Zaman zaman basın yayın aracılığıyla yapılan hukuki tartışmalardan biri de Cumhurbaşkanına hakaret suçudur. Tartışmalar daha çok bu suçun Anayasa'ya ve/veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS’e) aykırı olup olmadığı üzerine yoğunlaşıyor.
Çalışmanın Özeti: Bu çalışmanın amacı ile yürürlükteki yasal düzenleme ve uygulamanın özeti yapıldıktan sonra suçun eski TCK ve yeni TCK’daki hallerinin karşılaştırılması yapılmıştır. Şu iki soruya cevap verilmiştir: Düzenlemenin neden şimdi ve neye aykırı olduğu söyleniyor? Anayasa ve uluslararası belgelerdeki ilgili maddeler ne diyor? Bilahare aykırılığı iddia eden görüşün özetle neyi söylediği, konunun Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ile doktrin ve teoride ne şekilde nitelendirildiği araştırılmıştır. Son bölümde ise mevzuatımızda cumhurbaşkanına hakaret suçu dışında yer alan hem esas hem de usule dair istisnai düzenlemeler sıralanarak kısaca açıklanmıştır. Bu çerçevede usul hukuku açısından meslek, kişi veya makam olarak milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi başkan ve üyeleri, Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeleri, vali, kaymakam, hakim, cumhuriyet savcıları, avukatlar, askerler, üst dereceli kolluk amirleri, mit mensupları, memur ve diğer kamu görevlileri, noterler, gazeteciler, TRT görevlileri hakkındaki yasal düzenleme ayrı ayrı gösterilmiştir. Yine cezai ve esas yönden özel-istisnai düzenlemeler olarak kamu görevlisine-memura hakaret, görevi yaptırmamak için direnme, işkence, kasten yaralama, kasten öldürme, kamu görevlisinin-sağlık mesleği mensubunun suçu bildirmemesi, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, mala zarar verme, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyetini, Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu ve diğer suçlar ile ilgili düzenlemelere ilişkin ilgili kısım ele alınmıştır.
I. Bu çalışmanın amacı: Cumhurbaşkanına hakaret suçuna dair yasal düzenlemenin Anayasa ve/veya AİHS’e aykırı olduğu ya da olmadığı hakkında görüş belirtmek değildir. Zira buna yönelik olarak çok sayıda makale, haber ve yorum yazıları bulunmaktadır. Görebildiğimiz kadarıyla bu yöndeki yazılarda da belirtildiği şekilde "... aykırıdır" veya “... aykırı değildir" şeklindeki görüşler, daha çok kişisel bakış açılarındaki yoğunluğa göre değişebiliyor.
Bu etkiler altında fazla kalmadan, daha doğrusu lehte veya aleyhte yorum yapmamaya özen göstererek halen yürürlükte bulunan mevzuatımızda "benzer düzenlemeler var mı, yani genel normun yanında önemine binaen özel norm getirilmiş midir?" Başka bir deyişle, yasalarımızda özel ya da istisnai durum sadece cumhurbaşkanı için mi vardır? Özel (istisnai) olarak kişinin cezalandırılmasını isteyen eylemler sadece Cumhurbaşkanına yönelik olarak işlenmesi halinde mi cezalandırılıyor yoksa Cumhurbaşkanının dışında özellikle kamu görevlilerine, bazı meslek gruplarına yönelik olarak gerçekleşen eylemlerde de benzer ve genel kuraldan ayrılan istisnai düzenlemeler yok mudur? Çalışmamızda bunları ele almaya çalışacağım. Yani ve kısacası, “şöyle olmalı, böyle olmalı” demekten ziyade hem öncesi (eskisi) ve sonrasıyla (şimdiki) mevzuata, hem de kişinin sıfatı veya bir kısım meslekler itibariyle ayrık-özel-istisnai duruma bakacağız.
II. Yürürlükteki yasal düzenleme ve mevcut uygulamanın özeti: Halen yürürlükte olan TCK, 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı kanun olup 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni TCK’nın “Cumhurbaşkanına hakaret” başlığını taşıyan 299. maddesine baktığımızda, Cumhurbaşkanına hakaret eden kişinin bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı, bu suçun aleni olarak işlenmesi hâlinde verilecek cezanın altıda biri oranında artırılacağı, eylem nedeniyle kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanının iznine bağlı olduğunu görüyoruz.[1] Suçun, cumhurbaşkanının görevinin devamı sırasında işlenmesi gerekir ancak görevden kaynaklanması şart değildir. İzin olmadan cumhuriyet savcıları ihbar-şikayet üzerine veya doğrudan soruşturmaya geçebilirler. Bu çerçevede koruma tedbirleri olarak ifade alma, arama, yakalama, gözaltı, tutuklama gibi soruşturma işlemlerini yürütebilirler. Soruşturma tamamlandıktan sonra kamu davasının açılabilmesi yani kovuşturma aşamasına geçilebilmesi, mahkemede yargılama sürecinin başlanabilmesi için Adalet Bakanının izin vermesi zorunlu unsurdur. Bu izin bir muhakeme şartı olduğundan izin olmadan iddianame düzenlenemez ve kamu davası açılamaz. Uygulamada bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla kovuşturma izni istenmektedir. Cumhuriyet savcısı yaptığı soruşturma sonucunda kamu davasının açılmasını gerektirir derecede delil olmadığı kanaatinde ise kovuşturmaya yer oladığına dair (takipsizlik) kararı verebililir. Buna karşılık dava açmak isterse kovuşturma izini alması gerekir. Aksi halde, yani izin alınmadan kamu davası açıldığında iddianamenin iadesi mümkün olabilecektir. (CMK’nın 174/1-d. maddesi) İddianamenin iadesi hususu gözden kaçsa bile kovuşturma aşamasında, CMK’nın 223/8. maddesi gereğince izin şartının henüz gerçekleşmediğinin anlaşılması halinde bu şartın gerçekleşmesini beklemek üzere durma kararı verilecektir. Her nasılsa bu işlemler dikkatten kaçmış ise bu sefer de istinaf veya temyiz aşamasında 280/1-f, 289 ve 302. maddeleri uyarınca hükmün bozulmasına karar verilecektir.
Yukarıdaki mevcut yasal düzenleme yeni midir? Başka bir deyişle daha önce olmayıp 2004 yılındaki yeni TCK’da yapılan düzenleme sonucu mu geldi? Daha önceki TCK'da yok muydu?
III. Eski yasal düzenlemenin özeti ile eski ve yeni TCK’nın karşılaştırılması: Daha önceki TCK, 01.03.1926 tarihinde yürürlüğe giren ve Cumhurbaşkanına hakaret yönünden 05.01.1961 tarih ve 235 sayılı Yasanın 2. maddesiyle değişiklik yapılan, 01.06.2005 tarihine kadar yürürlükte kalan mülga 765 sayılı kanundur. 5237 sayılı TCK’da yapılan düzenleme, aslında 765 sayılı TCK'nın 158. maddesindeki düzenlemenin tekrarı gibidir. Kişi, üç seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılırdı. Suçun, basın yoluyla işlenmesi halinde ceza üçte birden yarıya kadar artırılırdı. Eğer eylem gıyapta işlenmiş ise fail, bir seneden üç seneye kadar hapis ile cezalandırıldı.[2] Cezanın temel alt sınırı daha önce üç yıl iken yeni düzenleme ile bir yıla indirilmiştir. Ayrıca kişi yönünden kısmi de olsa güvence sayılabilen kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlanmıştır. Halen yürürlükte bulunan yeni TCK'da "Cumhurbaşkanı" sıfatı dikkate alınarak sadece iki maddelik düzenleme yapılmıştır: Cumhurbaşkanına hakarete dair 299 ve Cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırıya dair 310. maddeleri. Buna karşılık (mülga) 765 sayılı TCK'da ise "Cumhurbaşkanı" (Reisicumhur) sıfatı dikkate alınarak üç maddelik düzenleme vardı: Cumhurbaşkanına suikaste-teşebbüse 156, fiili saldırıya 157, hakaret ve sövmeye dair 158. maddeleri. Kısaca, eski TCK'daki üç maddelik içerik, neredeyse aynı şekilde, yeni TCK'da iki maddeyle düzenlenmiştir. Suçların unsuruna ilişkin yasa koyucunun iradesi ve eylemin yaptırıma bağlanması bakımından Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana değişen bir husus yok gibidir. Buna karşılık son düzenlemede ceza miktarı itibariyle kısmi ve önemli bir indirime gidilmiştir.
IV. Düzenlemenin neden şimdi ve neye aykırı olduğu söyleniyor? Cumhuriyet döneminden bu yana aynı yasa maddeleri yürürlükte iken ve bu yöndeki Anayasa maddeleri ile AİHS’in ilgili maddeleri de aynı iken neden aykırılık söylemleri son zamanlarda ileri sürülüyor? Yoruma bağlı değişmekle beraber bunun büyük ölçüde siyasi hareketlilik, demokratik tartışma ortamı ile kitle iletişim araçlarındaki gelişme gibi nedenlere bağlamak mümkün olabilir. Düzenlemenin, Anayasanın 10. maddesindeki kanun önünde eşitliğe, 2. maddesindeki hukuk devleti ilkelerine, 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına, 25, 26. maddelerindeki düşünce ve kanaat hürriyetine, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19 ve AİHS 10. maddelerindeki ifade özgürlüğüne ve referandum sonucu kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine aykırı olduğu, bu nedenle iptal edilmesi veya değiştirilmesi gerektiği söyleniyor.
V. Anayasa ve uluslararası belgelerdeki ilgili maddeler ne diyor? Maddelerdeki kavram ve düzenlemeleri bir araya getirdiğimizde özetle şu hususlarla karşılaşırız: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.
Belirtilen bu maddelerin içerikleri, anayasal veya üst norm teminat ile genel kabul görüldüğünden pek itiraz görmez. Tartışılan ya da itiraza uğrayan husus, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun yukarıda belirtilen Anayasa ile uluslararası belgelerdeki maddelere aykırı olup olmadığında düğümleniyor.
VI. Aykırılığı iddia eden görüş özetle şunu söylüyor: Cumhurbaşkanı da sonuçta bir kamu görevlisidir. TCK'nın 6/1-c. maddesinde “kamu görevlisi” deyimi; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi" olarak ifade edilmiştir. Devletin başı ve en üst düzey kamu görevlisi cumhurbaşkanı da bu kavram içindedir. Neden diğer kamu görevlilerinden ayrı ve daha ağır ceza gerektiren bir düzenlemeye, yasal korunma ve güvenceye tabi tutulsun? Üstelik cumhurbaşkanına hakaretin, görevden kaynaklanıp kaynaklanmadığına bakılmadan kişi cezalandırılıyor. Oysa TCK'nın 299. maddesi olmazsa bile Cumhurbaşkanına yapılan hakaret, bu bakımdan genel olarak kamu görevlilerine yapılan hakaret gibi TCK'nın 125/1-a. maddesi uyarınca cezalandırılabilir. Üstelik Anayasanın 101 ve 102. maddelerinde yapılan değişikliklerle cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanı artık partili de olabildiğine göre daha çok eleştirilebilir. Dolayısıyla bu suç, Anayasanın 2, 10, 26. maddelerine aykırı olduğu için iptali gerektiği gibi ayrı bir yasal düzenlemeye de gerek yoktur .
VII. Yargıtay kararlarında ve teoride cumhurbaşkanına hakaretin nitelendirilmesi: Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile ilgili olarak gerek istikrar kazanmış Yargıtay kararlarında gerekse de yapılan bilimsel-akademik çalışmalarda özetle aşağıdaki şekilde nitelendirilmiştir: [3]
1. Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, Devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de suçla korunan ve bu nedenle ihlal edilen hukuki değer Devletin siyasal iktidar yapısıdır. Ceza himayesinin konusu Devlet kuvvetlerinin korunmasıdır. Cumhurbaşkanlığı sıfatı seçimle değil ant içmekle başlar. Suçun görevin devamı sırasında işlenmesi gerekli olduğu gibi görevden kaynaklanması şart değildir.
2. Hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle saldırmadır. Eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark yoktur. Gıyapta hakarette ihtilat öğesi aranmamaktadır. Serbest hareketli suç olup, sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, nefreti gösteren hareketler ve bunun gibi davranışlarla işlenebilir. Suçun faili herkes olabilir. Manevi unsur genel kasttır. Mağdurun sıfatı bilinerek hareket edilmelidir. Saikin siyasi olması şart değildir. Cumhurbaşkanlığı sıfat veya vazifesiyle alakalı saike de lüzum yoktur.
3. Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü, haber verme ve eleştiri hakkı gibi bir hakkın kullanmasına ilişkin hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise hukuk düzeni tarafından kişi cezalandırılmayacaktır. Buna karşılık, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, ifade veya yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyeceğinden eylem hukuka aykırı olacaktır. Hakaret suçları ifade özgürlüğünü sınırlayan hallerden bir tanesidir. Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilmez bir niteliğe sahiptir. İfade hürriyeti insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir. Ancak mutlak haklardan olmayan ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa belli şartlarda sınırlandırılabileceği de aynı metinlerde yer bulmuştur.
4. Suçun koruduğu hukuki yarar Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır. Bu suçun oluşumu için "Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun düşünce veya duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunun tayininde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir. Bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez" Demokratik toplumlarda siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmalıdırlar. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ve hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderleriyle özdeşleştirdiği, liderlerine yapılan ve kamuya yansıyan hakaretleri kendilerine yapılmış gibi algılayarak aşırı reaksiyon gösterdikleri, bu hakaretlerin toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, hakaret ve sövme fiillerinin, adi olaylarda dahi birçok öldürme ve nitelikli yaralamalara sebebiyet verdiği gözetildiğinde, bu fiillerin orantılı bir yaptırıma bağlanmasının toplumsal barışın ve kamu düzeninin korunması bakımından da demokratik toplumda zorlayıcı bir ihtiyacın karşılanması kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
VIII. Anayasa Mahkemesi kararlarında cumhurbaşkanına hakaretin nitelendirilmesi: Somut norm denetimi yoluyla İzmir Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/25 esas, İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/30 esas sayılı, iddianame düzenlenerek şüphelilerin Cumhurbaşkanına hakaret suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davalarında, bu suçun Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istenmiştir. Mahkeme özetle şu nitelendirmeyi yapmıştır: İtiraz konusu kuralın, ifade özgürlüğüne yönelik bir sınırlandırma getirdiği açıktır. Bu sınırlama, başkasının şöhret veya haklarının korunması ile kamu düzeninin korunmasını sağlamak amacıyla getirilmiş olup demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamındadır. Kural, kişilerin başkalarının şöhret veya haklarına zarar vermemek suretiyle düşünce ve kanaatlerini açıklamalarına engel oluşturmamaktadır. Dolayısıyla kuralla getirilen sınırlamanın, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün amacına uygun bir şekilde kullanılmasını son derece zorlaştıran veya onu kullanılamaz duruma düşüren kayıtlara bağlanmadığı ve hakkın özüne dokunulmadığı açıktır. Cumhurbaşkanının Devleti temsil etmesi ve konunun önemine göre yargılama yapılmasında kamu yararı bulunmayabileceği hususları gözetilerek, söz konusu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlı tutulmuştur. Adalet Bakanına tanınan bu yetki, yargısal değerlendirmeden ziyade Devlet ve toplum yararı açısından bir takdir yetkisinin kullanılması kapsamında olup bu suçu işlediği iddia edilenler açısından da bir güvencedir. Bu nedenle, kuralda hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 2, 10, 13 ve 26. Maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir. [4]
IX. Mevzuatımızda sadece cumhurbaşkanı için mi istisnai yasa maddesi düzenlenmiştir? Kamu görevlileri yönünden ayrı-istisnai düzenlemeler yok mudur? Buna göre şu ya da benzeri soruları da sormak mümkün olabilecektir. Genel düzenlemeden ayrılan veya genel olarak vatandaşa uygulanan düzenlemeden ayrı bir şekilde kamu görevlilerini güvenceye bağlayan, daha fazla korumaya alan farklı-istisnai düzenlemeler var mıdır? Kamu görevlilerine karşı işlenen eylemleri farklı olarak hükme bağlayan veya kamu görevlilerinin işlediği ancak farklı-özel bir yaptırıma bağlanan yasa maddeleri yok mu? Hatta kamu görevlileri-meslekler arasında bile konumları-nitelikleri gözetilerk ayrık düzenlemeler yapılmış mıdır? Bu soruların cevapları mevcut mevzuatımız itibariyle aşağıda ele alınmıştır. Halen yürürlükte olan ve neredeyse cumhuriyet döneminden süregelen yasal hükümlere göre aynı eylemi işleyen ya da kendilerine karşı aynı eylem işlenen kamu görevlileri yönünden ayrı (istisnai) düzenlemeler vardır. Yani vatandaşa uygulanan düzenlemelerden azımsanmayacak sayıda hem esas hem de usul hukukunda farklı uygulamalar olduğunu aşağıdaki örneklerde göreceğiz:
a) Usul hukukuna dair özel-istisnai düzenlemeler: Aşağıdaki örneklerde suçların soruşturulması veya kovuşturulmasının genel hali ile suçun memur veya bir kısım meslek mensubu tarafından işlenmesi durumundaki istisnai düzenlemeler gösterilmiştir. Başka bir anlatımla, genel durum itibariyle özel ve farklı usul kurallarının uygulandığı haller ele alınmıştır.
1) Milletvekilleriyle ilgili düzenleme: Anayasanın 83. maddesindeki yasama dokunulmazlığının yanında ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar hariç seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Yine CMK’nın 161/9. maddesine göre seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve bu yer ağır ceza mahkemesine aittir. Soruşturmayı Cumhuriyet başsavcısı veya görevlendireceği vekili bizzat yapar. Başsavcı veya vekili, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısından soruşturmanın kısmen veya tamamen yapılmasını isteyebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı zorunlu olan delilleri toplar ve gerekmesi hâlinde alınacak kararlar bakımından bulunduğu yer sulh ceza hâkimliğinden talepte bulunur.
2) Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi başkan ve üyeleri ile ilgili düzenleme: Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılması Genel Kurulun kararına bağlıdır. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde, soruşturma genel hükümlere göre yürütülür. (6216 sayılı Kanun’un 16. maddesi)
Yargıtay birinci başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir. (2797 sayılı Yargıtay Kanunu 46. maddesi)
Danıştay başkanı, başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır. Danıştay başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür. (2575 sayılı Danıştay Kanunu 76. maddesi)
Sayıştay Başkanı, daire başkanları ve üyelerden birinin görevleri sebebiyle işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı Sayıştay Genel Kurulunca seçilecek üç daire başkanı ve iki üyeden kurulu bir heyet tarafından ön inceleme yapılarak hazırlanacak rapor ile sair evrak soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine esas alınmak üzere Daireler Kuruluna verilir. Bu Kurulun soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararı kendiliğinden ve soruşturma izni verilmesine ilişkin katılanların üçte iki çoğunluğu ile verilen karar, itiraz üzerine Genel Kurulca incelenir. İtiraz süresi kararın tebliği tarihinden itibaren onbeş gündür. Genel Kurulun soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararı kesindir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin karar katılanların üçte iki çoğunluğu ile alınır. Soruşturma izni verilmesine ilişkin verilen kesin karar üzerine dosya Anayasa Mahkemesine tevdi olunur. Bunların görevleri ile ilgisi bulunmayan şahsi bir suç işlemeleri halinde yapılacak kovuşturmada Yargıtay üyelerinin şahsi suçlarının kovuşturmasına ilişkin hükümler uygulanır. (6085 sayılı Sayıştay Kanunu 66. maddesi)
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanun’da başkan ve üyelerin işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili bir düzenleme yer almamıştır. Aynı kanunun 2. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’nin başkan ve üyeleri Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay tarafından seçildiğine ve bu sıfatları devam ettiğine göre tabi oldukları yasaları uyarınca işlem yapılabilecektir.
3) Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyeleri ile ilgili düzenleme: Üyeler hakkındaki soruşturma ve kovuşturmalar, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 36, 37, 38 ve 39. Maddelerinde belirtilen usul ve esaslara göre yürütülür.
4) Vali, kaymakam ve üst dereceli kolluk amirleri ile ilgili düzenleme: 5271 sayılı CMK'ya göre, Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Oysa aynı eylemi vali veya kaymakamlar işlerse doğrudan doğruya soruşturma açılamaz. Hakklarında 4483 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Yetkili makamdan soruşturma izni alınması gerekir. Yine aynı eylemi en üst dereceli kolluk amirleri (örneğin ilçe jandarma komutanı, ilçe emniyet müdürü) işlerse, doğrudan soruşturma açılamaz, hakkında hâkimlerin görevlerinden dolayı tâbi oldukları yargılama usulü uygulanır. (CMK'nın 161/5. maddesi) İl veya ilçede görevli Cumhuriyet savcısı, kamu görevlilerinin görevden dolayı işledikleri suçları haricinde kalan kişisel suçları nedeniyle genel hükümlere göre doğrudan soruşturma yapar ancak vali ve kaymakamların kişisel suç bile olsa ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde, bu Kanunun (5271 sayılı CMK) hükümleri uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların kişisel suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il Cumhuriyet başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın yapıldığı yerin görevli mahkemesi yetkilidir. (CMK'nın 161/5,6. maddesi)
5) Hakim ve cumhuriyet savcıları ile ilgili düzenleme: Haklarındaki soruşturma ve kovuşturma özel usule tabidir. 2802 sayılı yasanın 88. maddesine göre, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri dışında suç işlediği ileri sürülen hakim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez. Ancak, durum Adalet Bakanlığına derhal bildirilir. Buna aykırı hareket eden kolluk kuvvetleri amir ve memurları hakkında yetkili Cumhuriyet savcılığı tarafından genel hükümlere göre doğrudan doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılır. Aynı kanunun 93. Maddesine göre hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcısı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir. Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hakim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
6) Avukatlar ile ilgili düzenleme: Haklarındaki görevden kaynaklı soruşturma-kovuşturma özel usule tabidir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre, ağır ceza ahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz. Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. İşledikleri iddia edilen suç nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairesi kararlarının niteliğine bakılmaksızın temyiz yolu açıktır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve kayıtlı olunan baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. (1136 sayılı Yasanın 58 ve 59. maddeleri)
7) Askerler ile ilgili düzenleme: Asker kişilerin işledikleri askerî suçların soruşturulması yasada belirtilen sıralı komutanların vereceği izne tabidir. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür. Subay ve astsubayların şüpheli sıfatıyla ifadesi bizzat cumhuriyet savcısı tarafından alınır. General ve amiraller hakkındaki soruşturma Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili tarafından yapılır. Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları hakkında askerî suçlardan dolayı soruşturma yapılması Cumhurbaşkanının iznine bağlıdır. Soruşturma Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılır. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür. (7329 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. Maddeleri ile değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu Ek 14, 15 ve 16. Maddeleri) Askeri mahkemelerin faaliyette olduğu zamanda da benzer hüküm olarak mülga 353 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirinin talimatıyla soruşturma açılabiliyordu.
8) Mit mensupları ile ilgili düzenleme: Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır. Örnek olarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan suçu işlediği iddia edilen bir vali veya profesör hakkında doğrudan soruşturma açılabilir, tutuklanabilir ancak aynı suçu işlediği iddia edilen Mit mensubu hakkında aynı işlem yasal olarak yapılamaz.. (CMK'nın 161/8. maddesi)
9) Memur ve diğer kamu görevlileri ile ilgili düzenleme: Yukarıda belirtilen özel düzenlemelerin yanında ikinci özel düzenleme sayılabilen ayrı bir kanun daha vardır. Cumhuriyet savcıları, adli görevden doğan suç ile ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve kanunun hariç tuttuğu (Anayasal düzene karşı suçlar, rüşvet, irtikap, zimmet, ihaleye fesat gibi suçlar) hariç olmak üzere 4483 sayılı yasa hükümleri uyarınca doğrudan soruşturma yapamaz. Bu kanunun kapsamı son derece geniştir. Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar kapsar. Bu kapsama kimler dâhildir? İl veya ilçede görevli, bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı, Cumhurbaşkanına veya Cumhurbaşkanlığına bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşlar ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev yapan memur ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli memurlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri ve yardımcıları, büyükşehir belediye başkanları, il, ilçe ve belde belediye başkanları; büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyeleri, köy ve mahalle muhtarları ve diğer kamu görevlileri dahildir. (4483 sayılı yasanın 4. maddesi)
10) Noterler ile ilgili düzenleme: Adalet Bakanlığı, bir noter hakkında soruşturma yapılmasını gerektiren hallerde, soruşturmayı adalet müfettişlerine veya Cumhuriyet savcılarına yaptırır. Adalet müfettişliği ve Cumhuriyet savcılıklarına herhangi bir şikayet yapılır veya bu merciler, noterin yolsuz bir işleminden haberdar olurlarsa, derhal gerekli soruşturmayı yaparak düzenliyecekleri evrakı Bakanlığa gönderirler. Kovuşturma Adalet Bakanlığının iznine tabidir. (1512 sayılı Noterlik Kanunu 124. maddesi)
11) Gazeteciler ile ilgili düzenleme: Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak, günlük süreli yayınlar yönünden dört ay, diğer basılmış eserler yönünden altı ay içinde açılması zorunludur. Bu süreler geçtikten sonra iddianame düzenlenemez, kamu davası açılamaz. Bu suçlara ilişkin davalar acele işlerden sayılır. (5187 sayılı Basın Kanunu 26 ve 27. Maddeleri)
12) TRT görevlileri ile ilgili düzenleme: Bu madde kapsamına giren suçlardan ve haksız fiillerden dolayı yayının yapıldığı tarihten başlayarak altmış gün içinde açılmayan davalar dinlenmez. (2954 sayılı Kanun’un 28. maddesi)
13) Yüksek Öğretim Kurumları ile ilgili düzenleme: Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında yetkili makamlarca inceleme başlatılabilir, inceleme sonucunda soruşturma açılmasına karar verilmesi ya da doğrudan soruşturma başlatılması ile ilgili özel düzenlemeye gidilmiştir. (2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Disiplin ve Ceza İşleri hakkındaki 53. maddesi)
14) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyetini, Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile ilgili düzenleme: TCK’nın 301. Maddesine göre, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama suçuntan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
b) Cezai yönden ve esas olarak özel-istisnai düzenlemeler: Aşağıdaki örneklerde yer alan eylemlerde suçun genel hali ile bu suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi veya kamu görevlisi tarafından suçun işlenmesi halindeki istisnai durumlar ele alınmıştır. Başka bir anlatımla genele göre farklı (daha çok ya da aha az) ceza verileceği haller gösterilmiştir.
1) Kamu görevlisine-memura hakaret suçu ile ilgili düzenleme: Hakaret suçu genel olarak 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinde yer alır. Buna göre bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, seref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Hakaret suçunun; kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Başka bir deyişle hakaret suçunun alt ceza sınırı üç ay hapis veya 1800,00 ile 14600,00 TL arasında adli para cezası iken bu suçun memurun görevi nedeniyle işlenmesi halinde ise cezanın alt sınırı üç ay hapis yerine bir yıl hapisten aşağı olamaz. Genel hakaret suçu şikayete bağlı iken memura yönelik hakeret ise şikayete bağlı değildir. (TCK’nın 125, 131, 52, 61/9. maddeleri)
2) Görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili düzenleme: Vatandaşın bir nüfus müdürüne karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullandığını düşünelim. Bu vatandaş, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Aynı vatandaşın, duruşma yapan bir hakime karşı bu suçu işlemesi halihde, bu suç yargı görevi yapan kişilere karşı işlendiğinden, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Burada, hakim, savcı, avukatlar, görevlerinin niteliği ve önemi gözetilerek diğer kamu görevlilerine göre daha fazla korunmuştur. Başka bir deyişle, kamu görevlileriyle ilgili düzenlemelerle yetinilmeyerek yargı görevini yapanlara daha fazla koruma sağlayan ve daha ağır yaptırımlar içeren ayrı bir düzenleme yapılmıştır. (TCK'nın 6/1-d, 265/1. maddeleri)
3) İşkence suçu ile ilgili düzenleme: İşkence suçu genel olarak 5237 sayılı TCK’nın 94. maddesine göre bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu suçun; avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Görüldüğü gibi eylem avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi nedeniyle işlenirse cezanın alt sınırı beş yıl artırılmıştır.
4) Kasten yaralama suçu ile ilgili düzenleme: TCK’nın 86. maddesine göre başkasını basit nitelikte kasten yaralayan kişi şikayet üzerine bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suç kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi hâlinde ise hem şikayet aranmaz hem de verilecek ceza yarı oranında artırılır.
5) Kasten öldürme suçu ile ilgili düzenleme: TCK’nın 81. maddesine göre bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer kasten öldürme kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenirse, bu ceza artırılarak kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
6) Kamu görevlisinin-sağlık mesleği mensubunun suçu bildirmemesi ile ilgili düzenleme: TCK’nın 279. maddesine göre kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, adlî kolluk görevini yapan (polis, jandarma gibi) kişi tarafından işlenmesi hâlinde ise verilecek ceza yarı oranında artırılır. Buna karşılık TCK’nın 280. maddesine göre görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Görüldüğü üzere aynı eylem kolluk görevlileri için artırımı düzenlemişken sağlık mesleği mensupları için diğer kamu görevlilerine göre daha az cezayı getirmiştir.
7) Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu ile ilgili düzenleme: TCK’nın 281. maddesine göre bu suç altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırken suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
8) Mala zarar verme suçu ile ilgili düzenleme: TCK’nın 151. maddesine göre başkasının malına zarar verme suçunda mağdurun şikâyeti üzerine fail dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. 152. maddesine göre ise sona ermiş olsa bile görevinden ötürü öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin zararına olarak bu suçun işlenmesi hâlinde fail hakkında ceza genele göre artırılarak bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
9) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyetini, Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile ilgili düzenleme: TCK’nın 301. Maddesine göre, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi de aynı şekilde cezalandırılır.
Aşağıdaki suçlarda da benzer düzenlemeleri görmek mümükündür:
10) Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (TCK’nın 282. maddesindeki) suçunun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Suçluyu kayırma (TCK’nın 283. maddesindeki) suçunun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirememe (TCK’nın 284. maddesindeki) suçlarının kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Soruşturmanın gizliliğinin ihlali (TCK’nın 285. maddesindeki) suçunun kamu görevlisi tarafından görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi halinde ceza yarısına kadar artırılır. Kasten yaralama (TCK’nın 86. maddesindeki) suçunun kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Haberleşmenin gizliliğini ihlal (TCK’nın 132. maddesindeki), kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması (TCK’nın 133. maddesindeki), özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK’nın 134. maddesindeki), kişisel verilerin kaydedilmesi (TCK’nın 135. maddesindeki), verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK’nın 136. maddesindeki) suçların kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Resmi belgede sahtecilik (TCK’nın 204. maddesindeki) suçunun görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi, normalde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması yerine üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek (TCK’nın 205. maddesindeki) suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Nüfuz ticareti (TCK’nın 255. maddesindeki) suçu işleyen kişinin kamu görevlisi olması halinde verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. Cinsel saldırı (TCK’nın 102. maddesindeki), çocukların cinsel istismarı (TCK’nın 103. maddesindeki) ve cinsel taciz (TCK’nın 105. maddesindeki) suçların kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde verilen cezalar yarı oranında artırılır.
Kaynak:
İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi, Sayı 22, Ocak 2023, s.28-37
Yalan Haber Dezenformasyon-Sansür Yasası ile İfade-Basın Özgürlüğü Uygulamaları, Filiz Kitabevi, 2023, s.284-300
-------------
[1] 765 sayılı (mülga) TCK’nın158. Maddesi: Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler üç seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmiyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmiyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vukubulmuş addolunur.
Suçun, neşir vasıtalarından biri ile işlenmesi halinde ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.
[2] 5237 sayılı TCK’nın 299. Maddesi: (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Değişik fıkra: 29.06.2005-5377 S.K./35.mad) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.04.1990 tarih ve 84/106 sayılı kararı; Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 29.06.2021 tarih ve 2021/1639 esas, 2021/4383 karar; 14.02.2020 tarih ve 2020/542 esas, 2020/1437 karar sayılı ilamları; Çetin Özek, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1967; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Oğuz Sancaktar, Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu, Seçkin Yayınevi, 2004; Faruk Erem, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1991/1; Sahir Erman, Hakaret ve Sövme Suçları, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1989; Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 2005; Ayhan Önder, Şahıslara ve Mala Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi,1994
[4] Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarih ve 2016/25 esas, 2016/186 karar sayılı ilam, R.G.Tarih-Sayısı: 03.01.2017-29937