Davaya Katılmayan Şikayetçinin Bireysel Başvuru Hakkı
Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda müştekinin, kovuşturma aşamasında davaya katılabilmesi mümkündür (CMK m.234/1-b-2). CMK m.234/1-b-6’da, sadece davaya katılan sıfatı ile müdahil olan bireylerin ceza yargılaması neticesinde verilen karara karşı kanun yollarına başvurma hakkı olduğu ifade edilmiştir. Bu sebeple, davaya katılmak istemeyen müştekiler açısından kanun yoluna başvurma hakkı öngörülmemiştir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 17 Ekim 2000 tarihli Keçeci – Türkiye kabul edilebilirlik ilk kararında başvurucu, kendisine işkence yaptığını iddia ettiği polis memurları hakkında şikayette bulunmuş ve Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştır. 21 Mayıs 1997 tarihinde polis memurları hakkında beraat kararı verilmiş ve karar başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Hükümet, başvurucunun bu kararı temyiz etmediğini, böylelikle iç hukuk yollarını tüketmediğini iddia etmiştir.
Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda, sadece davaya katılan sıfatı ile müdahil olmasına karar verilen müştekilerin kanun yoluna başvurma hakkı vardır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de, başvurucunun davada katılan sıfatı ile yer almadığını, böylelikle hükmü temyiz etme yetkisi bulunmadığını ifade edip, Hükümetin iç hukuk yollarının tüketilmediği yönündeki iddialarını reddetmiştir. Ancak başvurucu ile Hükümetin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 39. maddesi uyarınca dostane çözüme ulaşması neticesinde, 26 Kasım 2002 tarihinde başvurunun kayıttan düşürülmesine karar vermiştir. Bu noktada Türk Hükümeti kendi açısından isabetli bir yol izleyip, temyiz hakkına sahip olmayan şikayetçinin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurabilmesine emsal teşkil edebilecek bir kararın önüne geçmek amacıyla dostane çözüm yolunu izlemiştir.
Sonuç olarak; Türk Hükümeti, Yerel Mahkeme aşamasında davaya katılmayan veya katılıp da bu hakkından vazgeçen şikayetçinin kararı temyiz hakkının olmadığını, bu sebeple de iç hukuk yollarını tüketmiş sayılamayacağını ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuramayacağını savunmaktadır. Ancak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, bu tezi benimsememiştir. Mahkemeye göre, davaya katılmayan şikayetçinin temyiz yoluna başvuramaması, iç hukuk yollarının tüketilmediği şekilden anlaşılamaz. Şikayetçi, kararı temyiz etme hakkına sahip olmasa bile, temyiz sonucunu beklemeksizin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurabilecektir. Ancak Mahkeme, davaya katılan şikayetçinin katılma talebinden vazgeçmesi sonrası ile ilgili bir tespitte bulunmamıştır.
Şikayetçi davaya katılmışsa temyiz yolunu tüketmek kaydı ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurabilecektir. Şikayetçi önce davaya katılıp da sonra bu hakkından vazgeçmişse, bu vazgeçme sadece temyizi değil, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuruyu da kapsamalıdır. Ancak bu düşüncenin kabul edilemeyeceği, iç hukukta katılma talebinden vazgeçen ve dolayısıyla temyiz hakkını yitiren şikayetçinin, yargılama birliğinin dış istisnası olan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurabileceği, vazgeçmenin bu başvuruyu kapsamayacağı ileri sürülebilir. Kanaatimizce, mağdurun şikayetini belirtip davaya katılmaması kabul edilebilirse de, özgür iradesi ile davaya katıldıktan sonra bu hakkından vazgeçmesi, beraberinde şikayetini de sona erdireceğinden, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunamamalıdır. “Özgür irade” bu noktada önem taşımaktadır. Katılma ve şikayetten vazgeçmenin özgür irade ile olmadığının tespiti durumunda, elbette İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi iç hukukun tüketilmesi şartını aramayacaktır.
Katılmanın değil de şikayetin yapılabildiği aşama olan soruşturma sırasında veya kovuşturmada, bireyin şikayetinden vazgeçtiği durumda olağan şartlarda bireyin iç hukuk yollarını tüketemeyeceği ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuramayacağı kabul edilmelidir. Ancak soruşturma ve kovuşturma etkin yargılama yöntemi ile sonuçlandırılmadığı iddiaları kapsamında, şikayetten vazgeçen bireyin yine de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilmesinin önü açılmalıdır. Çünkü bu meselelere, salt pozitif hukuk kuralları açısından bakıp, maddelerin lafzı itibariyle yaklaşmamak gerekir. Etkin yargı yolunun kullanılmadığı durumda, şikayetçinin şikayetinden vazgeçmesi bir engel olarak görülmemelidir.
Yukarıdaki açıklamaları, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun kabul edilmesi sebebiyle, elbette öncelikle Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuru açısından dikkate almak gerekir. Biz bir engel olarak görmesek de, uygulamada İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne gidebilmenin ön şartı, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru olarak kabul edilmektedir. Bu görüş açısından açıklamalarımız, “İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi” ve “Anayasa Mahkemesi” olarak dikkate alınmalıdır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)