Uygulamada genel olarak sanık lehine olacak şekilde mahkûmiyet kararı dışında bir karar verilmesi halinde sanığın duruşmaya katılmasına ihtiyaç duyulmadan karar verilmektedir. Aslında bu uygulama sanık lehine olacak şekilde yapılmalıdır. Zaten aleyhe bir durum olması durumunda yasa yollarına başvuru halinde bu durum düzeltilebilmektedir.
5271 Sayılı CMK sisteminde duruşmaya gelmeyen sanık hakkında yargılama yapılması ve hüküm verilmesi mümkün değildir 1412 sayılı CMUK m. 223/son ile 5271 sayılı CMK m. 193/2 ile bu kurala istisna getirilmiştir.
Buna göre toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sanığın sorgusu yapılmamış olsa da dava sanığın gıyabında bitirilebilecektir. Yani belirtilen yasal düzenleme ile sorgusu yapılmayan sanıklar bakımından bazı sınırlı hallerde hüküm kurulması mümkün kılınmıştır.
Konuya ilişkin düzenleme “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı CMK m. 193 hükmünde yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemede sanığın duruşmada bulunması zorunluluğu ve bunun istisnası düzenlenmiştir.
Sanık olmadan duruşma olmaz kuralı
Yasal düzenlemenin istisna kıldığı durumlar dışında hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılması mümkün değildir. Sanığın gelmemesinin geçerli nedeni yoksa sanığın zorla getirilmesine karar verilebilecektir. (CMK m. 193/1).
Mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde
Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sanığın sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilecektir (CMK m. 193/2).[1]
Buna göre, mahkûmiyet dışındaki kararlar açısından sanığın duruşmada bulunmasına, sorgusunun yapılmasına ihtiyaç duyulmamaktadır.
Burada mahkûmiyet dışındaki kararların sanık aleyhine olması halinde bu kuralın geçerli olup olmayacağı hususu tartışma konusu yapılabilir.
Yasa koyucunun bu hükmü sanığın lehine olan durumlar açısından öngördüğü düşüncesindeyiz. Zira sanık aleyhine olan durumlar açısından zaten sanığın savunmasının alınması gerektiğine, duruşmada bulunması gerektiğine dair pek çok düzenleme bulunmaktadır. Uygulamada bu şekilde gelişmiştir.
Karar türleri
Mahkûmiyet kararı dışındaki kararlar açısından karar türleri konusu değerlendirilmelidir. Hüküm türleri ile ilgili düzenlemeler CMK m. 223 hükmünde bulunmaktadır.
Duruşmanın sona ermesi ve hüküm
Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra uyuşmazlık çözüme kavuşturulacak ve hüküm verilecektir.
Hüküm türleri şunlardır (CMK m. 223/1):[2]
1) Beraat,
2) Ceza verilmesine yer olmadığı,
3) Mahkûmiyet,
4) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
5) Davanın reddi,
6) Davanın düşmesi kararı.
Beraat kararı
Beraat kararı aşağıda belirtilen durumlarda verilir (CMK m. 223/2):[3]
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması.
Yargıtay pek çok kararında beraat kararı yönünden bu istisnai hükmün, ancak ilk bakışta eylemin suç oluşturmayacağının anlaşılması hali ile sınırlı olarak uygulanabileceğini, mevcut kanıtlar tartışılarak delil takdiri suretiyle beraat kararı verilmesinin mümkün bulunmadığını ifade etmiştir.[4]
Örneğin; sanığın usulüne uygun şekilde sorgusu yapılmadan, varlığı noter onayı veya sair surette sabit kabul edilen defter ve belgeler bulunup bulunmadığı araştırılmadan, sanığın ibraz etmeme nedenleri tespit edilmeden, defter ve belge ibraz etmeme suçunun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle vergi suçundan sanığın beraatine hükmolunması yasaya aykırı olacaktır.[5]
Yargıtay, dosyadaki deliller takdir edilerek karar verilebilmesi için sanığın sorgusunun yapılması gerektiğini bazı kararlarında dile getirmektedir.[6]
Yargıtay bazı kararlarında da, CMK m. 193/2[7] hükmünün, sanık hakkında ilk bakışta beraat kararı verilebilecek hâllerle sınırlı olarak dar bir biçimde yorumlanmaması gerektiği düşüncesine ulaşmıştır.[8] Yani delil takdiri halinde bu kural geçerli olacaktır.
Buna göre CMK m. 193/2 hükmü gereğince sorgusu yapılmamış olsa bile delillerin takdiri sonucunda ulaşılacak kanıya göre beraat kararı verilebilecektir.[9]
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı şu hallerde verilebilir (CMK m. 223/3):[10]
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,[11]
b) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,[12]
c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,[13]
d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi.[14]
Yukarıda belirtilen durumlarda, sanığın kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen durumların varlığı halinde söz konusu hususların değerlendirilmesi açısından duruşma yapılması ve şüphelinin beyanlarının alınması önemli olduğundan bu hususlar araştırılmadan sanığın sorgusu ve duruşma işlemleri yapılmadan karar verilmesi mümkün olmayacaktır.
Kanaatimizce, ceza verilmesine yer olmadığı kararı olay ve sanığın eylemleri bağlamında delillerin takdirini gerekli kılmaktadır. Bu takdirin yapılması sanığın duruşmada hazır bulunmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle sanığın duruşma huzurunda beyanları tespit edilmeden ve bu konuda kendisine savunma hakkı tanınmadan ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceğini ifade edebiliriz.
İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesi halinde ceza verilmesine yer olmadığı kararı
İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen aşağıda belirtilen durumların ortaya çıkması halinde ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir (CMK m. 223/4):
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı.
Yukarıda belirtilen faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilecektir. Burada da sanığın duruşmada hazır bulunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Belirtilen hususların sanık savunması alınmadan ve sanığın konuya ilişkin beyanlarının tespiti yapılmadan karar verilmesi pek mümkün gözükmemektedir.
Bu durumda zaten şüphelinin savunmasının alınması ve beyanlarının tespiti gereklidir. Bu yüzden bu gibi hallerde duruşma açılması ve sanığın beyanlarının tespiti gerekmektedir.
Mahkûmiyet kararı
Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması durumunda sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmelidir (CMK m. 223/5). Burada sanığın atılı suçu işlediği yüzde yüz kanıtlanmış demektir.
Bu durumda sanığın savunma hakkını kullanması bakımından duruşmada hazır bulunması ve sanığın sorgusunun yapılması zorunludur.
Güvenlik Tedbirine Hükmolunması
Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur (CMK m. 223/6).
İsnat edilen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olması hâlinde sanık hakkında sadece veya mahkûmiyet kararıyla birlikte bir güvenlik tedbirine hükmedilmesi mümkündür. Hangi hâllerde güvenlik tedbirine karar verilebileceği ceza kanunlarında düzenlenmiştir. Burada 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan çocuklara özgü güvenlik tedbirleri (TCK m. 56), akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri (TCK m. 57) bazı güvenlik tedbirlerine örnek olarak gösterilebilir.
Yargıtay, güvenlik tedbirine ancak duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda karar verilebileceğini bazı kararlarında dile getirmektedir.[15]
Örneğin; Yargıtay bir kararında, sorgusu yapılmayan ve suçu işlediği saptanmayan sanık hakkında tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilemeyeceğini ifade etmiştir.[16]
Davanın reddi
Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir. (CMK m. 223/7).
Davanın reddi, birleştirme, yetkisizlik, görevsizlik gibi usule ilişkin kararların, duruşma hazırlığı evresinde tensip tutanağı ile verilmesi mümkündür.
Bu kararlar dışında suç vasfının belirlenmesi, takdir hakkının kullanılması gereken durumlarda, mağdura davaya katılma hususunda imkân sağlanması açısından duruşma açılması, sanık ile mağdurun yargılama oturumundan haberdar edildikten sonra hüküm kurulması gerekir.
Bu durumda tensiple dosya üzerinden karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 182, 193/2, 195, 233, 175 ve devamı maddelerine aykırı olacaktır.[17]
Bu nedenle davanın reddi kararının sanığın sorgusunun yapılmadan alınması mümkündür.
Düşme ve durma kararları
Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir. (CMK m. 223/8).
Bu durumda suç vasfının belirlenmesi, takdir hakkının kullanılması söz konusu olursa sanığın duruşmada hazır bulunması ve duruşma yapılması zorunlu hale gelebilir. Düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde aleyhe bir durum yaratmıyorsa sanığın sorgusu yapılmadan da bu kararların verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Derhâl beraat kararı verilebilecek hâller
Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez (CMK m. 223/9).[18]
Derhal beraat kararı şu durumlarda verilebilir:[19]
1) Delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek haller,
2) İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması,
3) Kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri.
Bu gibi durumlarda sanığın sorgusunun yapılmadan beraat kararı verilebileceğini düşünmekteyiz.
Görevsizlik kararı
Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır (CMK m. 223/10).
Davanın reddi, birleştirme, yetkisizlik, görevsizlik gibi usule ilişkin kararların, duruşma hazırlığı evresinde tensip tutanağı ile verilmesi mümkün olduğundan görevsizlik kararı açısından sanığın sorgusu yapılmadan da görevsizlik kararının verilmesinin mümkün olduğunu düşünmekteyiz. Görev kamu düzenine ilişkin bir durumdur. Lehe veya aleyhe bir durum yaratması söz konusu olamaz.
Mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılması
Duruşmaya katılma hakkı bağlamında tartışılan diğer bir konu da CMK m. 193/2 hükmünde yer almaktadır. Buna göre; toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava sanığın yokluğunda bitirilebilecektir.
Burada mahkûmiyet dışında verilen tüm kararların sanık lehine olduğu söylenemez. Örneğin, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi de mahkûmiyet dışındaki kararlardan biridir ve sanığın aleyhinedir. Burada sanığın sorgusu yapılmadan karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.
Toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi kanısına varılması durumunda sanığın sorgusu yapılmadan davanın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmek suretiyle duruşmada hazır bulunma ve savunma hakkına, dolayısıyla adil yargılanma hakkına bir sınırlama getirildiği söylenebilir.[20]
Tarafların duruşmada hazır bulunma hakkı savunma hakkı bakımından önemlidir.[21] Duruşmada hazır bulunma hakkı, tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile de doğrudan ilişkilidir.[22]
Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de ceza yargılamasında savunma hakkının teminata bağlanmasıdır.
Anayasa Mahkemesine göre; savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun olarak gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan biridir.[23]
Buna göre adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın kanunla yapılması,[24] Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir.[25]
Anayasa Mahkemesine göre; yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.[26] Bu anlamda CMK m. 193/2 hükmünde duraksamaya neden olan hususlar olduğu söylenebilir.[27]
CMK m. 193/2 hükmünde, yargılama sürecinde toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet hükmü dışında bir karar verilmesi kanaati oluşması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan yokluğunda davanın bitirilebileceği herhangi bir tereddütte yer bırakmayacak biçimde açık ve net olarak düzenlendiği görülmektedir. Bu kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu söylenebilir; Ancak bu yönüyle kuralın kanunilik şartını taşımadığı söylenemez.[28]
Kanaatimizce; sanık hakkında mahkûmiyet hükmü dışında bir karar verilmesi kanaati oluşması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan yokluğunda davanın bitirilebileceği kuralı sadece sanık lehine olan ve aleyhe bir durum yaratmayan hükümler açısından geçerlidir. Bu durumda hem sanık yorulmayacak hem daha az gider yapılacak hem de dava kısa bir sürede sonuçlandırılacaktır.[29]
Anayasa Mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmü ile getirilen kuralı duruşmaya katılma hakkı bağlamında ele almış ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirmiştir.[30]
Anayasa Mahkemesi, belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde sorgusu yapılmamış sanığın yokluğunda da davanın bitirilebilmesini hüküm altına alan kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bağlamında elverişli ve gerekli olmadığının söylenemeyeceğini ifade etmektedir.[31] Yani CMK m. 193/2 hükmü elverişli ve gereklidir. Sadece kapsamı daha iyi oluşturulmalıdır.
Aslında CMK m. 193/2 hükmü sanığın duruşmaya katılma hakkını işlevsiz hale getirmektedir. Bununla birlikte mahkûmiyet dışında sadece sanığın lehine olabilecek karar verilmesi halinde sanığın sorgusunun yapılması da anlamsız hale gelmektedir. Bu nedenle mahkûmiyet dışındaki kararlar yönünden bir ayrım yapmaksızın bu kararların tamamına ilişkin bir düzenleme yerine sanığın lehine olabilecek ve sanık aleyhine durum yaratmayan koşullar açısından bir düzenleme yapılması ve bu şekilde hükmün uygulamasının devam etmesinin yararlı olacağı söylenebilir.[32]
Anayasa mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmünde yer verilen kural açısından iki örnek üzerinde durmuş ve bu durumların aleyhe sonuç doğurduğunu ifade etmiştir.[33]
Birinci örnek: Suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasa’nın 38. maddesinde öngörülen masumiyeti ortadan kalkmaktadır.
İkinci örnek: Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık -masumiyetinin ortadan kalkması dışında- ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır.
Anayasa Mahkemesine göre; sanık hakkında yukarıda belirtilen ve bazı olumsuz sonuçlar içeren mahkûmiyet dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesi adil yargılanma hakkına orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirildiği anlamına gelmektedir.[34]
Belirtilen nedenlerle Anayasa mahkemesi, CMK m. 193/2 hükmünde yer verilen kuralın Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğuna ve İptaline karar vermiştir.[35]
Aslında uygulamada bu hükmün genelde lehe olan ve aleyhe durum yaratmayan kararlar açısından uygulandığını görmekteyiz.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------
[1] (2) (Ek: 25.5.2005 - 5353/28 md.) (2) (İptal fıkra: Anayasa Mahkemesi 08.09.2022 tarih ve E. 2021/118, K. 2022/98), İptal hükmü, 04.04.2023 tarihinde yürürlüğe girer. 08.09.2022 Karar Günlü, 2021/118 Esas, 2022/98 Karar sayılı, 04.10.2022 tarih ve 31973 sayılı R.G.de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararıyla iptal edilen fıkra: (2) (Ek fıkra: 25.05.2005 - 5353 S.K/Madde 28) Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.
[2] CMK m. 223/1 hükmünde ceza yargılaması sonunda verilebilecek hükümlerin nelerden ibaret olduğu sayılmıştır. Buna göre mahkûmiyet dışındaki hükümler; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarıdır.
[3] Beraat kararları CMK 223/2 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre (a) yüklenen fiilin kanunda suç olarak düzenlenmemiş olması, (b) suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, (c) yüklenen suç açısından sanığın kast veya taksirinin bulunmaması, (d) yüklenen suç sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda hukuka uygunluk nedeninin bulunması, (e) yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması hâllerinde sanık hakkında beraat kararı verilir.
[4] YCGK. 21.09.1992 gün ve 225-236, 27.01.1997 gün ve 39-46, 26.06.2001 gün ve 138-137, 19.11.2002 gün ve 6/272-402 s. Kararları.
[5] Yargıtay 11. Ceza Dairesi, E: 2016/3563, K: 2018/2796, T: 29.03.2018: “…Ceza yargılamasında hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağına ilişkin temel kuralın istisnalarından biri olarak öngörülen 5271 sayılı CMK'nın 193/2 maddesinin, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir hüküm kurulması gerektiğinin anlaşılması hali ile sınırlı olarak uygulama yerinin mevcut olduğu cihetle; sanığın usulüne uygun şekilde sorgusu yapılmadan, varlığı noter onayı veya sair surette sabit kabul edilen defter ve belgeler bulunup bulunmadığı araştırılmadan, sanığın ibraz etmeme nedenleri tespit edilmeden, defter ve belge ibraz etmeme suçunun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine hükmolunması yasaya aykırıdır…”
[6] Yargıtay 11. Ceza Dairesi, E: 2012/12389, K: 2013/9471, T: 05.06.2013: “…mahkemeye gelmemiş sanık hakkında duruşma yapılamayacağına ilişkin temel kuralın istisnalarından biri olarak öngörülen 5271 sayılı CMK'nun 193/2. maddesinin dosya kapsamına göre ilk bakışta mahkumiyet dışında bir hüküm kurulması gerektiğinin anlaşılması hali ile sınırlı olarak uygulama yerinin mevcut olduğu, dosyadaki deliller takdir edilerek karar verilebilmesi için sanığın sorgusunun yapılması gerektiği gözetilmeden; duruşmada sanığın kimlik bilgilerinin tespit edilmesi ile yetinilerek, hakları hatırlatılıp sorgusu yapılmadan ve gerekçeli kararda da savunması alındığı belirtilerek yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması yasaya aykırıdır…” Yargıtay 14. Ceza Dairesi, E: 2012/2337, K: 2012/6789, T: 14.06.2012: “…Ceza Muhakemesi Kanununda, mahkemeye gelmemiş olan sanık hakkında duruşma yapılamayacağına ilişkin temel kural istisnalarından biri olarak öngörülen 193/son maddesinde, dosya kapsamına göre delil tartışmasına gerek olmaksızın, sanık hakkında mahkumiyet dışında bir karar verilebileceği öngörülmüş olduğu; sanığın sorgusu yapılmadan mevcut kanıtlar tartışılarak, delil takdiri yapılmak suretiyle beraat kararı verilmesine yasal olanak bulunmadığı halde, sanık usulünce sorguya çekilmeden beraat hükmü kurulması kanuna aykırıdır…” Y.1.CD, E: 2008/40, K: 2009/3015, T: 27.05.2009.: “….2)A)Ceza Genel Kurulu’nun ve Dairemizin yerleşik içtihatları doğrultusunda, mahkemeye gelmemiş olan sanık hakkında duruşma yapılamayacağına ilişkin temel kuralın istisnalarından biri olarak öngörülen ve 1412 sayılı CMUK’nun 223/son maddesi paralelinde hüküm içeren 5271 sayılı CMK’nun 193/2. maddesinin, iddianamede tarif edildiği şekli ile fiilin suç teşkil etmemesi veya fiilin suç olmaktan çıkarılması hallerine özgü olarak, eylemin ilk bakışta suç oluşturmadığı ve derhal beraat kararı verilmesi gereken hallerde uygulanabileceği; bu bağlamda, belirtilen durumlar dışında, dosyadaki deliller değerlendirilerek mahkumiyet kararı dışında bir karar verilebilmesi için sanığın mutlaka sorgusunun yapılması gerektiği düşünülmeden ve ayrıca sanığın savunmasının tespiti yolundaki ara karardan da vazgeçilmeden, sanık NH’ün savunması alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi…”
[7] 5271 sayılı CMK’nın 193(2). Maddesi: “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.”
[8] Y.6.CD, E: 2020/6027, K: 2021/1543, T: 03.02.2021: “…Esasen ilk bakışta beraat kararı verilebilecek hallerde iddianame düzenlemez. Düzenlense bile, bu iddianame iadeye mahkûmdur. Ayrıca bu düzenleme başlangıçta sorgusu yapılmamış olsa da sanığın yokluğunda davanın bitirilebileceği hâl; “beraat kararı” ile sınırlı iken, 5353 sayılı Kanun değişikliğiyle, mahkemeye ve hâkime daha geniş bir takdir yetkisi vermek amacıyla, CMK henüz yürürlüğe girmeden maddedeki “Beraat kararı” ibaresi, “mahkûmiyet dışında bir karar” olarak değiştirilmiştir.”
[9] Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi, E: 2009/19231, K: 2011/20237, T: 02.11.2011: “…Eyleme ve yükletilen suça yönelik o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden ve 5271 sayılı CMK.nun 193/1. maddesinde hazır bulunmayan sanıklar hakkında duruşma yapılamayacağı kuralı getirilirken, kanunun ayrık tuttuğu haller saklı tutulmuş ve aynı maddenin 25.05.2005 tarihli ve 5353 sayılı Yasa'yla değişik ikinci fıkrasında ayrık tutulan hallerden birine yer verilerek, sorgusu yapılmamış olsa dahi toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesine olanak sağlanmış olup, anılan fıkranın gerekçesinde de "böylece sanığın lehine bir düzenleme getirilmiş ve gereksiz yere davanın uzaması önlenmek istenmiştir" denilerek değişikliğin amacının açıklanmış bulunması ve bu doğrultuda konuyu değerlendiren Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.10.2009 gün ve 89/243 sayılı kararında belirtildiği üzere Kanun'un 223/9. maddesindeki "derhal beraat kararı verilebilecek haller" ile bağlantısı olmaksızın Yasa'nın 193/2. maddesi uyarınca sorgusu yapılmamış olsa bile delillerin takdiri sonucunda ulaşılacak kanıya göre beraat kararı verilebileceği sebebiyle tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”
[10] Ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına ilişkin düzenlemeler ise aynı maddenin (3) ve (4) numaralı fıkralarında yer almaktadır. Bu kapsamda (3) numaralı fıkrada eylem sabit olmasına rağmen kusur bulunmaması nedeniyle sanık hakkında ceza verilmeyen hâller; (4) numaralı fıkrada da işlenen fiilin suç olma özelliği devam etmesine -kusur bulunmasına- rağmen ceza verilmeyen hâller düzenlenmiştir. Maddenin (3) numaralı fıkrası hükmüne göre (a) isnat edilen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâli veya geçici nedenlerin bulunması, (b) yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hâli ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi, (c) meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması, (d) kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi hâllerinde sanık kusurlu olarak kabul edilmez ve cezalandırılmaz. Aynı maddenin (4) numaralı fıkrasına göre ise fiilin suç olma özelliği devam etmesine rağmen (a) etkin pişmanlık, (b) şahsi cezasızlık sebebinin varlığı, (c) karşılıklı hakaret, (d) işlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı dolayısıyla faile ceza verilememesi nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Diğer bir ifadeyle anılan fıkraya göre sanık tarafından işlenen suç ceza mahkemesince sabit bulunmasına rağmen fıkrada sayılan cezasızlık hâllerinden birinin varlığı nedeniyle fail cezalandırılamaz.
[11] Bu durumda yargılama yapılması ve dosyanın tekemmül ettirilmesi zorunludur. Emsal karar için bkz.; Yargıtay Onikinci Ceza Dairesi, E: 2014/11370, K: 2015/1126, T: 26.01.2015: “Sanık ....'nın, lise yıllarından beri tanıdığı mağdur ....ya, facebook adlı sosyal paylaşım sitesi üzerinden mesajlar göndermek ve mağdurun facebook hesabına cinsel içerikli fotoğraflar koymak suretiyle verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, tehdit ve hakaret suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda, Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.04.2008 tarih, 2008/1-22 esas ve 2008/80 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, akıl hastalığının şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir hal olması karşısında, ... Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 09.10.2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile “Bıpolar Affektif Bozukluk, Remisyonda” tanısı konulan, mevcut hastalığı nedeniyle 25.03.2012 tarihinde işlediği iddia olunan fiillerin anlam ve sonuçlarını algılamasının ve bu fiillerle ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olduğu ve iddia olunan suç tarihinde atılı suçlar nedeniyle ceza ehliyetinin bulunmadığı bildirilen sanık hakkında, yöntemine uygun biçimde yargılama yapılıp, dosya tekemmül ettirildikten sonra, gerek sübuta gerek vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin kararda tartışılması suretiyle suçların sanık tarafından işlenmediği veya eylemlerin suç oluşturmadığı kanısına varılması durumunda sanığın beraatine karar verilmesi, suçların sübutu halinde ise olayın oluş şekli ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemleri gösterilmek suretiyle sanığa CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve sanık hakkında TCK'nın 57.maddesi gereğince koruma ve tedavi amaçlı olarak akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi gerekirken, dosyadaki delillerden hangilerine hangi nedenlerle itibar edilip edilmediği açıklanmayıp, sübuta ve vasfa ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın, hakkında kamu davası açılan sanığın akıl hastası olduğuna dayanılarak, gerekçeden yoksun şekilde, sanık hakkında doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, Kabul ve uygulamaya göre de: CMK'nın 223/3-a maddesinin, “Sanık hakkında; yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması... hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.” hükmüne göre, akıl hastası olduğu kabul edilen sanık hakkında TCK'nın 32/1 ve CMK'nın 223/3-a maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerekirken, TCK'nın 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,…”
[12] (Değişik: 25.5.2005 - 5353/30 md.). Uygulamada bu bentteki durum ile diğer bentlerin karıştırıldığı ve bu şekilde hatalı uygulama yapıldığı görülmektedir. Emsal kararlar için bkz.; Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi, E: 2018/9477, K: 2019/4068, T: 27.02.2019: “…Sanığın mağdura yönelik eyleminin 5271 sayılı CMK'nin 223/3-b maddesinde belirtilen "Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi” kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulmuş olması ancak karar içeriğinden ve anlatımdan meşru savunma kapsamından karar verilmek istendiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5271 sayılı CMK'nin 223/2-d maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden CMK'nin 223/3-b maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi,…” Y.3.CD, E: 2018/6506, K: 2019/599, T: 21.01.2019: “…2) Sanığın eylemi 5237 sayılı TCK'nin 25/1. maddesi gereğince meşru müdafaa sınırları içinde kaldığının kabul edilmesine rağmen, 5271 sayılı CMK'nin 223/3-b maddesinde belirtilen "Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesinden" ve CMK'nin 223/3-c maddesinde belirtilen "Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılmasından" hüküm kurularak çelişkiye düşüldüğü ancak karar içeriğinden ve anlatımdan meşru savunma kapsamından karar verilmek istendiğinin anlaşılması, bu durumda 5271 sayılı CMK'nin 223/2-d maddesi gereğince "beraat kararı" verilmesi gerektiği gözetilmeden CMK'nin 223/3-b-c maddesi uyarınca "ceza verilmesine yer olmadığına" dair karar verilmesi,…”
[13] Bu durumda sanığın savunma hakkını kullanması ve beyanlarının, savunmalarının tespiti önemlidir. Emsal karar için bkz.; Y.1.CD, E: 2020/2114, K: 2021/12492, T: 20.09.2021: “….Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ...'ın katılan sanık ...'ya yönelik nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin edilmiş, haksız tahrik ve takdiri indirim nedenleri bulunmadığı ve katılan sanık ...'nın maktule yönelik eyleminde meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan ileri geldiğinin sabit olduğu gerekçe gösterilerek sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kabul ve takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş,incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde düzeltme nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan; sanık ... müdafilerinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemedeki, eksik incelemeye, delillerin hatalı değerlendirildiğine, eylemlerin sübut bulmadığına, suçların unsurlarının oluşmadığına, katılan sanık ... vekilinin sanığın daha fazla ceza alması gerektiğine, maktulden katılanlar vekilinin eksik incelemeye, delillerin hatalı değerlendirildiğine, beraat kararının hatalı olduğuna, Cumhuriyet savcısının sanık ... hakkında TCK'nin 27/1 ve 85/1. maddesi hükümleri uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz istemlerinin reddiyle, Sanık ... hakkında ...'ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA, Sanık ... hakkında ...'ya yönelik nitelikli cinsel istismar suçundan kurulan hükümde sanığın cezasından TCK'nin 43. maddesi uyarınca takdiren 1/3 oranında yapılan indirim sonucu 24 yıl hapis cezası yerine hesap hatası sonucu 22 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmek suretiyle eksik ceza tayini yasaya aykırı ise de bu aykırılığın CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye istinaden yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasının "I." bendi 1. Fıkrası, 1-c paragrafındaki " 22 yıl 6 ay " ibaresinin çıkartılarak yerine "24 yıl" ibaresinin eklenmesi suretiyle tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak DÜZELTİLEN HÜKMÜN ONANMASINA, Katılan sanık ... hakkında maktule yönelik nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan hükümde TCK'nin 25. ve 27/2. maddeleri delaletiyle CMK'nin 223/3-c. maddesi gereğince "Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması" hükmü gereğince "kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı " kararı verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde CMK' nin ../.. 223/2-c maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırı ise de bu aykırılığın CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye istinaden yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasının "II." bendi, "a" fıkrasındaki " 5237 sayılı TCK’nin 25. ve 27/2. maddesi atfıyla CMK’nun 223/2-c. maddesi gereğince sanığa CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, ibaresinin 5237 sayılı TCK’nin 27/2. maddesi atfıyla CMK’nun 223/3-c. maddesi gereğince sanığa CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA" olarak değiştirilmesi suretiyle tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak DÜZELTİLEN HÜKMÜN ONANMASINA, 20/09/2021 gününde oybirliği ile karar verildi.”
[14] Bu durum delillerin takdiri ile ilgilidir. Kanaatimizce burada da sanığın duruşmada hazır bulunması ve savunmasının tespiti önemlidir. Y.15.CD, E: 2014/15983, K: 2015/25612, T: 25.05.2015: “…Somut olayda; katılanın yetkilisi olduğu şirket adına, 8/10 hissesi ...'ya ait olan araziyi 10 yıllığına, ...'e ait olan 2/10 hissesini de 2005 yılında 5 yıllığına kiraladığı, ... 2/10 hissesini 11/02/2011 tarihinde sanıklara satmasından sonra sanıkların bu arazinin katılana ait olan kısmına malzeme dökerek ekonomik olarak kullanılamaz hale getirmek suretiyle zarar verdiklerinin iddia edildiği olayda, sanıkların CMK'nın 223/d maddesinin "Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi" durumunda ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini öngörmesi karşısında, tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş olup, sanıklar hakkında atılı suçtan ceza verilmesine yer olmadığına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir…”
[15] CMK'nın 223/6. maddesindeki "[6] Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur" şeklindeki düzenleme de güvenlik tedbirine ancak duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda karar verilebileceğini göstermektedir. Bkz.; Y.9.CD, E: 2021/435, K: 2021/1974, T: 06.04.2021.
[16] Y.10.CD, E: 2015/4854, K: 2016/1435, T: 02.05.2016: “…Belirtilen yasal düzenlemelere göre; TCK'nın karar tarihinde yürürlükte olan 191. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, "kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak" suçundan sanık hakkında, aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen cezaya hükmolunmadan önce "tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına" karar verilebilmesi için, sanığın suçunun sabit olması, bunun için de öncelikle CMK'nın 147 ve 191. maddelerine uygun şekilde sanığın sorgusunun yapılması gerekir. "Denetimli serbestlik tedbiri", cezadan önce ya da ceza ile birlikte uygulandığı için, CMK'nın 193. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen "mahkûmiyet dışındaki hüküm" kapsamında değildir. Bu nedenle, sorgusu yapılmayan ve suçu işlediği saptanmayan sanık hakkında tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilemez.”
[17] Y.4.CD, E: 2009/17250, K: 2011/20266, T: 02.11.2011. Suat Çalışkan; Ceza Yargılamasında Tensip Tutanağı İle Verilemeyecek Karar Türleri, https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-tensip-tutanagi-ile-verilemeyecek-karar-turleri-makale,8963.html, ET: 12.10.2022.
[18] “5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesinin hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir. Birinci görüşe göre; CMK'nın 223/9. maddesinde yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; örneğin sanığın ölümü nedeniyle için dosyanın esasına girmeden, kararı bozmak ve davayı düşürmek gerekir. Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde kararın sanığın ölümü nedeniyle bozulması ve ilk derece mahkemesince davanın düşürülmesi gerekir.” Ayrıntılı açıklamalar ve emsal karar için bkz.; Y.6.CD, E: 2020/7224, K: 2021/5809, T: 24.03.2021.
[19] Ayrıntılı açıklamalar için bkz.; Y.6.CD, E: 2020/7224, K: 2021/5809, T: 24.03.2021.
[20] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.
[21] Tarafların duruşmada hazır bulunma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi, iddia/savunmaları destekleyecek şeyleri ileri sürmeyi de içerir.
[22] Emrah Yayla, Başvuru Numarası: 2017/38732, Karar Tarihi: 6/2/2020, R.G. Tarih ve Sayı: 23/6/2020-31164, § 60; https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/38732, ET: 09.10.2022.
[23] AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/07/2019, § 18.
[24] Anayasa’nın anılan maddesi hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir kural olarak benimsemiştir. Buna göre adil yargılanma hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
[25] Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
[26] Temel hakları sınırlayan kanunun bazı niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bkz.; AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154.
[27] Burada Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
[28] Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir Bkz.; AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 24. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması gerekir. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları olduğu kabul edilmektedir.
[29] Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin önlemler almalıdır. Bu kapsamda bu kuralla toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir hükümle sonuçlanacağı kanaatinin oluştuğu durumlarda yargılamaların bir an önce sonlandırılması suretiyle sanığın savunmasının alınması için gerçekleşecek yersiz gecikmelerin önüne geçilmesinin amaçlandığı anlaşılmıştır. Buna göre kuralın anayasal anlamda meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
[30] “ Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.” Bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.
[31] “Ceza hukukunun toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik hayatıyla yakından ilgili olması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. İtiraz konusu kural toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet dışında bir hüküm verileceği kanaatine varılması hâlinde sanığın sorgusu yapılmadan da davanın sanığın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmekle davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına yöneliktir. Belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde sorgusu yapılmamış sanığın yokluğunda da davanın bitirilebilmesini hüküm altına alan kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bağlamında elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.” Bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.
[32] Kural, toplanan delillere göre sanık hakkında mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılması hâlinde sanığın sorgusu yapılmamış olsa da yargılamanın sanığın yokluğunda bitirilebilmesine imkân vermektedir. Diğer bir ifade ile sorgu yapılmamış olsa bile toplanan delillere göre sanığın yokluğunda yargılama tamamlanabilecektir. Ceza yargılamasında mahkûmiyet dışındaki kararların nelerden ibaret olduğu Kanun’un 223. maddesinde belirtilmiştir (bkz. §§ 4-9). Kural, mahkûmiyet dışındaki kararlar yönünden bir ayrım yapmaksızın bu kararların tamamına ilişkin bir düzenleme içermektedir. Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022.
[33] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022: “26. Mahkûmiyet dışındaki kararlar nazara alındığında hukuki nitelikleri gereği ceza verilmesine yer olmadığı ve/veya güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi kararlarının üzerinde durulmalıdır. Söz konusu kararların verilebilmesi için atfedilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin sabit olması zorunludur. Başka bir ifadeyle iddianame ile isnat olunan fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin kovuşturma sırasında tespit edilmesi gerekir. Sanığın isnat edilen fiili işlediğinin tespit edilmesi ise sanığın iddianameye konu haksızlığı gerçekleştirdiği, ancak Kanun’da sayılan sebeplerin (bkz. §§ 6, 7) varlığı nedeniyle cezalandırılmadığı anlamına gelir. Suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasa’nın 38. maddesinde öngörülen masumiyeti ortadan kalkmaktadır. Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık -masumiyetinin ortadan kalkması dışında- ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır.”
[34] “27. İsnat edilen fiili işlediğinin mahkemece tespit edilmesi ve sonucunda ceza verilmesine yer olmadığına ya da güvenlik tedbirine hükmedilmesi durumunda da hakkında 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin (5) numaralı fıkrasında düzenlenen mahkûmiyet hükmü gibi bir sonuç doğurmamakla birlikte sanığın işlediği fiilden dolayı hukuki olarak sorumluluğu devam edebilmektedir. Dolayısıyla mahkeme tarafından sanığın eylemi veya suçu işlediğinin tespit edildiği hâllerde kurulan mahkûmiyet dışındaki hüküm nedeniyle sanık başka yönlerden dezavantajlı konuma düşebilmektedir. Sanık hakkında böyle sonuçlar ihtiva edebilen mahkûmiyet dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesine imkân tanınması adil yargılanma hakkına orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.” Bkz.; Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022
[35] Anayasa Mahkemesi, E: 2021/118, K: 2022/98, T: 08.09.2022; Rg: S. 31973,T. 04.10.2022