SİYASET

Adalet Bakanı Tunç: Eski yargı sistemi geride kaldı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Adalet ve Medya İlişkisi konulu konferansta açıklamalarda bulunuyor. Bakan Tunç, "Yargısal anlamda milletin hukukunu koruyan değil vesayetçi anlayışın yanında olan yargı sistemi vardı ve bunu geride bıraktık." dedi.

Abone Ol

Bakan Tunç, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

Değerli gazetecilerimiz, yazarlarımız, düşünce insanlarımız. Hepinizi sevgi ile selamlıyorum. Adalet medya ilişkisinin tüm boyutları bugün burada değerlendirilecek. Çok faydalı olacağına inanıyorum. Medya temsilcilerinin düşünceleri bizim için önemli. Yargı reformu strateji belgesi çalışmasının son aşamasına gelmişken medya temsilcileri ile adalet - medya ilişkisini masaya yatıralım istedik.

Bugün bu mekanda 25 yıl önce yargılanmıştım. Burası devlet güvenlik mahkemesiydi. Başörtüsüne özgürlüğü savunduğumuz için hakkımda iddianame düzenlenmişti. Burada duruşmada askeri hakim ve 4 üye ile ifademizi almışlardı. Bu sefer gençlerin eğitim aldığı bu yuvada adalet bakanı olarak bulunmaktan şeref duyuyorum.

VESAYETÇİ YARGI GERİDE KALDI

Türk yargısının Türk adaletinin geçmişte belli dönemlerde demokrasinin yanında, demokratik hukuk devletinin yanında değil de darbecilerin yanında durduğunu, onlara yargısal anlamda milletin hukukunu koruyan değil vesayetçi anlayışın yanında olan yargı sistemi vardı ve bunu geride bıraktık. Türk yargısı milletin yargısı olduğunu 15 Temmuz'da gösterdi. Millet meydanlarda mücadele verirken bu ülkenin savcıları adliyelere koşup darbecilere gözaltı yapıp yargı önünde hesap vermelerini sağladı. Türk yargısı vesayetin arka bahçesi olarak görev yaptığı yıllarda demokrasimize zararlar verdi.

TÜRK MEDYASI 15 TEMMUZ'DA KAHRAMANLIK YAPTI

Türk medyası da aynı şekilde geçmişte iyi sınav vermedi. 12 Eylül'lerde 27 Mayıs'lardı darbecilerin sözcülüğünü yapan medya yerine bugün 15 Temmuz'da kahramanlık yapan milletin medyası da kahramanlık yaptı. Türk medyası büyük sınav verdi, hain kalkışmada ekranlar karartılamadı. Gazetecilerimiz milli iradeye sonuna kadar sahip çıktı. Bağımsızlığımıza sahip çıkmamız lazım dedi ve milletin meydanlara inmesinde büyük rolü oldu. Ülkemizin hem yargı hem medya alanında nereye geldiğinin göstergeleri bunlar.

AA YAYINLARINI DELİL OLARAK KULLANDIK

Yine Filistin konusunda da 7 Ekim'den bu yana bir soykırım işleniyor. 50 bine yakın insan şehit edildi. Uluslararası medya, o katledilen çocukların hakkını koruyamıyor. Katledenleri destekleyen dezenformasyon yapıyor. Ama Türk medyamıza bakınca her birinin muhabirleri Filistin'den Lübnan'dan hayatları pahasına yayınlar yapıyor. Hem milletimizi aydınlatıyor hem de dünyaya mesaj veriyor. AA'nın yayınlarından elde ettiğimiz ve Soykırım davasında kullandığımız deliller var. Kameramanları şehit edildi. Buradan şehit edilen tüm mazlumları rahmetle anıyorum.

22 yılda mevzuatımızın tamamını değiştirdik. 80 yıllık kanunlarımızı yeniledik. Önemli olan bu kanunların iyi uygulanması. İnsan unsuru çok önemli. Sadece temel mevzuat yenilenmesi yetmiyor. Kürsüde görev yapan hakim ve savcılarımızın en başta gözetecekleri husus anayasa. Darbe anayasası olması nedeniyle yüksek yargıda bile tartışmalara yol açtığını görüyoruz. Yargı kurumları arasında farklı yorumlara neden olduğunu görüyoruz.

Vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yönelik çabalara rağmen anayasamızda küçümsenemeyecek reformları hayata geçirdik. Basınla ilgili düzenlemeler yaptık. Basın araçlarına el konulamayacağına dair düzenleme yaptık. Basın konusundaki çalışmaları da küçümsememek lazım. Eleştiri sınırını aşmayan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceğini düzenledik. Tüm bunlar hukuk devleti ilkesini daha da tahkim etmeye yönelik düzenlemelerdi. Yeni bir anayasaya bu ülkenin ihtiyacı var.

Medya adalet ilişkisi çok önemli. Sosyal medyada da yorumlar yapılıyor. Bu eleştiriler yargıda kaliteyi artırmaya vesile olur. Hatalı olan yargı kararları da elbette olabilir. Hatalı kararların düzeltilmesi için mevcut yollar var. Hem istinaf hem temyiz süreci tamamlanmadan ilk derecenin kararını medya önünde eleştirerek hatta eleştiriyi aşarak, yargı topyekün böyle kararlar veriyor, yargıda çürüme var şeklindeki dezenformasyonların da kasıtlı olduğunu görüyoruz. Dosyanın içeri ile ilgili bilgi sahibi olmadan, kimsenin bilmedi, soruşturma aşamasındayken "böyle mi olmuştur şöyle mi olmuştur" şeklindeki haberler "bu söylenmişti, neden yok" şeklindeki yorumlara neden oluyor. Masumiyet karinesi evrensel bir hukuk ilkesidir.

Yargı bir ihbar karşısında bunun ciddiyetinin olmadığını gördüğünde bir işleme gerek kalmadan soruşturmaya yer olmadığına dair karar verebiliyor. Geçmişte bu karar verilemez, bu kişi manşetlere çıkardı ama sonra bir bakmışsınız o kişinin olayla ilişkisi yok. Masumiyet karinesine en çok önem vermesi gereken yargı olduğu gibi aynı zamanda medyamızdır. Kişilerin mağduriyeti söz konusu. Sosyal medya özgürlük alanı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün de bir sınırı var. Bu sınır kendi görüşüne göre bir sınırlama değil. Bu sınırlama evrensel hukukta da var bizim hukukumuzda da var. Bu sınırlar içinde düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız. Sosyal medya bir suç işleme alanı değildir. Biri suç fiili sosyal medyada gerçekleşti ise bunu düşünce özgürlüğü olarak kabul edemeyiz. Reesen soruşturmaya tabii ise yargı sistemi buna el atar. İnsan onurunu korumak adaletin en önemli unsurudur. Sosyal medyada suç işlenmesinin önüne geçebilmek bugünkü imkanlarla çok da kolay olmuyor.