Çapraz Sorgunun Bütünlüğü

Abone Ol

İşbu yazı; kıymetli meslektaşım Av. Ömer Kavili’nin bir celsede müdahili temsilen sanığa sorduğu sorular sırasında tutanağa geçen beyanlarından alınan ilhamla kaleme alınmıştır.

Çapraz sorgu nedir? Bir davada ve duruşmada maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için, sanığa, katılana, şikayetçiye ve tanığa doğrudan soru sorabilme ve cevap alabilme hakkı anlamını taşımaktadır.

Çapraz sorgunun hukuki dayanağı; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d, Anayasa m.36/1 ve Ceza Muhakemesi Kanunu m.201’dir.

Ancak belirtmeliyiz ki, “çapraz sorgu” müessesesi isim olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer almamaktadır. CMK m.201’in başlığı “Doğrudan soru yöneltme” olup, bu kavramın “çapraz sorgu” olarak adlandırıldığını görmekteyiz.  Tarafların birbirlerinin tanıklarına soru sormasına izin veren CMK m.201, bu yöntemle çapraz sorgu usulünü öngörmüştür.

1- Sanığın susma ve kimliği dışında sorulara cevap vermeme, hatta cevap verse de gerçeği söylememe hakkı var. Bundan ötesi; şüphelinin veya sanığın kimliği hakkında doğru beyanda bulunma zorunluluğunu öngören CMK m.147/1-a’ya rağmen, normlar hiyerarşisinde tepede olan Anayasa m.38/5 gereğince bu mecburiyet bulunmamaktadır. Anayasa m.38/5’e göre, “Hiç kimse, kendisinin ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya ve bu yolda delil göstermeye zorlanamaz”. Bu ilkeye, nemo tenetur/kişi kendisini suçlamaya zorlanamaz ilkesi denir.

Uygulamada, sanıktan kimlik bilgilerine cevap vermesi ve bu cevabın doğru olması beklenmektedir. Ancak sanığın kimliği hakkında cevap verme ve bu cevabın da doğruluğu kimlik bilgileri ile sınırlı olup, taraf sorgusunda sanığın kendisini tanıtması amacıyla olsa bile sorulan sorulara cevap vermesini veya doğru cevap vermesini kapsamaz.

2- Maddi hakikate ve adalete ulaşmak esastır. Kovuşturma aynı zamanda suçsuzluk/masumiyet karinesi altında yargılanan sanığın aklanma hakkının korunması için de yapılır ki, bu nedenle adil/dürüst yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Savunma hakkı esas olup, susma hakkı da onun bir parçasıdır. Sanık konuşur veya yazmak suretiyle savunma yaparsa, savunmasında bulunanlar lehine olduğu kadar aleyhine de delil sayılır. Elbette beyan tek başına delil olmasa da, bir bütünde aleyhe delil sayılabileceğinden, sanığın susma hakkı kabul edilmiştir. Oysa tanığın susma hakkı bulunmamaktadır.

3- Çapraz sorguyu mahkeme başkanı veya hakimi kesmemeli, insicamı bozmamalı, İHAS m.6/3- d’ye ve CMK m.201’e göre sorgulamanın bütünlüğü ve interaktifliği korunmalıdır.

4- Kısmen veya tamamen susma hakkını kullanmak suretiyle savunmayı tercih eden sanığa bir davada “tanık” olarak, kendisi veya bir başkası aleyhine olabilecek sorular sorulabilir mi? Gerek kendisi ve gerekse müdafii vasıtasıyla ve ısrarla sorulara cevap vermeyeceğini ve bu şekilde savunma yapacağını söylediği halde, cumhuriyet savcısı veya katılanın avukatı sorularını ısrarla sormaya devam edebilir mi? Bu ısrar bir taciz veya adil/dürüst yargılanma hakkının özünü, savunmayı kısıtlayan usuli güvenceden yoksun bir yöntem sayılır mı? Kanaatimizce sayılmaz. Sorulara cevap vermeyeceğini veya bir kısmına cevap verdikten sonra artık cevaplamayacağını söyleyen sanığa soru sorulmaya devam edilebilir mi? Sorular önemlidir. Maddi hakikat ve adalet için, sözlü yargılamanın bir gereği olarak, soruları yazıp dosyaya koymak yeterli değildir. Soruları duruşma salonunda bulunanlar, taraflar ve en önemlisi de hakim duymalı ve sanığın tepkilerini görmelidir. Celse zaptına, sanığın hangi sorulara cevap vermediği/vermek istemediği geçmelidir. Aksi halde, o soruların hiç sorulmadığı anlamı çıkacaktır.

5- Sorulara verilen cevaplar, gerek sorularda ve gerekse cevaplarda hakim, cumhuriyet savcısı ve “karşı taraf” olarak nitelendirilen katılan tarafça kesilmemeli, itiraz prosedürü CMK m.201’de gösterilen şekilde uygulanmalıdır. Cevaplar evetli ve hayırlı veya yorumlu olabilir, sorular yönlendirici olmamakla birlikte, elbette maksatlı, yani soruyu soranın ulaşmak istediği amaç için sorulabilir. Esasen sorular ve cevaplar bir bütün olup, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla yapılan duruşmanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmelidir. Sorunun yönlendirici olduğuna dair iddia esasen soyuttur. Bir sorunun yönlendirici olup olmadığı veya dava ile ilgisizliği veya “lüzumsuz soru” olarak nitelendirilebilmesi için, öncelikle sorunun sordurulması ve ardından bu yönde yapılacak itirazın gerekçeli dile getirilmesi aranmalıdır. Sırf sorunun yönlendirici olduğuna dair bir iddia kabul edilemez. Elbette her soru bir miktar manipülatif özellik taşıyabilir ve şaşırtıcı da olabilir. Yönlendirici soru, cevabın sorulan sorunun içinde bulunduğu ve bu şekilde cevaplandırılmasının arandığı türde sorulardır.

6- Sanık müdafiinin veya katılan temsilcisinin sorusundan sonra mahkeme başkanının veya hakiminin “bana doğru cevap vereceksiniz” şeklindeki uyarısının hukukiliği ve kanuniliği bulunmamaktadır. Her ne kadar bizde “çapraz sorgu” tam manasıyla uygulanmasa da varlığı CMK m.201 ile kabul edilen çapraz sorgunun doğası gereği yüz yüzeliğin engellenmemesi, soru cevabının kayıt altına alınırken soruyu soran ile cevabı veren arasında göz teması ile etkileşimin kesilmemesi gerekir. “Soruyu sorarken soranın yüzüne bakacaksın”, fakat “cevaplarken bana bakacaksın” tarzında bir yaklaşım, çapraz sorgunun özüne ve amacına aykırıdır.

7- Cevaplar sorana verilir. Çapraz sorgu; jürili sistemde iyi işlerken, bizim sistemde tuhaf biçimde uygulanmakta, hedeflenen amaca hizmet etmemektedir. Önce mahkeme sorguyu yapar, bu bittiğinde ve taraf sorgusu başladığında, sorgunun kesintisiz ve müdahale edilmeksizin tamamlanması gerekir.

Sanık; sorulan sorulara cevap vermeme, yani sessiz kalma ve susma hakkına sahiptir. Gerek sanık müdafiinin katılana “tanık” olduğu için ve gerekse de katılanın avukatının sanığa soracağı sorular doğrudan soru sorma yöntemiyle sorulur, ancak bu süjelerden sanığın susma hakkı vardır. Sanığın ve katılanın ise; doğrudan soru sorma hakkı olmayıp, CMK m.201 uyarınca mahkeme başkanı veya hakimi vasıtasıyla soru sorma hakkı bulunmaktadır.

8- Sorulan her bir soru bağımsız olup, sanık toptan cevap vermemeyi ve susma hakkını kullanmayı tercih edemez. Sanık müdafii veya katılan vekili ve tanık, katılan ve sanık sorularda ve cevaplarda duruşma salonunda bulunanlara ve soruyu sorana saygısızlık yapamaz, iddianın ve savunmanın sınırı aşılamaz, kişilik hakları ihlal edilemez, sorularda ve cevaplarda amacın kişisel tatmin ve öne çıkmak değil, maddi hakikate ve adalete ulaşılması olduğu gözardı edilmemelidir. Elbette soru sorulurken vücut dili, tonlama, yani ses alçaltma ve yükseltme yapılabilir. Soruya cevap verilirken de sadece soru cevaplandırılmalı, örneğin “sanık müdafii benim muhatabım değildir” denilmemeli, mahkeme başkanı ve hakimi, sanık müdafiinin veya katılan vekilinin sorduğu soruların cevabının kendisine doğru verilmesi gerektiğini söylememeli, mübaşir de sanığa bu yönde ikazda bulunmamalı, taraflarca soruya itiraz edilmedikçe soru ve cevap kesilmemeli, sorunun bitmesinden sonra soruya itiraz hakkı kullanılmalı, mahkeme başkanı veya hakimi kendiliğinden, yani itiraz olmaksızın soruyu ve cevabı, kişilik haklarının korunması dışında kesmemeli, ilgisiz olan veya açıkça hukuka aykırı sorular sorulmakta ise, bu defa mahkeme başkanı veya hakimi CMK m.206/2 gereğince soru soranı uyarmalı, fakat CMK m.201’de öngörülen usulü de bozmamalıdır.

9- İddia ve savunma sınırının aşılıp aşılmadığı; somut olayın özelliklerine, sorulan soruya, sorunun dava ve maddi hakikatle ilgisine, soru sorulanın kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediğine göre belirlenir ki, eğer “iddia ve savunma dokunulmazlığı” olarak adlandırılan hukuka uygunluk sebebi sınırı aşılmamışsa, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sorunun sorulmasına ve cevaplandırılmasına müsaade edilmelidir. Sorunun dava, yani iddia ve savunma ile ilgisizliği iddiası tek başına yetersiz olup, mutlaka gerekçelendirilmeli, çapraz sorgunun bütünlüğe içinde değerlendirilmeli, kişilik hakları ile maddi hakikatin ve adaletin karşı karşıya kaldığı durumda elbette kovuşturmanın amacı esas alınmalıdır. Kovuşturmanın amacı, yapılan sözlü yargılama ile maddi hakikate ve adalete ulaşmaktır. Kovuşturma ve duruşma sırf şekli “yargılama” olarak adlandırılan bir sürecin tamamlanması için değil, gerçekten “iddia” olarak adlandırılan tezin doğru olup olmadığının tartışılması ve bu sırada antitez olarak isimlendirilen savunmanın dinlenmesi maksadıyla yapılır.

10- Tekrar belirtmek isteriz ki; CMK m.147 ve m.148/1 bir bütünde tüm sorulara baştan cevap vermeme ve susma hakkını kapsamaz, yani soruların sorulması susma hakkı kullanılarak engellenemez. Susma ve bu yolla savunma hakkı, soruların sorulmasına ve duruşma salonunda duyulması ile bunların tutanağa geçirilmesine mani olamaz. Çünkü burada maddi hakikate ve adalete ulaşma amacı dikkate alınıp korunmalıdır. Susma hakkını kullanacağını söyleyen sanığa soruların sorulmasına devam edilmesi, savunma hakkının özünü zedelemeyeceği gibi, adil/dürüst yargılanma hakkını ve sanığın özgür iradesini ihlal etmez. Sanığı koruyan susma hakkının kullanılmasına karşı, cevaplandırılmasa da soruların sorulmaya devam edilmesi, CMK m.148’de yasaklanan yasak sorgu metotlarından birisi de sayılmaz.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)