1. Mevcut Durum: İletişimin denetlenmesinden elde edilen veriler somut delil değil, somut delillere ulaşmada veya somut delilleri desteklemede yardımcı delillerdir.
Bu denetim, yalnızca mobil ve sabit telefonlarla yapılan sesli ve/veya görüntülü konuşmaları değil, diğer teknik cihazlar ve internet üzerinden yapılan görüşmeleri de kapsar. İletişimin denetlenmesi amaçlı yöntemlerle ilgili alınan kararlar ve yerine getirilen tasarruflar, bu yöntemlerin uygulandığı sürelerde gizli tutulur. Bu süre, Kanunda ve ilgili kararda öngörülen zamanla sınırlıdır.
Olması Gereken: “Son çare” niteliği taşıyan iletişimin denetlenmesi yönteminin, suçlamayı kanıtlayan “somut delil” olmayıp yardımcı delil niteliği taşıdığı hususu, ya Kanun değişikliği yapılarak veya yeknesak uygulamalarla netleştirilmelidir.
2. Mevcut Durum: CMK m.135’de “şüpheli” veya “sanık” sıfatını taşıyanların iletişimlerinin, dolayısıyla kullandıkları telefon ve sair cihazların denetlenmesini öngörülmüştür. Bunun yegane istisnası, CMK m.135/5’dir. Bu hükümde, şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yerinin tespiti düzenlenmiştir. Esasında bu hüküm, “mahkum” sıfatını taşıyanları kapsamaz. Uygulamada, hapis cezası kesinleşen hükümlülerin yakalanması için bu yöntemin kıyasen kullanıldığı görülmektedir.
Mağdur ve üçüncü kişilerin iletişimlerinin denetlenmesinde yasal boşluk olduğu görülmektedir. Cumhuriyet savcısının CMK m.160 ve 161’i kullanarak doğrudan veya CMK m.135’in kıyasen uygulanması suretiyle mağdur ve üçüncü kişilerin iletişimlerinin denetlenebileceği, hatta TCK m.26/2’de yer alan “ilgilinin rızası” adlı hukuka uygunluk sebebinin kullanılabileceği savunulmaktadır.
Olması Gereken: Bu konuda yaşanan karışıklığın ortadan kaldırılması için; “Diğer kişilerin beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması” başlıklı CMK m.76 ile “Diğer kişilerle ilgili arama” başlıklı CMK m.117’ye benzer bir düzenlemenin, mağdur ve üçüncü kişilerin iletişimlerinin denetlenmesi bakımından da yapılması isabetli olacaktır. Çünkü haberleşme hürriyeti, en az bu maddelerle korunan hukuki yararlar kadar önemlidir.
3. Mevcut Durum: İletişimin denetlenmesi bireye ve iddiaya konu suça dayalıdır. Hangi şüpheli veya sanık ve suç yönünden iletişimin denetlenmesi kararı alınmışsa, yalnızca o kişinin haberleşme hürriyeti teknik takibe konu suçla sınırlanıp takip edilebilir. Dolaylı, yani bir başkası üzerinden yapılan takip ile CMK m.138/2’ye aykırı şekilde başka suçu kapsayacak şekle yapılan iletişimin denetlenmesi ve sonuçları hukuka aykırıdır.
Olması Gereken: Bu düzenleme korunmalıdır. Ancak bu tespitimizi netleştirecek şekilde, CMK m.135 ve 138/2’de değişikliğe gidilmesi isabetli olacaktır.
4. Mevcut Durum: Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suçun işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı, işlenen suç yönünden değil, “şüpheli” veya “sanık” bakımından aranmalıdır. Başka şekilde delil elde edilmesi imkanının bulunmaması şartının gerçekleşip gerçekleşmediği ise, hem şüpheli veya sanık ve hem de iddiaya konu suç dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
Olması Gereken: Düzenleme doğrudur, ancak Kanunun aradığı bu şartlar uygulamada en çok ihlal edilen hükümlerdir. Bizce, şüpheli veya sanığın suçu işlediğini gösteren kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının aranması yeterli sayılmalı ve bu yönde yasal değişikliğe gidilmelidir.
5. Mevcut Durum: CMK m.135’de, beş ayrı iletişimin denetlenmesi yönteminin düzenlendiği görülmektedir. Bu yöntemlerin tümü CMK m.135 ila 138 kapsamında kabul edildiğinden, şartlar ve yetki açısından bu maddeler dikkate alınmalıdır. Aşağıda sayılan iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi yöntemlerine başvurulması, CMK m.135/7’de tanımlanan katalogda yer alan suçlarla sınırlıdır. İletişimin tespiti ve yakalama amaçlı mobil telefonunun yerinin tespiti yöntemlerinde, katalog suç sınırlaması öngörülmemiştir.
a) İletişimin Tespiti: Şüpheli veya sanığın kiminle, ne zaman, nereden ve ne kadar süre görüştüğünün tespitidir. Bu denetimde, şüpheli veya sanığın konuşma ve mesaj içeriğine ulaşılamaz. Bu tespit, şüpheli veya sanığın geçmiş iletişimlerinin yanında, Kanun ve ilgili kararda belirlenen sürede gelecek iletişimleri de kapsayacaktır. İletişimin tespitinde, CMK m.135/7’de yer alan katalog suç hükmü dikkate alınmaz. Bu katalogda sayılmayan suçlar bakımından da iletişimin tespiti yapılabilir.
b) İletişimin Dinlenmesi: Şüpheli veya sanığın konuşmalarının canlı dinlenmesi olup, bu usulde konuşmalar kayda alınmaz.
c) İletişimin Kayda Alınması: Şüpheli veya sanığın konuşmalarının bir sistemde kayıt ve tutanak altına alınmasıdır.
d) Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi: Konuşma içeriklerine ulaşılmadan, yalnızca telefon sinyal bilgilerinin iletişim sistemi üzerinde bıraktığı izlerin canlı takibi suretiyle şüpheli veya sanığın yakalanması veya delillere ulaşılması veya somut delillerin desteklenmesi anlamını taşır.
e) Yakalama Tespiti: Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, sadece şüpheli veya sanığın kullandığı mobil telefonun değil, CMK m.135/1’de öngörülen şartların gerçekleşmesi kaydıyla ilgili başka mobil telefonların yerlerinin de tespiti mümkündür. Yakalama amaçlı iletişimin tespitinde, CMK m.135/7’de yer alan katalog suç hükmü dikkate alınmaz. Bu katalogda sayılmayan suçlar bakımından da iletişimin tespiti yapılabilir. Bu yöntemin, CMK m.135/5’de açık bir hüküm olmadığı halde, kaçak hükümlülerin yakalanması için de kullanıldığı görülmektedir. Bu uygulama “evleviyet” prensibine uygun gözükmekle birlikte, konu ile ilgili yasal değişikliğe gidilmesi isabetli olacaktır.
6. Mevcut Durum: Yukarıda saydığımız iletişimin denetlenmesi yöntemlerinden şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yerinin belirlenebilmesi hariç (CMK m.135/5) şüpheli veya sanığın iletişiminin denetlenebilmesinde, soruşturma ve kovuşturma aşamaları arasında fark gözetilmeksizin ağır ceza mahkemesinin oybirliği ile alacağı karara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu karara itiraz da aynı prosedüre tabidir. Bu karar alma şekli elbette yanlıştır. Bir an önce düzeltilmelidir. İletişimin denetlenmesi, soruşturma aşamasında sulh ceza hakimliğinin ve kovuşturma aşamasında da yargılamayı yapan mahkemenin kararı ile mümkün olabilmelidir.
Olması Gereken: “İletişimin tespiti” adlı yöntemin, soruşturma aşamasında hakim, kovuşturma aşamasında yargılamayı yapan hakim kararı ile mümkün olabileceğine dair değişikliğe gidilmesinin düşünüldüğü, ancak cumhuriyet savcısına gecikmesinde sakınca bulunan hal olmasa da iletişimin tespiti kayıtlarını doğrudan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan alıp bu konuda hakimlik kararına ihtiyaç olmadığına dair bir değişikliğin öngörülmediği anlaşılmaktadır. Bizce, iletişimin tespiti açısından bu yetkinin cumhuriyet savcısına tanınması isabetli olacaktır.
Ayrıca, ağır ceza mahkemesinin iletişimin denetlenmesi ile ilgili yetkisi de kaldırılmalıdır. Bu değişiklikte, sırf kararda oybirliği usulünün kaldırılması ile yetinilmemeli, soruşturma aşamasında yetki sulh ceza mahkemesine ve kovuşturma aşamasında da yargılamayı yapan mahkemeye tanınmalıdır.
7. Mevcut Durum: Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasında geçen iletişimi kayda alınamaz. Kanunun lafzı, şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasında gerçekleşen iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, sinyal bilgilerinin takip edilebileceği ve şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yerinin belirlenebileceği anlamını taşımaktadır. Bu düşünceye, gerek Anayasa m.38/5’de yer alan “zorlama yasağı” ve gerekse tanıklıktan çekilme hakkı ile CMK m.135/3’ün iletişimin kayda alınması gibi en zor denetimi yasakladığından bahisle karşı çıkılabilir. Kanaatimce, zorlama yapılmadığı ve iletişim kayda alınmadığı sürece diğer yöntemlerin kullanılabilir.
Ayrıca, tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan görüşen tarafların her ikisinin aynı suçla ilgili şüpheli veya sanık olması durumunda, her ikisi yönünden iletişimin denetlenmesi yönünde karar alınmak şartıyla elde edilen sonuçlar hukuka uygun sayılmalıdır.
Olması Gereken: Bu sorunları çözüp netleştiren yasal değişikliğe ihtiyaç olduğu tartışmasızdır.
8. Mevcut Durum: Telefonun şüpheli veya sanığın kullanımında olması yeterlidir. Ancak kararda, CMK m.135/1-2 ve 4’de öngörülen şartlara uyulmalı, gerek cumhuriyet savcısının talebi ile gecikmesinde sakınca bulunan halde verdiği karar ve gerekse hakim veya mahkeme kararı somut gerekçelere dayandırılmalıdır.
9. Mevcut Durum: İletişimin denetlenmesi süreleri çok kısa tutulmuştur. Özellikle çıkar amaçlı ve terör örgütlerinin mensuplarının, hiyerarşik düzenlerinin ve eylemlerinin ortaya çıkarılmasında, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun 12. maddesi ile yapılan değişiklikle öngörülen süreler yetersizdir. Bir tepki ve yetki sınırlaması kanunu olan 6526 sayılı Kanunun 12. maddesi, uygulamada son derece gevşek, geniş, kişi hak ve hürriyetlerini sınırlayıcı mahiyette kullanılan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunu da katalog dışına almıştır.
Uygulamada Kanunda olmadığı halde, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçlar” kavramı gerekçe gösterilerek birçok hukuka aykırı dinleme yapılmış, “şüpheli” sıfatı ile insanlar yıllarca takip edilip fişlenmişler, yakalanıp gözaltına alınmışlar ve tutuklanıp yargılanmışlardır.
Olması Gereken: 6526 sayılı Kanuna yapılan değişikliklerin, suçların ve faillerinin delilleri ile birlikte ortaya çıkarılmasını, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını güçleştirdiği görülmektedir. Kanaatimizce, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen delil elde etme yöntemleri tekrar gözden geçirilmeli, birey-kamu yararı dengesi gözetilerek yeniden düzenlenmeli ve etkin denetim sistemi getirilmeli, gerekçesiz talep ve kararlar ile elde edilen sonuçlar hukuka aykırı sayılmalı, hatta hukuka aykırı delillerin soruşturma ve kovuşturma dosyalarından çıkarılmasını mümkün kılan yasal değişikliğe gidilmelidir.