HÜKÜM AÇISINDAN HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Abone Ol

Ceza yargılaması sürecinde temin edilen ve kullanılan bütün delillerin hukuka uygun olması gerekir. Bu durum delillerin hukuksal düzende belirlenen kural ve yöntemlere göre elde edilmesi ile ilgilidir.

Sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulabilmesi, sanığın atılı suçu işlediğinin kanuna ve hukuka uygun temin edilmiş delillerle ispatlanmasına bağlıdır. Burada hukuka aykırı delillerin hükme esas alınması mümkün değildir.

Görüşler

Hukuka aykırı delillerin ceza muhakemesinde hüküm açısından dikkate alınıp alınamayacağı konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır:[1]

Birinci görüş; kamu yararının gerektirdiği durumlarda hukuka aykırı olarak toplanmış olan delillerin hükme esas alınması gerektiğini ifade etmektedir.[2]

İkinci görüş ise; deliller hukuka aykırı olarak elde edilmiş ise başka bir ölçüte bakmadan hukuka aykırı delillerin hükme esas alınmaması gerektiğini ifade etmektedir.[3]

Mevzuat hükümleri

Anayasa’mızın 38/6 maddesinde, yasaya aykırı olarak elde edilmiş bulgularun delil olarak değerlendirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217/2 maddesinde, sanığa yüklenen suçun, hukuka uygun bir şekilde temin edilmiş her türlü delille kanıtlanabileceği ifade edilmektedir. Bu yasal düzenleme ile sanık hakkında hüküm kurulurken hukuka uygun delillerin dikkate alınması gerekliliğine işaret edilmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2. maddesinde ise; ortaya konulması istenilen bir delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması halinde bu delilin reddedilmesi zorunluluğu dile getirilmiştir.

Yasa koyucu, hukuka aykırı deliller varsa bunların hem kullanılamayacağını hem de bu durumun hükmün gerekçesinde belirtilmesi gerekliliğini yasal düzenlemeye bağlamıştır.

Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230/1 maddesinde, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Bu yasal düzenlemeye göre; dosya içerisindeki mevcut ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca belirtilmesi ve bu durumun açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Bizim hukuk sistemimizde, delillerin toplanmaları esnasında bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediği dikkate alınmaksızın hukuka aykırı delillerin kullanılması yasaklanmıştır.

Hukuka aykırı delil ile kastedilen, delillerin yasal kurallara uyulmadan ve hukuka aykırı yöntemle temin edilmesi halidir. Burada hem şekli hem de maddi açıdan kurallara aykırılık halleri söz konusu olabilir.

Belirtmek gerekir ki;  öğretide ve bazı Yargıtay kararlarında, delillerin toplanması için yapılan işlemlerin geçerliliğini etkilemeyen şekle ilişkin basit usul hatalarının bu kapsamda değerlendirilmemesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmektedir.

UYGULAMA

Arama talebi mahkemece reddedildikten bir gün sonra C. Savcısının arama kararı vermesi

Yargıtay bir kararında, bir gün önce mahkeme tarafından reddedilen arama talebi konusunda, talep reddedildikten bir gün sonra Cumhuriyet savcısının arama konusundaki istisnai yetkisinin doğabilmesi için gereken kanuni şartlar oluşmadan, verilen arama emri ile buna dayalı olarak gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu ve arama sonucu elde edilen suça konu tabanca ve eklerinin de hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delil olduğu hükme bağlanmıştır.[4]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bazı kararlarında; dürüst ve adil bir yargılama için, delillerin temin edilme yol ve yöntemi de dahil olmak koşulu ile yargılamanın bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. AİHM, bu kararlarında yargılama aşamasında kullanılan delillerin hukuka aykırı yöntemlerle temin edilmemesi zorunluluğuna işaret etmektedir.[5]

Telefon numarası ve kayıtlı olduğu kişilere ilişkin kimlik bilgileri doğru yazılmasına rağmen kullanıcı olarak başka bir kişi gösterilerek iletişimin tespitine ilişkin karar alınması

Burada sulh ceza mahkemesince de tedbir uygulanacak kişi olarak kararda başka bir kişinin ismi yazılmıştır. Yargıtay bu olayda, Sulh ceza mahkemesi tarafından verilen tarih ve değişik iş sayılı iletişimin tespitine ilişkin bu kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/3. maddesine aykırı olduğunu, hukuka aykırı bu kararla elde edilen delillerin mahkumiyet hükmüne esas alınması mümkün olmadığını ifade etmiştir.[6]

Burada bir delilin kullanılmasının hukuka aykırı olup olmadığı da ayrıca tartışılması gereken bir konudur.

Örneğin; dinleme talep edilen suçtan beraat etmesi sonrasında, beraat ettiği suçta kullanılan iletişimin tespiti tutanaklarına dayanılarak farklı suçlardan sanığın mahkûm edilmesi durumunda, bu delillerin hukuka aykırı delile dönüşüp dönüşmediği, Anayasa'nın 22. ve 38. maddelerinde korunan hakların ihlal edilip edilmediği ayrıca tartışılmalıdır.[7]

Casus program yüklenerek temin edilen ses kayıtları

Hukuk yargılamalarında da hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı ifade edilmektedir.

Nitekim Yargıtay bir kararında; eşin telefonuna casus program yüklenerek ele geçirilen ses kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğuna ve kullanılamayacağına hükmetmiştir.[8]

Gizli kaydedilen ses ve görüntü kayıtları

Yargıtay, gizli olarak kasete kaydedilen konuşmaların hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, hükme esas alınamayacağını bazı kararlarında dile getirmektedir.[9]

Hukuk yargılamalarında da gizlice ve tuzak kurarak kaydedilen ses ve görüntü kayıtlarının hükme alınamayacağı yüksek mahkeme kararlarında ifade edilmektedir.

Örneğin; davalı-karşı davacı erkeğe sadakatsiz davrandığı vakıası kusur olarak yüklenildiği davada, CD'nin erkeğin "Özel hayatının gizliliği" ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiği, bu nedenle hukuka aykırı olan bu delilin hükme esas alınamayacağı ifade edilmiştir.[10]

Bilgisayarlar üzerinde arama yapılabilmesine yönelik karar verilmemiş olması hali

Bu örnek olayda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119. maddesi uyarınca sanık tarafından işletilen iki ayrı işyerinde arama yapılmasına karar verilmesine karşın, aynı işyerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde arama yapılabilmesine olanak tanıyan CMK'nın 134. maddesine göre verilmiş bir arama kararı bulunmadığı ortaya çıkmıştır.

Yüksek mahkeme bu olayda, işyerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde yapılan arama sonucunda el konulan ve içerisinde müşteki firmaya ait lisanssız yazılımların olduğu belirtilen harddiskler ve CD'ler hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, hükme esas alınamayacağını, sanık hakkında verilen beraat kararı usul ve yasaya uygun olduğunu hükme bağlamıştır.[11]

Arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur hükmüne uyulmaması

Bu olayda, aramada beş polis memuru ile birlikte sanığın hazır bulunduğu, arama işlemleri ile bir takım kanıtlar elde edilmiştir. Bu davada Yargıtay, yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğunu ve ele geçen delillerin de hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, Anayasamızın 38/6 maddesinde yer verilen "Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez." şeklindeki kural ve yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a, 217/2, 230/1. maddelerinde hukuka uygun şekilde elde edilen delillerin kullanılabileceği, kanuna aykırı elde edilenlerin ise hükme esas alınamayacağı şeklindeki açık hükümler dikkate alınarak, hiçbir aşamada suçlamayı kabullenmemiş olan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.[12]

Yüksek mahkeme, son yıllardaki kararlarında arama yapıldığı sırada ihtiyar heyetinden iki üyenin veya komşulardan iki kişinin hazır bulunması ile ilgili kurala işaret etmektedir,

Örneğin; arama sırasında tesadüfen bulunan iki kişinin imzalarının alındığı arama işlemi ile ilgili olarak, yapılan arama sonunda ele geçen delillerin, sırf arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle “hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil” sayılmalarının ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememelerinin kabul edilemeyeceği bazı yüksek mahkeme kararlarında dile getirilmiştir.[13]

Sohbet programı üzerinden yapılan yazışmaların delil olarak kullanılması

Yargıtay bir kararında; sanık ile ihbar eden arasında sohbet programı üzerinden yapılan yazışmaların hukuka aykırı delil olduğunu ve hükme esas alınamayacağını ifade etmiştir.[14]

Usulüne uygun olarak alınmış bir iletişim tespiti kararının bulunmaması

Sanıklar hakkında usulüne uygun olarak alınmış bir iletişimin tespiti kararı bulunmadan ilgili koruma tedbirinin uygulanması ve bu suretle elde edilen delillerin kullanılması hukuka aykırı olacaktır.

Yargıtay bir kararında; sanık hakkında usulüne uygun olarak alınmış bir iletişim tespiti kararı bulunmadığı halde yine aynı mahkemenin kararları ile bu kez bahse konu hattı sanığın kullandığından bahisle tedbirin birer ay uzatılmasına karar verildiği, ancak anılan ilk tedbir kararlarının süresi boyunca elde edilen ve hükme esas alınan tape kayıtlarının sanığa yönelik uygulanan bir tedbir kararına dayanmaması nedeniyle hukuka aykırı delil niteliğinde olduğuna ve hükme esas alınamayacağına hükmetmiştir.[15]

Tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasında gerçekleştirilen görüşmelerin kayıt altına alınması

Ceza muhakemesinde sanık ile yaptıkları tespit edilen görüşmelerin tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasında gerçekleştirilmiş olması halinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/2. maddesi uyarınca kayda alınamayacağı ve derhal yok edilmesi gerektiği yönündeki hüküm dikkate alınmalıdır. Bu kurala aykırı delillerde hükme esas alınmamalıdır.[16]

Arama kararı alınmadan arama yapılması

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar 116-134 maddeler arasında hüküm altına alınmıştır.[17]

Adli arama kararı alınmasını gerektiren olaylarda, arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırı olarak kabul edilmektedir. Gerekli olduğu halde arama kararı alınmadan yapılan bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller veya suçun maddi konusu 'hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş'  statüsünde değerlendirilecektir. Bu durumda sanık ikrar etse dahi bu deliller Anayasa'nın 38/6 maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a, 217/2, 230/1-b maddeleri gereğince hükme esas alınamayacaktır.[18]

Yargıtay bazı kararlarında önleme aramasının yeterli olup olmadığını da ayrıca tartışma konusu yapmaktadır.[19]

Burada arama işleminin hukuki durumu önemlidir. Yapılan aramanın yetkili makamlar tarafından bir karar verilmesine ihtiyaç duyulmayan bir arama işlemi ise hukuka uygun olduğu söylenebilecektir. Arama kararı verilmesi gerekiyorsa, mahkemece verilmiş bir arama kararı olup olmadığı, gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısı tarafından verilmiş bir yazılı arama kararının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.

Örneğin; Olay tarihinde kolluk tarafından sanığın aracında yapılan aramada bagaj kısmında poşet içerisindeki 720 paket kaçak ve bandrolsüz sigara ele geçirildiği olayda; dosya kapsamına göre sanık ve kaçak eşya konusunda mahkemece verilmiş bir arama kararı olmadığı gibi gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısı tarafından da verilmiş bir yazılı arama kararının da bulunmadığı görülmüştür.

Bu durumda yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğu ve ele geçen delillerin de hukuka aykırı delil niteliğinde bulunduğu, bu durumun Anayasamızın 38/6 maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a, 217/2, 230/1.maddelerine göre değerlendirilmesi gerekeceği, hiç bir aşamada suçlamayı kabullenmemiş olan sanık hakkında hukuka aykırı şekilde elde edilen ve kaçak olduğu anlaşılan eşyanın hükme esas alınamayacağı gözetilerek beraatına karar verilmesi gerekecektir. Bu durumda sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[20]

Örneğin; sanığa ait iş yerinde kaçak sigara satıldığına dair ihbar gelmesi üzerine kolluk görevlilerince iş yerindeki masanın üstünde bulunan iki adet poşet içerisinden gümrük kaçağı sigaraların ele geçirildiği olayda; usulüne uygun bir arama kararı olmadığı, gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından da verilmiş bir yazılı arama izni ya da Cumhuriyet savcısına ulaşılamaması nedeniyle kolluk amirince verilmiş yazılı arama emrinin de bulunmadığı gözetilerek yapılan işlemin hukuka aykırı olduğuna karar verilmiştir.[21]

Katılanın sanık ile yaptığı görüşmeyi tanığa dinletmesi

Bu örnek olayda; katılanın sanık tarafından kendisine yönelik gerçekleştirildiğini iddia ettiği hakaret içerikli haksız saldırıyı ispatlamak amacıyla, sanık ile olan telefon görüşmesini tanığa dinletmesi hukuka uygun elde edilmiş delil olarak kabul edilmektedir. Burada tanığın beyanının hukuka aykırı delil olarak değerlendirilerek beraat kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[22]

Suçüstü halinde yapılan arama işlemleri ile ele geçirilen kanıtlar

Yargıtay, suçüstü halinde arama kararına ihtiyaç olmadığını ve bu şekilde yapılan arama işlemlerinin hukuka uygun olduğunu ifade etmektedir.

Örneğin; suçüstü halinde kolluk görevlilerinin 525 paket gümrük kaçağı sigarayı ele geçirip el koyması hukuka uygun olacaktır. Bu durumda ayrıca arama kararı alınmasına gerek olmadığından hukuka aykırı delilden söz edilemeyecektir.[23]

Gizli kamera ile elde edilen ses ve görüntü kayıtları

Yargıtay genel olarak yasayla düzenlenen usul ve esaslara uyulmadan gizli kamera ile elde edilen ses ve görüntü kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını bazı kararlarında ifade etmektedir.

Sanığın yetkili makamlara başvurma imkânı olduğu halde başvurmayarak bizzat elde ettiği kamera kayıtlarının ani gelişen ve bir daha elde edilme imkânı bulunmayan kanıt niteliğinde sayılamayacağı olaylarda kullanılması halinde hukuka aykırı delil olarak kabul edilmesi söz konusu olacaktır.[24]

Sonuç

Ceza yargılamasında görev gereği araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerlidir. Ceza yargılaması maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte maddi gerçeğin, hukuka uygun elde edilen her türlü delille ispatlanabileceği kuralına mutlaka uyulmalıdır.

Hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin hükme esas alınamaması ile ilgili kural, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.[25]

Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu belirlenmiş ise, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekecektir.[26]

Hukuka aykırı delillerin hükme etkisi konusunda şu kurallara mutlaka uyulmalıdır:

Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular kesinlikle delil olarak kullanılamamalıdır (AY m.38/6).[27]

Sanığın üzerine atılı suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilecektir (CMK m. 217/2).

Ceza yargılamasında delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse mutlaka reddedilmelidir (CMK m.206/2-a).

Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması hali, hukuka kesin aykırılık nedeni olarak değerlendirilmelidir (CMK m. 289).

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] 26. Yüce Divanın 19.12.2012 tarihli ve E.2011/1, K.2012/1 sayılı kararı.

[2] Bu görüşe göre; maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasındaki kamu yararı ile kişinin hukuka aykırı olarak delil toplanması sırasında ihlal edilen hakkının dengelenmesi önemlidir. Bu yüzden kamu yararının ağır bastığı durumlarda hukuka aykırı olarak toplanmış olan deliller hükme esas alınabilir. Tersi bir durumda hukuka aykırı deliller hükme esas alınmamalıdır.

[3] Bu görüşe göre; delillerin toplanması sırasında kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediğine, maddi gerçeğin araştırılmasındaki kamu yararının ağırlığı dikkate alınmadan elde edilen hukuka aykırı deliller hükme esas alınmamalıdır.

[4] YCGK, E: 2014/8-166, K: 2014/514, T:25.11.2014: "Esrar bulundurduğu yönünde gelen ihbar üzerine, hakim kararı alınmaksızın yapılan aramada ele geçen suça konu kurusıkıdan çevrilme tabancaya elkonulmuş ise de, arama emrinin verilmesinden bir gün önce arama kararı verilmesi talebinin sulh ceza hakimi tarafından reddedildiği ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulmadığı gibi, gerçekleştirilen arama için hakim kararı alınmasının ya da hakim tarafından verilen ret kararına karşı kanun yoluna başvurulmasının gecikmeye neden olacağı ve bunun da telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağını düşündürecek bir belge ve bilgi de dosyada mevcut değildir. Dolayısıyla, Cumhuriyet savcısının arama konusundaki istisnai yetkisinin doğabilmesi için gereken kanuni şartlar oluşmadan, verilen arama emri ile buna dayalı olarak gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu ve arama sonucu elde edilen suça konu tabanca ve eklerinin de hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delil olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla; sanığın evinde hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucu elde edilen maddi delil ile buna ilişkin düzenlenen tutanağın, yerel mahkemece hükme esas alınmaması isabetlidir."

[5] AYM, E: 2014/4704, K: 2014/4704, T: 01.02.2018; RG: S.  30387, T. 10.04.2018.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.2.2016 tarihli ve E.2014/5.MD-98, K.2016/83 sayılı kararı: “Emniyet müdürlüğü talep yazısında, hakkında iletişimin denetlenmesi kararı verilmesi istenilen cep telefonu numarasının, aynı adliyede birinci sınıf hâkim olarak görev yapan sanık A kullanımında olup, açık kimlik bilgileri ve adresi bilinmeyen yabancı uyruklu B adına kayıtlı bulunduğu açıkça bildirilmesine rağmen, Cumhuriyet savcılığınca sulh ceza mahkemesinden talepte bulunulurken telefon numarası ve kayıtlı olduğu kişilere ilişkin kimlik bilgileri doğru yazılmasına rağmen kullanıcı olarak diğer sanık [C] gösterildiği, sulh ceza mahkemesince de tedbir uygulanacak kişi olarak kararda [C] isminin yazıldığı anlaşılmaktadır. Sulh ceza mahkemesi tarafından verilen tarih ve değişik iş sayılı iletişimin tespitine ilişkin bu karar, CMK’nun 135/3. maddesine aykırı olup, hukuka aykırı bu kararla elde edilen delillerin mahkûmiyet hükmüne esas alınması mümkün değildir”

[7] AYM, E: 2013/1145, K: 2013/1145, T: 10.06.2015; RG: S. 29479, T. 18.09.2015.

[8] Y.2.HD, E: 2015/26918, K: 2017/6688, T: 01.06.2017.

[9] Y.8.CD; E: 2009/9930, K: 2009/13934, T: 09.11.2009: “…Sanığın tanıklık yaptığı dosyadaki hazırlık ve mahkeme beyanları arasında çelişki bulunmadığı, katılan ile yaptığı konuşmanın katılan tarafından gizli olarak kasete kaydedildiğinden hukuka aykırı delil niteliğinde olup, hükme esas alınamayacağı şeklindeki mahkeme gerekçesi yerindedir…”

[10] Bu davada, eşinin sadakatsiz davranışlarından şüphelenen kadın, takip sonucu elde ettiği CD’yi mahkemeye delil olarak sunmuş ve kocanın özel görüntülerini izleyen Aile Mahkemesi de, davalı erkeğin sadakatsiz davrandığına hükmetmiş ve bu delili hükme esas almıştır.  Yargıtay ise verdiği kararda; Mahkemece davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya delil olarak sunulan CD hükme esas alınarak davalı-karşı davacı erkeğe sadakatsiz davrandığı vakıası kusur olarak yüklenilmişse de, CD'nin erkeğin "Özel hayatının gizliliği" ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiğini, hukuka aykırı delilin hükme esas alınamayacağını, CD'nin hukuka aykırı delil niteliğinde olması sebebiyle davalı-karşı davacı erkeğe sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış vakıasının kusur olarak belirlenmesinin doğru görülmediğini ve bu hususun bozmayı gerektirdiğini ifade etmiştir. Emsal karar için bkz.; Y.2.HD, E: 2020/2359, K: 2020/3302, T: 24.06.2020.

[11]   Y.19.CD, E: 2015/2092, K: 2015/1175, T: 06.05.2015

[12]   Y.9.CD; E: 2020/4496, K: 2021/255, T: 21.01.2021: “Soruşturma aşamasında Sulh Ceza Mahkemesinin kararıyla sanığın çalışmış olduğu... Bilgisayar isimli iş yerinde yapılan adli arama ile ilgili olarak düzenlenen 17.12.2009 tarihli iş yeri arama, el koyma ve yakalama tutanağına göre aramada beş polis memuru ile birlikte sanığın hazır bulunduğu, arama işlemleri ile ilgili olarak CMK'nın 119/4. maddesinde belirtildiği üzere "Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, iş yeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur." amir hükmüne yer verildiği, yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğu ve ele geçen delillerin de hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu anlaşılmış olup, Anayasamızın 38. maddesinin 6. fıkrası da "Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez." hükmü ve yine 5271 sayılı CMK'nın 206/2-a, 217/2, 230/1. madde ve fıkraları da hukuka uygun surette elde edilen delillerin kullanılabileceğini, kanuna aykırı elde edilenlerin ise hükme esas alınamayacağı şeklinde açık düzenlemeleri karşısında, hiçbir aşamada suçlamayı kabullenmemiş olan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,…”

[13]   Y.7.CD, E: 2015/7978, K: 2018/6190, T: 31.05.2018: “…1- K…1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2013… tarih, 2013… D.İş sayılı arama ve el koyma kararı ile sanığın işyerinde ve deposunda yapılan aramada 2.153 paket kaçak sigara ele geçen olayda; Mahkemece, arama yapıldığı sırada ihtiyar heyetinden iki üyenin veya komşulardan iki kişinin hazır bulunması gerekirken CMK.nun 119/4. maddesinde belirtilen bu düzenlemeye aykırı olarak arama sırasında sözkonusu iş yerinde tesadüfen bulunan iki kişinin imzalarının alındığı, bundan başka Sulh Ceza Mahkemesi'nce arama kararıyla birlikte verilen el koyma kararının arama yapılmadan peşinen verilen el koyma kararı olduğundan hukuken yok hükmünde ve hakim kararı olmadan yapılan el koyma işlemi onanmadığı için de el koymanın kendiliğinden kalkmış sayılacağından usulüne uygun verilmiş bir el koyma kararının da bulunmadığından bahisle hem arama işleminin icrasında, hem de el koyma işleminde hukuka aykırılık bulunduğu ve hukuka aykırı elde edilen delil ile mahkumiyet hükmü kurulamayacağı gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmiş ise de, usulüne göre alınmış bir arama kararı bulunan somut olayda bu karara ve kararın infazı sırasında yapılan işlemlere yönelik bir itirazın olmadığı, sanığın arama sonucunda ele geçen sigaraların, kendi işyerinden ve deposundan ele geçirildiğine ilişkin açık ikrarının mevcut olduğu, arama işlemine ve arama yapılırken bir takım hakların ihlal edildiğine yönelik olarak sanıktan gelen herhangi bir yakınmanın bulunmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.06.2007 gün ve 2007/7-147 E.-2007/159 K. sayılı kararında belirtildiği üzere; usulüne göre alınmış arama kararına istinaden, herhangi bir hak ihlaline neden olunmadan yapılan arama sonunda ele geçen delillerin, sırf arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle “hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil” sayılmalarının ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememelerinin kabul edilemeyeceği, dolayısıyla hukuka aykırı bir delilden söz edilemeyeceğinden, sanığın üzerine atılı suçtan mahkumiyeti yerine yerinde olmayan gerekçelerle beraatine karar verilmesi,…”

[14]   Y.16.CD, E: 2017/4028, K: 2018/865, T: 27.02.2018.

[15] Y.16.CD, E: 2015/252, K: 2015/1078, T: 04.05.2015: “…Sanığa ait olduğu iddia ve kabul edilen dinleme kayıtlarının dayanağı olan iletişim tespiti kararlarında, söz konusu hattı ...'ın kullandığı belirtilerek adı geçen hakkında koruma tedbiri uygulanmasına karar verildiği, sanık hakkında usulüne uygun olarak alınmış bir iletişim tespiti kararı bulunmadığı halde yine aynı mahkemenin kararları ile bu kez bahse konu hattı sanığın kullandığından bahisle tedbirin birer ay uzatılmasına karar verildiği, ancak anılan ilk tedbir kararlarının süresi boyunca elde edilen ve hükme esas alınan tape kayıtlarının sanığa yönelik uygulanan bir tedbir kararına dayanmaması nedeniyle hukuka aykırı delil niteliğinde bulunduğu, ayrıca sanığın kardeşleri olan ve başka dosya şüphelileri olarak haklarında soruşturma yürütülen kişilere yönelik uygulanan dinleme faaliyeti sırasında sanık ile yaptıkları tespit edilen görüşmelerin de tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasında gerçekleştirilmiş olması nedeniyle CMK'nın 135/2. maddesi uyarınca kayda alınamaycağı ve derhal yok edilmesi gerektiği, sanığın tüm aşamalarda iletişimi dinlenen hatların ve kaydedilen görüşmelerin kendisine ait olmadığını savunduğu, bunun dışında gizli tanık beyanının da tek başına sübut delili olarak kabul edilemeyeceğinin anlaşılması karşısında; sanığın silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı başkaca delil de elde edilemediği gözetilmeden yüklenen suçtan beraati yerine yazılı gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır…”

[16]  Y.16.CD, E: 2015/252, K: 2015/1078, T: 04.05.2015.

[17] 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119/1 maddesinin 1. fıkrasında “Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabileceği” belirtilmiştir.

[18]  YCGK, 2013/610-2014/512, 2013/841-2014/513 ve 2014/166- 514 sayılı kararları.

[19]  YCGK, E: 2016/320, K: 2016/429, T: 15.11.2016: "...Mahkememizce yapılan incelemede bozma kararının usul ve yasaya uygun olmadığı, doktrinde yapılan ayrımda hukuka aykırı delillerin mutlak hukuka aykırı delil ve nispi hukuka aykırı delil şeklinde bir ayrıma tabi tutulduğu, mutlak hukuka aykırı delil halinde hiçbir şekilde bu delile dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı hususunun CMK'nun 206/2 ve 217. maddelerinin açık hükmü olduğu, sanığın uyuşturucu maddeyi naklettiğine ilişkin ikrarının Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nun 206/2-a ve 217. maddesinin 2. fıkrası ile 230/1-b bendi uyarınca mutlak hukuka aykırı delil kapsamında sayılamayacağı, nitekim sanığın ikrarının da kovuşturma aşamasında gerçekleşmiş olup CMK'nun 217/1. maddesi gereğince mahkememiz huzurunda tartışılan bir delil olduğu, bozma ilamında adli arama kararının bulunmadığı belirtilmiş ise de, Adli Arama Yönetmeliği'nde düzenlenen ve dosya içerisinde bulunan önleme araması kararının somut olay bakımından yeterli olduğu, yapılan aramanın ve alınan kararın usulüne uygun olduğu, sanığın ikrarı da gözetildiğinde ele geçirilen uyuşturucu maddeden sayılan eroin maddesinin yok sayılıp görmezden gelinmesinin toplumun hukuki düzenlemelerden beklediği adalet duygusunu tatmin etmeyeceği, aynı olay ve aynı koşullara dayanılarak verilen mahkûmiyet hükümleri de göz önünde bulundurulduğunda hukuki istikrarı zedeleyeceği, ele geçen uyuşturucu maddenin yargılama sürecinde sağlanan ekspertiz raporuna göre de miktarının daralı ağırlığına nazaran oldukça fazla miktarda olması, maddenin kullanılması ve satılması halinde gerek birey gerekse kamu bakımından tehlikenin ağırlığı hep birlikte dikkate alındığında, mahkememizce bozmadan önce verilen 2013/652 esas, 2014/429 karar sayılı kararının usul, yasa, hakkaniyet ve vicdana uygun olduğu" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

[20]   Y.7.CD, E: 2018/2944, K: 2021/630, T: 25.01.2021.

[21]   Y.19.CD, E: 2019/7185, K: 2021/2449, T: 03.03.2021: “…Sanığa ait iş yerinde kaçak sigara satıldığına dair ihbar gelmesi üzerine kolluk görevlilerince iş yerindeki masanın üstünde bulunan iki adet poşet içerisinden gümrük kaçağı sigaraların ele geçirildiği olayda; Arama işlemi esnasında iş yerine emaneten baktığını söyleyen ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen şahsın, gümrük kaçağı sigaraların kendine ait olduğunu kabul etmediği gibi arama işlemi esnasında iş yerinde bulunmayan sanığın da ele geçirilen sigaraların kendine ait olmadığını beyan ettiği, dosya kapsamına göre mahkemece verilmiş usulüne uygun bir arama kararı olmadığı, gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından da verilmiş bir yazılı arama izni ya da Cumhuriyet savcısına ulaşılamaması nedeniyle kolluk amirince verilmiş yazılı arama emrinin de bulunmadığı, dolayısıyla gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu anlaşılmakla, yapılan arama sonucunda suça konu eşyalara el konulmuş ise de, CMK'nin 116 ve devamı maddeleri uyarınca el konulan ve mahkûmiyete esas alınan eşyanın hukuka aykırı yöntemle elde edilen delil niteliğinde olması ve sanığın gümrük kaçağı eşyaların kendine ait olduğunu kabul etmemesi karşısında sanığın beraatı yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi…” Başka emsal karar için bkz.; Y.7.CD, E: 2020/5970, K: 2021/969, T: 27.01.2021: “….Dosya kapsamı ve oluşa göre şüphe üzerine durdurulan .... plakalı araçta usulüne uygun arama kararı olmaksızın yapılan aramada, 100 karton prestige marka sigara ele geçirildiği, sanığın aşamalarda değişmeyen savunmalarında dava konusu eşyaları eşi ve çocuklarının kullanması için götürdüğünü beyan ettiği olayda, Mahkemece ele geçen eşyaların miktar itibarıyla kişisel kullanım sınırında olduğundan bahisle beraat kararı verilmesi hukuka aykırı ise de, kolluk görevlileri tarafından yapılmış olan arama hukuka aykırı olup ele geçen delillerin yasak delil niteliğinde olduğu, eşyanın kaçak olmasının durumu değiştirmeyeceği, sanığın ticari amaçla bulundurduğuna dair herhangi bir ikrarının da bulunmadığı nazara alındığında, beraate yönelik hükmün netice itibarıyla doğru olduğu anlaşılmakla…”

[22]    Y.18.CD, E: 2015/6190, K: 2015/2661, T: 15.06.2015.

[23]   Y.19.CD, E: 2019/34816, K: 2021/1519, T: 11.02.202: “…Olay günü kaldırım üzerinde bekleyen sürekli etrafına bakması nedeniyle şüphe üzerine durdurulan ve gümrük kaçağı 525 paket sigaraların içinde olduğu valiz ile CMK'nun 90/1-a ve PVSK 13/1-A maddeleri gereğince yakalanan sanığın eyleminin, CMK'nun 2. maddesi 1. fıkrasının j bendinde düzenlenen 'suçüstü' tanımına uyduğu, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 8/f maddesinde suçüstü halinde ayrıca bir arama emri ya da kararının aranmayacağının düzenlendiği, suçla karşılaşan kolluk görevlilerinin 2559 sayılı PVSK'nun Ek/6. maddesi uyarınca “delillerin kaybolmaması için derhal gerekli tedbirleri alma” yetki ve sorumluluğunun bulunduğu, CMK'nun 2. maddesi 1. fıkrasının j bendi, 2559 Sayılı PVSK Kanunu'nun 4/A, Ek/6 ve Ek/5 maddeleri ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 8/f ve 27. maddelerindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; suçüstü halinde kolluk görevlilerinin sözü edilen 525 paket gümrük kaçağı sigarayı ele geçirip el koymasının hukuka uygun olduğu, bu durumda ayrıca arama kararı alınmasına gerek olmadığından hukuka aykırı delilden söz edilemeyeceği gibi sanığın hazırlık evresinde ''sigaraların sahibinin namaz kılmaya gittiği'', kovuşturma evresinde ise ''..istediği sigara yanında olmadığı için evden getirmeye gittiği'' şeklindeki beyanları arasındaki çelişki göz önünde bulundurularak ve suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına da itibar edilerek atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,..”

[24]    Y.5.CD, E: 2020/1890, K: 2021/107, T: 14.01.2021: “…Sanık... tarafından yasayla düzenlenen usul ve esaslara uyulmadan gizli kamera ile elde edilen ses ve görüntü kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı, Anayasanın 38. maddesindeki “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez”, CMK'nın 206/2-a bendindeki “Delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur” ve aynı Kanunun 217/2. maddesindeki “Yüklenen suç hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilir” hükümleri nazara alındığında; hukuka aykırı olarak elde edilmiş bu ses ve görüntü kayıtlarının soruşturma veya kovuşturma sırasında kullanılamayacağı, mahkumiyet hükmüne ispat aracı olamayacağı, diğer taraftan sanığın yetkili makamlara başvurma imkanı olduğu halde başvurmayarak bizzat elde ettiği kamera kayıtlarının ani gelişen ve bir daha elde edilme imkanı bulunmayan kanıt niteliğinde sayılamayacağı gözetilerek, hukuka aykırı nitelikteki bu deliller dışlanarak mevcut delillerin değerlendirilmesi ile sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerektiği, diğer yandan ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve masumiyet karinesinin gereği olarak şüphenin sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa 38/4. md., İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6/2. md., İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. md., Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 14/2. md.), hukuka aykırı delil niteliğindeki söz konusu kayıtlar dışlandığında, sanık ... tarafından ... adına teslim edilen fındık ile ilgili olarak menfaat sağlanmaya çalışıldığı şeklindeki soyut iddia dışında, cezalandırma için yeterli her türlü kuşkudan uzak, kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince bu isnat yönünden sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği, ayrıca ... ve ... adına teslim edilen fındıklar hakkındaki rüşvet isnadı yönünden ayrı ayrı rüşvet anlaşması yapılmadığı müddetçe başlangıçta kararlaştırılan menfaatlerin farklı zamanlarda sağlanmasının birden fazla rüşvet suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, sanıklar ..., ... ve ... hakkında rüşvet suçundan yazılı şekilde hükümler kurulması…”

[25]   Anayasa Mahkemesi, 19/11/2014 tarih ve 2013/6183 başvuru numaralı kararda arama işleminin usule aykırı bir şekilde gerçekleştirilmesi sonucunda elde edilen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

[26]   “Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, kalan delillerin de mahkûmiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vaka denetimidir.” Bkz.;  Y.6.CD, E: 2020/8343, K: 2021/1433, T: 02.02.2021.

[27]  Yargıtay CGK'da 29/11/2005 gün, 2005/144-15- 17/11/2009 gün, 2009/160-264 sayılı kararları ile benzer birçok kararında hakim kararı olmadan arama yapılması sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.