Cumhuriyet’ten demokrasiye

Abone Ol


Doğu kimse “demokrasi” ile “cumhuriyet” kavramlarını özdeş sanıyor.

Bu tutum sadece ülkemize özgü değil.

Birçok ülkede de böyle. Sözgelimi, Fransa’da tanınmış anayasa hukuku uzmanlarının çoğu bu görüşü paylaşmaktadır.

Bu anlayışın sonucu şu olmuştur: Türkiye, Fransa gibi, cumhuriyet ile demokrasi kavramlarının arasındaki köklü ayrımları göremediğinden,  cumhuriyetin içini bireysel hak ve özgürlüklerle dolduramamış; demokratik dönüşümü başarmakta gecikmiştir.

Kuşkusuz cumhuriyet ile tek erklik (monarşi), birer yönetim biçimidir.

Bunların ayrıldıkları en çarpıcı nokta, devletin başındaki kişinin seçim biçimidir. Tek erklikte devlet başkanlığı, çoğu kez bir aileye, hanedana aittir ve kalıtsaldır. Buna karşılık cumhuriyette bu makam, halka aittir. Kimin devlet başkanı olacağına halk, ya doğrudan doğruya ya da temsilcileri aracılığıyla ve seçim yoluyla karar verir.

Özünde “cumhuriyet” kavramı, iki sözcükten oluşan bir birleşik sözcüktür: “Cumhura/halka/kamuya ait nesne/şey” (res publica). Bu nedenle bütün siyasal, kamusal nesneler ve konumlar halka aittir. Bunlar söz konusu olduğu zaman cumhurun/halkın/kamunun özgür iradesi belirleyici olacaktır. Bu irade, özgür ve erdemli yurttaşların ortak iradesidir. Bu nedenle de “cumhuriyet, erdemdir” (Montesquieu). Nitekim 1921 Anayasa’sı, “halkın kendi yazgısını eylemli olarak sahiplenmesi” temel ilkesinden yola çıkmıştır. Bu durumuyla ülkemizde Cumhuriyet yönetimi aslında 23 Nisan 1923’te Meclisin açılmasıyla birlikte eylemli olarak kurulmuş, 29 Ekim 1923’te de bu yönetimin adı hukuksal olarak açıklanmış; Meclis Başkanı da Cumhurbaşkanı seçilmiştir.  

Buna karşılık demokrasiyi belirleyen biçim değil, içeriktir. Demokrasi, birey odaklı haklar ve özgürlükler rejimidir. Her Cumhuriyet ya da tek erklik, demokrasi değildir. Ama her demokrasi, yönetim biçimi olarak cumhuriyet ya da tek erklik olabilir. Sözgelimi, İngiltere’deki dizge, tek erkli (monarşik) bir demokrasidir; Türkiye’deki dizge, cumhuriyetçi bir demokrasidir.

Demek, cumhuriyetçi olunmadan da demokratik olunabilmektedir.

Bu nedenle Türkiye, daha az ya da çok cumhuriyetçi olunca daha çok demokratik olmayacaktır. Sorun, içeriktedir.

Toplumbilimsel gerçek şudur: Hiçbir toplum, hiçbir halk, bir dizgeden ya da anlayıştan öbürüne geçerken kültürel açıdan bütünüyle değişmez.

Eski alışkanlıkların, törelerin izleri, hatta tortuları kimi zaman uzun süre kalır.

Avrupa’da da feodal dizgeler yıkıldıktan sonra eski alışkanlıklar etkilerini uzun süre sürdürmüştür.

Bunlardan en önemlisi ve olumlusu yerel yerleşim birimlerinin kendi kendilerini yönetmeleri geleneğidir.

Gerçekten İspanya’dan Rusya’ya dek her ülkede yerel birimlerde halk kendilerini yönetecek olanları seçmeyi ve onlardan hesap sormayı sürdürmüştür. Bu yönetimler, hemen her yerde kural olarak toplanmış ve kendilerine bir baş seçmiştir.

Özünde bu yerel birimler, seçilmiş kurulları olan birer küçük cumhuriyettir.

Zaman zaman krallar da bu kurulların temsilcilerini merkezde toplayarak eğilimlerini yoklamış, isteklerini dinlemişlerdir.

Fransa’da merkezde toplanan bu yerel temsilcilerin meclisi, bilindiği üzere “Etats généraux”dur.

 Rahipler, soylular, tacirlerden (halk, kentsoylu, burjuvazi)  oluşan

“Etats généraux”, 1789’dan tam 175 yıl önce 1614’te de toplanmıştır. Bu toplantıda “üçüncü sınıf” (tiers états) diye adlandırılan kentsoylu sınıfının, yani halkın Başkanı Miron, ortak toplantı sırasında, Kralın önünde Kralı sert biçimde eleştir(ebil)miştir.

Hiç kuşkusuz yönetim biçimi olarak cumhuriyet, tek erkliğe oranla demokrasiye daha yakındır. Bu ikisi özellikle “halkın egemenliğine dayanma” noktasında kesişirler. Ancak bu kesişme noktası, kesin bir ölçüt değildir. Çünkü bir cumhuriyet yönetimi, içini bireysel hak ve özgürlüklerle doldurmakta başarısız kalmışsa, içini hak ve özgürlüklerle doldurmayı başaran bir tek erkliğe oranla demokrasi açısından daha geri kalmış demektir.

 Özellikle Régis Debray’in kamu hukukunda kaynak gösterilen ünlü incelemesini (Etes-vous démocrate ou républicaine? Le Nouvel Observateur, 30 Novembre - 6 Décembre  1989) temel alarak cumhuriyet yönetimi ile demokrasi rejimi arasındaki ayrımları aşağıdaki biçimde özetlemek olanaklıdır:  

Cumhuriyet insanı soyut akılcıdır; bu nedenle üretken değildir.

Demokrasi insanı hem akılcı, hem de somut deneycidir; dolayısıyla üretkendir.

Tekelci kültür ve yurttaşlık yükümlülüklerine dayanan cumhuriyet, bütüncüdür; merkezcidir. Devletin gerçeği, bireyin gerçeğine üstündür; dayatıcıdır.

Çoğulcu kültür ile haklara ve özgürlüklere yaslanan demokrasi bireycidir; gerçekçidir, yereldir, merkezciliğe karşıdır. Demokraside herkesin bir gerçeği vardır. Devlet ve hiç kimse “ben senden daha iyi düşünüyorum” deme lüksüne sahip değildir. “Demokrasi, olabildiğince en çok sayıda bireye en kapsamlı özgürlüğü tanıyan, en kapsamlı çeşitliliği sağlayan bir yaşam biçimidir.” (Alain Touraine). Görüşlere gün ışığına çıkma ve yanlışları ayıklama yolunu açar; uzlaşmanın yollarını döşer, demokrasi.

Cumhuriyette devlet toplumu yönetir. Demokraside toplum devleti yönetir.

Cumhuriyetin gözünde toplumun üyeleri eğitilesi birer öğrencidir. Devlet, babadır, öğretmendir, eğitmendir. Cumhuriyet toplumu okula benzetmeye yeltenir; eleştirel akıldan uzaklaşır; koşullanmış beyinleri çoğaltır; önce yurttaşı, sonra bireyi yaratmayı amaçlar.

Demokraside toplumun her üyesi görüşü alınacak birer ergindir. Devlet ne babadır, ne öğretmen, ne de eğitmen. Demokrasi okulu topluma benzetmeye çalışır; eleştirel aklı özendirir; “düşüncesi, bilgisi, vicdanı özgür” ve ahlaklı bireyleri çoğaltır. Demokrasi önce bireyi, sonra yurttaşı oluşturmayı amaçlar.

Cumhuriyette hukuku devlet üretir. Devleti memurlar yönetir. Devletin sınırını devlete bağımlı hukuk çizer. Bu nedenlerle cumhuriyet sorunları yukarıdan aşağıya doğru devlet memurlarıyla çözer. Çözemeyince yargıya başvurur.

Demokraside ise hukuku halk üretir. Devleti devletten bağımsız hukuk yönetir. Devletin sınırı hukukun üstünlüğü ilkesince önceden çizilmiştir. Demokrasi, sorunları toplumların bütün katmanlarını sürece katarak yatay boyutta ve yansız hakemlerle çözer. Çözemeyince, çaresiz kalınca yargıya başvurur.

Cumhuriyet eşitliği sever ve savunur, ama eşitlikçi (égalitariste) değildir. Demokraside herkes, birey de, devlet de hukuk karşısında eşittir.

Öyleyse Cumhuriyetimizin içini tez elden demokrasiyle doldurmalıyız.

STAR