Bir Başka Yargılama Nedeniyle Kapalı Cezaevine Gönderilme
Denetimli serbestlik tedbiri yoluyla infaza başlanabilmesi için, hükümlünün öncelikle açık cezaevine geçmesi veya ayrılmaya hak kazanması ve hükümlü hakkında koşullu salıverilmenin uygulanması gerekir. Bunun ne şekilde olacağı ise, İnfaz Kanunu m.14 ve bu madde uyarınca çıkarılan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Ancak bu halde, İnfaz Kanunu m.105/A’da öngörülen denetimli serbestlik altında koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi halli hükümlülerin serbest bırakılmak suretiyle dışarıda cezalarının infazına devam edilebilir.
İnfaz Kanunu m.105/A’nın 7. fıkrasında, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak gerçekleştirilen infazdan vazgeçilip, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine ilişkin üç sebep öngörülmekte idi. Bunlardan 7. fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan iki sebep, Anayasa Mahkemesi’nin 26.12.2013 gün ve 2013/133 E., 2013/169 K. sayılı kararı ile masumiyet/suçsuzluk karinesi ile “hukuk devleti” ilkesine aykırı görülüp iptal edilmiştir.
5275 sayılı Kanuna eklenen 105/A maddesi ile öngörülen denetimli serbestliğin engellerinden sayılan 7. fıkranın (b) ve (c) bentleri her ne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olsa da, iptale konu hükümlerin denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına engel nedenler olarak öngörüldüğü halde, 5275 sayılı Kanunun 14. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen engelin ise farklı bir konu olan açık ceza infaz kurumuna ayrılma ile ilgili olduğu, yani bu iki düzenlemenin birbirinden ayrı olduğunu ifade etmek isteriz.
Anayasa Mahkemesi’nin 26.12.2013 tarihli iptal kararının konusu denetimli serbestlikle ilgili olup, açık cezaevine ayrılmayı kapsamadığından, bu iptal kararının “Açık ceza infaz kurumları” başlıklı 14. maddenin 4. fıkrasını kapsayacak şekilde anlaşılması mümkün değildir. Çünkü her ikisi ayrı müesseselerdir. Açık cezaevine ayrılmanın engelleri ile denetimli serbestlik engelleri birbirine karıştırılmamalıdır. Bu sebeple; masumiyet/suçsuzluk karinesine, “hukuk devleti” ve “eşitlik/eşit uygulama” ilkelerine aykırılıktan bahsedilse de, İnfaz Kanunu m.14/4 ile ilgili Anayasa Mahkemesi tarafından ayrı bir iptal kararı verilmesi gerekmektedir. “Cezaların İnfazında Karşılaşılan Sorunlar” başlıklı yazımızda, İnfaz Kanunu m.14/4 ile ilgili iptal davası açılması halinde Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı vereceğine inandığımızı ifade etmiştik.
Anayasa Mahkemesi, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 14. maddesinin 4. fıkrası ile ilgili olduğu için 2014/26 E. sayılı dosyada birleştirdiği diğer altı dava dosyası hakkında 09.04.2014 tarihinde karar vermiştir. Henüz gerekçesi açıklanmayan bu kararda, 5275 sayılı Kanunun 14. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “… veya soruşturma konusu olan suçun Kanunda öngörülen cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan bir başka suçtan soruşturması veya böyle bir suçtan tutuksuz yargılaması devam etmekte…” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin “Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı” başlıklı Ceza İnfaz Kanunu m.105/A’nın 7. fıkrasının (b) ve (c) bentlerini iptal eden 26.12.2013 gün ve 2013/133 E., 2013/169 K. sayılı kararına göre; “İtiraz konusu kurallar uyarınca hükümlüler hakkında; denetimli serbestlik kararının verilmesinden önce veya sonra, kurallarda cezalarının alt ve üst hadleri gösterilen suçları işledikleri iddiasıyla soruşturma veya kovuşturmaya başlanmış olması veya devam edilmesi halinde tekrar kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmeleri kanun koyucu tarafından bir tedbir olarak düzenlenmiş ise de, söz konusu kurallar bu kişilerin suçlu sayıldıkları gerekçesiyle bir yaptırım niteliğine dönüşmektedir. Bunun yanında kurallar, denetimli serbestlikten yararlanma hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan hükümlü ve toplum lehine beklenen kamusal yararı ortadan kaldırmaktadır. Kanunun çıkarılma amacı ile çelişen bu hususlar ise hükümlülerin henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı suçlu olarak nitelendirilmelerine yol açıp Anayasanın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen ‘suçsuzluk karinesi’ ile bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, itiraz konusu kurallar, ilgilileri, suçlulukları ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları olanağından ve bu olanağı yürürlüğe koyan üstün hukuk kurallarından yararlanmalarını engellemekte ve hukuk devletinin ilkelerinden olan hukuki güvenlik ilkesini de ihlal etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasanın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir”.
Yüksek Mahkeme 09.04.2014 tarihinde İnfaz Kanunu m.14/4 ile ilgili verdiği iptal kararında, 26.03.2013 tarihli iptal kararında yer verdiği gerekçeyi dikkate almıştır. 09.04.2014 tarihli iptal kararı, masumiyet/suçsuzluk karinesi, “hukuk devleti” ilkesine uygun olduğu kadar, ilk iptal kararı ile denkliğin sağlanması bakımından “eşitlik” ilkesinin de gözetilmesini sağlamıştır. Açık ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlünün bir başka suçtan soruşturulması veya kovuşturulması, o hükümlünün otomatik olarak kapalı cezaevine gönderilmesine neden olmamalıdır. Çünkü kapalı cezaevi ile açık cezaevinin özellik ve şartları çok farklıdır. Açık cezaevine ayrılma hakkı kazanılmadan denetimli serbestlikle serbest bırakılma da mümkün olamayacağından, 09.04.2014 tarihli iptal kararının isabetli olduğunu, sırf bu sebeple kapalı cezaevlerinde kalan hükümlülerin açık kurumlara gönderilmelerinin yolunun açıldığını ifade etmek isteriz.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)