Altın İthalatı ve Ceza Sorumluluğu Esasları

Abone Ol

I- Giriş

Altın ithalatı; mevzuatımızda sıklıkla değişikliğe uğrayan esaslara tabi tutulan, ceza sorumluluğunun tayininde fail hakkında hangi kanun kapsamında yaptırım uygulanması gerektiği ile ilgili uygulamada birçok farklı görüşün ileri sürüldüğü bir prosedür olma özelliğini sürdürmektedir. Özellikle; altın ithalatında beyan yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin Yargıtay’ın güncel uygulamasına göre 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1 kapsamında değerlendirildiği, karşı görüş olarak bu durumda sadece “özel kanun” niteliği taşıyan 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun m.3/1 uyarınca idari yaptırımın gündeme gelebileceğinin öne sürüldüğü, bu temel tartışmaların yanında ayrıca altın ithalatında “beyan” yükümlülüğünün Gümrük Mevzuatı ile 5607 sayılı Kanun ve 1567 sayılı Kanun çerçevesinde hukuki niteliği, altın ithalatında gümrük vergisi doğup doğmadığı, gümrük vergisinin doğmadığı hallerde kamu zararı olmadığından bahisle 5607 sayılı Kanun m.3’ün tatbik edilip edilmeyeceği, altın ithalatında bir yükümlülük olarak Kaynak Kullanımı Destekleme Fonunun gümrük vergisi niteliği taşıyıp taşımadığı, ceza sorumluluğunun tayininde gümrük vergisi doğup doğmamasının önemi olup olmadığı şeklinde birçok hukuki tartışmaya konu olan altın ithalatı ile ilgili daha önce 2013 yılında kaleme aldığımız “Altın İthalatında Ceza Sorumluluğu” başlıklı makalemize[1] ek olarak, bu alanda halen devam eden tartışmaları güncel koşulları da gözeterek işbu yazımızda değerlendireceğiz.

II- Altın Türleri ile İlgili Yasal Tanımlar

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’ın 2. maddesinin (j) bendine göre altın; i. Standart işlenmemiş altın, ii. Standart dışı işlenmemiş altın, iii. İşlenmiş altın olarak üç grup halinde tanımlanmaktadır.

Standart işlenmemiş altın; saflık oranı en az binde 995 olan, nitelikleri Bakanlıkça belirlenen bar veya külçe halindeki altındır.

Standart dışı işlenmemiş altın; saflık oranı binde 995’in altında olan, külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda vasfında altındır.

İşlenmiş altın, işçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline dönüştürülmüş altındır.

III- Niteliğine Göre Altın İthalatı Şartları

a. Standart ve Standart Dışı İşlenmemiş Altın İthalatı

1. Gümrük idaresine beyan zorunluluğu vardır.

2. Beyan yeterlidir; ithalat ve ihracat rejim, karar ve yönetmelikleri uygulanmaz.

3. İthalat sadece, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla kıymetli maden aracı kuruluşları tarafından yapılabilir. Bu kuruluşlar; Kıymetli Madenler Borsaları ile ilgili mevzuat çerçevesinde faaliyet izni alan, yurt içinde veya yurt dışında yerleşik tüzel kişilerdir.

4. Kıymetli maden aracı kuruluşları, bu şekilde ithal ettikleri altınları üç (3) iş günü içerisinde Borsa İstanbul A.Ş.’ye teslim etmek zorundadır.

5. Özetle; İthalat ve ihracat rejim, karar ve yönetmeliklerinin uygulanmayacağı haller; yukarıda sayılan i. İthalatın kıymetli madenler aracı kuruluşları tarafından yapılması, ii. Beyanda bulunulması, iii. İthal edilen altınların üç (3) iş günü içerisinde Borsa İstanbul A.Ş.’ye teslim edilmesi şartlarının gerçekleşmesi ile sınırlıdır.

b. Standart ve Standart Dışı İşlenmemiş Altının “Dahilde İşleme Rejimi” Kararı Kapsamında Geçici İthalatı

1. Kıymetli maden aracı kuruluşları, “Dahilde İşleme Rejimi” kararı kapsamında standart işlenmemiş altın ithal edebilir. Bu rejimde ithal edilen altınların Borsa İstanbul A.Ş.’ye teslim zorunluluğu yoktur, ancak üç (3) iş günü içerisinde kıymetli madenler aracı kuruluşu tarafından Borsa İstanbul A.Ş.’ye bilgi verilmelidir.

2. 32 sayılı Karar m.7/2-c’de; Dahilde İşleme Rejimi kararı kapsamında standart işlenmemiş kıymetli madenlerin ithalini, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla sadece kıymetli madenler aracı kuruluşlarının yapabileceği düzenlenmekle birlikte; 32 sayılı Karara İlişkin Tebliğin 6. maddesinin 8. fıkrasında “Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında, kıymetli madenler aracı kuruluşu olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerce her bir ithalat işleminde 40 kilogramı aşmamak üzere standart işlenmemiş altın… ithal edilmesi mümkündür.” hükmüne de yer verilmiştir. Bu durumda ithalatçının; standart işlenmemiş atının formunu (külçe/bar/granül), cinsini, ağırlığını, adedini, rafinerisini, rafineri ülkesi bilgilerini Gümrük idaresine beyan etmesi zorunludur.

3. “Dahilde İşleme Rejimi” kararı kapsamında, standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali serbesttir. Standart dışı işlenmemiş altın ithalatını, kıymetli maden aracı kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler yapabilir.

4. “Dahilde İşleme Rejimi”; 4458 sayılı Gümrük Kanunu m.108 ve devamında düzenlenen, serbest dolaşımda olmayan eşyanın, işlem görmüş ürünlerin üretiminde kullanılmasından sonra Türkiye Gümrük Bölgesi’nden yeniden ihraç edilmesi amacıyla, gümrük vergileri ve ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmaksızın ve vergileri teminata bağlanmak suretiyle, geçici olarak ithal edilebilmesine imkan sağlayan gümrük rejimidir. Bu gümrük rejiminde; ithalata konu ürünün daimi olarak serbest dolaşıma girmesi mümkün olmayıp, ürünün geçici ve şartlı olarak yurda girmesi sözkonusudur.

c. İşlenmiş Altın İthalatı

1. İşlenmiş altın (işçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline gelen altın); Dış Ticaret Rejimi esaslarına tabi olarak ithal edilebilir. Bir başka ifadeyle; işlenmiş altın ithalatı serbesttir, ancak Dış Ticaret Rejimi esaslarına bağlı kılınmıştır. Dış Ticaret Rejimi ise; ihracat ve ithalat rejimi kararları, tebliğleri ve bunlara ek olarak ithalata ilişkin genel veya ithal edilecek ürün özelinde diğer her tür yasal düzenlemeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla; işlenmiş altın ithalatının serbest olduğuna dair düzenleme, herkes tarafından beyansız, kayıtsız, vergisiz ve sınırsız şekilde serbestçe yurtiçine işlenmiş altın getirilebileceği anlamına gelmemektedir.

2. Yolcu beraberinde ziynet eşyasının yurda getirilebilmesi; ziynet eşyasının yolcuya ait olması, değerinin 15.000 ABD dolarını aşmaması ve ticari amaç taşımaması şartlarının sağlanması halinde serbesttir. Yolcu beraberinde getirilen ziynet eşyasının bu üç şartı taşımaması halinde, Gümrük idaresine beyanda bulunulması gerekir.

IV- Altın İthalatında “Beyan” Yükümlülüğünün Hukuki Niteliği

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’ın 7. maddesinde düzenlenen beyan yükümlülüğünün hukuki niteliği tartışmalıdır. Bu tartışma; 1567 sayılı Kanun m.3/2’de bu Kanuna tabi eşyanın “yurda izinsiz olarak sokulması” fiilinin öngörülmesi ve aynı zamanda bu tür bir fiilin 5607 sayılı Kanuna göre suç oluşturmadığı hallerde 1567 sayılı Kanuna göre idari yaptırım uygulanacağının düzenlenmesi, 32 sayılı Kararda ise “izin” prosedüründen söz edilmeyip, altın cinsi eşyanın “beyan” edilmesi zorunluluğunun getirilmesi, 5607 sayılı Kanun m.3’de “izin” prosedürü ile ilgili sadece maddenin 12. fıkrasında sayılan ve EPDK’dan izin alınmasını gerektiren petrol türevi ürünlerin düzenlenmesi, uygulamada ise altın cinsi eşyanın 5607 sayılı Kanun m.3/1 kapsamında değerlendirilmesi gibi sebeplerden kaynaklanabilmektedir.

Kanaatimizce;

- Beyan edilmeksizin yurda altın sokma fiilinin; altın ithalatı izne tabi olmadığından 1567 sayılı Kanun m.3/2 kapsamında değerlendirilmemesi, ayrıca 1567 sayılı Kanun altın ithalatı ile ilgili “özel kanun” niteliği taşıdığından fail hakkında 5607 sayılı Kanun m.3 uyarınca cezalandırılma yoluna gidilmemesi gerekir. Bu durumda, sadece 1567 sayılı Kanun m.3/1 uyarınca idari yaptırım uygulanabileceği görüşündeyiz.

- Ayrıca; yolcu beraberinde gelen altınlar yönünden 5607 sayılı Kanun m.6/4’de yer alan “Yolcuların, beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde, eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan eşyanın ticari mahiyette veya ithali veya ihracının yasak olması halinde 3 üncü madde hükümleri uygulanır.” hükmünün de dikkate alınması gerekir. Bu hüküm uyarınca; yolcu beraberinde getirilen altın beyan edilmediğinde, bu altın ticari mahiyette değilse, ithali veya ihracı yasak ürünlerden olmadığına göre fail hakkında 5607 sayılı Kanun m.3’ün tatbiki de mümkün olmayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve derece mahkemeleri; külçe altının beyan edilmeksizin ülkeye ithalinde “ithalata ilişkin beyanname verilmediği ve gümrük işlemine tabi tutulmadığı” değerlendirmesi yaparak, 5607 sayılı Kanun m.3/1’de düzenlenen suçun oluştuğunu kabul etmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.12.2018 tarihli, 2017/1035 E. ve 2018/659 K. sayılı kararında; “…bir eşyanın kaçakçılık fiiline konu olabilmesi için gümrük işlemine tabi tutulmadan yurda ithal edilmesi gerekmektedir. Suçun oluşumunda önem arz eden gümrük işlemlerinden, ithal ya da ihraç edilecek eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işleme veya kullanıma tabi tutulması anlaşılmalıdır…Yine Kanunun 46. maddesine göre gümrüğe sunulan eşyaya gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım tayin edilme zorunluluğu bulunmaktadır…” ifadelerine yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.04.2018 tarihli 2017/735 E. ve 2018/143 K. sayılı kararında; “5607 sayılı Kanunda ‘gümrük işlemi’ kavramına ilişkin bir tanım yer almamakla birlikte, mülga edilen 4926 sayılı Kanunun ‘tanımlar’ başlıklı ikinci maddesi gümrük işlemi kavramını ‘Gümrük idarelerince, gümrük mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat gereğince yapılan işlemleri ifade eder’ şeklinde tanımlamıştır. Bu tanıma göre gümrük işlemi, bir eşyanın gümrük idareleri tarafından gerek gümrük mevzuatı gerekse ilgili mevzuatlar çerçevesinde onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması için gerekli tüm işlemlerdir. Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesine getirilen eşya, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması sonrasında ülkeye sokulabilecektir... Eşyanın ülkeye sokulması iradesi taşıyan ‘Rejim Beyannamesi’ (Gümrük Beyanı) verilmesine rağmen, bu beyannamede yer almayan veya beyan yükümlülüğü başlamasına rağmen beyan edilmeyen eşyaların ülkeye sokulmaya çalışılması durumlarında 5607 sayılı Kanunun üçüncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde düzenlenen suçun basit hali uygulama alanı bulacaktır…” denilmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu; “gümrük beyanı” kavramını, “eşyanın yurda sokulması iradesi” olarak ele almaktadır. Bu değerlendirmenin neticesinde ise, eşyanın yurda girişine dair her türlü durumda gümrük beyanını aramaktadır.

Bir görüşe göre; YCGK’nın bu kabulü hatalıdır, çünkü “gümrük beyanı” Gümrük Kanunu m.3/16’da tanımlanan teknik bir kavramı ifade etmekte olup, YCGK’nın bu tanımı Gümrük Kanunu’nun ötesine geçmektedir. Bir beyanın “gümrük beyanı” niteliğinde olabilmesi için; eşyayı Gümrük Kanunu m.3/15’de sayılan 8 farklı gümrük rejiminden birisine tabi kılmaya yönelik olması gerekir. Oysa Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar m.7/2-a’da belirtilen beyan, eşyayı gümrük rejimine tabi tutmaya yönelik olmayıp, altın cinsi eşyaya ait bilgilerin Merkez Bankası ve ilgili diğer idareye iletilmesine ve bu suretle ülkeye giren ve çıkan altın miktarına ilişkin Devletin istatiksel veri toplamasına yöneliktir. Nitekim Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’a İlişkin 2008-32/34 No.lu Tebliğ’in 6. maddesinde daha önce; yurda getirilen standart işlenmemiş altının Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan altın beyan formu ile yetkili gümrük idaresine beyan edileceği düzenlenmekte idi. Bu doğrultuda hazırlanan “altın beyan formu” incelendiğinde; altına ilişkin olarak rafineri, ağırlık, ayar ve tutar bilgilerini içerdiği görülmektedir. Dolayısıyla; bu altın beyan formunun gümrük işlemlerinde kullanılan “özet beyan” veya “gümrük beyanı” niteliğinde olmadığı, basit bir “deklarasyon” olduğu ve eşyayı gümrük rejimlerinden birisine tabi tutmaya yönelik olmadığı, bu haliyle “gümrük beyanı” niteliğinde olmadığından bu beyanın verilmemesinin “gümrük işlemlerine tabi tutmamaya” yol açmayacağı kabul edilmelidir. Kaldı ki; 03.03.2020 tarihli ve 31057 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklik tebliği ile getirilen bu altın beyan formuna dair hüküm, kısa bir süre sonra 21.02.2021 tarihli ve 31402 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklik tebliği ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükte olan Tebliğin 6/3. maddesine göre; altın ithalinde verilmesi öngörülen tek belge, ithal edilen altın standart dışı işlenmemiş nitelikte ise, altının ayarına ilişkin bir rapordur.

Kanaatimizce; 32 sayılı Kararda ve bu Karara ilişkin Tebliğde belirtilen “beyan”, bazı hallerde ithalatta vergiden muafiyet sağlarken, bazı hallerde de eşyanın gümrük işlemlerine tabi tutulması ve gümrük vergisi ödenmesi zorunluluğunun yerine getirilmesinde altın türü eşyaya özgü şekilde usulü belirlenen gümrük beyanı niteliğindedir. Sonuç olarak; altın ithalatında aranan beyan zorunluluğu, altın türü eşyanın yurda giriş yapabilmesi için ithal etmek isteyenin hangi prosedüre tabi olarak bu ithalatı yapabileceğinin tayin ve tespiti ile birlikte ayrıca kayıtdışılığın önlenmesi amacına yönelen, altın cinsi eşyaya özgü gümrük beyanı olarak tanımlanabilir. Bu kanaatimiz; mevcut uygulamanın, altın ithalatını 5607 sayılı Kanun kapsamında değerlendirmesinden doğmaktadır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi; izin prosedürüne tabi olmayan altının 1567 sayılı Kanun m.3/2’ye tabi tutulması veya “özel kanun” niteliği taşıyan 1567 sayılı Kanun m.3/1’de öngörülen yaptırım yerine 5607 sayılı Kanun m.3/1’in tatbiki hem “kanunilik” ilkesi ve hem de “özel kanun ve genel kanun” ilişkisinde özel kanuna öncelik tanınması gereği yönünden sorunludur.

V- Altın İthalatında Gümrük Vergisi

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu m.17/4-g’ye göre; standart ve standart dışı külçe altınların, Türkiye’de kurulu borsalarda işlem görmek üzere ithali, KDV istisnası kapsamındadır. Bu maddeden; Türkiye’de kurulu borsalarda işlem görmek üzere ithal edilmeyen külçe altınların KDV’den istisna tutulmadığı anlaşılmakla, borsada işlem görmek üzere ithalatın sadece Merkez Bankası ve kıymetli maden aracı kuruluşları tarafından yapılabileceği dikkate alındığında, gerçek veya tüzel kişilerin aracı kuruluş olmaksızın külçe altın ithal etmesi ve bunun KDV’den istisna tutulması mümkün değildir.

3065 sayılı Kanunun özel matrah şekillerini düzenleyen 23/1. maddesinin (e) bendinde; “Altından mamul veya altın ihtiva eden ziynet eşyaları ile sikke altınların teslim ve ithalinde matrah, külçe altın bedeli düşüldükten sonra kalan miktardır.” hükmüne yer verilerek, ziynet eşyası ve sikkelerin ithalinde KDV’ye tabi olduğu düzenlenmiştir.

Sonuç olarak; 3065 sayılı Kanun m.1/2 uyarınca her türlü mal ve hizmet ithali, KDV’ye tabi olup, m.17/4-g’de istisna tutulan haller dışında ithalatta KDV ödenmesi zorunludur.

Altın ithalatında, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) de doğabilmektedir. “Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu Hakkında Karar ile Mevduat ve Kredi Faiz Oranları Hakkında Karara Bir Madde Eklenmesine İlişkin Kararname”, 4684 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve yukarıda anılan Kararnameye ilişkin 6 Sıra No.lu Tebliğde ayrıntıları düzenlenen KKDF, Türk Lirası ve döviz kredileri işlemleri ile vadeli ithalat işlemlerinden kesilen fon niteliğindedir. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın 7. maddesi uyarınca; İstanbul Altın Borsasında işlem görmek üzere anılan Kararın 2. maddesinde belirtilen özelliklere sahip işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali KKDF’den hariç tutulmuştur. Bunun dışında kalan altınların ithalatında gündeme gelebilen KKDF ile ilgili olarak; Yargıtay 7. Ceza Dairesi önceki tarihli kararlarında KKDF’yi ithalat vergisi kapsamında kabul etmezken[2], son kararlarında KKDF’nin ithalat vergisi kapsamında olduğuna karar vermiştir[3].

VI- Altın İthalatında Ceza Sorumluluğu Hakkında Uygulama ve Eleştirimiz

Güncel mevzuat incelendiğinde; standart ve standart dışı işlenmemiş altınların ithalatında, ithalatçı yönünden sınırlamaya gidildiği, ithalat yapabilecek olanların Merkez Bankası ve kıymetli maden aracı kuruluşları ile sınırlandığı, gerçek ve tüzel kişilerin sadece Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında her bir ithalat işleminde azami 40 kilogram standart işlenmemiş altın, kilogram sınırına tabi tutulmaksızın da yine Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında standart dışı işlenmemiş altın ithal edebileceği, yolcu beraberinde değeri 15.000 ABD dolarını aşmayan ve ticari amaç taşımayan ziynet eşyasının getirebileceği, işlenmiş olan yani ziynet ve süs eşyası niteliğinde altınların Dış Ticaret Rejimi esasları dahilinde ithalatçı sınırlaması olmaksızın ithal edilebileceği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere; altın ithalatı işlemlerinin bir kısmı gümrük vergilerinden muaf tutulmakta iken, bir kısmı ise gümrük vergisine tabidir. Uygulamada; ithalata konu edilen altının gümrük vergisine tabi olup olmadığı ile ilgili bir ayırım yapılmaksızın, beyan edilmeyen altınlardan dolayı 5607 sayılı Kanun m.3/1 tatbik edilmektedir. Kanaatimizce, bu uygulama hatalıdır. Gümrük işlemine tabi tutulmadan eşyanın yurda sokulması fiilinin 5607 sayılı Kanun m.3 kapsamında değerlendirilebilmesi için; eşyanın ithalat vergilerinden herhangi birisine tabi olması gerektiği, ithalat vergisine tabi olmayan eşyanın 5607 sayılı Kanun m.3 kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmelidir[4]. Gümrük vergisi doğan altın ithalatında; gümrükçe onaylanmış bir işlem bulunması gerektiği sonucuna varılabilirse de, 1567 sayılı Kanunun bu konuda özel hüküm niteliği taşıdığının da dikkate alınması gerekir.

Külçe altının ithalat vergilerinden muaf tutulmasının 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1’de düzenlenen suçun oluşması yönünden önem arz etmediği, gümrük işlemlerinin yerine getirilmemesi sebebiyle atılı suçun oluştuğu gerekçesine dayanılarak mahkumiyet kararları verildiği görülmektedir. Ancak gümrük vergisinden muaf bir eşyanın, 5607 sayılı Kanun m.3/1’in konusunu teşkil etmesi mümkün değildir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2022 tarihli, 2020/268 E. ve 2022/736 K. sayılı kararına göre[5];

“… ‘eşya’ kavramı, 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 3. maddesinin yirmi üçüncü fıkrasına göre her türlü madde, ürün ve değeri ifade etmektedir. Suçun konusu her türlü eşyadır. Ancak, yurda girişi kanun ile yasaklanmış eşya (5607 sayılı Kanun'un 3/7. maddesi), yolcuların beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde, eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ticari mahiyetteki eşya (5607 sayılı Kanun'un 6/4. maddesi) ve ithal vergilerinden muaf eşya (Gümrük Kanunu'nun 239/1. maddesi) 5607 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmeyecektir”.

Kararda görüldüğü üzere; Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 5607 sayılı Kanun m.3/1’in kapsamına girmeyen eşya türlerini ve bu eşya türlerinin tabi olduğu her mevzuatı ayrı ayrı göstermiş, ithal vergilerinden muaf olan eşyanın ise Gümrük Kanunu m.239/1’e tabi olduğunu, gümrük işlemleri yapılmaksızın Yurda sokulması halinde 5607 sayılı Kanun m.3/1’in değil, Gümrük Kanunu m.239/1’in uygulanacağını açıkça ifade etmiştir.

Yargıtay’ın; “beyanda bulunmama” fiilini, “izin alınmadığı” şeklinde yorumlayarak konuyu 1567 sayılı Kanun m.3/2 kapsamında değerlendirdiği kararları da bulunmaktadır. Bu kararlar genel olarak kıymetli madenlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılmasına ilişkin olup; beyanda bulunmaksızın kıymetli madenin yurda sokulmasının ise 5607 sayılı Kanun m.3/1’i ihlal edeceği ve 1567 sayılı Kanun m.3/2’de de “5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde” ifadesine yer verildiği gerekçeleriyle, 5607 sayılı Kanun m.3/1’in tatbiki gerektiği düşünülebilirse de, ithalatında gümrük vergisi sıfır olan külçe altın cinsi eşyanın beyan edilmemesi halinde 5607 sayılı Kanun m.3/1’in uygulanamayacağı, gümrük vergisi doğan altın ithalatı yönünden  ise Gümrük Kanunu uyarınca işlem yapılabileceği ve yaptırım uygulanacaksa da hukuki dayanağının sadece 1567 sayılı Kanun m.3/1 olabileceği kanaatindeyiz. Altın ithalatında aranan beyan şartının, 1567 sayılı Kanun m.3/2’de yer verilen izin şartı ile aynı kavramı ifade ettiğine dair Yargıtay’ın kabulüne katılmamaktayız. Altın ithalatında izin alınacağına dair açık yasal bir düzenleme bulunmadığı gibi; altını beyan etme yükümlülüğü ile “izin” şartının farklı kavramlar olduğunu ifade etmek isteriz.

Yeri gelmişken; altın cinsi eşyanın beyan edilmeksizin yurttan çıkarılması, bir başka ifadeyle ihracı halinde, bu fiil kabahat olarak kabul edilmekte olup, fail hakkında 1567 sayılı Kanun hükümleri tatbik edilmektedir[6]. Bu durumda; altın müsadere edilmediği gibi, failin yurttan çıkış yapmadan yakalanması sebebiyle fiilin teşebbüs halinde kaldığı kabul edilerek, altın cinsi eşyanın rayiç bedelinin yarısı kadar idari para cezası tatbik edilmektedir. Yukarıda; 1567 sayılı Kanun m.3/2’de yer alan “izin” kavramı ile altın yönünden öngörülen “beyan” yükümlülüğünün aynı kavramlar olarak kabul edilmesinin “kanunilik” ilkesi yönünden sorunlu olduğuna dair görüşümüzü tekrar etmekle birlikte, 5607 sayılı Kanun ihraç fiillerini kapsamadığından, beyan edilmeksizin yurttan altın çıkarılması fiillerine 1567 sayılı Kanun hükümleri tatbik edilmektedir.

VII- “Zaman Bakımından Uygulama” İlkesi Çerçevesinde 21.02.2021 Tarihine Kadar Yabancıların Beraberinde Getirdiği Standart İşlenmemiş Altından Ceza Sorumluluğu

02.03.2020 tarihli ve 2182 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararın 7. maddesinde değişiklik yapılarak, bu Karar hükümlerinin Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yürütüleceğinin düzenlendiği, bu yetkiye istinaden Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından konuya ilişkin hazırlanan 03.03.2020 tarihli ve 2020/32-57 sayılı Tebliğ ile 2008-32/34 sayılı Tebliğin 6. maddesinde değişiklik yapılarak maddeye eklenen 4. fıkrada “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan ve yurda giriş tarihinde 18 yaşını doldurmuş olan yolcuların beraberlerinde bir takvim yılı içerisinde en fazla 5 kilogram olan ve standart işlenmemiş altın niteliğinde eşyayı yurda serbestçe getirebilecekleri” düzenlenmişti.

Tebliğin 6. maddesine eklenen 7. fıkra uyarınca ise; 4. fıkra kapsamında olan yolcuların beraberinde getirdiği standart işlenmemiş altını beyan etmemesi, yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunması halinde, yetkili gümrük idaresi tarafından 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 3. maddesi uyarınca işlem yapılabilmesini teminen Cumhuriyet başsavcılıklarına bildirimde bulunulması usulü öngörülmüştü.

1567 sayılı Kanun Ek m.5’de; "Bu Kanunun 1 inci maddesine göre Bakanlar Kurulunca alınan kararlarda lehe değişiklik yapılması veya bu kararların yürürlükten kaldırılması hallerinde; değiştirilen veya kaldırılan kararlara aykırı davranışta bulunmuş olanlar hakkında, failin lehine olan kararlar ve kanun hükümleri tatbik ve infaz olunur." hükmü yer aldığından, failin lehine olan hükmün uygulanması ve fiilin öncesinde 5607 sayılı Kanun m.3/1 maddesi kapsamına girdiği kabul edilmiş olsa bile, yukarıda yapılan değişiklikten sonra fiilin 1567 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirdi.

Yukarıda anılan Tebliğde yapılan bu değişiklik, 21.02.2021 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Bir an için beyan etmeden altın ithalinin 5607 sayılı Kanun m.3/1’de düzenlenen suçu oluşturduğu kabul edilse bile; Tebliğ ile getirilen bu düzenleme uyarınca, Tebliğ hükmünün yürürlükten kaldırıldığı 21.02.2021 tarihine kadar, yabancılar tarafından işlenen “beyan etmeksizin veya yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunarak standart işlenmemiş altını beraberinde getirme” fiillerinin suç olmaktan çıkarıldığının kabul edilmesi, gerek devam eden yargılamalarda uygulanması ve gerekse kesin hükümle neticelenen davalarda uyarlama yapılması suretiyle, 1567 sayılı Kanuna göre işlem yapılmasının sağlanması gerekirdi. Ancak uygulamanın bu yönde gelişmediği görülmektedir.

VIII- Beyanda Bulunmaksızın Külçe Altın İthalatının 5607 sayılı Kanun m.3/2 Kapsamında Değerlendirilmesi

Standart ve standart dışı işlenmemiş altın (örneğin külçe altın) ithalatında, ithalatçı yönünden getirilen sınırlamayı bertaraf edebilmek amacıyla; ithale konu edilen altın yerine başka cins eşya beyan edildiğinde, bu kez hileli hareketlerle yurda eşya sokmayı düzenleyen 5607 sayılı Kanun m.3/2’nin değerlendirilmesi zorunluluğu doğacaktır. Beyan edilmeksizin yurda külçe altın sokma fiilinin, gümrük vergisine tabi olmasa bile 5607 sayılı Kanun m.3/1’de düzenlenen suçu oluşturduğu kabul edildiğinde; bu fiilin hileli hareketlerle yapılması durumunda ceza adaletine aykırı sonuçlar doğacaktır, çünkü 5607 sayılı Kanun m.3/2’de eşyanın aldatıcı işlem ve davranışlarla yurda sokulması cezalandırılmakla birlikte, Kanunun bu hükmünde gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin” şartı bulunmaktadır.

5607 sayılı Kanun m.3/2’de düzenlenen suç; m.3/1’de düzenlenen suça göre daha ağır niteliktedir; çünkü m.3/1’de düzenlenen suçta fail, eşyanın gümrük rejimlerinden birisine tabi kılınması için herhangi bir beyanda bulunmayıp, pasif kalmaktadır. Oysa m.3/2’de düzenlenen suçta fail aktif konumda olup; Gümrük idaresine karşı aldatıcı işlem ve davranışlar sergilemektedir. Nitekim bu nedenle, 5607 sayılı Kanun m.3/2’de düzenlenen suçun cezası daha ağırdır.

Fail; yanında getirdiği eşyanın külçe altın olmadığını, ticari amaçlı başka bir eşya olduğunu beyan ederse ve buna ilişkin sahte fatura ve benzeri belgeleri Gümrük idaresine sunarak eşyayı serbest dolaşıma giriş rejimi çerçevesinde yurda sokmak istediğini beyan ederek ithalat beyannamesini doldurursa, buna karşılık yapılacak olası bir aramada bu eşyanın beyan edilen eşya olmayıp külçe altın olduğu anlaşılırsa, fail hakkında 5607 Sayılı Kanun m.3/2 ile TCK m. 204/1 uyarınca yargılama yapılabilecektir. Ancak 5607 Sayılı Kanun m.3/2’ye göre suçun oluşumu için gümrük vergilerinin ödenmemesi veya eksik ödenmesi şartı aranmaktadır. Külçe altın ithalatında gümrük vergileri oranı sıfır olduğuna göre; Devletin vergi kaybı ortaya çıkmayacağı için, her ne kadar fail aldatıcı işlemler yaparak külçe altını yurda sokmak istemiş ise de, 5607 Sayılı Kanun m.3/2’de düzenlenen suç oluşmayacaktır. Her ne kadar resmi belgede sahtecilik suçunun oluşabileceği düşünülebilirse de; eşyanın müsaderesi kaçakçılık suçundan mahkumiyet halinde mümkün olup, kaçakçılık suçundan beraat, fakat resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet halinde külçe altın müsadere edilemeyecektir. Fail eşyayı gümrük rejimine tabi tutmak için beyanda bulunduğundan ve bu nedenle “gümrük işlemlerine tabi tuttuğundan”, beyan içeriği örneğimizde olduğu gibi gerçek dışı olsa bile 5607 Sayılı Kanun m.3/1’de düzenlenen suça da dönüşmeyecektir. Dolayısıyla; Gümrük idaresine beyanda bulunmayan bir kişi 5607 Sayılı Kanun m.3/1’de düzenlenen suçtan mahkum olup, beraberinde getirdiği külçe altınlar müsadere edilirken, daha vahim nitelikte olan aldatıcı işlemlerle ülkeye altın sokan kişi 5607 sayılı Kanun m.3/2’de düzenlenen kaçakçılık suçundan beraat edecek, suç m.3/1’de düzenlenen suça da dönüşmeyecek ve altınları müsadere edilmekten de kurtarmış olacaktır.

Bu görüşe karşılık; külçe altınların Kaynak Kullanımı Destekleme Fonuna (KKDF’ye) tabi oldukları ve geniş anlamda gümrük vergisine dahil oldukları, dolayısıyla altının gümrük vergisi sıfır olsa bile KKDF ödenmediği için 5607 Sayılı Kanun m.3/2’de düzenlenen suçun oluşabileceği ileri sürülebilirse de, kişinin yalan beyan ettiği eşyanın gümrük vergisi KKDF tutarının üzerinde olduğunda (çoğunlukla da bu şekildedir) yine yalan beyan nedeniyle Devletin mali kaybı sözkonusu olmayacaktır ve yukarıda vardığımız sonucu değiştirmeyecektir. Kaldı ki; altın ithalinde KKDF olup olmadığı ve KKDF’nin gümrük vergisine dahil olup olmadığını hukukumuzda ve yargı kararlarında tartışmalı olup, birbirine zıt nitelikte emsal kararlar bulunmaktadır.

Tüm bu sebeplerle; her ne kadar 5607 sayılı Kanun m.3/1, m.3/2’den farklı olarak herhangi bir vergi kaybını suçun unsuru olarak belirtmemişse de, yukarıda verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere, m.3/1’de de vergi kaybı şartı aranmalıdır. Aksi halde; salt beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmeyen fail, m.3/2’de düzenlenen suçun failine göre daha olumsuz bir konumda olacak ve ortaya çıkacak sonuç ceza adaleti ile bağdaşmayacaktır.

IX- Beyanda Bulunmaksızın Külçe Altın İthalinin 5607 Sayılı Kanun m.3/7 Kapsamında Değerlendirilmesi

Yukarıda da belirttiğimiz üzere; Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar m.7/2-b’ye göre, standart ve standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali yalnızca, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla kıymetli maden aracı kuruluşları tarafından yapılabilir. Bu sınırlama; beyanda bulunmaksızın külçe altın ithalinde, 5607 sayılı Kanun m.3/7’nin tatbikinin mümkün olup olmadığının da tartışılmasını gündeme getirebilir.

5607 sayılı Kanun m.3/7’de; “İthali kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeye sokan kişi, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren suç oluşturmadığı takdirde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” düzenlemesi yer almaktadır. 5607 sayılı Kanun m.3/7’de düzenlenen suçun oluşabilmesi için; “eşyanın” ithalinin yasak olması gerekli olup, ithalatçıya dair getirilen sınırlamalar suçu oluşturmaz. Ayrıca; 5607 sayılı Kanun m.3/7’nin lafzında açıkça belirtildiği üzere; bu hükmün tatbiki için, bir eşyanın ithalatının “kanun” ile yasaklanması gerekir. Oysa Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın 7. maddesinde öngörülen sınırlama “kanundan” kaynaklanan sınırlama niteliğinde değildir. Tüm bu nedenlerle; külçe altın niteliğinde eşyanın, Gümrük idaresine beyan edilmeksizin yurda sokulması fiilinin, 5607 Sayılı Kanun m.3/7 kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] Ersan Şen - Beyza Başer; Altın İthalatında Ceza Sorumluluğu, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 23, Aralık 2013, S. 11-20.

[2] Y.7.CD; 14.09.2020, 2019/7028 E., 2020/12298 K.; “…ödenmesi gereken KKDF’nin (Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu) ödenmemesi sonucu (eşyanın gümrük vergileri kısmen ödenmeksizin) eşyanın ithal edilmesine yol açtığı iddiasıyla adıgeçen sanıklar hakkında 5607 sayılı Yasanın 3/2 maddesine muhalefet suçundan kamu davası açılmış olup, KKDF kesintisi ve bu fona bağlı olarak hesap edilen cezai faizin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüklerden olmadığı, bu nedenle suçun yasal unsurlarının oluşmadığı…”.

Y.7.CD; 03.07.2019, 2019/881 E., 2019/33663 K.; kaynak kullanımını destekleme fonu (KKDF) kesintisi ve bu fona bağlı olarak hesap edilen cezai faizin, vergi, resim, harç ve benzeri mali yüklerden olmadığı, bu nedenle suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla…”.

[3] Y.7.CD; 11.10.2023, 2023/1161 E., 2023/8245 K.

[4] Seyfettin Çilesiz, Beyan Edilmeden Yurda İşlenmemiş Külçe Altın Sokulması Fiilinin Hukuki Niteliği, Yargıtay Dergisi, 46. Cilt, Sayı:4, Ekim 2020, s. 1209-1230.

[5] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun; 28.06.2022 tarihli, 2020/298 E., 2022/493 K. sayılı ve 03.04.2018 tarihli, 2017/735 E., 2018/143 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

[6] Örneğin; Y.7.CD’nin 22.11.2021 tarihli, 2021/20751 E., 2021/16387 K., 24.12.2015 tarihli, 2015/497 E., 2015/23813 K. ve 26.03.2015 tarihli, 2014/23016 E., 2015/12837 K. sayılı kararları.