Dünya Sağlık Örgütü tarafından Covid-19 salgını, 12.03.2020 tarihi itibariyle pandemi olarak ilan edilmiştir. Bu tarihten itibaren dünyadaki diğer ülkeler gibi ülkemizde de birçok tedbir alınmış ve yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu tedbirlere bakıldığında, 15.03.2020 tarihinde Koronavirüs Tedbirleri Genelgesi yayımlanarak 81 ilde 149.382 iş yerinin faaliyetlerine geçici olarak ara verilmiştir. Yine 22.03.2020 tarihinde 2279 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla birlikte tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına karar verilmiştir. Akabinde 26.03.2020 tarihinde 7226 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş ve 01.03.2020-30.06.2020 tarihleri arasında iş yeri kira bedelinin ödenememesi durumunda sözleşmenin feshedilemeyeceği ve kiralananın tahliye edilemeyeceği düzenlenmiştir. Ayrıca bu düzenlemeler dışında belli tarihlerde ve belli şehirlerde sokağa çıkma yasağı uygulanmış, araç giriş ve çıkışları kısıtlanmıştır[1].
Tüm bu düzenlemeler neticesinde bazı işyerleri faaliyetlerini kısmen veya tamamen durdurmuştur. İşverenler, bu süreçte çalışanlarını ücretsiz izne çıkarmış ya da evden çalışma sistemine geçmiştir. Çalışma hayatındaki bu değişiklikler, birçok hukuki problemi de beraberinde getirmiştir. Örneğin işletmeler, faaliyete özgülenmek üzere kiraladıkları araçları; evden çalışma sistemi, ücretsiz izin prosedürü, sokağa çıkış yasakları, seyahat özgürlüğü kısıtlamaları ya da işyerlerinin kapatılması gibi birçok nedenden ötürü kullanamamış, bunun neticesinde araçların işletilmesi sayesinde elde edilecek gelirlerden mahrum kalınmış, faaliyetler kesintiye uğramış, tahsilatlar ciddi ölçüde bu durumdan etkilenmiş ve aracın kira borcunun ifası da aşırı derecede güçleşmiştir. Nitekim sadece kurumsal araç kiralamaları bakımından değil, bireysel araç kiralama sözleşmeleri bakımından da aynı durum geçerli olabilir.
I. GENEL BAKIŞ
Büyükşehirlere araç giriş çıkışlarının yasaklanması, şehir içi ve şehirlerarası karayolu ulaşımının kısıtlamalara tabi tutulması, seyahat izin belgesi olmaksızın araç içerisinde seyahat eden kişilere cezalar uygulanması gibi karar ve yaptırımlar neticesinde kiralık araçların kiralama amaçları doğrultusunda kullanılması neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
İşletme sahipleri de gerek kiraladıkları işyerlerini gerekse de işletmesel faaliyetlerinde kullanmak üzere kiraladıkları araçları kullanamamakta, çalışanlarına kullandırmak üzere kiraladıkları araçlar otoparklarda bekletmekte ve bu nedenle de kullanamadığı ve dolayısıyla gelir elde edemediği “kiralananlar” nedeniyle kiracılar, kira bedelini ödemekte son derece güçlük yaşamaktadır.
Çalışmamızda, pandemi sonucunda alınan tedbirlerin araç kiralamalarını da etkilemesi nedeniyle, araç kiralama sözleşmelerinin uyarlanması konusunu inceleyeceğiz.
II. MÜCBİR SEBEP VE COVİD-19
Öncelikle Covid-19 salgınının bir mücbir sebep[2] olup olmadığını incelemekte fayda vardır. Zira uyarlamanın temelini beklenmedik ve öngörülemeyen haller oluşturmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu[3] bir kararında mücbir sebebi şu şekilde tanımlamıştır:
“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Görüldüğü üzere salgın hastalıklar mücbir sebeplerden biri olarak kabul edilmiştir ve bu doğrultuda Covid-19 salgının da mücbir sebep olduğunu ifade edebiliriz.
Covid-19 salgınının mücbir sebep teşkil edebilmesinin, sözleşmelerin uyarlanması noktasında da etkisi bulunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, tüm araç kiralama sözleşmeleri bakımından Covid-19 salgını mücbir sebep olarak kabul edilemez. Zira bir takım araç kiralama sözleşmeleri, salgın sürecinden etkilenmemiş ve kullanılmaya devam edilmiştir. Bu itibarla, her bir sözleşmenin içeriği, uygulaması, salgının sözleşmeye ve taraf yükümlülüklerine etkileri ayrı ayrı incelerek sonuca gidilmesi gerekmektedir.
III. ARAÇ KİRALAMA SÖZLEŞMELERİNİN UYARLANMASI
Sözleşmelerinin uyarlanması, iradi ve hâkim tarafından yapılan uyarlama olmak üzere iki farklı şekilde yapılabilir[4].
İradi uyarlama, taraflarca sözleşme akdedildiği sırada sözleşmeye eklenen beklenmedik durumlarla ilgili özel klozlardır. Sözleşmede beklenmedik hal ile ilgili özel bir madde bulunmakta ise öncelikli bu doğrultuda hareket edilir. İlgili maddede sözleşmenin sona erip ermeyeceği, hangi şartlarda devam edeceği, taraflara müzakere yükümlülüğü gibi hususlar düzenlenmiş olabilir[5]. Bu kapsamda her bir sözleşmede farklı koşullar bulunabilir ve dolayısıyla sözleşmelerin ayrı ayrı incelenerek değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Eğer araç kiralama sözleşmesinde bu durumla ilgili özel bir madde bulunmamakta ise o halde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen “aşırı ifa güçlüğü” kenar başlıklı 138. madde gündeme gelmektedir. Bu madde şu şekildedir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.
Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”
Doktrinde ise aşırı ifa güçlüğü, bir borcun ifası imkansızlaşmamakla birlikte, edimin yerine getirilmesinin aşırı derecede zorlaşması olarak tanımlanmaktadır[6].
IV. ŞARTLAR
Sözleşmenin hâkim tarafından uyarlanabilmesi için yerine gelmesi gereken dört şartı bulunmaktadır:
- Sözleşme akdedildikten sonra taraflar arasındaki dengenin borçlu aleyhine bozulması:
Bu şart, ayrıca işlem temelinin çökmesi olarak da adlandırılır. Sonradan meydana gelen bu durumun, mutlaka borçlunun ekonomik minvalde mahvolmasına neden olması beklenmez. Burada, pandemi ve pandemi kapsamında alınan tedbirler nedeniyle sözleşmedeki şartlar o denli değişmiş olmalıdır ki, artık edimin ifasının borçludan beklenmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığından söz edilebilsin.
- Değişikliğin, sözleşme akdedildiği sırada beklenmeyen ve beklenmesi de mümkün olmayan olağanüstü bir durumdan meydana gelmesi:
Bu husus emprevizyon olarak da tanımlanmaktadır. Taraflardan sadece borçlu bakımından meydana gelen durumun beklenmedik ve öngörülemez olması yeterlidir.
- Borçlunun kusurunun bulunmaması:
Borçlunun aşırı ifa güçlüğüne dayanmasında ve temerrüde düşmesinde borçlunun kusuru bulunmaması gerekmektedir.
- Edimin henüz ifa edilmemiş olması ya da ihtirazı kayıtla ifa edilmiş olması:
Uyarlama talebinde bulunmak için öncelikle kira borcunun hiç ödenmemiş olması yahut ihtirazı kayıtla alacaklıya ödenmiş olması gerekmektedir. Eğer ihtirazı kayıt konulmadan ödeme yapılmış ise uyarlama yoluna başvuru mümkün değildir.
Bununla birlikte, uyarlama istisna bir yol olduğundan sözleşmenin kısa süreli değil, uzun süreli olması gerekmektedir. Bu konudaki Yargıtay kararları şu şekildedir:
“Kira parasının, günün ekonomik koşulları altında çekilmez hal alması ve işlem temelinin çöktüğü olgusuna dayalı, kira parasının uyarlanması istemi ancak, uzun süreli kira sözleşmelerinde söz konusu olur. Taraflar arasındaki kira sözleşmesi bir yıl süreli olup, kısa süreli sözleşmeye dayanılarak uyarlama talep edilemez.” Yargıtay 13.HD E. 2002/2820 K. 2002/4565 T. 25.4.2002
“Uyarlama davasının dinlenebilmesi için diğer şartların yanında uyarlanması istenen kira sözleşmesinin uzun süreli olması gerekir. Kısa süreli Kira Sözleşmelerinde istisnai bir dava olan uyarlama talep edilemez. Somut olayımızda Kira sözleşmesi 25.7.2000 başlangıç tarihli ve 5 yıl süreli ise de, davanın açıldığı 30.12.2004 tarihli itibariyle Kira Sözleşmesini bitmesine 1 yıldan çok az bir süre kalmıştır. Öyle olunca uyarlama istenen süre kısadır. Öyle olunca kısa süreli Kira Sözleşmelerinde uyarlama istenemeyeceğin-den, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde aksi düşüncelerle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” Yargıtay 13.HD E. 2006/14211, K. 2007/1608, T. 9.2.2007
“Somut olayda; Taraflar arasında 16.08.2010 başlangıç tarihli on yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını istemiş ve davasını 19.03.2015 tarihinde açmıştır. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman uyarlama davası açılabilir.” Yargıtay 3. HD, 07.11.2018 T. 2017/5251 E., 2018/11197 K.
Ezcümle, salgın hastalık nedeniyle kiralamış oldukları araçları kullanamayan işletme sahiplerinden, kira bedeli ödeme borçlarını ifa etmelerini beklemek, yukarıda şartlar dahilinde dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecektir. Bu nedenle, Covid-19 salgın hastalığı nedeni ile sözleşmeden kaynaklanan edimin ifası için TBK m. 138’in işletilebilmesi mümkündür.
V. HAKLAR
Tüm bu şartlar gerçekleştiğinde borçlu tarafından hâkime başvurularak sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanması talep edilebilir.
Hâkim tarafından aracın kullanılmadığı süre, uğranılan zarar, uyarlama sonucunda sözleşmenin ayakta kalma ihtimali değerlendirilecektir. Bu değerlendirme sonucunda hâkim, vadeleri ya da ifa tarzını değiştirebileceği gibi davacının talebinden farklı bir şekilde uyarlama da yapabilir. Bununla birlikte uyarlama mümkün gözükmüyorsa sözleşmenin feshi yoluna da gidilebilir[7].
VI. SONUÇ
Covid-19 salgını nedeniyle alınan önlemler sonucunda araç kiralama sözleşmeleri de bu durumdan etkilenmiştir. Sözleşmelerde esas olan tarafların iradesine bağlı kalmak olmasına rağmen salgın nedeniyle bir taraf ifada güçlük çekerken sözleşmenin eski şartlara göre devam etmesinin beklenilmesi dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı vakit, uyarlama müessesini işletmek yerinde olacaktır.
Uyarlama davaları açılmadan evvel, muhakkak kiraya veren taraf ile bir müzakere süreci yürütülmeli, bunun sonuç vermeyeceği anlaşıldığı vakit yargı yoluna gidilmelidir. Zira aslolan, taraflar arasındaki anlaşmadır ve yalnızca bu anlaşmayı sağlayamayan, hakimin müdahalesine muhtaç olan tarafların konuyu yargıya bırakması gerekmektedir. Böylelikle hem dava sayılarındaki aşırı artışı önlenebilir hem de gereksiz yere yapılacak pek çok yargılama giderinin önüne geçilebilir.
İşbu çalışma kapsamında, mevzuat ve içtihatlar dışında verilen tüm bilgiler, somut olay bazında değişiklik arz edebilecek nitelikte olup, uyarlama sürecinde uzlaşı sağlayamayan tarafların, bu konu ile ilgili dava açmadan evvel bir hukukçunun yardımına başvurmaları faydalı olacaktır.
Av. Batuhan Bulut & Av. Kübra Kırali
----------------------------------------------
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz. www.icisleri.gov.tr.
[2] Kelime anlamı için bkz. “Zorlayıcı nedenler, önceden gözönüne alınmasına ve bunun sonucu olarak ortadan kaldırılmasına olanak bulunmayan ve dış bir etkiden ileri gelen olay”, Hukuk Sözlüğü, http://www.sozluk.adalet.gov.tr, ET. 7.5.2020.
[3] HGK., 27.06.2018, 90/1259, Lexpera İçtihat Bilgi Bankası, ET. 7.5.2020.
[4] Oğuzman, Kemal/ Öz, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, İstanbul 2012, s. 569.
[5]Anacur, Sebahaddin, Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi SBÜ, İstanbul 2011, s. 61.
[6] Oğuzman/ Öz, s. 568 vd.
[7] Oğuzman/ Öz, s. 571 vd.