KARARLAR

Karar Sonucunu Değiştirebilecek Nitelikteki Esaslı bir İddianın Karşılanmaması

Abone Ol

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir.

Gerekçeli karar hakkının amacı, kurulan hükmün dayanaklarını tatminkâr bir şekilde açıklamaktır. Bu hak, tarafların hükmün sonucunu değiştirebilecek iddialarının ayrı ve açık bir biçimde karşılanmasını gerektirmektedir. Mesele ceza davası olduğunda sanığın beraat etmesi veya daha az ceza alması sonucunu ortaya çıkarabilecek iddiaların cevaplanması zaruri hâle gelmektedir. Bu bağlamda suçun hukuka aykırılık unsuru ile maddi ve manevi unsurlarına, suça etki eden nedenler ile özel görünüş biçimlerine ilişkin iddiaların mahkemece dikkate alınması ve uygun bir şekilde değerlendirilmesi gerekebilir. Sanıklar tarafından ileri sürülen ve yargılamanın sonucunu etkileme ihtimali bulunan bu tür iddiaların dikkate alınmaması veya gereği gibi değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkını zedeleyebilir. Mahkemenin sanığın hükmün sonucunu değiştirebilecek iddialarını dikkate aldığından söz edilebilmesi, önemli ölçüde gerekçenin bu iddialara cevap verebilecek nitelikte hazırlanması ile mümkündür.

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir.

İlgili Kararlar:

(Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014)

(Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018) 

(Emre Ongurlar, B. No: 2016/9607, 10/1/2019)  

(Muhammet Ali Tuluk ve diğerleri, B. No: 2018/568, 3/4/2019)

(Serhat Soysalan, B. No: 2017/16903, 27/2/2020)

(Mehmet Selim Demir, B. No: 2019/13365, 24/3/2021) 

(Fazilet Beyhan ve diğerleri, B. No: 2019/35534, 3/3/2022) 

(Cansu Güneş Seferoğlu, B. No: 2019/3706, 29/6/2022) 

---


TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET SELİM DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/13365)

 

Karar Tarihi: 24/3/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 17/6/2021-31514

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

Mehmet Selim DEMİR

Vekili

:

Av. İdris ADLIĞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari para cezası ve sürücü belgesinin geçici olarak alınmasına ilişkin işleme karşı yapılan başvuruda kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddiaya ayrı ve açık yanıt verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Batman Barosuna kayıtlı avukat olan başvurucu 1/1/2019 tarihinde Bismil ilçesinde trafik ekiplerince alkol kontrolü amacıyla durdurulmuştur. Hususi otomobil kullanan araç sürücüleri için alkol sınırı 0,50 promildir. Saat 03.10'da nefes ölçümü sonucunda düzenlenen tutanağa göre başvurucu 1,27 promil alkollüdür.

9. Başvurucu, ölçümün yapıldığı saatten dört veya beş saat önce alkol aldığını, söz konusu zaman dilimi dikkate alındığında nefes ölçümü sonucunda ortaya çıkan alkol miktarının yüksek olduğunu belirterek sonuca itiraz etmiştir.

10. Başvurucunun ölçüm sonucuna itiraz etmesi üzerine trafik ekiplerince nöbetçi Cumhuriyet savcısıyla iletişime geçilerek savcıya olayla ilgili bilgi verilmiştir. Savcının talimatı uyarınca nefes ölçümü tekrarlanmış ve ilk ölçümden 14 dakika sonra yapılan ikinci nefes ölçümü sonucunda başvurucunun bu defa 0,42 promil alkollü olduğu anlaşılmıştır. Kolluk görevlilerince ölçüm sonucu tekrar savcıya bildirilmiştir. Bunun üzerine ilk ölçüm sonucuna göre gerekli idari işlemin uygulanması, ölçüm sonuçları arasındaki farklılığın giderilmesi amacıyla başvurucudan Bismil Devlet Hastanesinde kan örneği alınması ve alınan kan örneğinin incelenmek üzere Diyarbakır Adli Tıp Kurumuna (ATK) gönderilerek kan testi sonucuna göre adli işlem başlatılması yönünde savcı tarafından talimat verilmiştir.

11. Kolluk görevlilerince savcının talimatı doğrultusunda başvurucu hakkında ilk ölçüm sonucuna göre idari işlem tesis edilmiştir. Bu kapsamda 1/1/2019 tarihinde düzenlenen tutanağa göre başvurucunun ehliyeti alkollü olarak araç kullandığı gerekçesiyle 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca altı ay süreyle geri alınmış ve başvurucu hakkında 1.002 TL idari para cezası uygulanmıştır.

12. Başvurucu 15/1/2019 havale tarihli dilekçesi ile Bismil Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurarak hakkında tesis edilen idari para cezası ve sürücü belgesinin geçici olarak alınması işleminin iptal edilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde; nöbetçi savcının talimatı uyarınca olay tarihinde Bismil Devlet Hastanesinde kendisinden kan örneği alınarak alkol testi yapıldığını, henüz test sonucunun tarafına ulaşmadığını, on beş günlük yasal itiraz süresi sona ermek üzere olduğu için test sonucunu beklemeden başvuru yapmak durumunda kaldığını ancak test sonucunun dosyaya gelmesi beklenerek buna göre karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

13. Hâkimliğin 21/3/2019 tarihli kararı ile başvuru reddedilmiştir. Hâkimliğin gerekçeli kararında ilk ölçümün yapıldığı saat 03.10'da başvurucunun 1,27 promil alkollü olduğunun anlaşıldığı, her ne kadar ilk ölçümden 14 dakika sonra yapılan ikinci ölçüm sonucunda alkol oranı 0,42 promil olarak tespit edilmiş ise de iki ölçüm arasındaki süre zarfında vücuttaki alkolün etkisinin azalabileceği, dosyada yer alan tutanağa göre başvurucunun da alkol oranının düşük çıkmasını temin etmek için söz konusu 14 dakikalık süre içinde sürekli su içtiği ve sakız çiğnediği, buna göre ilk ölçüm sonucuna itibar edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kararda, ilk ölçüm sonucuna göre başvurucunun yasal sınırın üzerinde alkollü olduğunun tespit edilmiş olması nedeniyle başvurunun kesin olarak reddedildiği belirtilmiştir.

14. Öte yandan bireysel başvuru dosyasının ekinde yer verilen 15/1/2019 tarihli ATK raporuna göre başvurucudan olay tarihinde saat 03.57'de alınan kan örneğinde yapılan analiz sonucunda başvurucunun kanında 0,22 promil alkol bulunduğu tespit edilmiştir.

15. UYAP üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre Bismil Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken araç kullanma suçundan soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında dosya arasına alınan 15/1/2019 tarihli ATK raporuna göre başvurucunun 0,22 promil alkollü olduğunun tespit edilmiş olması nedeniyle -2918 sayılı Kanun'un 48. maddesinin altıncı fıkrası gözönüne alınarak- 21/1/2019 tarihinde takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.

16. Başvurucu 15/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 2918 sayılı Kanun’un "Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı" kenar başlıklı 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır.

...

Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar.

Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.

...

Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.

...."

18. 31/10/2011 tarihinde İçişleri Bakanı'nın onayı ile yürürlüğe giren Trafik Denetimlerinde ve Trafik Kazalarında Alınacak Önlemlere İlişkin Yönerge’nin "Alkol test cihazı kullanımı ve ölçüm işlemi" kenar başlıklı 30. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi hâlihazırda şu şekildedir:

"Ölçülen değerin gerçek alkol düzeyi olması için, alkol alımı ile ölçüm yapılan zaman arasında en az 20 dakikalık zaman geçmiş olmasına özen gösterilir. [Sürücü alkol aldıktan hemen sonra alkol testine tabi tutulur ise, sonuç yüksek bir değer çıkabilmektedir. Bunun nedeni, cihaza nefes üflenirken, ağız içerisinde (dişlerde, damakta, dilde) bulunan alkolün de gönderilmesidir. Bu değere ağız alkolü denilmektedir. Alkolmetre ile ölçüm yapan personel, ağız alkolü etkisinden arındırılmış ve doğrudan akciğerlerin derinliklerinden üflenmiş nefes olmasını sağlamak için, sürücünün son alkolü alma süresi üzerinden en az 20 dakika geçmesi beklenilmelidir.]"

19. 18/7/1997 tarihli ve 23053 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin "Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddeler etkisi altında araç sürme yasağı" kenar başlıklı 97. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

"Teknik cihazla yapılan ölçüm sonucuna itiraz edilmesi durumunda tekrar ölçüm yapılmaz, yapılan işlemlere itiraz 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27 nci maddesi kapsamında ilgili mahkemelere yapılır."

20. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 24/12/2019 tarihli ve E.2019/5794, K.2019/12223 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...incelenen dosyada; olay gecesi aracı ile seyir halinde iken durdurulan sanığın saat 23:35'te alkolmetre ile yapılan ölçümde 1,00 promil alkollü olduğu, savunmasında yaklaşık yarım saattir araç kullanmakta olduğunu beyan ettiği ve yerleşik Adli Tıp uygulamalarında kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte alkol oranının her saat ortalama 15 promil azaldığı kabul edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde 1,00 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi..."

21. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14/1/2020 tarihli ve E.2019/2639, K.2020/451 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Dosya içeriğine göre olay günü, sanığın idaresindeki otomobille, meskun mahalde, gündüz vakti, tek yönlü parke kaplama yolda seyri sırasında, T şeklindeki kavşağa geldiğinde geçiş önceliğine uymayarak aracının ön sağ kısmıyla, gidiş yönüne doğru sağdan gelen motorlu bisikletin ön sol kısmına çarptığı, sanığın asli kusurlu şekilde bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği ve Adli Tıp uygulamalarına göre kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte alkol oranının her saat ortalama 0,15 promil azaldığının kabul edildiği gözetildiğinde sanığın olaydan yaklaşık 30 dakika sonra yapılan alkol muayenesine göre 95 promil alkollü olduğu gözetildiğinde sanığın kaza anında güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak şekilde 100 promil üstünde alkollü olarak araç kullandığı tespit edildiği olayda;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın kusur durumuna ve lehe olan hükümlerin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA...

22. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve E.2013/2015, K.2013/2324 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Bilimsel çalışmalarda, alkole toleransın kişiden kişiye değişeceği gibi aynı kişide de farklı zamanlarda reaksiyonlarda farklılık olabileceği, kişinin yaşı, kilosu, cinsiyeti, metobolizma hızı, açlık ve tokluk durumu gibi pek çok nedene bağlı olarak vücuttaki alkol oranının azalma hızının değişebileceği kabul edilmektedir. Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı'nın 25.11.2008 tarih ve 342 sayılı yazısında da; zamanla orantılı olarak kan-alkol düzeyindeki azalma ile ilgili yapılan araştırmalarda, kan alkol düzeyinin bir saatte 12-20 mg/dl azaldığı, adli vakalarda, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu'nca ortalama olarak kan alkol düzeyinin bir saatte 15 mg/dl (0,15 promil) azaldığının kabul edildiği belirtilmiştir.

Uyuşmazlıkta, saat 02:06'da yapılan ölçümde davacının 0,89 promil alkollü olduğu tespit edilmiş olup, bu ölçüme davacı tarafından itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumunda saat 03:30'da kan örneğinden yapılan tahlil sonucu düzenlenen raporda, davacının kanında 0,49 promil alkol bulunduğunun belirlenmesi karşısında, zamana bağlı olarak vücuttaki alkol oranının azalması olağan olduğundan, davacının ilk ölçüm sırasında güvenli sürme yeteneğini kaybedecek miktarda alkollü olduğunun tespit edildiğinden bahisle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 24/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; alkol ölçümünün yapıldığı teknik cihazın hatalı olduğunu, nitekim ölçüm sonuçları arasında ciddi oranda fark bulunduğunu, kendisinden alınan kan örneğinin incelenmesi soncunda kandaki alkol oranının düşük çıktığını, buna rağmen alkollü olarak araç kullanması sebebiyle idari para cezası ve ehliyetinin alıkonulması işlemine karşı yaptığı itirazın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ve seyahat özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı bakımından incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği nazara alınarak başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden biri olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.

28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

29. Anayasa Mahkemesi, idari para cezasından kaynaklanan başvurularda gerekçeli karar hakkı yönünden anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri kapsamında uygulanan ilkeleri Mustafa Mümin Bulun (B. No: 2016/6890, 25/12/2016, §§ 11-23), F.N.G., (B. No: 2014/11928, 21/6/2017, §§ 29-61), Emek Yapı Yat. İnş. Tic. Ltd. Şti. (B. No: 2014/19521, 5/12/2017, §§ 15-29), Ali Rıza Ak (B. No: 2015/15965, 27/6/2018, §§ 15-27) kararlarında göstermiştir. Diğer taraftan ticari yük taşımacılığı yapmadığı ve buna ilişkin resmî bir kaydı olmadığı hâlde alkollü olarak araç kullandığı gerekçesiyle idari para cezasıyla cezalandırılmanın suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal ettiğine ilişkin Bülent Sağlam (B. No: 2014/6225, 28/6/2018) başvurusunda da yine Anayasa Mahkemesi aynı şekilde anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Başvuru konusu olayın Anayasa hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması açısından öneminin bulunmadığı zira gerekçeli karar hakkına ilişkin birçok başvurunun Anayasa Mahkemesince daha önceden karara bağlandığı açıktır. Ancak mevcut başvurunun kişisel önem bakımından yukarıda anılan kararlarla benzer nitelikte olmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Bülent Sağlam başvurusunda maddi ve manevi toplam zararın 2.273 TL olduğu, Emek Yapı Yat. İnş. Tic. Ltd. Şti. başvurusunda ise söz konusu zararın maddi nitelikte ve 3.000 TL olduğu başvuru formlarında belirtilmiştir. Diğer başvurularda da sadece trafik para cezası miktarı (189 TL ve 129 TL) kadar zarar olduğu ifade edilmiştir. Söz konusu olayda ise başvurucu, sürücü belgesinin geri alınması nedeniyle de şikâyette bulunmakta ve sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması nedeniyle iş hayatının sekteye uğradığını dilekçesinde ileri sürmektedir.

30. Bireyin sürücü belgesi olmaksızın araç kullanımına izin verilmediği düşünüldüğünde söz konusu hususun bireyi günlük hayatta önemli ölçüde dezavantajlı bir pozisyona düşürebilecek nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Bunun yanında bu sürenin ilk etapta altı ay olarak belirlenmesi, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde ikinci kez alkollü bir şekilde araç kullanılmasının tespiti hâlinde ise geri alma süresinin iki yıla çıkması, bu beş yıllık süre içinde sürücü belgeleri ikinci ve üçüncü defa geri alınanlar hakkında 2918 sayılı Kanun'un 48. maddesinin on birinci fırkasında yer alan ek tedbirlerin uygulanması ayrıca dikkate alınmalıdır. Bu nedenle başvuru konusu edilen idari yaptırımın başvurucuyu önemli bir zarara uğratmadığı söylenemeyecektir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Fırat Kılınç, B. No: 2018/2796, 12/1/2021, §§ 36-40).

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

32. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen birçok başvuruda gerekçeli karar hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi özellikle açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, §§ 25, 26; Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §§ 33, 34; Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §§ 56, 57; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-39; Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, §§ 37-43; Hikmet Çelik ve diğerleri, B. No: 2013/4894, 15/12/2015, §§ 54-59; Şah Tarım İnş. Tur. Ltd. Şti., B. No: 2013/7847, 9/3/2016, §§ 36-48).

33. Derece mahkemesinin aynı maddi veya hukuki olguyla ilgili olarak başka bir yargı merciinin vardığından farklı bir sonuca ulaşması hâlinde bunun dayanaklarını gerekçeli kararında göstermesi kendisinden beklenir. Anayasa'da güvenceye bağlanan tüm temel hak ve özgürlüklerin yorumunda gözetilmesi gereken temel bir ilke olarak düzenlenen hukuk devleti ilkesi, yargı organlarının aynı maddi veya hukuki olgularla ilgili olarak çelişkili kararlar vermekten mümkün olduğunca kaçınmasını gerekli kılar. Aynı maddi veya hukuki vakıalarla ilgili olarak farklı kararlar verilmesi hukuk devleti ilkesini zedeleyebileceği gibi kişilerin hukuka olan inancını da zayıflatabilir. Bu nedenle bir maddi veya hukuki vakıa ile ilgili olarak başka bir yargı mercii tarafından bir kimse lehine karar verildiği ancak diğer bir yargı merciinin aynı olgu hakkında farklı bir sonuca ulaştığı durumlarda bunun gerekçesinin belirtilmesi gerekir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir (Mehmet Okyar, B. No: 2017/38342, 13/2/2020, § 29).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Başvurucu, alkollü olarak araç kullandığı gerekçesiyle hakkında tesis edilen idari para cezası ve sürücü belgesinin geri alınması işlemine karşı itirazda bulunurken kandaki alkol oranın analiz edilmesi amacıyla kendisinden kan örneği alınarak ATK'ya gönderildiğini, henüz analiz sonucunu gösteren raporun kendisine ulaşmadığını belirtmiş; ATK raporunun beklenmesini ve buna göre karar verilmesini talep etmiştir (bkz. § 12).

35. Hâkimlik 03.10'da yapılan ilk nefes ölçümüne göre başvurucunun 1,27 promil alkollü olduğunun tespit edildiğini ve bu oranın yasal sınırın üzerinde olduğunu belirterek başvurucu hakkında uygulanan idari para cezası ve sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir. Gerekçeli kararda; ikinci kez yapılan nefes ölçümü sonucunda başvurucunun 0,42 promil alkollü olduğunun anlaşılmasının iki ölçüm arasındaki zaman zarfında su içilmesi ve sakız çiğnenmesi suretiyle vücuttaki alkol etkisinin düşürülmesinden kaynaklandığı, dolayısıyla ikinci ölçüm sonucunun güvenilir olmadığı ve bu nedenle ilk ölçüm sonucuna itibar edildiği ifade edilmiştir. Konuyla ilgili bilimsel çalışmalarda alkole toleransın kişiden kişiye değişebileceği, aynı kişide farklı zamanlarda reaksiyonlarda farklılık olabileceği, kişinin yaşı, kilosu, cinsiyeti, metobolizma hızı, açlık ve tokluk durumu gibi pek çok nedene bağlı olarak vücuttaki alkol oranının azalma hızının değişebileceği kabul edilmekte ve bu olgu yargı kararlarında da dayanak olarak alınmaktadır (bkz. §§ 20-22). Öte yandan teknik cihazla yapılan ölçüm sonucuna itiraz edilmesi durumunda tekrar ölçüm yapılamayacağına ilişkin Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 97. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendindeki düzenleme de dikkate alındığında Hâkimliğin ilk ölçüm sonucuna göre karar vermesi anlaşılabilir bir durumdur. Bununla birlikte başvuru konusu olayda ilgili mevzuatın aksine iki kez ölçüm yapıldığı, bu defa iki ölçüm sonucu arasındaki farklılığın giderilmesi amacıyla başvurucudan kan örneği alınarak kanın analiz edildiği ve analiz sonucunda başvurucunun kanındaki alkol oranın 0,22 promil olduğunun tespit edildiğine dair ATK raporu düzenlendiği görülmektedir. Başvurucu hakkındaki alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken araç kullanma suçundan başlatılan adli soruşturma söz konusu ATK raporuna dayanılarak takipsizlik kararı ile sonuçlandırılmıştır. Bireysel başvuruya konu itiraz sürecinde başvurucunun söz konusu ATK raporundan bahsettiği de açıktır.

36. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun yasal sınırın üzerinde alkollü olup olmadığı yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığı gibi Anayasa Mahkemesince burada varılacak olan sonuç başvuruya konu idari para cezası ve sürücü belgesinin geçici olarak alınmasına ilişkin işlemin mutlaka kaldırılması gerektiği anlamına da gelmemektedir. Olayda alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken araç kullanma suçundan başvurucu hakkında başaltılan soruşturma kapsamında ATK raporu dosyaya getirtilmiş ve rapora göre başvurucunun 0,22 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi nedeniyle soruşturma sonucunda 21/1/2019 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir. Hâkimlik tarafından karar verilmeden önce -ATK raporuna dayanılarak- adli soruşturmanın sonuçlandığı not edilmelidir. Başvurucu da idari para cezasının kaldırılması talebiyle yaptığı başvuruda ATK raporuna atıf yapmış olmasına rağmen Hâkimlik gerekçeli kararında ATK raporu hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu durumda Hâkimliğin aynı maddi olayla ilgili olarak ulaştığı farklı sonucun gerekçesini kararında açıkça belirttiğinden söz etmek mümkün gözükmemektedir.

37. Hâkimliğin itirazın reddi kararının gerekçesinde -başvurucunun tüm iddialarını gerekçelendirmek zorunda olmamakla birlikte- başvurucunun itirazına temel teşkil eden, sonuca etkili olabilecek iddiası hakkında değerlendirme yapmayarak bunu yanıtsız bırakması kararda yeterli gerekçe bulunduğunun kabul edilmemesi sonucunu doğuracaktır. Sonuç olarak itirazı reddeden Hâkimliğin kararının hakkaniyete uygun makul bir gerekçe içerdiğinden bahsedilemez. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU ve Basri BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Başvurucu, ihlalin tespitiyle birlikte 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

44. İncelenen başvuruda aynı maddi olaya ilişkin iki yargı kolu arasında ulaşılan farklı sonucun gerekçesinin Hâkimliğin kararında belirtilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme (hâkimlik) kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

45. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili merciye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

46. İşbu ihlal kararının başvurucu tarafından yapılan itirazın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek Hâkimliğin takdirindedir.

47. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarını giderilmesi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3,600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU ve Basri BAĞCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Bismil Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2019/106) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/3/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY

Değerlendirmeye konu olan hadisede, 01/01/2019 tarihinde yapılan trafik kontrolü sırasında alkolmetre cihazı ile yapılan ilk ölçümde başvurucunun alkol seviyesi 1,27 promil olarak belirlenmiştir.

Cumhuriyet savcısının sözlü talimatı üzerine 14 dakika sonra yapılan ikinci ölçümde ise bu seviye cezalandırma sınırı olan 0,50 promilin altında 0,42 olarak çıkmıştır.

İki ölçüm arasında oluşan fark nedeniyle ilk ölçüm anından 47 dakika sonra kan alınmak suretiyle yapılan ölçümde ise alkol seviyesi 0,22 promil olarak tespit edilmiştir.

İlk ölçümde çıkan sonuç baz alınarak verilen 1.002 TL idari para cezasına ve ehliyetinin altı ay süreyle geri alınmasına yönelik olarak başvurucunun sulh ceza hakimliği nezdinde yaptığı itirazda, henüz sonuçları çıkmayan kan testinin beklenmesi yönünde talepte bulunmasına rağmen, ilgili hakimlik bu sonucun kendisine ulaşmasını beklemeksizin itirazın reddi yönünde karar vermiştir.

İlk yapılan ölçüm dışında sonradan yapılan promil tespitlerinin tamamının başvurucu lehinde olduğunda tereddüt yoktur. Bu noktadaki asıl mesele hukuken ilk tespit akabinde hemen ikinci bir tespit yapılma imkanının varlığı ile sonradan yapılan tespitlerin lehe olan sonuçlarının itiraz incelenmesinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır.

Kararda da açıkça ifade edildiği gibi Adli Tıp Kurumu’nun bilimsel verilerine göre promil seviyesi her bir saat itibariyle 0,15 birim azalmaktadır. Adli Tıp Kurumu bu tespitini yaparken uygulamanın kişiden kişiye farklılık gösterebileceği hususunu da ayrıca vurgulamaktadır (Prgf. 20, 21).

İnceleme konusu olayda kolluğun, başvurucunun ilk ölçüm sonrası ikincisinin yapılma aşamasına kadar promil seviyesinin düşük çıkması hususunda sürekli su içip sakız çiğnediği yönündeki tespiti aleyhine bir görüş belirtilmemiştir.

İtiraz mercii kararını verirken başvurucunun bu davranışını da gözetmek suretiyle ilk yapılan ölçüme itibar ettiğini belirterek itirazın reddine karar vermiştir. İkinci yapılan ölçüm sonucuna itibar etmemiş, kandan alınmak suretiyle yapılan ölçüm sonuçlarının kendisine ulaşmasını da beklememiştir.

Sulh ceza hakimliklerinin idari para cezalarına ve tedbirlerine yönelik kendilerine yapılan itirazları incelerken her ne kadar Ceza Muhakemesi Kanununun tanık, bilir kişi ve keşif gibi delillerden yararlanma imkanları bulunmakla birlikte tek celsede bitirilecek ve şekli yönü ağır basan bir tetkik yaptıklarında tereddüt bulunmamaktadır. (5326 sayılı Kabahatler Kanununun 28. maddesi)

Bu hakimlikler süre yönünden kısıtlı bir zaman dilimi içerisinde görünürdeki delillerin işlemi haklı kılıp kılmadığı bağlamında bir inceleme yapmaktadırlar. Gerçekleştirilen bu işlemin adli bir suç soruşturması yürütülme mantığı çerçevesinde ve etkinliğinde yapılmasının beklenmesi, sınırlı yetkilere sahip bu hakimliğin hukuki fonksiyonu ile orantılı olmayacaktır.

Alkol seviyesinin belirlenmesi noktasında yapılan tespitlerin zaman içerisinde farklı sonuçlanabileceğini ön gören mevzuat, gerçeğe en yakın ölçümün yapılmasını temin etmek için üfleme testinin alkol alım zamanından en az 20 dakika geçtikten sonra (Prgf 18) ve bir kez yapılmasını (Prgf. 19) amirdir.

Somut olayda olduğu gibi müteaddit testlerin kişinin hukuki durumunu etkileyecek düzeyde farklı neticeler vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bunu öngören kural koyucu, işlemlerde özellikle sağlıklı koşulların temin edilerek ölçümün bir kez yapılmasını kararlaştırmıştır.

İtirazı inceleyen sulh ceza hakimliği de mevzuatın bu düzenlemesine itibar etmek suretiyle kararında ilk ölçüm sonucunu esas almıştır. Bu değerlendirmesini yaparken başvuranın ölçüm sonuçlarının kendi lehine çıkması noktasındaki gayretlerini de kararında değerlendirmiştir.

Bilimsel olarak zaman içerisinde alkol seviyesinin düşeceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır. Adli Tıp Kurumu’nun bu konudaki verileri de alkol seviyesindeki düşme hızının kişiye göre farklılık göstereceğini ortaya koymaktadır. Başvurucunun kendi özel gayretlerinin varlığı da dikkate alındığında sonradan yapılan ölçümlerin düşük çıkması gayet normal olup, bu durum ilk ölçümün hatalı olduğu yönündeki bir kabule de hayatiyet kazandırmaz.

Kaldı ki mevzuat idari cezalar açısından ilk ölçümden sonra ikinci bir ölçüm yapılmasına da imkân tanımamaktadır.

Aksinin kabul edilmesi durumunda müteaddit kereler yapılacak çeşitli ölçümlerin bu alandaki uygulamayı etkisizleştireceğinde tereddüt bulunmamaktadır.

Bu bilgiler çerçevesinde ilk ölçüm sonuçlarını dikkate almak suretiyle uygulama yapan sulh hakimliğinin sonradan alınan sonuçlara itibar etmemesinin yerinde olduğunu değerlendirdiğimizden, ihlal yönündeki çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.


Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Basri BAĞCI

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FAZİLET BEYHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/35534)

 

Karar Tarihi: 3/3/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucular

:

1. Fazilet BEYHAN

 

 

2. Ş.G.Ö.

 

 

3. Z.Ö.Ö.

Başvurucular Vekili

:

Av. Yusuf ÖZDOĞRU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, koşulları oluşmasına karşın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına gerekçesiz olarak karar verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/10/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Bakırköy 32. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 26/9/2019 tarihli kararıyla başvurucular hakkında tehdit ve hakaret suçlarını işledikleri gerekçesiyle kesin nitelikli adli para cezalarına hükmetmiştir.

6. Mahkeme kararında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun (HAGB) uygulanmamasına dair herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.

7. Başvurucular 23/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

8. İlgili hukuk için bkz. Emre Ongurlar, B. No: 2016/9607, 10/1/2019, § 14.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

9. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

10. Başvurucular, koşulları oluştuğu hâlde HAGB kurumunun kendilerine uygulanmadığını ve mahkûmiyet kararının bu kurumunun uygulanmama nedenine dair bir gerekçe içermediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların bir kısmı, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

11. Anayasa Mahkemesi daha önce ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında HAGB kurumunun adli sicil kaydı bulunmayan başvurucular yönünden uygulanmamasına dair bir nedene yer verilmemesini gerekçeli karar hakkı yönünden incelemiş ve ihlal sonucuna varmıştır (Emre Ongurlar, §§ 16-27). Bu başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektirecek bir durum söz konusu olmadığından başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

12. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

13. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

14. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat talebi kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucular Ş.G.Ö. ve Z.Ö.Ö.'nün kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 32. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2017/151, K.2019/664) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

F. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CANSU GÜNEŞ SEFEROĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/3706)

 

Karar Tarihi: 29/6/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Cansu Güneş SEFEROĞLU

Vekili

:

Av. Gül SEFEROĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı bir iddianın karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu (Başsavcılık) tarafından DHKP/C terör örgütünün faaliyetlerine ilişkin olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında 17/1/2013 tarihli mahkeme kararına istinaden 18/1/2013 tarihinde Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş dergisini yayımlayan Ozan Yayıncılık isimli işyerinde arama gerçekleştirilmiştir.

6. Arama sırasında başvurucu ile birlikte anılan işyerinde bulunan kişiler yakalanarak gözaltına alınmıştır. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alınan ifadesinde susma hakkını kullanan başvurucu, 20/1/2013 tarihli savcılık ifadesinde DHKP/C terör örgütü üyesi olmadığını, olay günü bir kaç arkadaşını ziyaret amacıyla Yürüyüş dergisinin mizanpajının yapıldığı Ozan Yayıncılık'a ait daireye gittiğini, gece geç vakit olması nedeniyle bu adreste kaldığını, işyerinde geçici olarak bulunduğu sırada yapılan operasyon ile yakalanıp gözaltına alındığını beyan etmiştir.

7. Soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılması talebiyle 9/3/2015 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Toplam on beş şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin başvurucuya ilişkin kısmı şöyledir:

"Şüphelinin DHKP/C silahlı terör örgütünün yayın organı olan Yürüyüş Dergisinde yakalandığı, aramalarda elde edilerek el konulan '17/04/2014 MUTFAK 1.NÖB 2.NÖB' başlıklı çizelgede Güneş şeklinde yazılmak suretiyle isminin yer aldığı, nöbet listesinde yer alan örgüt mensuplarının, DHKP/C terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmemesi amacıyla, güvenlik güçlerince yapılacak bir operasyonda adrese girmeden, içerdeki suç unsuru malzemelerin imha edilmesi, sırayla diğer örgüt mensuplarının istirahati sırasında tedbir alınması, kalınan adresteki düzenin sağlanması günlük temizlik yemek ihtiyaçlarını giderilmesi amacıyla nöbet sistemi getirdikleri,

Şüphelinin gözaltında iken parmak izi alınacağı sırada direnç göstererek 'İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK, İŞKENCE YAPMAK ŞEREFSİZLİKTİR, İŞKENCECİ KÖPEKLER SIRA SİZE GELECEK' demek suretiyle örgütsel tavır sergilemesi yanında, 20/01/2013 tarihli Zor Kullanma Tutanağı altında imzası bulunan 357877, 358402 ve 316721 sicil numaralı TEM Şube Görevlilerine ve 280784 sicil numaralı Olay Yeri İnceleme Görevlisine yönelik zincirleme hakaret suçu ile direnme suçunu da işlediği, ..."

8. İddianamenin kabulü ile açılan dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) E.2015/125 sırasına kaydedilerek görülmeye başlanmıştır. Yargılamada 27/3/2015 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda -diğerlerinin yanı sıra- 387877, 358402, 316721 ve 280784 sicil numaralı zabıt mümzilerinin tanık olarak hazır edilmesi için ilgili emniyet müdürlüğüne müzekkere yazılmasına ve duruşmanın 3/6/2015 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.

9. İddianamede bahsedilen 20/1/2013 tarihli Zor Kullanma Tutanağı'nda imzası olduğu belirtilen 280784 sicil numaralı polis memurunun konuya ilişkin beyanı istinabe yoluyla Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinde alınmıştır. 11/5/2015 tarihli Duruşma Tutanağı'nda, talimata ekli beyan ve tutanak bulunmadığı belirtilmiştir. Anılan polis memurunun tanık sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Olay tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünde görev yapmaktaydım. İddianamede adları geçen sanıkları tanımam, ancak bahsi geçen DHKP/C Terör Örgütü üyelerinin gözaltı pros[e]dürlerine görevli polis memurlarına uygulatmamakta, parmak izi alımı, üst araması, doktor raporu, ifade alma v.s gibi işlemler esnasında polise gerek sözlü, gerek fiili mukavemette bulunmaktalar, buna istinaden video kaydı eşliğinde önce şahsa ilgili kanun maddeleri ve C.Savcısı talimatları bildirilerek, bu işlemlerin yasal işlem olduğu ve yapılmasının zorunlu olduğu söylenerek ikna çabaları sonucunda örgüt üyelerinin çok az bir kısmının rızaları sağlanarak işlemlerin yapıldığı, büyük bir kısmının da kademeli olarak zor kullanılarak yasal işlemlerin yapıldığı, yapılan bu işlemler de görüntü kaydına alınmaktadır. Bahsi geçen olayı tam hatırlamıyorum, ancak işimiz dolayısıyla maruz kaldığımız tehdit, hakaret ve görevimizin icrasının engellenmesine ilişkin fiillerin mevcudiyeti halinde durumu tutanak altına alırdık, iddianameye konu hakkında da tutanak tuttuğumuzu hatırlıyorum, dolayısıyla altında imzam bulunan tutanakta ne yazılmışsa doğrudur. İddianamede bahsi geçen ifadeler de sürekli karşılaştığımız ve olağan haline gelen durumlardır."

10. Yargılamanın 3/6/2015 tarihli ilk celsesinde 358402 sicil numaralı polis memuru tanık olarak dinlenmiştir. Anılan tanık ifadesinde özetle; olayı ve bu kapsamda başvurucunun "İşkenceci köpekler sıra size gelecek." diyerek direndiğini hatırlamadığını, konuya ilişkin tutanak tuttuklarını hatırladığını beyan etmiştir. Söz konusu Duruşma Tutanağı'nda, başvurucu ile ilgili iddiaya konu 20/1/2013 tarihli zor kullanma tutanağı bulunamadığından duruşmada okunamadığı ve tanığa gösterilemediği belirtilmiştir.

11. İddianamede bahsedilen 316721 sicil numaralı polis memurunun konuya ilişkin beyanı istinabe yoluyla 22/6/2015 tarihinde Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesinde alınmıştır. Tanık ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İddianamenin konusu olan olayla ilgili İstanbul'da görev yaptığımda görevli olduğum için bilgim vardır. Ben olay sırasında İstanbul'da görevliydim. İddianamede geçen şahıslarda beyanlardan Cansu Güneş SEFEROĞLU [S.A.] isimli bayan şahısların isimlerini anımsıyorum. Fakat bu kişilerin hangi olayda ve ne zaman kendilerine hangi işlemi yaptığımıza hatırlamıyorum. Çünkü biz İstanbul'da defalarca bu operasyonlara katılıyorduk. Ben muhtemelen bu şahısların yakalanmaları sırasında görevli idim. Fakat aradan uzun zaman geçmesinden dolayı bu kişilerin nasıl ne şekilde yakaladığımızı hatırlayamıyorum."

12. Başvurucu yargılamanın 20/10/2015 tarihli celsesinde müdafii eşliğinde savunma yapmıştır. Mahkeme, başvurucu ile birlikte sanıklardan A.D. ve A.E.K. hakkında zor kullanma sırasında kayda alınan kamera görüntülerinin istenmesine karar vermiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"... suç tarihinde yürüyüş dergisine arkadaşıma ziyaret amaçlı gitmiştim, burada göz altına alındım, ben bir gazeteciyim, gazetecilik bölümünden mezun oldum, evim uzak olduğu için o gece orada kaldım, bana 3 tane kelepçe takılmıştı, biz ağır işkenceden geçirildik, ben kimseye tehdit ve hakarette bulunmadım, bizim saçımızdan tutularak yere yatırıldık, o şekilde kelepçelendik, buna tepki olmak için işkence yapmak şerefsizliktir şeklinde söz söyledim, hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, ..."

13. Yargılama kapsamında daha önce beyanı alınan 280784 sicil numaralı polis memurunun konuya ilişkin anlatımı istinabe yoluyla 24/12/2015 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinde ikinci defa alınmıştır. Anılan polis memurunun tanık sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bana okumuş iddianamedeki olayı üzerinden uzun zaman geçtiği için tam olarak hatırlamıyorum. İddianamede [belirtilen] hususlar (DHKPC mensuplarının polis memurlarına ettiği küfür hakaret tehdit zorluk çıkarma) İstanbul'da [çalıştığım] süre içerisinde bir çok defa yaşadım. Bu şahısların polisin yapmış olduğu bütün [idari] ve adli işlemlerde zorluk çıkardığı, direndiği ve görevi yaptırmamaya çalıştığını gördüm. Parmak izi almak işlemi yapılırken kamera video işlemi de yaptığımızdan dolayı zaten bir çok video kayıtlarında belirtmiş olduğum durumlar görülmektedir. ... İddianamede bahsi geçen hususlar doğrudur."

14. Yargılama kapsamında daha önce dinlenen 316721 sicil numaralı polis memurunun beyanı istinabe yoluyla Alanya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 21/1/2016 tarihinde ikinci defa alınmıştır. İlgili Duruşma Tutanağı'nda 20/1/2013 tarihli tutanak bulunmadığından tanığa okunamadığı belirtilmiştir. Anılan polis memurunun tanık sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Ben Terör Şube Sol Büroda çalışmaktaydım. DHKP/C örgütünün üyeleri göz altına alındığında biz parmak [izlerini] alıyorduk. İddianamede ismi geçen sanıkları tanımam Cansu Güneş Seferoğlu isimli sanığı şuan hatırlamıyorum. 20/01/2013 tarihli zor kullanma tutanağında bu şekilde tutanak düzenlediysek tutanaktaki imza ban aittir. Ancak ben şu anda Cansu Güneş isimli şahsı da hatırlamıyorum. Tutanakta belirtilen ifadeleri söylediğini de şu an hatırlamıyorum."

15. Olaya ilişkin kamera kayıtlarını içeren 3 adet CD, 1/3/2016 tarihli altıncı celse öncesinde Mahkemeye iletilmiştir. Söz konusu celseye ait Duruşma Tutanağı'nda 387877 sicil numaralı polis memuruna ilişkin olarak yazılan talimata bila ikmal cevap verildiği belirtilmiştir. Mahkeme söz konusu celse sonunda "kolluk tarafından gönderilen CD'lerin bilirkişiye tevdii ile iddianamede sanıkların tarif edilen eylemleri karşısında görevi yaptırmamak açısından sanıkların kolluk görevlilerine karşı herhangi bir şekilde cebir veya tehdit içeren eylemlerinin söz ve davranışlarının olup olmadığı, hakaret edip etmedikleri hususları yönünden rapor aldırılmasına" karar vermiştir. Anılan Duruşma Tutanağı'nda 387877 sicil numaralı polis memurunun huzurda veya istinabe yoluyla dinlenilmesine ya da dinlenilmesinden vazgeçilmesine dair herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.

16. Bilirkişi M.S. tarafından hazırlanan ve 17/5/2016 tarihli yedinci celse öncesinde Mahkemeye ulaştırılan 15/5/2016 tarihli teknik bilirkişi raporunda incelenen CD'lerden birinde başvurucunun adliyeye götürülme görüntülerinin bulunduğu belirtilmiştir. Söz konusu raporun sonuç kısmında başvurucunun direnişte bulunarak "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, işkence yapmak şerefsizliktir, kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz, haklıyız kazanacağız" şeklinde sloganlar attığı tespitine yer verilmiştir.

17. Yargılamanın 10/1/2017 tarihli onuncu celsesinde iddia makamı tarafından esas hakkında mütalaa sunulmuştur. Anılan mütalaada başvurucunun parmak izi alınacağı sırada birden fazla olan görevlilere ''işkenceci köpekler" şeklinde sözlerle hakaret ettiği ifade edilerek hakaret suçundan mahkûmiyetine, terör örgütüne üye olma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından beraatine karar verilmesi talep edilmiştir. Başvurucu ve müdafiinin katılmadığı 24/1/2017 tarihli bir sonraki celsede hüküm açıklanmıştır. Mahkeme, başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan beraatine, kamu görevlisine karşı görevinden ötürü hakaret ve kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla tehdit kullanarak direnme suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Yine, 19.01.2013 tarihindeki gözaltında parmak izi alınması işlemi sırasında sanıklardan Cansu Güneş Seferoğlu'nun, işlemi yapan 357877, 358402, 316721 ve 280784 sicil sayılı TEM Şube ve Olay Yeri İnceleme Şube görevlilerine hitaben örgütsel tavır ve tepkinin ötesinde şeref, onur ve haysiyetini ihlal edecek ve görevini yapmasını engelleyecek surette 'işkenceci köpekler sıra size gelecek' şeklinde sözler sarf etmek suretiyle üzerine atılı Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Zincirleme Biçimde Hakaret ve Kamu Görevlisine Karşı Tehdit Suretiyle Zincirleme Biçimde Görevini Yaptırmamak İçin Direnme suçlarını işlediği sonuç ve vicdani kanaatine varılmakla, atılı bu suçlardan dolayı anılan sanıkların ayrı ayrı cezalandırılması cihetine gidilmiş ve netice olarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."

18. Başvurucu müdafiince mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde özetle, mahkeme kararının iddianamedeki gibi tutanağa geçirildiği oysa başvurucu ile ilgili CD bilirkişi tarafından incelendiğinde suç olarak tespit edilen sözlerin söylenmediğinin anlaşıldığı, Türk Ceza Kanunu'nda yazılı görevi yaptırmamak için direnme suçunun oluşmadığı belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Ceza Dairesinin (Daire) 27/11/2018 tarihli kararıyla istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir. Anılan ret kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanıklara yükletilen görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanıklar tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların kanun yolu denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, ... [a]nlaşıldığından, ... İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE, ... karar verildi."

19. Başvurucu 4/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

20. 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile değişik 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereği, madde metninde belirtilen suçlar bakımından bölge adliye mahkemesi ceza daireleri kararlarının temyiz edilebilmesi mümkün hâle gelmiştir.

21. Başvurucu 7/11/2019 tarihli ek beyan dilekçesi ile anılan Kanun değişikliği sonrasında temyizi mümkün hâle gelen hakaret suçundan verilen hükme ilişkin olarak temyiz kanun yoluna başvurduğunu bildirmiştir. Söz konusu dilekçede ayrıca görevi yaptırmamak için direnme suçu yönünden verilen cezanın infazının devam ettiği ve hakaret suçuna ilişkin temyiz isteminin bireysel başvurudan feragat anlamına gelmediği belirtilmiştir. Öte yandan yargılama hakaret suçu açısından temyiz kanun yolu aşamasında devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Görevi yaptırmamak için direnme" kenar başlıklı 265. maddesinin (1) ve (4)numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır."

23. 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(3) İkinci fıkrada belirtilen temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa bile aşağıda sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları temyiz edilebilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Hakaret (madde 125, üçüncü fıkra),

...”

24. 5271 sayılı Kanun'un geçici 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" f) 286 ncı maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenleme, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde talep etmek koşuluyla aynı suçlarla ilgili olarak bölge adliye mahkemelerince verilmiş kesin nitelikteki kararlar hakkında da uygulanır. Bu bendin uygulandığı hâlde, cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, 100 üncü madde uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususu, hükmü veren ilk derece mahkemesince değerlendirilir."

25. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27/9/2021 tarihli ve E.2021/24793, K.2021/22615 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"TCK'nın 265. maddesinde 'görevi yaptırmamak için direnme' başlığıyla 'seçenekli hareketli' ve 'amaçlı bir fiil' olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının 'cebir veya tehdit' şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alındığında, suça sürüklenen çocuğun olay günü, hakkında arama kararı olan arkadaşının karakola götürülmesini engellemek için ekip aracının kapısını tutarak aracın hareket etmesini engellediği biçimindeki eyleminde, 10/03/2015 tarihli tutanak içeriği ile müşteki ve katılan beyanlarında kamu görevlisine görevini yaptırmamak için gerçekleştirilen cebir veya tehdit eyleminden açıkça bahsedilmemesi karşısında, direnme suçunda aranan cebir veya tehdit unsurlarının somut olayda ne şekilde gerçekleştiği kanıtlara dayalı olarak tartışılıp gösterilmeden CMK'nın 230/1-c maddesine aykırı olarak, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi, ... [bozmayı gerektirmiştir.]"

26. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10/2/2022 tarihli ve E.2020/22261, K.2022/4391 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Müştekilerin [...] şüphelinin iş yerini mühürleme işlemi için gittikleri ve mühürleme işlemi yaparken sanığın mağdurlara hitaben 'bir daha gelirseniz çevik kuvvet ile gelin, pompalı tüfekle karşılayacağım sizi, .., gerekeni yapacağım..' şeklinde sözle tehdit ettiğinin kabul olunduğu olayda, eyleminin bir bütün halinde TCK'nın 265. maddelerinde tanımlanan görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu [...] gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yasal olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde tehdit suçundan düşme kararı verilmesi, ... [bozmayı gerektirmiştir.]"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 29/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, dosyadaki tüm deliller isnat edilen görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlemediğini göstermekte iken aleyhe hiçbir delil bulunmadığı hâlde cezalandırıldığını, suçlamaya esas alınan 20/1/2013 tarihli Zor Kullanma Tutanağı'nın esasen mevcut olmadığını, direnme suçunun dayanağının gerekçeli kararda izah edilmediğini ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeler ile mahkûm edildiğini ve Daire kararının matbu nitelikte olduğunu beyan ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde; yargılama kapsamında başvurucu lehine ve aleyhine delillerin toplandığı, tutanağı düzenleyen tutanak tanıklarının beyanlarına başvurulduğu, dosya kapsamında yer alan CD ile ilgili bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, toplanan delillere karşı başvurucu ve müdafiinin savunmalarının dinlendiği ve ilgili kararda belirtilen gerekçe ile başvurucunun kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla tehdit kullanarak direnme suçunu işlediğinin Mahkemece sabit kabul edildiği beyan edilmiştir.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

34. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

35. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

36. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

37. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılmış olması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

38. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarının incelenmesinden ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin gerekçelerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleme gibi bir görevi bulunmadığı gibi derece mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Somut olaya konu iddianamede, 20/1/2013 tarihli Zor Kullanma Tutanağı'nın başvurucuya isnat edilen görevi yaptırmamak için direnme suçuna ilişkin tek delil olarak belirtildiği görülmektedir (bkz. § 7). Söz konusu belgenin kovuşturma evresinde bulunamadığı gerekçesiyle başvurucuya ve iddianameye göre tutanakta imzası bulunan polis memurlarına gösterilemediği duruşma tutanaklarından anlaşılmaktadır (bkz. §§ 9, 10, 14). Dahası yine duruşma tutanaklarında Zor Kullanma Tutanağı'nın Mahkeme heyetince incelendiğine ilişkin herhangi bir tespite de yer verilmemiştir.

40. Başvurucu, yargılamanın tüm aşamalarında kamu görevlilerine "işkenceci köpekler sıra size gelecek" şeklinde sözler söylediği iddiasına itiraz etmiş ve isnat edilen suçları işlemediğini savunmuştur.

41. Mahkeme tarafından ilgili kolluk biriminden temin edilen kamera kayıtları üzerinde yaptırılan inceleme neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda, başvurucunun "işkenceci köpekler sıra size gelecek" şeklinde sözler söylediğine ilişkin bir tespite yer verilmemiştir (bkz. § 16). İfadesi Mahkeme huzurunda alınan 358402 sicil numaralı polis memuru ile istinabe yoluyla ikişer defa dinlenilen 280784 ve 316721 sicil numaralı polis memurları olayı ve başvurucuyu hatırlamadıklarını beyan etmiş, benzer olaylarda DHKP/C terör örgütü üyelerinin tavır ve davranışlarına ilişkin soyut ve genel açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca kovuşturma evresinde bulunamadığı için kendilerine gösterilemeyen Zor Kullanma Tutanağı'na ilişkin olarak 280784 ve 358402 sicil numaralı polis memurları olayı hatırlamamakla birlikte olaya ilişkin tutanak tuttuklarını hatırladıklarını (bkz. §§ 9-10), 316721 sicil numaralı polis memuru ise tutanak düzenlendiyse tutanaktaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan etmiştir (bkz. § 14).

42. Somut olayda ilk derece mahkemesi, gerekçeli kararında başvurucunun gözaltında iken parmak izi alınması işlemi sırasında işlemi yapan kolluk görevlilerine hitaben "işkenceci köpekler sıra size gelecek" şeklinde sözler söyleyerek tehdit suretiyle zincirleme biçimde görevini yaptırmamak için direnme suçunu işlediği sonucuna varmıştır (bkz. § 17). Ancak Mahkeme, mahkûmiyet hükmüne esas aldığı delillerin neler olduğunu, iddianamede bahsedilen 20/1/2013 tarihli Zor Kullanma Tutanağı'nın dava dosyasında mevcut olup olmadığı, dinlenen polis memurlarının beyanları ile bilirkişi raporundaki tespitlerin içeriği ve tüm bunların başvurucuya isnat edilen eylem ile ilişkisini açıklamamıştır. Daire de bahse konu mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunu soyut ifadelerle reddetmiştir (bkz. § 18).

43. Mahkemenin mahkûmiyet kararının gerekçesinde -başvurucunun tüm iddialarını gerekçelendirmek zorunda olmamakla birlikte- başvurucunun savunmasına temel teşkil eden, sonuca etkili olabilecek iddialar hakkında değerlendirme yapmayarak bunu yanıtsız bırakması gerekçeli karar hakkını ihlal edebilir. Mahkeme gerekçeli kararında, olaya ilişkin somut açıklamalarda bulunmayan tanık anlatımları ile başvurucunun savunmasını destekleyen bilirkişi raporu içeriği değerlendirilmemiştir. Ayrıca birden fazla kişiye isnat edilen muhtelif suçlar ile ilgili olarak geniş kapsamlı bir yargılama yürüten mahkemenin gerekçeli kararında savunma, iddia ve tanık anlatımları ile dosya kapsamındaki deliller yargılamaya konu eylemler ile ilişkilendirilmediğinden bireysel başvuruya konu görevi yaptırmamak için direnme suçu açısından hangi beyan veya delillere itibar edildiği anlaşılamamıştır. Bununla birlikte Mahkemenin dava dosyasındaki mevcudiyeti tartışmalı olan Zor Kullanma Tutanağı'nın iddianamede kısmen ifade edilen içeriği ile uyumlu bir sonuca ulaştığı görülmektedir.

44. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi, görevi yaptırmamak için direnme suçundan verdiği mahkûmiyet kararında soyut ifadelere yer vererek başvurucu hakkındaki iddiaları ayrı ve açıkça tartışmamıştır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun parmak izi alma işlemini gerçekleştiren polis memurlarını tehdit ettiğine ilişkin yeterli bir gerekçe ortaya koymamıştır. İstinaf incelemesi sırasında da bu eksikliğin telafi edilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Hakaret Suçuna İlişkin İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu, olay sırasında kolluk görevlilerine hakaret etmediğinin bilirkişi raporu içeriği ile doğrulanmasına rağmen cezalandırıldığını beyan ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

47. 7188 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesine eklenen (3) numaralı fıkra kapsamındaki suçlarla ilgili olarak daha önce bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar bakımından temyiz kanun yolu açılmıştır. Başvurucu da 7/11/2019 tarihli ek beyan dilekçesiyle kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan hükme yönelik olarak temyiz kanun yoluna başvurduğunu bildirmiştir (bkz. §§ 20-21).

48. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

49. Somut olayda Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki yargılama -kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu yönünden- temyiz merciinde devam etmektedir. Başvurucunun anılan suça dair adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerinin temyiz kanun yolunda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından temyiz süreci beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür. Dolayısıyla olağan başvuru yolları tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

51. Başvurucu; iddianamede sicil numaraları belirtilen dört tanıktan yalnızca birinin duruşmada dinlenildiğini, diğer tanıklara soru sorma imkânı verilmediğini, lehine olan delillerin dikkate alınmadığını, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile masumiyet karinesine uygun bir yargılama yürütülmediğini ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

52. Başvuruda gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

53. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

54. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

55. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçuna ilişkin ihlal iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/125, K.2017/10) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.