5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.220/6’da düzenlenen; silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin, işlediği veya işlemeye teşebbüs ettiği suç dışında örgüte üye olmak suçundan da verilecek cezanın yarısına kadar indirilmesinin takdir ve değerlendirmesi mahkemeye ait olacak şekilde cezalandırılmasını öngören hüküm, 08.12.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandıktan 4 ay sonra yürürlüğe girmek üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucunda oybirliği ile 26.10.2023 tarihinde verdiği kararla iptal edilmiştir.

AYM’nin iptal kararı 4 ay sonra yürürlüğe gireceğinden ve bu arada kanun koyucu iptal kararında gösterilen gerekçeleri karşılayan yeni yasal düzenleme yapabileceğinden, TCK’nın “Zaman bakımından uygulanma başlıklı” 7. maddesinin 2. fıkrası uyarınca iptal kararı derhal yürürlüğe girip fail lehine uygulanamayacak olsa da, bu sırada TCK m.220/6 ile ilgili yargılama süreçlerinin bekletilmesi gündeme gelebilir, ancak bu süreç kesinleşmiş hükümlerin infazını etkilemeyecektir. Bu nedenle, bir hukuki boşluğa yol açılmaması ve bu süreçte yaşanabilecek mağduriyetlerin önlenebilmesi için, kanun koyucunun yasal düzenlemeye giderek, ya TCK m.220/6’yı yürürlükten kaldırması veya bu hüküm yerine “suçta ve cezada kanunilik” prensibine uygun hüküm getirmesi isabetli olacaktır. İptal kararının gerekçesinin Resmi Gazete’de yayımlanması ile birlikte, suç örgütü kurma suçu ile ilgili birçok haber çıkmaya başlamış, TCK m.220, m.314 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan yargılananlar ve mahkum edilenler beklentiye girmişlerdir.

Belirtmeliyiz ki; TCK m.220/6’dan mahkumiyet hükmü kesinleşip infazı devam edenler bakımından 4 aylık bekleme süresi mağduriyete yol açabileceğinden, de facto/fiili durum olarak infazın durdurulması ele alınabilir, ancak işin usule uygun yapılabilmesi için 4 aylık iptal kararının yürürlüğe girme zamanını beklemeksizin bir an evvel Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin TCK m.220/6 ile ilgili kanunlaştırma çalışmasına girmesi, ya hükmü tümüyle iptal etmesi veya AYM’nin iptal kararını dikkate alarak değiştirmesi isabetli olacaktır. Her durumda; işin esasına bakan görevli ve yetkili mahkeme iptal kararı yürürlüğe girdiği anda uyarlama yargılaması yapmak suretiyle fail hakkında lehe olan hükmü tatbik etmelidir. Bu uyarlama elbette kesinleşen bakımından geçerli olup, mahkeme tarafından İnfaz Kanunu m.98/1-a çerçevesinde TCK m.7/2’ye göre uyarlama yapılacaktır. Diğer dosyalar ise, iptal kararı sonrasında oluşan yeni yasal düzenleme çerçevesinde değerlendirilecektir.

Mevcut durumda; TCK m.220/6 hala yürürlükte olup, hükmün tatbikine devam edilmektedir, ancak hükümde açık bir kanunilik, öngörülebilirlik ve bilinirlik sorunu yaşandığı, bazı durumlarda örgüt adına işlenmeyen suçlardan veya örgüt adına işlendiği suçlardan daha ağır cezalara mahkumiyet kararları verildiği görüldüğünden, de facto/fiili olarak kanun koyucunun nasıl hareket edeceğinin bekleneceği, yani başka mağduriyetlere yol açılmaması için, iptal kararının 4 aylık yürürlüğe girme sürecinin takip edileceği düşünülmektedir.

Gerçekten de; suç örgütü kurma suçu, ayrı bir suç olarak tanımlanmalı mıdır, yoksa bazı suçların nitelikli hali veya ağırlaştırıcı nedeni olarak mı düzenlenmelidir sorusunun cevabını vermek gerekir. Fikri alandan uzak durmaya gayret eden Ceza Hukukunun sırf örgüt kavramından hareketle, örgüt tarafından işlenmiş ve hatta teşebbüs edilmiş suç olmaksızın suç örgütünden dolayı suç ve ceza tanımlamasına gidilmesi; öngörülebilirlik, belirli ve bilinir olma ilkelerinin ihlalini gündeme getirebilmekte, bunun yanında ifade hürriyeti ile örgütlenme hakkının özüne müdahale içeren sonuçlara varabilmektedir. Suç örgütünü kurma suçunu tanımlayan Türk Ceza Kanunu m.220, terör suçları kapsamında değerlendirilen, silahlı örgüt suçunu düzenleyen ve TCK m.220’ye atıf yapan TCK m.314 ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümlerinin ve örgüt suçlarına ilişkin infaz hüküm ve kurallarının yeniden düzenlenmesinin vakti gelmiştir.

Suç örgütü ile ilgili infazlarda TCK m.58/9 ile İnfaz Kanunu m.107/4’de yer alan örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suç kavramından kaynaklanan ceza adaletine ve yeknesaklığa aykırı infaz sorunları yaşanmaya devam etmekte, örgütle ilgisi olmayan kişilere sırf İnfaz Kanunu m.107/4’de bulunan bu ibareden dolayı nitelikli infaz kurallarının uygulandığı görülmektedir. Bu hatanın ve infaz adaletsizliğinin İnfaz Kanunu m.107/4’de düzenlemeye gidilmesi ve TCK m.6/1-j, m.58/9 ile İnfaz Kanunu m.107/4 arasında uyumun sağlanıp çelişkilerin giderilmesi gerekmektedir.

Bir türlü açıklığa kavuşturulamayan “örgüt mensubu”, “örgüt mensubu suçlu”, “iltisak”, “irtibat”, “örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suç” gibi kavramların Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinde çelişkisiz ve birbiri ile uyumlu hale getirilmesi, yine “örgüt adına suç işleme” ve “örgüte yardım” kavramlarının öngörülebilir, belirli ve bilinir şekilde düzenlenmesi zorunludur.

TCK m.220/6’nın Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle “kanunilik” ilkesi ve ceza adaleti bakımından iptal edilmesi isabetli olmuştur. Esasen benzer yöntem, neyin örgüte yardım olduğu ve neyin olmadığı konusunda ciddi sorunların yaşandığı TCK m.220/7 açısından da düşünülebilir, fakat bu hüküm ve müesseseden kaynaklanan sorunlar, “kanunilik” prensibinden ziyade uygulama hatalarından ve farklılıklarından neşet etmiştir.

TCK m.220/6’dan kaynaklanan sorun, failin hangi suçu münferiden veya başkaları ile birlikte örgüt adına işlediğinin belirsizliğine ve örgüt adına işlendiği suçun cezasının daha az olup veya öncü suçtan HAGB kararı verilip TCK m.220/6’dan daha ağır cezalandırma yoluna gidildiğinde kendisini göstermektedir. Örgüt adına suç işleme kastı ile hareket etmeksizin silahlı örgütün propagandasını yapan veya 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal eden failin silahlı örgüt adına suç işlediğinden bahsedilemez. Bir silahlı örgüt mensubu tarafından örgüt adına suç işlettirilmemiş veya suça teşebbüs ettirilmemiş failin TCK m.220/6’dan cezalandırılması yoluna gidilemez.

TCK m.220/7’de düzenlenen örgüte yardım suçu, örgüt adına suç işleyeni veya örgüte suç işleme işi verip örgüt mensubuna azmettireni içine almaz. Örgüte yardımın; örgüte veya mensubuna daha ziyade maddi yardım veya yol gösterici, örgütün eşyasını, silahını veya mensubunu saklamaya, örgüt üyeliği derecesine gelmeden bir veya iki defa ile sınırlı yardımları kapsar. Bunun dışında; örgüte sempatizan veya üye kazandırmaya dönük, yine örgütün işlerini takip etmeyi ve paralarını tahsile ve takibe dair faaliyetler örgüte yardım değil, örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilmelidir.

Yeri gelmişken; silahlı örgüt adına işlendiği iddia edilen öncü suçla ilgili verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda, örgüt adına suçun işlendiğinin kabulü ile fail hakkında TCK m.220/6’dan ceza tatbiki yoluna gidilebilir mi sorusuna kısa bir cevap vermek isteriz.

Örgüt adına toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suretiyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 29 ila 33. maddelerinde yer alan hükümlerden birisini ihlal ettiği gerekçesiyle hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5. ve devamı fıkraları gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen failin, örgüt adına suç işlediği gerekçesiyle mahkumiyeti gündeme geldiğinde, öncü suç yönünden verilen HAGB kararı bir suçun işlendiğinin kabulü ile mahkumiyet kararı sayılıp, failin TCK m.314/3’ün atfı ile TCK m.220/6 ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrası gereğince cezada artırıma gidilerek cezalandırılmasını mümkün kılar mı?

Uygulamada bu tür karmaşık durumlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Bizce; ortada kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı ile işlendiği kabul edilen bir suç olmadığından, TCK m.220/6’nın faile tatbiki gündeme gelemez, çünkü ortada açıklanmış ve kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmamaktadır. Nitekim CMK m.231/10 uyarınca, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, fail hakkında açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılır ve davanın düşmesine karar verilir. Bu hükmün mefhum-u muhalifinden, denetimde bulunan sanığın bu sürede kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlüğe uymaması halinde mahkumiyet hükmü açıklanır ve sanık yönünden kanun yolu süreci başlar. Ancak bu süreç tamamlanıp öncü suç bakımından mahkumiyet hükmü kesinleştiğinde, TCK m.220/6’nın tatbiki gündeme gelebilir. Bunun dışında, ortada örgüt adına işlenmiş bir suçun mahkemenin kesinleşmiş bir kararı ile sabit olmadığı durumda TCK m.220/6’dan failin cezalandırılması yoluna gidilemez. TCK m.220/6 incelendiğinde, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ibaresine yer vererek, ortada işlendiği sabit hale gelmiş bir suçun varlığının arandığı görülecektir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)