Adli Kontrol Tutukluluğa Döner mi?

Abone Ol
Adli kontrol, ceza yargılamasında şüpheli veya sanığın adalet önüne çıkarılmasını sağlayabilmek amacıyla kabul edilen bir tedbirdir. Adli kontrol, tutuklamayla aynı şartlara sahiptir. Tutuklamanın şartları gerçekleştiğinde, yerine somut gerekçe göstermek suretiyle adli kontrol uygulanabilir.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama en istisnai ve en ağır ceza yargılaması tedbiridir. Adı üstünde tutuklama bir ceza değildir, ceza yerine de uygulanamaz. Şüpheli veya sanığın mümkün olduğu kadar tutuksuz yargılanması gerekir.

Tutuklama ve adli kontrol tedbirleri için şartları öngören CMK m.100’ün gerçekleştiği durumda tutuklama yerine adli kontrol ancak dört durumda uygulanabilir.

Bunlar;
Şüpheli veya sanığın yaşlılığı, ağır hastalığı, iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağır olmaması ve tutuklulukta geçirilen süredir. Bu sayılanlardan birisinin varlığı halinde, tutukluluk için CMK m.100’de sayılan şartlar gerçekleşse de şüpheli veya sanık hakkında adli kontrol uygulanmalıdır. Şüpheli veya sanık çok yaşlı veya ağır hasta ise, “ölçülülük” ilkesi gereğince bu kişinin kapalı cezaevinde tutulması isabetli olmayacaktır. Tutukluluk yerine yaşlı veya hasta şüpheli veya sanığın, adaletten kaçmasını veya delil karatmasını önleyecek adli kontrol seçeneklerinden birisinin CMK m.109/2’ye göre tespiti mümkündür. İddiaya konu suç için öngörülen cezanın yeterli ağırlıkta olmaması, örneğin beş veya 10 sene hapsi aşmaması durumunda da tutukluluk yerine adli kontrol tercih edilmelidir. Ancak somut olayda işin önemi gerekli kıldığında, CMK m.100/1’in ikinci cümlesinde yer alan “işin önemi” kriteri sebebiyle tutukluluğun tatbik edildiği görülmektedir. İlk anda olmasa bile tutukluluğun devam eden aşamasında iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağırlığına bakılmalıdır. Bir diğer tercih ise, şüpheli veya sanığın tutuklulukta geçirdiği sürenin CMK m.102’de öngörülen seviyelere ulaşmasa da, CMK m.100/2’de sayılan şartların varlığını yitirmeye başlaması halinde, iddiaya konu suçun CMK m.100/3’de sayılan suçlardan birisi olup olmadığına bakılmaksızın, şüpheli veya özellikle sanığın tutukluluğuna son verilip yerine adli kontrol tedbiri uygulanmalıdır. Aksi halde, CMK m.100’de aranan şartların varlığı halinde her durumda şüpheli veya sanığın CMK m.102’de gösterilen süreler kadar tutuklu tutmak gerekir ki, bu tatbikat şekli adli kontrol tedbirini anlamsızlaştırır.

Tutuklama ile adli kontrol tedbirleri aynı şartlara tabidir. Şüpheli, adli kontrol şartlarını ihlal etmedikçe CMK m.112 uyarınca hakkında tutuklama kararı verilemez. Adli kontrol tedbiri uygulanan suça ilişkin delillerin değişmesi durumunda dahi, adli kontrol tedbiri tutukluluğa çevrilemez, çünkü Kanunda bunu mümkün kılan açık hüküm bulunmamaktadır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ilgili açık kısıtlayıcı yasa bulunmadığı halde, kişinin daha fazla sınırlamaya tabi tutulması doğru olmaz (Anayasa m.13). Hatta hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan sanığın ilk derece mahkemesinde mahkumiyetine karar verilse de, adli tedbirin şartlarına aykırı hareket etmedikçe tutukluluğuna karar verilemez, yani sırf mahkumiyet kararının varlığı, karar kesinleşmedikçe kişi hürriyeti ve güvenliğini sınırlamaz. Bunun aksi için CMK m.112’ye özel hüküm koyulmalıdır. Hatta kanun yolu sürecinde adli kontrol tedbirini ihlal eden sanığın tutukluluğuna kimin karar vereceği Kanunda yazılı olmadığından bahisle, bu konuda yasal boşluk olduğu ileri sürülebilir. Biz bu düşünceye katılmıyoruz. Adli kontrolün şartlarını ihlal eden sanığın tutukluluğuna, şartların takip ve denetimini yapan yargı mercii tarafından karar verilebilmelidir.

Adli kontrol tedbirinin tutuklama tedbirine dönüşebilmesi için, ya şüpheli veya sanık adli kontrol şartlarını ihlal etmeli veya şüpheli hakkında işlediği iddia edilen yeni bir suçtan dolayı soruşturma başlatılmalıdır. Hakim adli kontrol tedbirine hükmettikten sonra, aynı suçtan dolayı adli kontrol şartlarını ihlal etmeyen şüphelinin tutuklanmasına yeni delil ortaya çıksa dahi karar veremez. Adli kontrol ile tutuklama tedbirinin şartları aynıdır ve kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller olmadıkça adli kontrol tedbirine de hükmedilemez. Adli kontrol keyfi olarak tutukluluğa dönüştürülemez. Şüpheli veya sanığın baştan tutuklanması mümkündür. Aksi halde, tutuklama yerine adli kontrole hükmedildiği andan itibaren ortada yeni suç veya şüpheli veya sanığın adli kontrolü bozan bir eylemi veya adli kontrole karar verilmesinde açık hukuka aykırılık olmadığı (esaslı sakatlık veya sahtelik) durumda, aynı yasak şartları taşıyan adli kontrolden vazgeçilmesi suretiyle tutukluluğa karar verilemez.

CMK m.112 uyarınca, tutuklama ile aynı şartları haiz adli kontrol tedbirine uyduğu sürece şüpheli veya sanığın tutuklanmasına karar verilemez, yani şüpheli veya sanık ancak adli kontrol tedbirlerine uymadığı durumda aynı suçtan dolayı tutuklanabilir ve bunun dışında aynı suçtan dolayı ortaya yeni delil çıksa bile tutuklanamaz, çünkü tutuklama ile adli kontrol aynı şartları haizdir.

Bir suçla ilgili tutuklama veya adli kontrol tedbirinin tatbikine ilişkin savcılık talebinin reddinden sonra, ortaya şüphelinin veya sanığın iddiaya konu suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren delile ulaşılıp da, adaletten kaçma veya delil karartma halinin varlığını gösteren somut olguların bulunması veya iddiaya konu suçun CMK m.100/3’de yer alan katalog suçlardan olması halinde, savcılığın değişen durum ve elde edilen yeni delil gereğince şüpheli veya sanıkla ilgili tutuklanma veya adli kontrol uygulanma talebini tekrar gündeme getirmesi mümkündür. Tutuklamanın veya adli kontrolün tatbiki ile ilgili ilk talebin reddi veya sonradan tutuklamanın veya adli kontrolün kaldırılması halinde, değişen durum ve ortaya çıkan yeni delil nedeniyle bu tedbirlerden birisinin tekrar tatbikinin talebi Kanuna aykırı değildir. Ancak bu ihtimal, aynı suç için tutuklama talebinin reddedilerek veya kaldırılarak yerine veya doğrudan adli kontrol tedbirinin tatbik edildiği durumu kapsamaz.

“Tedbirlere uymama” başlıklı CMK m.112’ye göre; “(1) Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir.

(2) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali halinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz”.

CMK m.112’den de anlaşılacağı üzere, sadece adli kontrol hükümlerinin bilerek ve isteyerek ihlali halinde tutuklama tedbirinin tatbiki mümkün olup, bunun dışında tutuklama ile aynı şartlara sahip adli kontrol tedbirinin aynı suçtan dolayı değişen durum ve ortaya çıkan yeni delil gerekçesi ile kaldırılarak yerine tutukluluğun tatbiki hukuka aykırıdır. Bu nedenle, yerel mahkeme ve istinaf süreçlerinde hakkında mahkumiyet kararı verilip de uygulamada bilinen adı ile “hüküm özlü” haline gelen sanıkların sırf bundan dolayı, yani hapis cezasına mahkum olduğundan bahisle, ortada CMK m.112’ye giren bir durum olmadan adli kontrol tedbirinin kaldırılarak yerine tutukluluğun uygulanması doğru değildir. Şüpheli veya sanık adli kontrol tedbirine uygun hareket ettiği sürece, aynı suçtan dolayı hakkında adli kontrolün kaldırılıp daha ağır bir tedbir olan tutukluluğa başvurulması yasal dayanaktan yoksundur.

Bunların aksi istenmekte, yani hüküm özlü olan bir sanığın kaçma ihtimali veya değişen duruma göre adli kontrol tedbirinin yeterli olamayacağı, bu sebeple tutuklama tedbirine başvurulması gerekliliği düşünülmekte ise, Anayasa m.13’e uygun düşecek şekilde bu tercihi ve adli kontrol tedbirinden tutukluluğa dönüşü mümkün kılan açık yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Bu tür bir düzenleme olmadığı müddetçe, usule uygun verilen ve şartları ihlal edilmeyen adli kontrol tedbirinin aynı suçtan dolayı tutukluluğa dönüştürülmesi imkansızdır.

Tutukluluk talep edildiği halde yerine uygulanan adli kontrole itiraz edilip de tutukluluğun tatbiki istenebilir mi? Bizce mümkün ve doğru değildir. Çünkü bir tedbir olarak tutukluluk ve adli kontrol aynı şartlara sahip olup, bu konuda hakim veya mahkemenin takdirine karışılmamalıdır. Uygulamada buna riayet edilmediği, CMK m.101/5 ve 105’e göre tutukluluk yerine uygulanan adli kontrole savcı tarafından itiraz edildiği görülmektedir.

Bunun yanında, adli kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilmesini öngören CMK m.111/2’yi, adli kontrolün kaldırılıp yerine tutukluluğun uygulanmasına ilişkin değil, adli kontrolün koyulup, kaldırılmasına ve değiştirilmesine ilişkin kararlara savcının itiraz yetkisi, şüpheli veya sanığın itiraz edebilme hakkı olarak kabul etmek gerekir.

Şikayetçinin, mağdurun veya müdahilin, şüpheli veya sanığın tutukluluğu veya adli kontrol altına alınması ile ilgili kararlara ilişkin yasal itiraz haklarının olmadığını, buna dair taleplerin bağlayıcılığının bulunmadığını, hakim veya mahkeme tarafından da değerlendirilmesinin de şart olmadığını belirtmek isteriz. Şikayetçi, mağdur ve müdahilin haklarını düzenleyen CMK m.234 ve 239 incelendiğinde, bu kişilerin şüpheli veya sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanmasına yönelik talep ve itirazda bulunma haklarına sahip kılınmadığı görülmektedir.
 

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)