Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022

[42] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022

[43] Y.10.CD, E: 2015/4854, K: 2016/1435, T: 02.05.2016: “…Belirtilen yasal düzenlemelere göre; TCK'nın karar tarihinde yürürlükte olan 191. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, "kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak" suçundan sanık hakkında, aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen cezaya hükmolunmadan önce "tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına" karar verilebilmesi için, sanığın suçunun sabit olması, bunun için de öncelikle CMK'nın 147 ve 191. maddelerine uygun şekilde sanığın sorgusunun yapılması gerekir. "Denetimli serbestlik tedbiri", cezadan önce ya da ceza ile birlikte uygulandığı için, CMK'nın 193. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen "mahkûmiyet dışındaki hüküm" kapsamında değildir. Bu nedenle, sorgusu yapılmayan ve suçu işlediği saptanmayan sanık hakkında tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilemez.”