4. Yargı Paketi’nde TCK m.220/6-7

Abone Ol
4. Yargı Paketi kapsamında, yakın zamanda yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesi ile cezalarının indirilmesi yolu açılan Türk Ceza Kanunu (TCK) m.220/6-7’de tanımlanan suçların bu defa unsurlarının değişebileceği ileri sürülmektedir. Bu hükümlere, "cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde" ifadesinin eklenip, "cebir, şiddet veya tehdit" kavramlarının ölçüt sayılabileceğinin ileri sürüldüğü görülmektedir. Kanaatimizce, bu tür bir değişiklikle TCK m.220/6-7’de öngörülen suçların tatbik alanlarının daraltılması mümkün gözükmemektedir.
 
Türk Ceza Hukuku anlayışında ve Türk Ceza Kanunu sistematiğinde, suç örgütü kurulması ve bu örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçların mutlaka cebir, şiddet veya tehdide dayanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu kavramlardan "cebir ve tehdit" birlikte kullanılarak, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin "çıkar amaçlı suç örgütleri" ile ilgili görev tanımları yapılmış ve yine bu kavramlardan "cebir ve şiddet" birlikte kullanılmak suretiyle de TCK m.309, 311 ve 312'de öngörülen suçların maddi unsurları düzenlenmiştir. Bazı müesseselerde kullanılan bu kavramlar, suç örgütünün varlığında zorunlu değildir.
 
Suç örgütünün veya amacının propagandasının uygulanma alanını daraltmak için TCK m.220/8’e eklenmesi düşünülen "cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde" ibaresi, TCK m.220/6'da düzenlenen üyesi olmadığı suç örgütü adına suç işleyenin ve aynı maddenin 7. fıkrasında yer alan üyesi olmadığı suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım edenin örgüt mensubu gibi görülüp cezalandırılmalarına, bu suçların nitelikleri itibariyle uygun düşmeyecektir. TCK m.220/8'e, ifade hürriyetinin genişletilmesi kapsamında ekleme yapılması amaçlanmaktadır. Düşünce açıklamanın değil de, bunun ötesinde örgüt adına suç işleyerek veya suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek suretiyle fiil icra edenlerin, ifade hürriyetini kullanan bireylerle aynı statüde görülmesi mümkün değildir.
 
Bu noktada, TCK m.220/6 açısından Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör suçlusu" başlıklı 2. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklik yöntemi izlenebilir. Terörle Mücadele Kanunu m.2/2'nin eski hali, "Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar." iken, 5 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 74. maddesi ile maddede yer alan “örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar” ibaresi metinden çıkarıldı. Bu maddenin yeni haline göre, suç örgütü mensubu olmayıp da örgüt adına suç işleyen kişi, “terör suçlusu” sayılacak, yani terör suçlusu olmanın artırılmış cezaları ile cezalandırılacaktır (bkz. “Cezaların artırılması” başlıklı Terörle Mücadele Kanunu m.5). Ancak bu kişi, örgüt üyesi olmak suçundan ayrıca cezalandırılmayacaktır.
 
TCK m.220/6’da bu tür bir değişikliğe gitmek mümkün olabilir mi? Örneğin, “Suç örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyen kişi örgüt suçlusu sayılır”. Bu hükümle kişi, suç örgütüne üye olmak suçundan ayrıca cezalandırılamayacak ve “örgüt üyesi” gibi değerlendirilemeyecektir. Böylece, aynen Terörle Mücadele Kanunu’nun 2. maddesinin 2. fıkrasında olduğu gibi, suç örgütü mensubu olmayıp da örgüt adına suç işleyen kişiye, suçun örgütün faaliyeti kapsamında veya suç örgütü kullanılarak amaç suçun işlenmesi nedeniyle öngörülen ağırlaştırıcı sebebin gerçekleşmesine bağlanan ceza tatbik edilebilecek, fakat fail hakkında örgüt mensubu olmak suçu için tanımlanan ceza uygulanmayacaktır. Tehdit suçunda TCK m.106/2-d, bazı hak ve hürriyetlerin engellenmesi suçlarına ilişkin ortak hükümlere yer veren TCK m.119, nitelikli yağma suçunda TCK m.149/1-f,g hükümleri, suçun örgüt kapsamında veya örgütle bağlantılı işlenmesi hallerinde cezanın ağırlaştırılacağını öngörmektedir.
 
Suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla beraber, örgüte bilerek ve isteyerek maddi yardımda bulunan ve fiilen destek verenin fiili ise, elbette bağımsız bir suç tipidir. Suç örgütü kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak suç olarak tanımlandığında, bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenin fiilinin de suç sayılmasında hukuki sakınca olmayacaktır. Bu fiil, bir anlamda TCK m.39’da düzenlenen “yardım etme” derecesinde suç örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak suçuna katılmak, eski adı ile suça fer’i iştirak olarak da değerlendirilebilir. Burada fail, suç örgütünün hiyerarşik yapılanmasına dahil olmadığından, “suç örgütü” kapsamında sayılan suçların faili sayılmasa da, pekala suç örgütüne verdiği destek ve yaptığı yardımla TCK m.39/2-c’de tanımlanan suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunup icrasını kolaylaştırmaktan dolayı sorumlu tutulabilecektir.
 
Özetle, “suç örgütü” fiili bağımsız suç olarak tanımlandığı takdirde, doğal olarak TCK m.220/7’ye ihtiyaç olacak, bu hüküm yürürlükten kaldırıldığında ise, TCK m.39 uygulama alanı bulabilecektir. “Suç örgütü” fiili bağımsız suç sayıldığı sürece, suç örgütünün mensubu olmasa da, bu hukuka aykırı yapılanmaya bilerek ve isteyerek yardım edenin cezai sorumluluktan tümü ile kurtulabilmesi mümkün değildir. 
 
Belirtmeliyiz ki, TCK m.220/8’in tatbik alanının daraltılması amacıyla ifade hürriyetinin kullanım alanın genişletilmesi gerekçe gösterilerek, suç örgütünün veya amacının propagandasının yapılması suçunun unsurlarının ağırlaştırılmasında izlenen “örtülü af” yöntemi, TCK m.220/6-7 bakımından uygulanamaz. TCK m.220/6-7’de değişiklik düşünülmekte ise, bunun ne şekilde yapılabileceği yukarıda kısaca açıklanmıştır.
 
Kanunlarda sürekli değişikliğe gidilmesinde isabet olmadığı bir gerçektir. Esas olan, kanunların uzun süreli, eşit ve istikrarlı şekilde uygulanıp, toplumsal inancın elde edilmesi ve adaletin sağlanmasıdır. Ancak bazı nedenlerle kanunlarda değişikliğe gidilerek, kişi hak ve hürriyetlerinin kullanım alanlarının genişletilmesi ve/veya “örtülü af” çıkarılması düşünülmekte ise, bunun Türk Ceza Kanunu’nun sistematiği ile kanun düzenleme tekniğine uygun biçimde ve “eşitlik” ilkesi gözetilmek suretiyle yapılmasında isabet olacağını ifade etmek isteriz.
 
 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)