GÜNDEM

Anayasa Mahkemesi kararlarının etkili uygulanması projesi kapsamında 5. bölge toplantısı Erzurum’da düzenlendi

Abone Ol

Açış konuşmalarını Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Erzurum Valisi Okay Memiş, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Mustafa Çetin, Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Tuncel ve Avrupa Konseyi Türkiye Birim Başkanı Könül Gasımova’nın yaptığı toplantıya Anayasa Mahkemesi Başkanvekilleri, Üyeleri, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı, Yargıtay ve Danıştay Üyeleri, Bölge İdare ve Adliye Mahkemelerinin Başkanları, Başsavcılar ile bölgede görev yapan hâkim ve savcılar katıldı.

Toplantının açılışında konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, adaletin tesis edilerek toplumu oluşturan bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma kaygısının hemen her zaman siyasal hayatın merkezinde yer aldığını belirterek bu amacı gerçekleştirebilenlerin parlak bir medeniyetin mimarları ve taşıyıcıları olduğunu dile getirdi. Bu nedenle de tarihsel sınavımızın hak ve adalet eksenli bir medeniyetin inşası ve idamesi olduğunu vurgulayan Başkan Arslan, bu sınavı verenlerin başında yargı kurumlarının ve mensuplarının geldiğini ifade ederek hemen her medeniyette hak ve özgürlüklerin en büyük güvencesinin bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğunun altını çizdi.

Temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korunmasının genelde yargı kararlarının özelde de Anayasa Mahkemesi kararlarının tam olarak uygulanmasına bağlı olduğunu dile getiren Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun temel hakların korunmasında etkili bir hak arama yolu olarak varlığını sürdürmesi için verilen kararların objektif etkisinin hayata geçirilmesinin önemi üzerinde durdu.

Anayasa Mahkemesinin başvurucunun ihlalden kaynaklanan mağduriyetini gidermek amacıyla ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya ve durumu ihlalden önceki hâle getirmeye yönelik kararlar verdiğine değinen Başkan Arslan; bu subjektif işlevin yanında ve ötesinde, bireysel başvurunun asıl amacının yeni ihlallerin ortaya çıkmasını engellemek olduğunu vurguladı. İhlale neden olan ve kanundan kaynaklanan yapısal sorunların giderilmesi için kanun koyucuya bildirimde bulunulmasına yönelik kararlara vurgu yapan Başkan Arslan, “Bireysel başvuru hukuk alanında ülkemizde gerçekleşen en büyük kazanımlarından biridir. Bu kazanıma sahip çıkmak sadece Anayasa Mahkemesinin değil, tüm kurum ve kuruluşların ortak görevidir.  Bu konuda yasama, yürütme ve yargı organlarının Anayasa’nın Başlangıç kısmında ifadesini bulan ‘medenî bir işbirliği’ içinde üzerlerine düşen görevleri yapmaları hayati derecede önem taşımaktadır.” diyerek sözlerini tamamladı.

Bölge toplantısının birinci günündeki oturumlarda Anayasa Mahkemesi kararlarının objektif etkisi ve bireysel başvuru ihlal kararlarının subjektif etkisi konularında sunumlar yapılacak, sunumların ardından gerçekleştirilecek yuvarlak masa toplantıları ile bölge toplantısının ilk günü tamamlanacaktır.

Başkan Arslan’ın konuşma metni şöyle;

Değerli Katılımcılar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Hepinizi en içten duygularımla, saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. 

Anadolu’nun kadim şehirlerinden birindeyiz. Erzurum sadece Ahmet Hamdi Tanpınar’ın beş şehrinden biri değil, aynı zamanda ünlü şair Puşkin’in yaklaşık iki yüz yıl önce gelip gördüğü ve hakkında kitap yazdığı bir şehirdir.  

Puşkin, Erzurum’u taştan yapılmış ve damları çimle kaplı evlerin bulunduğu “Asya Türkiyesinin en önemli kenti” olarak anlatır. Erzurum bugün de, evleri taştan ve damları çimle kaplı olmasa da, ülkemizin en önemli ve en güzel şehirlerinden biridir.  

Anayasa Mahkemesi kararlarının sonuçlarını, subjektif ve objektif etkilerini ele aldığımız bölge toplantılarının beşincisini Erzurum’da yapıyor olmaktan dolayı büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim. Öncekiler gibi bu toplantının da başarılı ve verimli geçmesini temenni ediyorum. 

Saygıdeğer Katılımcılar,

Bilindiği üzere, şehirleri ve ülkeleri yaşanabilir ve kalıcı kılan temel değer adalettir. Bilinen ilk yazılı kaynaklardan, toplumun örgütlü şekli olan devletin temel gayesinin adaleti sağlayarak insanların huzur içinde bir arada yaşamasını temin etmek olduğunu anlıyoruz. 

Sözgelimi, bundan yaklaşık dört bin yıl önce yazılmış olan Hammurabi Kanunlarında bunu görebiliyoruz. Bu Kanunların “Önsöz” ve “Sonsöz” kısmında Kral Hammurabi’nin memlekette adaleti tecelli ettirmek, başka bir ifadeyle memleketin diline doğruluk ve adaleti koymak için görevlendirildiği tekrarlanarak anlatılır.  

Hammurabi Kanunlarına göre yöneticinin varlık nedeni, kuvvetlinin zayıfı ezmesini engellemek, öksüzün, yetimin haklarını adaletle yönetmek ve tüm ezilenlerin haklarını aramaktır. 

Esasen Babil İmparatorluğundan bugüne meselenin özü pek değişmemiştir.  

Adaletin tesis edilerek toplumu oluşturan bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma kaygısı, hemen her zaman siyasal hayatın merkezinde yer almıştır. 

Bunu gerçekleştirebilenler parlak bir medeniyetin mimarları ve taşıyıcıları olmuş, başaramayanlar ise tarihe kötü bir nam bırakmışlardır. 

Bu nedenle tarihsel sınavımız hak ve adalet eksenli bir medeniyetin inşası ve idamesidir.  

Bu sınavı verenlerin başında yargı kurumlarının ve mensuplarının geldiği ise izahtan varestedir. Zira hemen her medeniyette hak ve özgürlüklerin en büyük güvencesi bağımsız ve tarafsız bir yargı olmuştur. 

Diğer yandan, temel hak ve özgürlüklerin korunması yargı kararlarının etkili şekilde icra edilmesini gerektirmektedir. Bu noktada, yargıyla birlikte diğer devlet organlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının sınavı başlamaktadır.  

Değerli katılımcılar,

Aslında hukuk devleti anlayışının kat ettiği mesafe düşünüldüğünde yargı kararlarının uygulanmaması gibi bir konunun tartışılması bile üzücüdür. Hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmaması veya uygulanmasının geciktirilmesi düşünülemez.  

Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, “Hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez”. 

Bununla birlikte, teoriyle pratik söylemle eylem arasındaki mesafe maalesef günümüzde de kapatılamamıştır. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korunması, genelde yargı kararlarının özelde de Anayasa Mahkemesi kararlarının tam olarak uygulanmasına bağlıdır. 

Her vesileyle dile getirdiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun temel hakların korunmasında etkili bir hak arama yolu olarak varlığını sürdürmesi için verilen kararların objektif etkisinin hayata geçirilmesi gerekmektedir.  

Kuşkusuz Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlalden kaynaklanan mağduriyetini gidermek amacıyla ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya ve durumu ihlalden önceki hale getirmeye yönelik kararlar vermektedir.  

Ancak bu subjektif işlevin yanında ve ötesinde, bireysel başvurunun asıl amacı yeni ihlallerin ortaya çıkmasını engellemektir. Bireysel başvurunun objektif işlevi, Anayasa Mahkemesinin bir ihlal kararında yaptığı tespit ve değerlendirmelerin “benzer durumda olanlar yönünden etki doğuracağı” anlamına gelmektedir.  

Bu anlamda objektif etki yasama, yürütme ve yargı organları ile idarenin, Anayasa Mahkemesi kararlarında yapılan değerlendirmeleri, ortaya konulan temel ilke ve esasları dikkate almalarını ve yeni ihlallere yol açmayacak şekilde davranmalarını gerektirmektedir. 

Bu noktada özellikle kanundan kaynaklanan ihlal kararları ve sonuçlarına ilişkin bazı hususlara değinmek istiyorum.  

Anayasa Mahkemesi bir ihlalin idari veya yargısal karardan değil de kanun hükmünden kaynaklandığını tespit ettiğinde, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için kanun koyucuya bildirimde bulunmaktadır.  

Bu durumda yasama organından beklenen hızla harekete geçerek yeni hak ihlallerinin ortaya çıkmasını önleyecek şekilde yasal düzenleme yapmasıdır.  

Esasen, yargı ve yürütme gibi yasama organının da ihlal kararının gereğini yerine getirmesi takdire bağlı bir durum değil anayasal bir zorunluluktur.  

Zira Anayasa’nın 153. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, “bireysel başvuruya ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına dair bir tereddüt bulunmamaktadır”. 

Anayasa Mahkemesinin ihlalin kanundan kaynaklandığını tespit ettiği yirmiye yakın kararı bulunmaktadır. Bunların beşinde pilot karar usulü uygulanmıştır.  

Bilindiği üzere pilot karar usulüyle verilen ihlal kararlarında, ihlale yol açan yapısal ve sistemik sorun tespit edilmekte, yasamanın belirtilen süre içerisinde bu sorunu giderecek yasal değişiklik yapması istenmekte, aksi takdirde benzer mahiyetteki başvuruların topluca karara bağlanacağı belirtilmektedir. 

Şu ana kadar Anayasa Mahkemesinin pilot karar usulüyle sonuçlandırdığı başvuruların yalnızca birinde ihlal kararı doğrultusunda yasal değişiklik yapılmıştır. Bunun yanında, uzun yargılama sorunuyla ilgili olarak verilen karar sonrasında ise tazminat komisyonuna 9/3/2023 tarihi öncesi başvuruların devrine yönelik geçici bir çözüm sağlanmıştır.  

Bu yasal düzenlemeler, bazı eksiklere rağmen, bireysel başvuru kararlarının etkili şekilde yerine getirilmesi bakımından olumlu ve takdire şayan adımlardır. 

Bununla birlikte, birkaç karar dışında, yasama organının kanundan kaynaklanan ihlallerin giderilmesi yönünde yeterince hızlı davrandığını ve ihlal kararlarının gereğini yerine getirdiğini söylemek maalesef zor görünmektedir.  

Umarım yeni yasama döneminde, ihlal kararları doğrultusunda gerekli yasal değişiklikler süratle ele alınır ve yeni ihlallerin ortaya çıkması önlenir. 

Değerli katılımcılar,

Son olarak, Anayasa Mahkemesinin kanundan kaynaklanan ihlaller sonrasında parlamentonun değişiklik yapmadığı durumlarda verdiği kararlara da kısaca değinmek istiyorum.  

Bunların ilki olan Hulusi Yılmaz başvurusunda Zonguldak kömür havzasında bulunan taşınmazların madencilik faaliyeti nedeniyle zarar görmesine rağmen tazminat ödenmemesinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.  

Mahkeme, ihlal kanundan kaynaklandığı halde -kanun koyucuya zaten bildirimde bulunulduğunu ancak bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmadığını hatırlatarak- yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir. 

Bu kararda Anayasa Mahkemesi derece mahkemesinin yeniden yargılama sırasında iki seçeneğinin olduğunu belirtmiştir.  

Birincisi, Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca ilgili mahkemenin ihlale neden olan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı yönünde itirazda bulunması mümkündür.  

İkinci olarak, çatışma durumunda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınarak uyuşmazlığın çözülebileceğine yönelik Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrası hükmü uygulama alanı bulabilecektir.  

Bununla birlikte Anayasa'ya aykırı olan kanun hükmünün iptali için itiraz yoluna başvurulmasının daha doğru bir yol olduğu belirtilmiştir. 

Deniz Yavuncu ve diğerleri başvurusunda Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasıyla ilgili olarak daha önce pilot karar usulüyle verilen bir kararda kanunilik sorunu bulunduğuna, ancak bu konuda kanun koyucu tarafından aradan geçen süre içinde herhangi bir düzenleme yapılmadığına dikkat çekilmiştir.  

Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda Hulusi Yılmaz kararına atıf yaparak, benzer şekilde, kanundan kaynaklanan ihlalin sonuçlarının giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir. 

Anayasa Mahkemesine göre, temel hak ve özgürlüklere yönelik “Anayasa'ya aykırı müdahalelere engel olamadığı Anayasa Mahkemesince tespit edilmiş bir kanun hükmüne göre karar verilemeyeceği açık”tır.  

Bu nedenle derece mahkemeleri yeniden yargılamada ya davada uygulanan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı yönünde Anayasa Mahkemesine itiraz başvurusunda bulunmalı ya da temel haklara ilişkin milletlerarası anlaşma hükümlerini esas almak suretiyle uyuşmazlığı çözmelidir. 

Anayasa Mahkemesi geçen ay verdiği ancak henüz yayımlanmamış olan iki kararda kanundan kaynaklanan ihlallerin giderimi konusunda bir adım daha atmıştır.  

Bu başvurularda, daha önce olduğu gibi, ihlale neden olan ve kanundan kaynaklanan yapısal sorunların giderilmesi için kanun koyucuya bildirimde bulunulmasına karar verilmiştir.  

Bunun yanında aynı başvurularda Anayasa’nın 152. maddesine göre somut norm denetimine gidilmesi veya Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasının uygulanması için yeniden yargılama yapılmasına da karar verilmiştir. Böylece bireysel başvuruda hak ihlallerine neden olan kanun hükmünün en hızlı şekilde hukuk aleminden kaldırılması amaçlanmıştır. 

Değerli katılımcılar,

Kuşkusuz bireysel başvuru hukuk alanında ülkemizde gerçekleşen en büyük kazanımlarından biridir. Bu kazanıma sahip çıkmak sadece Anayasa Mahkemesinin değil tüm kurum ve kuruluşların ortak görevidir.  

Bu konuda yasama, yürütme ve yargı organlarının Anayasa’nın  Başlangıç kısmında ifadesini bulan “medenî bir işbirliği” içinde üzerlerine düşen görevleri yapmaları hayati derecede önem taşımaktadır.  

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken Avrupa Konseyi temsilcilerine, oturum başkanı ve konuşmacı olarak bugünkü toplantıya katkı yapacak olan Anayasa Mahkemesinin değerli başkanvekili ve üyelerine, Yargıtay Ceza ve Hukuk Genel Kurullarının değerli başkanlarına, Danıştay Daire Başkanı ve üyesine, Bölge Adliye Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesinin başkanları, başsavcıları ve üyelerine, Baro Başkanına ve toplantının organizasyonunda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.  

Ayrıca güzel şehrimiz Erzurum’da bizleri misafir eden başta Sayın Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Başsavcımız olmak üzere şehrin tüm yöneticilerine Anayasa Mahkememiz ve şahsım adına teşekkür ediyorum.   

Sizleri bir kez saygıyla selamlıyor, hepinize sağlık ve afiyet diliyorum.

Zühtü ARSLAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı