Gerekçeli Karar Yazma Usulü

Abone Ol

Gerekçeli kararın nasıl yazılacağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230 ve 232. maddelerinde gösterilmiştir. Benzer hükümler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.297 ve 298’de de bulunmaktadır. Bu maddelerde; mahkemece verilen “hüküm” niteliğinde kararların ve gerekçelerinin içerik itibariyle nasıl yazılacağı gösterilse de, bilgisayar ortamında hangi yazı şekil ve karakterinin kullanılacağına, özellikle koyulaştırma, gerekçeli kararın bazı bölümlerini büyütme ve küçültme, farklı yazı şekil ve karakteri kullanma yöntemleri hakkında bir hükme yer verilmediği, dolayısıyla bir bütün olarak Türkçe kaleme alınması gereken gerekçeli kararın farklı şekillerde ve formatlarda yazılabilmesinin mümkün olabileceği ileri sürülse de, bu tercihin mahkeme ve hakimin tarafsızlığını zedeleyebileceği, karar yazma tekniğinde yeknesaklıktan uzaklaşmaya yol açabileceği savunulabilir.

Hakim, objektif (dışa karşı) ve sübjektif (içsel) tarafsızdır. Konumu itibariyle hakim, hem savcıdan ve hem de avukattan farklıdır. Hakim, bir taraf adına hareket etmemekte, bir görüşü savunmamakta, toplum ve adalet adına karar vermektedir. Bu sebeple, hakim tarafından kaleme alınan kısa veya gerekçeli kararın her yeri ve cümlesi aynı derecede önemlidir.

Yargı kararı ile bir dilekçe, talep ve iddianameyi ayıran en önemli ölçüt, yargı kararının "tarafsız" ve diğerlerinin ise hukuk ve adalet çerçevesinde olsa da "taraf" olarak yazılmasıdır. Bu ayırıcı özellik, belge okunduğunda net bir şekilde anlaşılabilmelidir. Bir hakim; kararında gerekçeli kararının bir kısmını ne maksatla farklı şekil ve daha belirgin hale getirir, önce bunu tespit etmek gerekir. Hakimin maksadı; vurgu yapmak, etkili kılmak, kararının kendisi tarafından önemli görülen kısmını daha kolay ve öncelikle okunmasını sağlamak olabilir. Bunların hiçbirisi; hakimlik mesleği, tarafsızlık ve yargı kararının her yeri ile cümlesinin aynı önemi haiz olması ile örtüşmeyecektir.

Hakim tarafsızlığını; hukuk kuralları çerçevesinde maddi gerçekleri ortaya koyup adaleti sağladığını, yalnızca duruşma ve dosya inceleme sırasında sergilediği tutum ve davranışları ile değil, kaleme aldığı kararının şekli ile de göstermek zorundadır. Bir ihtilafı çözen hakimin her yönü ile tarafsız olduğunu göstermesi gerekir. Hakim buna aykırı tutum ve davranışı, elbette onu kendi açısından ve iç dünyasında taraflı hale getirmez.

Tarafsızlığın iki türü vardır. Birincisi, hakimin kendisine ve başkalarına karşı tarafsız kalması; diğeri de, hakimin tarafsız olduğu olgu ve gerçeğini bir ihtilafın taraflarının (ceza, hukuk, idari dava arasında fark bulunmaksızın) hissetmesi gerektiğidir. Hakim, gerek kendi dünyasında ve gerekse kararlarında tarafsız olabilir, kararlarında başarılı da olabilir. Ancak hakim, önüne gelen davalarda tarafsız olduğunu her yönü ile insanlara hissettirmek durumundadır.

Yargı önüne gelen ihtilafın sahibi hangi taraf veya kim olursa olsun, hakimin tarafsızlığı ile ilgili bir şüphe duymamalı ve önyargıya sahip olmasını gerektirecek bir nedene de sahip olmamalıdır. Tarafsızlık noktasında, hakimin bağımsızlığından ziyade bağlı olması gerektiği şekil kurallarına riayeti önemlidir. Elbette hakim verdiği kararla konuşur. Ancak ihtilafı çözen ve bir talebi sonuca bağlayan kararlarında hakim, verdiği ve yazdığı gerekçeli kararın içeriğinde, bilgisayar tekniğinden yararlanmak suretiyle bir ayrıştırmaya; yani kararın bir kısmını diğerinden daha önemli veya önemsiz anlaşılacak şekilde biçimlendirmeye gitmemelidir. Önemli olan; gerekçeli kararın hukuki ve fiili dayanaklarla donatılması, kabul, red veya “hüküm” olarak nitelendirilen kararda yeterli gerekçeye yer verilmesidir.

Hakim, gerek duruşma ile dosya incelemesinde ve gerekse kararında, taraflara eşit mesafede durmalıdır. Elbette hakim karar verirken, bir tarafı memnun edecek ve bir tarafı da etmeyecektir. Hatta hakim, verdiği kararı ile toplumu veya çoğunluğu da memnun etmeyebilir. Ancak hakimin kararında esas olan; maddi gerçek, hukuk ve adalet adına karar verilmesidir ve bu yeterlidir. Hakim nasıl duruşma sırasında veya sonunda, lehine ve aleyhine karar verdiği taraflara yine eşit mesafede kalmak zorunda ise, bu tavrını gerekçeli kararında da sürdürmelidir.

Ayrıca, Usul Hukukunda gösterilen şekil ve şartlarda yazılan yargı kararının her yanı ve cümlesi aynı öneme sahiptir. Kararda başlıklandırma ve bölümleme yapılması, kararın şekil ve şartları ile anlaşılabilirliği ile ilgilidir. Bunun dışında hakim; lehine veya aleyhine karar verdiği tarafın ve kararlar aleni olduğu için toplumun, tarafsızlığı ile ilgili şüphesine yol açabilecek şekillendirme, özellikle koyulaştırma, gerekçeli kararın bazı bölümlerini büyütme ve küçültme, farklı yazı şekil ve karakteri kullanma yöntemlerine başvurmamalıdır.

Bu tespitimize getirilecek eleştiri olarak; muhtemelen hakimin sonuçlandırdığı ve karara bağlamak suretiyle görüşünü ortaya koyduğu bir dava veya başvurunun kabul veya reddine dair kararda biçimlendirme yapmasında, hakimin neden bu karara vardığına dair gerekçesini kuvvetlendirdiği ileri sürülebilir. Bunun, hakimin o davada veya talep ya da sonrasında bakacağı benzer davalarda tarafsızlığını etkilemeyeceği düşünülebilir. Dikkat edilecek olursa yazımızda; yargı kararlarında başvurulacak yazı biçimlendirmelerinin doğrudan doğruya hakimin tarafsızlığını bozmayacağını, fakat davanın tarafları açısından ve toplumda bu konuda bir algı veya önyargının oluşabileceğini ifade ettik. Ayrıca, yargının gerekçeli kararlarının her yanının ve cümlesinin eşit önemi haiz olduğunu tekrar belirtmek isteriz. Bir yargı kararı okunurken; algıda seçicilik oluşturabilecek karar yazma yönteminin izlenmesinin hatalı olacağını ifade ederken, kararı okuyanda, mahkemenin ve hakimin tarafsızlığı ile ilgili oluşabilecek olumsuz etkiyi gözönünde bulundurduğumuz ifade etmek isteriz.  Çünkü bir mahkeme veya hakim kararını, dosyada mevcut taraf dilekçelerinden, bilimsel görüşlerden ve hatta bağlayıcılığı bulunmayan bilirkişi raporlarından dahi ayıran önemli özellikler; adalet dağıtması, bağlayıcı olması ve herkese eşit mesafede kalma zorunluluğundan kaynaklanmaktadır.

Özetle; Anayasa ve usul kanunlarında gösterilen şekil ve şartlarla bağlı olarak kaleme alınması gereken yargı kararlarının aynı biçimde yazılması, bir paragraf veya cümleyi diğerinden önemli hale getiren, algıda seçicilik oluşturan, kararı inceleyeni, uygulayanı ve okuyanı etkilemeye elverişli, kararın ayrı biçimde yazılmış kısım veya kısımlarını diğer yerlerinden öne çıkaran, dava veya talebin reddi veya kabulüne bağlı olarak taraflarda ve toplumda "tarafsızlık" ilkesi ile ilgili mutlak korunması gereken hissiyatı zedeleyebilecek karar yazma yöntemlerinden kaçınılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bir hukuk devletinde yargı kararı, infazı tartışılmayan yegane karar olarak her yönü ile tarafsızlığını ortaya koymalı ve hissettirmelidir. Önemli olan, orta tecrübede ve hukukçu olmayan bir insanın tarafsızlığa inanması ve bunu hissetmesidir. Unutulmamalıdır ki; devlet güvenlik mahkemelerinde yer alan askeri hakim uygulamasına,  kararlardaki başarısızlıkları veya taraflı oldukları nedeniyle değil (çünkü kararlar bunun aksini ortaya koymuştur), sırf asker olmaları sebebiyle son verilmiştir.

Bir yargı kararında bilgisayar tekniğinden yararlanılmak suretiyle yapılan özel biçimlendirmeleri (koyultma, yazının karakterini büyütme veya başkalaştırma, bazı cümlelerin altını çizme gibi) gördüğünüzde, algıda seçicilik uyarınca önce bu kısımlara bakar mısınız veya özellikle bu kısımlar dikkatinizi çeker mi? Ya da bu kısımları kararı veren hakimin özel önem verdiği yerler olarak kabul eder misiniz? Ya da yargıcın özellikle bu gerekçelere vurgu yaptığını düşünür müsünüz? Özetle, kararı inceleyen bir yargıç veya okuyan taraf ya da herhangi bir şahıs olarak etkilenir misiniz?

Ülkemiz; eleştirmeyeceksin, fikir tartışması yapmayacaksın, tarafsız kalmayacaksın, mutlak bir tarafı seçeceksin, seçmediğin takdirde konuşmalarına veya yazılarına göre elinde olmasa da başkaları senin hakkında sübjektif nitelendirmeler yapacak hale gelme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Unutulmamalıdır ki; Hukuk Bilimi tartışarak, yazarak ve konuşarak gelişir. Hukuk Bilimi statükoya ve sübjektif bir güce bağlı değildir. Dolayısıyla; Hukuk Biliminde ve hukukçulukta mesleki konuları tartışmaktan, konuşmaktan, yazmaktan ve eleştirmekten kaçınmamalıyız.

Yargı kararlarının yazılmasında yeknesaklığın sağlanması amacıyla, kararların yazılması sırasında kullanılacak yazım tekniği ve usulü ile ilgili bir yöntemin Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Ancak HSK dahil hiçbir makam ve mercii; hakim ve savcılara emir ve talimat veremeyeceğinden (Anayasa m.138/2), bu düzenlemenin Anayasa m.138/1’e uygun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıkarılacak bir kanunla yapılması isabetli olacaktır. Ancak uygulamada HSK’nın; yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelemeyen çalışmaları yaptığı ve bunların Anayasa m.138/1 aykırı sayılmadığı görülmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)