İddet Müddetinin Kadın-Erkek Eşitliği Bağlamında Değerlendirilmesi

Abone Ol

İddet müddeti, kadının eşinin ölümüyle veya boşanmasından sonra yeni bir evlilik yapabilmesi için beklemesi gereken süredir. Bu süre kadının eski eşinden hamile kalmış olmasına istinaden yapacağı yeni bir evlilik ile doğacak olacak çocuğun soy bağının karışmaması için hukuk normları tarafından öngörülür.

Erkekler için iddet müddeti bulunmamaktadır. Erkekler boşanma kararının kesinleşmesiyle nüfusa işlendiği takdirde bir süre beklemeden evlenebilmektedir.

Türk Medeni Kanunu Md. 132"de – "Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmedikçe evlenemez." olarak belirtilmektedir. Bu süre kadının fizyolojisinde doğumun gerçekleşmesi için gerekli olan 9 ay 10 gün olan süreye dayanmaktadır.

Boşanma ile iddet müddetinin başlayacağı süre boşanma kararının kesinleşmesiyle gerçekleşir. Bu süre boşanma davasının sonuçlanmasında gerekçeli karara itiraz süresi olan 14 günlük süre içerisinde bir itirazın yapılmamasıyla başlamaktadır. Eğer itiraz edilmişse, itiraz edilen üst mahkemenin yapılan itirazı reddetmesiyle de başlamış sayılacaktır.

Kanunda belirtilen iddet müddetinin tamamlanmasından önce kalkması üç farklı yol ile mümkün olmaktadır.

Boşanan eşlerin yeniden bir araya gelmesi ile bu süre sona erdirilmektedir.

İddet müddeti içerisinde gerçekleşen bir doğumun olması halinde süre kendiliğinden sona ermektedir. Kadının düşük yapması veya çocuğun ölü dogmasıyla da kadın doğum yapmış sayılacak ve bu süre kendiliğinden düşecektir. Eğer kadın bu süre içerisinde doğurursa, doğacak olan çocuğun babası boşandığı eşi olarak kabul edilmektedir. Bu süre içerisinde doğan çocuk boşanılan eşin nüfusuna kaydedilmektedir. Bilindiği üzere babalık karinesinin aksi ispat edilebilmektedir. Bu süre içerisinde doğan çocuğun babasının eski eş olmadığı halde ise çocuk adına bir kayyım atanarak eski koca yönünden soybağının reddi davası; gerçek babası ile soybağının kurulması davası birlikte açılacaktır.

Boşanan kadının iddet müddetinin kaldırılmasına ilişkin dava açarak; hamile olmadığını ispatlaması halinde mahkeme kararıyla da bu süre kaldırılabilmektedir. Bekleme süresinin kaldırılması davası kadının yerleşim yerindeki Aile mahkemeleriyle veya bulunduğu bölgede Aile mahkemesi bulunmuyorsa Asliye hukuk mahkemeleri aracılığıyla da açılabilir. Bekleme süresinin kaldırılması davası hasımsız (çekişmesiz) bir dava olması sebebiyle kısa sürede sonuç alınabilmektedir. Mahkemeye başvuran kadının mahkemece belirlenecek bir hastaneye yönlendirilerek hamile olmadığına dair alınan rapor ile birlikte iddet müddeti mahkemece kaldırılabilmektedir.

İddet müddeti yalnızca Türk hukukuna mahsus bir durum olmamakla birlikte farklı hukuk düzenlemelerinde bu süre değişiklik göstermektedir. Örneğin İtalya’da 300 gün, Oklahoma ve Wisconsin’ de 180 gün, Alabama eyaletinde 60 gün, Kansas ve Texas’ta ise bekleme süresi 30 gündür. Ayrıca ABD de iddet müddeti bulunan birçok eyalette bu süre boşanan çiftlerin her ikisi için de bulunmaktadır. Bu eyaletlerde iddet müddeti soybağının kurulması ile alakalı olmayıp eşlerin hızlı evlenip boşanmalarının önüne geçme amacı taşımaktadır. Bu yüzden her iki taraf açısından eşit bir süre öngörmektedir. Avustralya’da böyle bir süre bulunmamaktadır. Boşanan eşler hiçbir kısıtlama olmaksızın diledikleri zaman yeniden evlenebilmektedirler.

Yurt dışında boşanan kadının Türkiye’de yeni bir evlilik yapabilmesi için yurt dışında kesinleşmiş bir boşanma kararını tanıma ve tenfiz ettirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Yabancı mahkemelerce gerçekleştiren boşanma kararlarının tanıma tenfiz işlemlerinin tamamlanmasıyla eşler Türkiye’de de boşanmış sayılacaktır. Ancak buradaki mesele iddet müddetinin ne zaman başlayacağına ilişkindir. İddet müddeti yabancı mahkemenin kararının kesinleşmesiyle mi yoksa kesinleşmiş mahkeme kararının Türkiye de tanıma ve tenfiz işlemlerinin tamamlanmasıyla mı başlayacaktır? Bu mesele Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun da ‘’MADDE 59 –(1) Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.’’ şeklinde düzenlenmiştir. Yani iddet müddeti yabancı mahkemedeki kararın kesinleştiği süreden itibaren başlamaktadır.

İddet müddetinin boşanan eşlerden sadece kadın üzerinde etkili olmasının gerekçesi her ne kadar doğacak çocuğun soybağı ile ilişkilendirilmişse de bu sürenin kadının sosyal hayatını olumsuz etkilediği, bu süreyle birlikte geçici evlenme engelinin sadece kadın için uygulanıyor olması cinsiyetçi bir yasa olduğu konusunda eleştirilere yol açmaktadır.

Boşanma davalarının senelerce sürdüğü düşünülürse, boşanma kesinleştikten sonra sadece kadının 300 gün gibi bir süreyi bekleme zorunluluğunun olması bizce de eleştirilmesi gereken bir husustur. İddet müddetinin sadece kadın için zorunlu olması Anayasanın MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’’deyimiyle eşitlik prensibine aykırılık teşkil etmektedir.

Ayrıca Anayasanın 90. maddesi ile ‘’ Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Bu açıdan bakıldığında bekleme süresi uygulaması ile temel bir insan hakkı olan evlenme hakkı ertelenmektedir. Bu erteleme insan haklarının doğasına aykırı olduğu gibi günümüz bilimsel gelişmeleri ile de uyumlu değildir. Bu uygulamanın daha üst nitelikteki yasalarla uyumsuzluğu uzun zamandır bilinmesine karşılık hâlâ uygulamada tutulması ancak ataerkinin sürdürülmesi, boşanma sonrası erkeğin ve kanun yapıcının bizzat kendisinin kadın üzerindeki denetiminin sürmesi ve erkeğin soybağının korunması açısından bir gereklilik olarak görülüyor olması ile açıklanabilir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (10 Aralık 1948) 16. maddesi “Evlilik, ancak evlenmeye niyetlenen eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır. Aile, toplumun doğal ve temel birimidir; toplum ve devlet tarafından korunur.” hükmü ile toplum ve devletin korumasına verdiği aileyi toplumsal yapının temel ve doğal birimi olarak saymıştır. Yetişkin erkeklerle kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından herhangi bir sınırlama yapılmaksızın, evlenme ve aile kurma hakkı olduğunu ifade etmektedir. Aynı maddede kadın ve erkek eşitliği bağlamında evlenmede, evlilikte ve evliliğin bozulmasında hakların eşit olduğu açık biçimde belirtilmektedir (RG. 27.05.1949, s. 7217.).[1]

Boşanma sonrasında sadece kadının bekleme süresine mecbur bırakılması kadını boşandıktan sonra dahi evliliğin sorumluluklarını yüklenmesine mahkum etmektir. Boşanma kararı alınmış evliliklerin çoğunda, eşler boşanma kararının kesinleşinceye kadar olan sürecinde de zaten fiilen ilişkilerini bitirmiş olmaktadır. Yıllarca süren boşanma süreçlerinde boşanan eşler başkalarıyla yeni ilişkilerde bulunabilmektedirler. Kadın boşandıktan sonra iddet müddetinin tamamlanmasını beklediği sürede yeni bir birliktelik yaşayabilmektedir. Her ne kadar boşanma kararının kesinleşmesiyle iddet süresinin kaldırılmasına ilişkin dava yolu açık olsa da kadını böyle bir yargılamanın masraflarına mecbur bırakmak sosyal devlet ve eşitlik ilkesiyle örtüşmemektedir. Bu sebepten bu yeni ilişkiler, TMK md 132 iddet müddeti sebebiyle resmi şekilde evlenmeye engel teşkil ettiği için çoğu zaman dini nikah ile birlikte yaşama şeklinde sorunlar da doğurmaktadır. 6284 sayılı yasanın iptal edilmesiyle de ilişkili olarak kadının bu birliktelikten doğacak zararlarının artmış olması görülmektedir. Çünkü bu birliktelikteki yeni eş ‘’koca ‘’ olarak kanunda tanımlanmamaktadır. Bu sebeptendir ki bu birliktelikte yaşadığı haksızlıklar karşısında kadının hak arama özgürlüğü de kısıtlanmış bulunmaktadır.

Bu birliktelikten dünyaya gelen çocuk iddet müddeti içerisinde doğduğu için gerçek babasının nüfus kütüğüne kaydolamamaktadır, çocuk için de hak kayıpları doğmaktadır.

Buna karşın evlilik birliği içerisinde doğsa bile çocuğun babasının koca olduğu kesin bir karine oluşturmamaktadır. Günümüzde bilimin ilerlemesi sayesinde DNA raporlarıyla %99,9 soy bağının tespiti yapılabilmektedir. TMK md132 sadece kadının boşanma sonrasında yaşadığı mağduriyetleri arttırıcı bir uygulama olmakla kalmayıp beraberinde birçok toplumsal sorunu da getirmektedir.

TMK md 132 iddet müddeti bu sebepler göz önünde tutulduğunda soy bağını koruma amacına hizmet etmemektedir. Bu yasa sadece kadının ataerkil dünya içerisinde boşandığı eşine bağımlı kalacağı bir süreyi hedef almaktadır. Bu sürenin kaldırılması kadının erkek eşitliğinin sağlanması anlamında büyük önem arz etmektedir. Günümüz tıp biliminin oldukça gelişmiş olması sebebiyle DNA analizleri kullanılarak herhangi bir şüpheye yer vermeksizin soy bağının kurulması davası açılabilmekte olup, kadını bekleme süresine mecbur bırakmak yerine daha kesin bir sonuç olacak bu yol ile soy bağının korunması hedeflenmelidir.

Türk Medeni Kanunundaki madde 132 toplumun gerekliliklerine; bir üst norm olan milletlerarası sözleşmelerdeki hususlara ve Anayasanın eşitlik ilkelerine göre somut norm denetimine tabi tutularak iptali sağlanmalıdır.

--------------------

https://cins.ankara.edu.tr/19_10.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5718.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1778127

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6284.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf